Henüz 61 gün önce yaşanmış deprem felaketinin ardından bu hafta gündemimiz seccadeydi. Alınlarındaki lekeyi unutturmak için secde ettikleri seccadeyi kutsamaya muhtaç iktidar, Kemal Bey’in bir anlık dikkatsizlik sonucu bastığı seccadeyi kutsal ilan edip konuyu inanca saygısızlık olarak köpürtünce haliyle bizler de aptala anlatır gibi anlattık. Seccadenin kendisinin kutsal olmadığını, ayakkabı ile girilen bir mekânda yerde seccade bırakılmaması gerektiğini vs. Tabii CHP’li yöneticilere de eleştiriler oldu. Kemal Bey o hengâmede bunu fark etmeyebilir, etrafındaki hiç kimse mi dikkat etmiyor, verilen fotoğrafta rahatsız edici bir unsur var mı diye. Lider programlarında gerçekten bir hengâme oluşur, liderin etrafı yöneticiler, partililer, fotoğraf çektirmek isteyenler, korumalar, gazetecilerle doludur ve lider sürekli program akışıyla, hangi yönde ne yapılacağı ile ilgili bilgilendirilerek süreç ilerler. Dolayısıyla yaşanan bu kazada Kemal Bey’den ziyade ona eşlik eden kişilerde bir dikkatsizlik söz konusu.
İktidar zaten ne yapıp da konuyu ekonomiden, depremdeki organizasyon bozukluğu rezaletlerinden uzaklaştırırız mesaisinde, gökte aradıklarını yerde bulmuş oldular. Peki, burada oluşturdukları coşku gerçekten oy olarak kendi hanelerine yazılır mı? Aslında yazılmaz, bu meseleyi konuşan ve köpürtenler zaten AKP partizanları. Ortaya çıkan enerji, maçta kaçan gol heyecanından ibaretti. Yalnız muhalif seçmende iktidarın her hamlesinin ardından yaşanan “İşte şimdi mahvolduk, bunu aleyhimizde kullanacaklar” kaygısı olayın kendisinden daha vahim. Erdoğan yeni bir kampanya açıkladığında “Şimdi bununla halkı kandıracak” diye kaygılananlar, halkın krizlerini yok sayıyor. Her halükarda Erdoğan’a oy verecek yüzde 30 kitleyi tüm yurda egemen zannederek en ufak dezavantajlı durumda “İşte şimdi bittik” psikolojisine bürünüyorlar. Evet, Erdoğan hayatta olup seçime girdiği müddetçe ona oy verecek AKP kitlesi var, onlar bu ülkenin gerçeği. Ancak artık kemik kitleden merkez sağ seçmen büyük oranda çekildi. Geriye kalan kemik oy oranı büyük olsa da muhalefet açısından seçimi riske sokacak bir oran değil. O halde bırakınız diledikleri gibi seccadeden bayrak yapıp seçimi kazanmak için yine bir bez parçasına güvensinler.
Pandemide sarsılan imajları, ekonomik krizin giderek kendini daha fazla hissettirmesiyle merkez sağ seçmeni AKP’den uzaklaştırmaya başladı. Ekonomik kriz arttıkça hükümetin bulaştığı yolsuzluklar daha fazla göze batmaya başladı. Sedat Peker ifşaları sonucu iktidarın kirli çamaşırları mide bulandırdı. Hayatımız boyunca bir arada göremeyeceğimiz milyon, milyar dolarlık ihaleler bizim için sıradanlaştı. Bir yolsuzluk meblağını öğrendiğimizde “Aman o da bir şey mi” demeye başladık. Hükümetin dolar operasyonları ve faiz politikası halkın bükülen belinin üzerine taşıyamayacağı yükler ekledi. Yaptıkları zamlar piyasanın zamlarına yetişememeye başladı. Et, sebze, kahvaltılık alamama seviyesine geldi insanlar. Halkın ne yapıp edip bütün hayatını vakfedip gerçekleştirmeye çalıştığı ev sahibi olma hayalini elinden aldılar. İstedikleri kadar TOGG reklamı yapsınlar, “At, avrat, silah” diyen bir halkın araba alma gücünü elinden aldılar. Alamadığımız araba bizim değildir. AKP böyle erirken, artık Mafya Hareketi Partisi’ne dönen iktidar ortağı da Sinan Ateş cinayeti sonrasında izah edemeyeceği bir kanı eline bulaştırdı. Bugüne kadar ne kadar eleştirirse eleştirsin asla partisini terk etmeyen milliyetçiler, yolsuzluklarla anılan hükümetin çıkar ortağına dönen partilerine sırtlarını döndüler sonunda.
Tüm bu yaşananların ardından 6 Şubat depremi sonrası yaşanan rezaletler silsilesiyle geri dönüşü olmayan bir yola girdi hükümet. Özetle ekonomik kriz, Sinan Ateş cinayeti, 6 Şubat depremi ve tüm bu olaylara karşı Cumhur İttifakı’nın umursamaz tavrı, anketlerde gözlemlenemeyecek bir şok haline girmemize sebep oldu. Zaten hükümet de bu sebeple yokuş aşağı yuvarlanırken olabilecek en yakın zamana aldı seçim tarihini. Çünkü bu tabloda beklemek, sadece daha fazla kaybetmek demekti.
Bu seçim, anket şirketlerinin ölçümleri ile fikir sahibi olamayacağımız kadar öngörülemez bir seçim. İttifakların formülleri hangi sonuçları verecek, yaşanan yıkımların faturası hükümete kesilecek mi, seçimden sonra göreceğiz. Eline oy pusulasını alan seçmen, o ana kadar bu olayları enikonu tartacak ve böyle bir yıkımın ortasında işini yapmaktansa seccade sallayıp “Sizin asıl derdiniz budur” diyen Erdoğan’a bir cevap verecek.
Muhalefet partilerinin iktidara rağmen deprem bölgesinde yaşattıkları dayanışma ruhu sonraki dönem için vatandaşa bir umut ışığı yaktı. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ülkemizde yıllardır sırtımızda taşıdığımız çıban bu sayede uç verdi. İyilerin ve kötülerin iyice birbirinden ayrışması için Erdoğan tarafları belirledi. Seçimi iki cumhurbaşkanı adayı yarışacak şekilde kutuplaştırırken kendisini zora soktu.
Yeniden Refah ve HÜDA PAR kadın hakları konusunda AKP’ye zarar veremez. AKP’li kadınlar seçimlerde kendi haklarından çok, İslamcılığın iktidarı için çalıştılar çünkü. Onlar için şu an hayati olan şey de hakları değil, iktidarları. Kölesi oldukları sistemden razılar çünkü. Dolayısıyla tercihlerini haklarından yana değil, davalarından yana yapacaklardır. Bu gerici ittifakın AKP oylarını düşürmesinin sebebi kadın hakları konusunda geriye gitmeleri olmayacak. Her zaman kazanan ata oynayan, yenilikten yana tavır alan merkez sağ seçmenin, toplumda marjinal kalan fikirlerin temsilcisi küçücük partilere bile muhtaç kalan AKP’yi terk etmesi olacak. Üstelik bu kadar lider bir araya gelip ortak akılla yönetmeyecekler ülkeyi, sadece Erdoğan’ın arkasında kuyruğa girecekler. Bağıran, kaşlarını çatan Erdoğan artık gücü değil, feryat eden bir kaybedeni çağrıştırıyor onlar için.
Depremin ilk günlerinde korsan cumhurbaşkanlığı yapan, bir şekilde bir arada tuttuğu Millet İttifakı ile demokratik yönetim hayali kurduran Kemal Bey ise çalışkan belediye başkanları ile el ele kazanacak aday profili çiziyor.
Keşke Millet İttifakı’nı kendine getirdiğimiz gibi, Emek ve Özgürlük İttifakı’nı da kendisine getirebilseydik ama sol, solluğunu yapıyor ve kriz anında pragmatik karar vermek yerine ideoloji dehlizlerinde minik kanallara bölünüyor. “Sen de haklısın, sen de halklısın” dediğimiz YSP ve TİP, ortayı bulmak yerine haklılık davası güdünce inatları sayesinde kendi listeleriyle seçime giriyorlar. Neyse ki kavga görüntüsü yok ancak ortada çözülemeyecek bir fikir ayrılığı da yok, asıl can yakıcı olan bu. Keşke liderler kazanma odaklı düşünüp partilerinin ikbalini tesis etme işini sonraki seçime bırakabilselerdi.
Şimdi en büyük derdimiz sandık güvenliği. Eh, madem seçimde demokrasimizi şahlandıracaklarından eminiz, öyleyse sandıklarla ilgili planlarını öğrenmek için AKP’nin sandık görevlisi oldum ben de. Şimdilik “diğer” partilerin sandıkta ne gibi hileler yaptıklarını ve sandık başkanlarının yüzde 95’inin solcu olduğunu öğrendim. Mesela onlar değil ama “diğer partiler” kapıdan girenin tipine bakıp, bu kesin filanca partiye-ittifaka oy verir deyip ona göre oy pusulasına minik bir çizik atıyorlarmış ya da kâğıdı ufacık yırtıveriyorlarmış. Bu şekilde elbette o oy pusulası geçersiz oluyormuş. Aman, sakın yanlış anlamayalım, bize öyle yapın demiyorlarmış ama o kötü “vatan hayini” muhalefet partileri yok mu, işte onlar böyle yapıyorlarmış. İşte bu yüzden ben de bu seçimde Arakanlı Müslümanlar’ın, Filistinliler’in, dünya mazlumlarının hakkını dahi koruyabilmek için AKP sandık görevlisi olarak tüm dünyanın saldırılarına karşı vatanımın hudut askeri olacağım.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Şimdilik sadece gülümseyip ara ara alkışlayarak süreci idare edebiliyorum, göğse el basıp başımı eğerek selam vermeyi de öğrendim mi tamamdır bu iş. Umarım beklediğim sonucu alabiliriz de katlandığım tüm o hamasi nutuklara değer. Her şey çok ama çok güzel olur.
e-mail: elifgokcearas@gmail.com