Yeşil Sol Parti’den İstanbul 2. Bölge üçüncü sıradan milletvekili adayı olan tecrübeli gazeteci ve yazar Hasan Cemal, Medyascope yayınında Ruşen Çakır’ın konuğu oldu.
Adaylık sürecinin nasıl geliştiğini ve teklifin kimlerden geldiğini açıklayan Hasan Cemal, gelen teklifi önce kabul etmediğini ancak daha sonra eşi Ayşe Cemal ile konuştuğunda fikrini değiştirdiğini söyledi.
Aday olmasına gelen tepkilerle ilgili de konuşan Cemal, uzun yıllardan beri tepkilere alışkın olduğunu dile getirdi. Yıllardır Kürt sorunu üzerinde çalışan bir gazeteci ve yazar olarak, Kürt sorununun gelecek dönemde Meclis’te ve diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini düşündüğünü, bu sorunun Türkiye’nin en önemli sorunu olduğunu söyledi.
TBMM’nin en yaşlı üyesi olması beklenen Hasan Cemal, seçildiği takdirde Meclis’in açılışına başkanlık edecek. Yapacağı konuşma ile ilgili bilgiler veren Cemal, açılışta frak giymek istediğini de belirtti.
Hasan Cemal son olarak, CHP lideri ve Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti lideri Meral Akşener ile ilgili ne düşündüğü konusundaki soruyu yanıtladı.
Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Yeşil Sol Parti’de İstanbul 2. Bölge milletvekili adayı gazeteci Hasan Cemal stüdyo konuğumuz. Kendisiyle adaylık serüvenini ve bundan sonrasını konuşacağız. Hoş geldin Abi.
Hasan Cemal: Hoş bulduk Ruşen.
Ruşen Çakır: Kendisi kısa dönem de olsa benim eski genel yayın yönetmenim.
Hasan Cemal: Şimdi eline düştüm tabiî. İstediğin gibi didikleyebilirsin.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Ruşen Çakır: Gazeteci dedim ama, eski gazeteci mi demek gerekiyor? Çünkü dün Cengiz Çandar’ı konuk ettik bu stüdyoda. Kendisiyle yaptığım yayında “Milletvekili adayı olan bir doktor mesleğini bırakıyor mu ki gazeteci bıraksın?” dedi.
Hasan Cemal: Ben pek katılmıyorum ona. Artık bu yaşa geldim, bundan sonra siyâsete girdiysem gazetecilik kimliğimi bir kenara koymam lâzım diye düşünüyorum.
Ruşen Çakır: Siyâsete girmenin öyküsünü sorayım sana. Aslında dün Cengiz Çandar’dan öğrendik ki önce sana teklif gelmiş. Nasıl oldu bu? Şaşkınlık yarattı mı?
Hasan Cemal: Şaşırmadım dersem doğru olmaz. Hakîkaten şaşırdım. Bundan 10 gün önce HDP’nin Danışma Kurulu toplantısı vardı. Eş başkanımız Pervin Buldan beni bir kenara çekip, “Milletvekili adayı olman gerektiğini düşünüyoruz” dedi. Ben de, “Pervin Hanım, vallahi ben bu işi yapamam gibi geliyor bana” dedim. Vaktizamânında, 1991’de, Erdal İnönü CHP’den milletvekili adaylığı teklif etmişti bana — kabul etmemiştim. Sonra Cumhuriyet gazetesinde vazo kırılmıştı. Erdal Bey’in kendine has bir espri anlayışı vardır. Alaylı bir dille, sonra yemek yerken bana, “Bak Hasan Cemal, teklifimi kabul etseydin ne Cumhuriyet’in başına bu gelirdi, ne de senin başına” dedi. Pervin Hanım’ın teklifinden sonra eve geldim. Ayşe’ye, karıma, “Böyle böyle bir teklif aldım, ama kabul etmedim” dedim. “Niçin kabul etmedin? Türkiye son derece ilginç bir döneme giriyor. Sen bunca yıl Kürt meselesini izledin, kitaplar yazdın, yazılar yazdın. Bir de çok ilginç bir siyâsal dönem; keşke kabul etseydin” dedi. Ben de hemen Pervin Buldan’a telefonu açtım: “Pervin Hanım, teklifiniz hâlâ geçerliyse kabul ediyorum” dedim. Böyle başladı.
Ruşen Çakır: Yani Ayşe olmasa, bu adaylık olmayacakmış.
Hasan Cemal: Evet. Ayşe belirleyici oldu. Ama iyi oldu.
Ruşen Çakır: Bilenler bilir; senin gazetecilik hayâtın Ankara’da başladı.
Hasan Cemal: Evet Ankara’da, 1969’da. 54 yıl önce başladım.
Ruşen Çakır: Ankara gazeteciliğini, siyâsetin nasıl işlediğini, Meclis’i, bakanlıkları…
Hasan Cemal: Evet. Ankara’dayken Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisiydim.
Ruşen Çakır: Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeniyken bir ayağın hep Ankara’daydı.
Hasan Cemal: Evet. Sabah’ta, Milliyet’te ya da T24’te çalıştığım zamanlarda da kopmadım.
Ruşen Çakır: Peki, şimdi olayın öteki tarafına geçiyor olmak nasıl bir şey?
Hasan Cemal: Siyâset, milletvekilliği, bana pek yabancı değil. Çok iç içe yaşadım onlarla. Fakat artık hayâtımda yeni bir şey yapacağım. Bugüne kadar yazdım, çizdim. Şimdi, bu yazıp çizdiklerimi nasıl uygulamaya sokabilirim onun düşüncesi var. Yani şu anda sâdece yazıp çizmek değil, aynı zamanda elimi taşın altına sokuyorum ve bu beni heyecanlandırıyor doğrusunu istersen. Aynı zamanda benim değerlerim Yeşil Sol Parti’nin programında da var. Nedir o değerler? Barış, demokrasi, hukuk, adâlet, özgürlük, Kürt sorununun çözümü, Türkiye’de yeni bir düzen, değişim… Bunların hepsi içinde. 14 Mayıs yeni bir başlangıç olacak ve bu başlangıcın içinde yer almak da beni hakîkaten heyecanlandırıyor.
Ruşen Çakır: Biraz önce 91 yılından söz ettin. Kısa bir dönem de olsa Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başlamam da 91 seçimlerinden hemen sonraydı.
Hasan Cemal: İlginç bir dönemde gelmişsin Cumhuriyet’e.
Ruşen Çakır: Evet, acayip bir dönemdi. Gidenler gitti.
Hasan Cemal: Tam kavganın başlangıcıydı.
Ruşen Çakır: Aradan bayağı zaman geçti. Bir zaman makinesinde olduğumuzu hayal edersek, o târihte tanıyıp bildiğimiz Hasan Cemal’in, bugün, yıllar sonra HDP’den Yeşil Sol Parti’den milletvekili adayı olacağını düşünmek gerçekten zordu, imkânsızdı.
Hasan Cemal: Dediğim gibi, 91’de Erdal İnönü adaylık teklif ettiği vakit kabul etmemiştim — ki çok takdir ettiğim sevdiğim bir insandı Erdal Bey. Hattâ Murat Karayalçın, ilkokul da dâhil benim sınıf arkadaşımdır. O da arada bir yoklardı, “Siyâsete girmeyecek misin?” diye. Hiç düşünmedim. Benim hayat tarzıma uygun değil gibi gelirdi bana.
Ruşen Çakır: Daha çok, siyâset anlamında söylüyorum. O târihteki Hasan Cemal’le bu tarihteki Hasan Cemal de çok farklı.
Hasan Cemal: Bir bakıma öyle. Ama ben de şunu söylüyorum: Artık genel olarak değerleri önemsiyorum. Demokrasi, hukuk devleti, özgürlük, cinsiyet eşitliği… Bütün bunları sıraladığım vakit, burada HDP’nin ya da Yeşil Sol Parti’nin içinde herhangi bir sorunum olmaz.
Ruşen Çakır: Milletvekili adayı olarak senin ve Cengiz ‘ın isimleri çıktığı zaman, ikinize de ayrı ayrı çok tepki geldi. Bir de Cengiz Çandar’la olunca, otomatik olarak iyice katlandı.
Hasan Cemal: Tepki hikâyesi çok yabancı bir şey değil bana. Zaten tepkiyi günlük alıyoruz biz. Benim yazım çıktığı vakit, alt tarafa baktığında ne tepkiler olduğunu görüyorsun. Ben çok alıştım. Bâzı gazeteciler, köşe yazarları, bu tepkilere çok tepki duyar. Uğraşır onlarla, cevap yetiştirmeye kalkar. Bende böyle bir şey yok.
Ruşen Çakır: Dün Cengiz Çandar bu tepkilerin organize olduğunu söyledi.
Hasan Cemal: Bilmiyorum, organize de olabilir. Bazı tepkilerin organize olması anlaşılabilir bir şey.
Ruşen Çakır: En çok söylenen, bir zamanlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağına alınman. Bir de o meşhur kupürü koyuyorlar. Milliyet gazetesinin manşeti miydi o?
Hasan Cemal: Hangisiydi?
Ruşen Çakır: Erdoğan’ın sana verdiği bir röportajda, muhâlefeti kastederek, “Bunlar Amerika’ya karşılar” dediği sözü, berâber fotoğrafınızla çok kullanıyorlar.
Hasan Cemal: Tayyip Erdoğan’la ilgili çok özetleyerek söyleyeceğim. Çünkü geçmişle uğraşmak istemiyorum bu yeni siyâsî hayâtımda. Geleceğe bakmak ve ona göre çözümler önermek istiyorum. Tayyip Erdoğan için de en özetiyle şöyle söyleyebilirim: Benim değerlerime yakın durduğu vakit ona destek verdim, uzaklaştığı vakit ben de uzaklaştım. Neydi benim değerlerim vaktizamânında? Avrupa Birliği. Bugün de Avrupa Birliği. Erdoğan da öyle başladı. Kıbrıs’ta çözüm. O da öyle başladı. Kürt meselesinde çözüm. Aslanda Kürt meselesi konusunda Erdoğan’ın attığı adımlar çok önemliydi. İlk defâ bir hükûmet, bir başbakan, kendi temsilcisini, bugünkü MİT Müsteşarı’nı Oslo’ya gönderdi ve PKK’nın karşısına oturttu. İlk defâ bir başbakan, Kürt meselesini askerin tekelinden çıkardı. İlk defâ bir başbakan, “Biz siyâsetçiler görüşürüz” diyerek İmralı’yı askerin tekelinden çıkardı. Daha evvel asker izin vermiyordu Öcalan’la görüşülmesine. O dönemdeki ekonomiye bakıyorsun: Kemal Derviş ve o zamanki Ecevit hükûmetinin ekonomik programını devam ettirdi. Bunları yan yana sıraladığın vakit, böyle bir hükûmeti neden desteklemeyeyim? Ama sonra bütün bu benim savunduğum değerlere sırtını dönmeye başladı. Sırtını döndüğü zaman, zâten “Abi”lik bitti, “Hasan Bey” diye başladı Meselâ bir yıl sonu yazımı hatırlıyorum, 2006’dan 2007’ye giriyorduk: “2006 yılında Erdoğan demokrasi sınavından çaktı” diye başlık atmışımdır Yani bu çok siyah beyaz bir destek değildi; zaman içinde değişti ve “Abi”likten “Hasan Bey”e geldik.
Ruşen Çakır: Seninle berâber olanlar –meselâ Cengiz Çandar bir örneği, başka örnekler de var–, şu ya da bu şekilde yurtdışında yaşamayı “tercih ettiler” diyelim — daha çok da mahkemeler nedeniyle. Meselâ Şahin Alpay, Ali Bulaç gibi isimler içeri atıldı. Ama sen yargılandın. Birkaç dâvân vardı, değil mi?
Hasan Cemal: Birkaç tâne değil, çok fazlaydı.
Ruşen Çakır: Ama sen yurtdışına gitmedin.
Hasan Cemal: Gitmedim, doğru. “Git” diyen telkinlere çok muhâtap oldum. Yurtdışından da, “Gel sürgünü tercih et, bu adam seni de içeri atacak” diye böyle telkinler geldi, ama bugüne kadar da atmadı içeri — mahkûmiyetlerim var ama. Anladım ki sürgünde yaşamak bana göre değil. Hapisse, tamam hapse girmeye de hazırdım. 54 yıllık meslek hayâtımda hiç hapse girmedim. “Bir de hapsi göreyim, bir kitap yazarak çıkarım oradan” dedim. Ama bundan sonra da girmem diye bir şey yok; kızıp, “Atalım şu herifi içeri!” diyebilirler.
Ruşen Çakır: Peki, biraz da bundan sonraya bakalım. Şimdi biliyoruz ki şu an ortaya çıkan tabloda, eğer seçilirsen –ki seçilme ihtimalin çok yüksek– Meclis’teki en yaşlı üye sıfatıyla Meclis’in açılışını sen yapacaksın galiba, öyle değil mi? Daha yaşlısı çıkmadı.
Hasan Cemal: Şu âna kadar öyle. 79 yaşının üzerinde kimse çıkmadı. Çıksa hemen îlân ederlerdi zâten. Eğer seçilirsem, büyük ihtimalle en yaşlı üye olarak Meclis’in açılışını ben yapacağım.
Ruşen Çakır: Frak giyiyor muyuz?
Hasan Cemal: Frak konusu çok tartışmalı biliyorum. Ama evet, frak giyeceğim. En temel nedeni, frak Atatürk’ten gelen bir şey. Bu bir gelenek. Atatürk döneminde bu Meclis’i ve Cumhuriyet’i kuran Atatürk ve milletvekilleri o dönemde giymiş ve açılışları fraklı yapmış. Ama Tayyip Erdoğan bu mecbûriyete son verdi. O da olabilir; ama ben Tayyip Erdoğan’ın bu tercihinin tersini yapmak istiyorum. Eğer olursa, frakımı giyip Meclis’i öyle açmak istiyorum.
Ruşen Çakır: Evde frak mı var?
Hasan Cemal: Hayır, evde frak yok. Frakı, Orhan Pamuk’un Stockholm’deki Nobel ödülü törenine giderken kirâlamıştım. Ama bu sefer Altan Öymen, “Merak etme, Meclis Başkanlığı Devlet Tiyatroları’ndan kiralıyor” dedi. Altan Abi’nin söylediği gibiyse, o zaman Ankara’dan hallederiz.
Ruşen Çakır: Peki o zaman şöyle bir şey olacak: Eğer Kılıçdaroğlu kazanırsa… ki sizin dâhil olduğunuz ittifak da, adını vermeden destekliyor…
Hasan Cemal: Doğru. Adını verebilirdi aslında.
Ruşen Çakır: Hayır, yani ittifâkın kendisi.
Hasan Cemal: Emek ve Özgürlük İttifâkı.
Ruşen Çakır: Evet, Emek ve Özgürlük İttifâkı, Kılıçdaroğlu’nun adını telaffuz etmeden destekliyor. Kılıçdaroğlu’nun kazanması ve Millet İttifâkı ile Emek ve Özgürlük İttifâkı’nın Meclis’te çoğunluğu alması….
Hasan Cemal: Bu da yakın ihtimal zâten.
Ruşen Çakır: O zaman gerçekten Türkiye’de bambaşka bir dönem başlayacaktır. O zaman, o Meclis’in açılışı ve en yaşlı üyenin konuşması da herhalde çok târihî önemi hâiz olacak.
Hasan Cemal: Târihî mi değil mi bilmiyorum; ama bana, “İstediğin kadar uzatırsın” diyorlar. Ben o kadar yapmam, istismar etmem tabiî; ama heyecan verici, istediğin gibi konuşursun. Sen ne dersin? Sana böyle bir şey olsa, istediğin gibi konuşur muydun? Yoksa birtakım ölçülere dikkat eder miydin?
Ruşen Çakır: Birilerinden akıl fikir alırdım. Tabiî ki çerçevesini insan kendisi çizer, ama özellikle daha deneyimli olan birilerinden akıl fikir alırdım. Bir de çok önemli olacak; çünkü herkes 15 Mayıs’ı büyük bir merakla bekleyecek. Sonra Meclis’in açılışını, daha sonrasında da, eğer seçilirse, yeni cumhurbaşkanının yemin törenini aynı şekilde merakla bekleyecek.
Hasan Cemal: Doğru. Böyle birtakım ilkler olacak. O ilkler çok önemli. Türkiye’de bu yeni dönem açılırken, yeni bir başlangıç yapılırken de bunun heyecan verici yanı var. Türkiye’de yeniyi inşâ etmek kolay bir iş değil. Ama Meclis eğer bir uzlaşma rûhunu yakalayabilirse bunu yapabilir. Uzlaşma rûhunu sık sık tekrarlıyorum. Geçmişte, Meclis yemini, siyâset meydanı, hep kavgalarla geçti. Uzlaşma filan hak getire. Karşısındakini sürekli düşman görüp ona göre davranıyordu. O kavga gürültü ve kutuplaşma ortamında da Türkiye’nin temel sorunları öyle durdu; dokunulamadı. Hep uçlarda toplandı siyâsetçiler. Şimdi bunu değiştirmek gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin yeniden bir uzlaşma ortamına, uzlaşma geleneğine ihtiyâcı var. Bir diyalog ihtiyâcı var. Konuşa konuşa sorunları halletmeye çalışmak gerekiyor. Türkiye’de bunu yapmadık. Hatırla işte, bizim kendi gençliğimiz de öyle başladı. Baştan îtibâren öyleydi. İnönü-Bayar, İnönü-Menderes kavgaları, Demirel-Ecevit kavgaları. Sonra Özal-Demirel kavgaları, Çiller-Mesut Yılmaz kavgaları… Bu kavgalarla birlikte Türkiye’nin temel sorunları orada durdu. Bu sâyede merkez siyâseti çöktü. O boşluğu da önce Erbakan ve Tayyip Erdoğan ve arkadaşları doldurdular. Onlar da Türkiye’yi tam kutuplaştırdılar, cepheleştirdiler ve Türkiye’de tam anlamıyla çürümüş çökmüş bir düzen var. Bu çürümüş çökmüş düzeni yeniden alıp, diyalog yollarını açıp, adâleti, barış ve demokrasiyi yeniden inşâ etmek lâzım. Bağımsız yargısıyla, osuyla busuyla… Bunu yapabilmek için de, “Gel kardeşim, oturup konuşalım” demek lâzım. Aynı şey Kürt sorunu için de geçerli. Biz bunu hiç yapamadık; ya siyah ya beyaz tavrı aldık, hep kavga ettik.
Ruşen Çakır: Cengiz Çandar ve Hasan Cemal adını görünce birçok kişinin aklına, “Kürt sorununun çözüm yeri Meclis’tir” söyleminin Kılıçdaroğlu ve HDP tarafından da benimsendiği de görülüyor. Yeni Meclis’te bu konuda bir şeyler olması ve sizlerin de burada bayağı etkili olmanız bekleniyor. Böyle bir hazırlık gerçekten söz konusu mu?
Hasan Cemal: Hazırlık var mı yok mu bilmiyorum. Ama kafalarda bunun hazırlığı olduğu konusunda hiçbir kuşkum yok. Çünkü Kürt sorunu Türkiye’nin en yakıcı sorunu. Bu en yakıcı sorunu ne yapıp edip bir çözüm rayına oturtmak lâzım. Kürt sorununu çözüm rayına oturtmadan, nihâî olarak da çözmeden, Türkiye’nin hukuku, adâleti, demokrasisi, kalkınması, refâhı, hiçbiri rayına oturmaz. Bunu hep yaşadık. Onun için de kafalarda bunu yapmak şart. Ama bunu yaparken de, daha işin en başında ben şunu istiyorum: En nihâî hedefleri koymak değil; Meclis’in çatısı altında, bir komisyonda ya da komisyonlarda bu sorunu yayalım, en zor tarafları sonraya bırakalım, kolayları baştan alalım, önceliği ve sonralığı karıştırmayalım. Bağrışmadan oturup konuşalım. Tecrübelerimizi getirelim. Çünkü çok değişik tarafları var bunun. Akademisyenler alıp bakıyor, târihçiler bakıyor, biz gazeteciler farklı geliyoruz, siyâsetçiler farklı bakıyor. Gelin hep birlikte bunu konuşalım; ama heyecanlanmadan, birbirimize bağırmadan konuşalım; böyle bir tartışma ve uzlaşma ortamı yaratalım. Bu sâdece Kürt sorunu için değil, diğer bütün sorunlar için de geçerli.
AK Parti’nin Türkiye’yi bugün getirdiği nokta konusundaki düşüncelerim belli. Ama bu yeni dönemde, 14 Mayıs sonrasında, onların da ellerini taşın altına sokmaları ve bir diyalog ortamına, bir uzlaşma ortamına kendilerini sokmaları lâzım. Bu taraftan çıkan her teklife, bakış açısına bağırmamaları lâzım.
Ruşen Çakır: Peki bu bağlamda Kılıçdaroğlu hakkında ne düşünüyorsun? Kendisini tanıyorsun herhalde.
Hasan Cemal: Kılıçdaroğlu’nu çok takdir ediyorum. Çok açık söyleyeyim: Kılıçdaroğlu’nun eleştirilebilecek epeyce yanı var, bunu biliyoruz; ama şunu söyleyeyim: Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifâkı’nı, Altılı Masa’yı ya da demokrasi ittifâkını kurmada oynadığı rol Türk siyâsî târihine geçmiştir — bu bir ilktir. Türkiye’de, farklı çizgideki İYİ Parti, Saadet, DEVA, Gelecek ve Demokrat Partisi ile bunları bir yerde buluşturması… Düşünsene, bu partiler nereden gelen partiler. Bunları bir arada buluşturdu ve bir demokrasi ittifâkı yaptı. Türk siyâsî târihinde ya da Türkiye’nin çokpartili târihinde bu bir ilktir. Bunu yapan da Kılıçdaroğlu; perde arkasında bu rolü oynadı.
Aynı şekilde, 31 Mart yerel seçimlerinin yine perde arkasında mîmârıydı. O seçimler de Erdoğan’a en büyük yenilgiyi getirdi: İstanbul, Ankara, Adana ve Mersin gibi büyükşehirlerde Erdoğan belediye seçimlerini kaybetti. Bunları yapabilen bir insan. Aynı şekilde, cumhurbaşkanı olup Türkiye’nin yeniden inşâsında liderlik yaparsa, bütün hırslarından arınmış, siyah beyaz olmayan bir lider göreceğiz — bu çok önemli.
Ruşen Çakır: Eğer muhâlefet kazanırsa, en kilit parti tabiî ki CHP ve Kılıçdaroğlu, ama ikinci olarak da İYİ Parti ve Meral Akşener var. 3 Mart’ta yaşanan bir olay var; değişik konularda, özellikle Kürt meselesi ve HDP ile ilgili İYİ Parti’nin çekinceleri var. Yeni dönemde, özellikle Kürt sorunu bağlamında, İYİ Parti’nin de bu bahsettiğin uzlaşma ve diyalog çerçevesinin içerisinde yer almasını bekliyor musun? Temenni anlamında değil.
Hasan Cemal: Meral Akşener o Masa’dan çekildiği vakit, Masa’yı terk ettiği vakit, çok tepki duydum. Bir gazeteci ve yorumcu olarak çok ağır bir yazı yazdım onun hakkında. Ama sonra bu kadarını hak etmediğini düşündüm. Tamam, geçmişe baktığın vakit elbette bâzı soru işâretleri var kafamda. Ama iyi bir siyâsetçi olarak görüyorum ve partisine de liderlik yapabilir. İnsanlar geçmişte birtakım şeylere böyle bakıyorlar, sonra, “Buna şöyle yaklaşırsak Türkiye’’nin önü daha fazla açılabilir” dendiğini de görüyoruz. Siyâsetçileri, liderleri tamâmen geçmişle yargılamamak lâzım. Bu kendi geçmişimizde de var. Dönüp kendi geçmişimize baktığımız vakit, neler yaşadık. Ama bugün geldiğimiz noktada daha farklı bakabiliyoruz. Geçmiş bizleri esir almamalı, geçmişin tutsağı olmamalıyız. Meral Akşener’de benim gördüğüm: Bu konularda geçmişin tutsağı olmayacağına inanıyorum. Kürt sorunu dâhil, Türkiye’de demokrasinin yolunu açacak birtakım adımları atabileceğini hissediyorum, görüyorum. Ama sırf geçmişten hareketle yargılarsak, bu doğru olmaz.
Ruşen Çakır: Yaş 79, değil mi?
Hasan Cemal: Evet. 6 ay sonra 80 olacağım.
Ruşen Çakır: “Niye gençlerin önünü açmıyorsunuz?” diyenler var.
Hasan Cemal: Hangi konuda?
Ruşen Çakır: Milletvekili olma konusunda.
Hasan Cemal: Tam tersine, gençler için çalışmış oluyorum. Benim kendi tecrübem, deneyimlerimle siyâsette bir şey yapabilirsem, Türkiye’de gençlerin hayâta, siyâsete daha çok katılmalarını sağlayacak bir rol olarak görüyorum. Yaşın ve tecrübenin önemi var. Gençlerin elbette önemi var, ama bizim de yapabileceğimiz çok şey var.
Ruşen Çakır: Gazeteciyken siyâsetçi olan çok isim var: Bülent Ecevit, Altan Öymen, Oktay Ekşi… Onlar gibi çok isim var. Yeni girecek olanlar da var.
Hasan Cemal: Dünyada da öyle. Gazeteciler bir yerden siyâsete giriyorlar.
Ruşen Çakır: Peki, bunların içerisinde rol model olarak gördüğün kimse var mı? Aslında Cumhuriyet’in ilk yıllarından îtibâren gazeteci ve siyâsetçi çok isim var. Örnek aldığın, imrendiğin isimler?
Hasan Cemal: Rol model demeyeyim ama, Bülent Ecevit’i çok takdir ettim. Fakat sonraki döneminde çok eleştirdiğim yanlışları oldu. Altan Öymen, gazetecilik mesleğimde benim ustam ve duayenimdir. Onu hep takdir ettim. Kendisi hâlen de gayriresmî baş danışmanımdır. O pek istemiyor, ama ben öyle diyorum. Aklıma şimdilik onlar geliyor.
Ruşen Çakır: Peki son olarak şunu sorayım: Yeşil Sol Parti diyoruz, ama aslında HDP; HDP ise aslında bir Kürt partisi. Bu realiteyi en iyi bilenlerden birisi de sensin; yani Kürt olmayan, soy olarak da Osmanlı soyundan gelen birisin. Aslında bu buluşma yeni bir buluşma değil. Şimdi aday gösterilmekle bunun adı konmuş oldu. Ama biliyoruz ki Hasan Cemal Kürt meselesini çok önemsiyor, Kandil’e gitti, kitaplar yazdı.
Hasan Cemal: Evet, 93 yılında Öcalan’la Bekaa’da da görüştüm.
Ruşen Çakır: Bütün bunlara Kürtler nasıl bakıyor? Sen nasıl bakıyorsun? Hasan Cemal gazeteciliğinin son dönemine damga vuran husus, sanki Kürt meselesi oldu.
Hasan Cemal: Doğrudur. Ben Kürt meselesini kitaplardan okuyarak öğrenmedim. Kürtler’in arasında dolaşarak, onların acılarına dokunarak, onların acılarını dinleyerek, hissederek, her tarafta Kürtler’e liderlik edenlerle konuşarak öğrendim. Kürtler kadar acı çeken çok azdır. Tamam, Türkler de acı çekmiştir târihte, yakın ve uzak târihte. Ama Kürtler’inki çok daha fazladır. Çünkü Kürtler’in kimlikleri inkâr edilmiştir. “Kürtçe konuşmayacaksın” denmiştir. “Sen Kürt değilsin” denmiştir. Bu o kadar ağır bir şey ki… Eğer hakkaniyet varsa, insâniyet varsa, vicdan varsa, bir siyâsetçi olarak, “Ben bunu çözeyim ve bu acılar bir daha yaşanmasın. İnsanlar ölmesin. İnsanlar kendi kimliklerini savunabilsinler, kendi kimliklerinde, dillerinde eğitim görebilsinler, kendi dilleri yasaklanmasın” diyorum.
Bir gün taksiye binmiş gidiyordum. Taksi şoförü, Kürtler’e ve Kürt meselesine bildiğimiz dille karşı çıktı, eleştirdi, bir hayli lâf etti. “Sana bir şey soracağım” dedim. “Sor abi” dedi. “Sen Türk’sün, Türkiye’de yaşıyorsun, ama diyelim ki burada hâkim olanlar Kürtler. Sana dediler ki: ‘Sen Türk değilsin Kürt’sün. Senin dilin Türkçe değil, Kürtçe. Sen okulda tek kelime Türkçe edersen sana bir tokat’. Ne olurdu o zaman? Ne yapardın?” diye sordum. Böyle kalakaldı. “Abi hiç böyle düşünmemiştim” dedi.
Bu meseleyi her açıdan konuşmaya başladığın vakit, o kimlik, Kürt kimliği, geliyor ona dayanıyor ve dikkat edersen, en çok da okuldan başlar. Kürtçe konuştuğun için öğretmenden bir tokat yedin. Okula gittiğinde Türkçe bilmiyorsun ki. O tokat sonunda, dikkat edilmediği için, Türkiye’de dağın yolunu açmıştır. Şimdi oturup bunları tersinden bakıp düşünmemiz lâzım. Doğru yolu bulacağımızdan en ufak bir kuşkum yok.
Ruşen Çakır: Peki, burada noktayı koyalım.
Hasan Cemal: Çok konuştum galiba ben. Pek konuşmam aslında.
Ruşen Çakır: Hayır, hayır.
Hasan Cemal: Hızlı konuşabiliyor muyum?
Ruşen Çakır: Vallahi evet. Benim bildiğim Hasan Cemal’den daha hızlı. Meclis açılış konuşmasını büyük bir heyecanla bekliyoruz o zaman.
Hasan Cemal: Dur bakalım hele. Önce bir seçim bitsin, yaşımız tutsun.
Ruşen Çakır: Yaş tutuyor, Seçilmen de olacak gibi görünüyor. Ben de gazeteci olarak herhalde açılışta orada olurum, tekrar karşılaşırız.
Hasan Cemal’le, adaylık serüvenini ve bundan sonrasını konuştuk. Kendisine çok teşekkür ediyoruz.
Hasan Cemal: Ben teşekkür ediyorum.
Ruşen Çakır: Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.