Bahçeli niçin ortak listeye yanaşmadı?

Cumhur İttifakı partilerinden Yeniden Refah’ın kendi logo ve adaylarıyla seçime gireceğini açıklamasının ardından Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli de partisinin aynı tercihi yaptığını açıklamıştı. Öte yandan MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın da 6 Nisan’da vekil listesi çalışmalarının tamamlandığını duyurdu.

Peki, MHP neden ortak listeyle seçime girmiyor?

Ruşen Çakır, MHP’nin ayrı liste tercihini değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Milliyetçi Hareket Partisi bütün seçim bölgelerinde kendi başına –daha doğrusu Cumhur İttifâkı’nda yer alıyor ama–, kendi listeleriyle seçime giriyor. Adalet ve Kalkınma Partisi’yle birlikte ortak liste olayına yanaşmadı. Bunun başlangıcını hatırlayacaksınız: Yeniden Refah Partisi ve Büyük Birlik Partisi, Cumhur İttifâkı’nda olmalarına rağmen kendi logolarıyla ve kendi başlarına seçime gireceklerini açıkladılar. Bunun ardından bir grup toplantısında Devlet Bahçeli de çok sert sözlerle, aslında tumturaklı sözlerle, kendilerinin de kendi başlarına girmelerinin artık şart olduğunu söyledi. Bunu bir tür pazarlık olarak görenler oldu. “Erdoğan’la bir şeylerin pazarlığını yapmak istiyor” diye yorumlayanlar oldu. Ama sonunda baktık ki hiç de öyle blöf değilmiş ve Devlet Bahçeli dediğinde durdu, kendi listeleriyle girdiler. Listelere baktığımız zaman da şu andaki milletvekillerinin büyük bir çoğunluğunun yine kazanacak yerlerde olduğu, ama Sinan Ateş suikastinde adı geçen Ülkü Ocakları Eski Başkanı Olcay Kılavuz’un –bir önceki seçimde Mersin 1. sıradan seçilmişti– 4. sıraya, seçilemeyecek bir yere kaydırılmış olduğunu gördük, en dikkat çekici husus bu. Ama sağlamcı bir liste yapmış Devlet Bahçeli. Kendisine sâdık isimlerle yola devam etmek istiyor. 

Ama ortada çok ciddî bir soru var: “Bu milletvekilleri 5 yıl önce olduğu gibi tekrar kazanabilecekler mi? Daha fazla milletvekili kazanabilecek mi?” Bu riskli bir hamle. Risklerine gelmeden önce şunu özellikle vurgulamak lâzım — cuma günü “Haftaya Bakış”ta Kemal Can’la bunu uzun uzun konuştuk, ama burada bâzı şeyleri tekrar söylemekte yarar var: Mâlûm, seçim yasasını AKP ile birlikte MHP hazırladı. Burada akıl yürütme şuydu: Altılı Masa arasında anlaşamaz, ama MHP ile AKP kolaylıkla anlaşır. Ortak liste yapar ve ortak liste yaparak da daha fazla milletvekili kazanır. Şurasını biliyoruz: Ortak liste yapanın daha az milletvekili alması diye bir şey asla söz konusu değil, hattâ daha fazla milletvekili çıkartma ihtimâli hayli yüksek. Bu açıdan bakıldığında, 2018 seçimlerinde bu yasa uygulanmış olsaydı AKP ve MHP ittifâkının ortak listeyle girmeleri hâlinde 20-30 milletvekili fazla çıkarabileceği söyleniyor. Buna rağmen, yasayı da çıkartmış olmalarına rağmen bu fırsatı niye değerlendirmedi Devlet Bahçeli? Bu olay sâdece Yeniden Refah’ın ve Büyük Birlik Partisi’nin kendi listeleriyle girecek olmasına gösterdiği bir tepki miydi? Ya da HÜDA PAR’ın AKP listelerinden girecek olmasından duyduğu bir rahatsızlık mıydı? Bu boyutların hepsi muhakkak vardır; ama bunun aynı zamanda bir siyâsî hesap olduğunu düşünmekte yarar var.

İzlemişlerse hatırlayanlar olabilir, bu olayı duyduğumda benim tepkim: “Devlet Bahçeli Cumhur İttifâkı’nın seçimi kaybedeceğini anladı ve şimdiden pozisyon alıyor” şeklinde yorumlamıştım. Bu düşüncemi büyük ölçüde koruyorum. Ama bunun doğru olması diye bir kayıt yok tabiî; başka seçenekler de olabilir. Bütün seçeneklere bakarak bu karârı neden aldığını biraz irdelemeye çalışalım. Benim dediğim gibi yenilgi sonrasına hazırlıksa bu şey, neye hazırlanıyor? Eğer Erdoğan cumhurbaşkanlığını kaybederse ve Cumhur İttifâkı Meclis’te Millet İttifâkı’ndan daha fazla sandalye kazanamazsa bir yenilgi söz konusu olacak ve bu yenilgi sonrasında en azından muhâlefete düşmüş olan Cumhur İttifâkı’nda işler değişebilir. Ve Bahçeli pekâlâ Erdoğan’la kader ortaklığından vazgeçebilir. Bu, şimdi listeleri ayrı tutarak buna bir hazırlık olarak görülebilir. Aksi takdirde ortak listeyle girilmiş bir seçimden sonra MHP grubunun Cumhur İttifâkı’ndan ayrılması daha zor ve karmaşık olacak. Ama Devlet Bahçeli şunu pekâlâ söyleyebilir yenilgi sonrası: “Biz zâten kendi gücümüzle girdik. Kendi gücümüzle bu milletvekillerini kazandık ve şimdi kendi başımıza hareket ediyoruz” diyebilir. Her hâlükârda, bir yenilgi söz konusu olacaksa, Erdoğan’ın yenilgisi çok daha ağır olacaktır ve burada Erdoğan’ın o ağır yenilgisinin yükünü taşımak istemeyebilir Devlet Bahçeli. 

Bir diğer seçenek: Galibiyet sonrasına hazırlık. Kemal Can bu ihtimâli belirtiyor. Ama şunda hakkını vermek lâzım: Kemal de benim gibi, Erdoğan’ın seçilme ihtimâlinin pek de yüksek olmadığını düşünüyor. Ama Devlet Bahçeli’nin hesâbını yaparken, galibiyet sonrasında yeniden iktidarda kalınması durumunda kendi gücünü görmek isteyebileceğini söylüyor. Bu da anlaşılır bir şey. Ama galibiyet bana göre pek olmayacağı için, seçenek olmakla birlikte çok da anlamlı değil bu.

Bir başka husus ise tabiî ki İYİ Parti’den oy kapma arayışı. İYİ Parti, özellikle 3 Mart’ta yaşananlardan sonra ciddî bir kayba uğradı. Sonra 6 Mart’ta tekrar Masa’ya dönmekle bunu bir ölçüde toparladığı söyleniyor. Ama şu âna kadar baktığımız zaman, İYİ Parti’nin çok ciddî bir kampanya performansı gösterdiğini göremiyoruz. CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun gölgesinde kalmış bir İYİ Parti var. Bunu bir fırsat olarak görmüş olabilir Devlet Bahçeli ve İYİ Parti’ye gitmiş oyları ya da İYİ Parti’ye gidebilecekken aslında tereddütte olan oyları, İYİ Parti’den gelme ihtimâli olan oyları, ülkücü hareketin esas merkezi olan MHP’de üç hilâl logosu altında toplanmaya çağırıyor olabilir. Bu ihtimâli hiç yabana atmamak lâzım. 

Bir diğer seçenek de AKP’ye gitmiş olan ülkücü oyları geri çekmek olabilir. Bu anlamda da böyle bir hamleyi, yani kendi başına girme hamlesini yapmış olabilir. Ama bütün bunların hepsinde şöyle bir hesap var: Oyları artırmak ve iyi bir oy alabilmek. Ama ya olmazsa? Meselâ MHP, İYİ Parti’den daha az oy alırsa ne olacak? Geçen seçimde İYİ Parti’den biraz fazla oy almıştı MHP. İYİ Parti, ilk girdiği seçim olmasına rağmen %10 civârında bir oy alırken, MHP %10’u biraz geçmişti. Şimdi bütün bu yaşananlardan sonra, 3 Mart’ta yaşadığı o sarsılmanın ardından İYİ Parti toparlar ve MHP’yi geçerse, hele farklı bir şekilde geçerse, o zaman bu karârın ne kadar yanlış olduğu ortaya çıkacak. Böyle bir risk var. Hele bu geçiş açık ara olursa çok daha fazla var ve bu bir çözülmeyi de berâberinde getirebilir. 

İYİ Parti geçsin ya da geçmesin, MHP %7’ye indirilen barajın altında bir oy alırsa –ki bâzı kamuoyu yoklamalarında bunu görüyoruz–, o zaman da ayrı girdiğine pişman olabilir bence. Bunların çok ciddî riskler olduğu kanısındayım ve bu anlamda Bahçeli’nin yaptığı işi, yani aldığı karârı açıklamakta, rasyonalize etmekte şahsen zorlandığımı îtiraf edeyim. Kendisinin bir rasyonalitesi, bir akıl yürütmesi var; ama o akıl yürütmelerle benim akıl yürütmelerim pek aynı değil. Onu özellikle söyleyelim. 

Böyle bir durumda, kendi başına giren MHP’nin daha az milletvekili alması çok etkili olmayabilir; ama bâriz bir şekilde oy kaybı yaşaması durumu olabilir — ki oy kaybı yaşaması için çok neden var: bir kere Erdoğan’ın ortağı olması, yaşanan ekonomik krizler, Sinan Ateş suikasti. Burada MHP’ye yönelik çok ciddî suçlamalar var ve bunun seçim sürecinde özellikle İYİ Parti tarafından bayağı bir kullanılacağının işâretleri var. Bütün bunları düşündüğümüz zaman, açıkçası ayrı girmek riskli. Yani ortak liste olayı aslında MHP için çok iyi bir fırsat olabilirdi. Bana göre bir düşüşte olan ve toparlanması için elinde çok da fazla bir imkânı olmayan, yani adı ve amblemi dışında çok fazla bir imkânı olmayan bir partiden bahsediyoruz. Böyle bir parti pekâlâ ortak listeden seçime girip, orada belli bir miktar milletvekilini garanti edip, daha sonra da ortak alınan oyun içerisinde kendi payının çok yüksek olduğunu iddia edebilirdi.

Bunu nerede yaşadık? 1991 erken seçimlerinde yaşadık. O dönemde Alparslan Türkeş’in lideri olduğu Milliyetçi Çalışma Partisi vardı, sonradan MHP’ye dönüştü; Necmettin Erbakan liderliğinde Refah Partisi vardı; bir de Aykut Edibali liderliğinde Islahatçı Demokrasi Partisi vardı. Bu partilerin hepsinin %10 sorunu vardı ve sonunda o târihte anayasa ittifâka izin vermediği için, hepsi Refah Partisi çatısı altında bir ittifak yaptılar. Ortak listeyle, Refah Partisi listelerinde girdiler, MÇP dâhil. Ben bu seçimi özellikle İç ve Doğu Anadolu’da çok yakından izledim. Daha sonra da bu izlenimlerimi Cumhuriyet gazetesinde “52 Günlük İttifak” diye bir yazı dizisinde anlattım. Orada gördüğüm şuydu: Meselâ Kayseri’de, meselâ Elâzığ’da, Sivas’ta, bütün partiler bu ittifâkın motorunun, lokomotifinin kendileri olduğunu iddia ediyorlardı. Seçimden sonra %16 civârında bir oy aldılar ve bayağı bir milletvekili seçildi. Her parti bu oyların esas kendilerinden geldiğini söyledi. Herkesin söylediği doğru olabilirdi. Meselâ MÇP’liler diyordu ki: “Bu %16’nın en az %10’u bizden”. Bunu yalanlayacak herhangi bir veri de yoktu. Refah Partililer de bunu söylüyordu. Sonuçta ittifak kurulduktan 52 gün sonra dağıldı; herkes kendi evine gitti. MÇP kendi grubunu kurdu, Refah Partisi de kendi grubunu kurdu. Yollarına devam ettiler ve ondan sonra da hem Refah Partisi hem de MÇP –daha sonra MHP adını alıyor– yükselişlerini sürdürdüler. O 1991 seçimindeki yapılan ortak liste, herkesin kazandığı bir ittifak oldu.

Şimdi ne kadar kazanırlar bilmiyorum; ama en azından daha az kaybedecekleri bir seçeneği Devlet Bahçeli elinin tersiyle itti. Çok acayip bir olay oldu ve sandıklar açıldığı zaman bu olayı tekrar konuşacağız. Bahçeli’nin o grup konuşmasında söyledikleri, aldığı sonuca göre tekrar karşımıza çıkacak. Ya “Devlet Bahçeli gerçekten öngörülü birisiymiş. Bu çıkışıyla MHP’nin her şeye rağmen ayakta kaldığını gösterdi“ diyeceğiz ya da “Devlet Bahçeli’nin böyle yaparak çok büyük bir risk aldığı söyleniyordu ve sonuçlar da bunu gösteriyor” diyeceğiz. 

Evet, Türkiye siyâsî hayâtının çok önemli bir partisinin önünde, bu kadar kritik bir seçimde, seçime çok kısa bir süre kala alınmış çok kritik, riskli bir karar var. Bu karârı almak zorunda mıydı? Açıkçası ben hâlâ bu sorunun cevâbının “Evet” olduğu kanısında değilim. Ama sonuçta parti kendi partileri, karârı onlar veriyorlar. Bu karârı aldılar ve bu karârın neye yol açacağını hep birlikte göreceğiz. Eğer İYİ Parti bu seçimde MHP’den daha yüksek oy alırsa ve bunu biz görürsek; aynı şekilde İYİ Parti’nin desteklediği Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçilirse, o zaman MHP’den İYİ Parti’ye kayışların seçim sonrasında çok daha yoğunlaştığına pekâlâ tanık olabiliriz. Bu ihtimâli hiç yabana atmamak gerekiyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.