Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Batuhan Aydagül yazdı: Gurbette bayramdan serbest çağrışımlar

Takvimler İslam dünyasında bayramı gösteriyor, memlekette büyüklere ziyaretler yapılıyor, fırsat bu fırsat kafayı dağıtalım ya da dinlenelim diyenler seyyar haldeler, adaletli adaletsiz yatan mahpuslar için aileleriyle uzatılmış görüş zamanı ama bayramın tadı eh işte. 6 Şubat Kahramanmaraş depreminde kaybettiğimiz insanların yokluğu ve onların yokluğunu en yakından hissedenlerin acısı hâlâ çok taze. Belki de ortak acımız bu bayramı anlamlandırıyor çoğumuz için; bayramı sahip olduklarımıza şükretmek ve sevdiklerimizi hatırlamak için fırsat biliyoruz. Bir yandan da yaklaşan seçimlerin stresi giderek artıyor, muhalifler bayramı kutlamak için iktidarın değiştiğini görmeyi bekliyorlar.

Bizim gurbetimizde bayram uzaktan hissedilen hoş bir seda tadında, yaşam kendi akışında devam ediyor. Memleketle telefonlar, burada ailecek bir yemek, çevredeki üç-beş hemşeriyle mesajlaşarak tebrikleşme. Ama zaten gurbette yaşadığımız yerin sosyal takvimine ve akışına ayak uydurduğumuzdan bayramın da bayram hissinin de uzakta olması öyle hüzünlü bir eksiklik hissettirmiyor. Daha ziyade seçtiğimiz yolculuğun memleketin dilinden, lezzetinden ve insanından uzakta olma gerçekliği içinde biraz daha hissedilir kısa bir dönem. Bu uzaklık da zaten yola çıkarken verdiğimiz kararın içinde göze aldığımız bir şey.

Böyle yazdığıma bakmayın, ne gurbete ne hareketliliğe çok fazla anlam yükleyenlerdenim. Belki büyükbabam ve babaannemin Kazakistan’da başlayan, Afganistan’dan Suriye’ye ve oradan Türkiye’ye gelen, sonrasında altmışlı yaşlarında Amerika’ya gidip seksenlerinde geri dönen yol hallerini dinleyerek büyüdüğüm ve bunu olağan kabul ettiğimden. İnsan evladı bir kuş misali niye koşullarını ayarlayabiliyorsa her yerde yaşayamasın diye düşünenlerdenim. Göç kelimesini de yine kuşlardan esinlenerek yorumluyorum, yaşamın gerektirdiği bir hareketlilik olarak. Onun için de memleketten her gidişin bir dönüşü olacağını biliyorum. Ya da bir gurbetten diğerine gidiş. Zaten yaşam bir yerde geçirmek için çok uzun değil mi?

Her gurbet bir değil, her hareketliliğin gönülle yapılmadığı gibi. Yaşadığımız uzaklığın bir ayrıcalık olduğunun farkındayım, en azından sürgünde ya da sığınmacı değiliz. Wisconsin’e gelişimize benim doktoraya kabul edilmem vesile oldu ve eşimle beraber bu yolculuğun hepimiz için bir büyüme fırsatı olmasını diledik. Memleketteki kurulu düzenimizi çok alışagelmedik bir yaşta doktora yapmak için bozup üç çocuğumuzla beraber daha önce gitmediğimiz bir şehre ve yeni bir ülkeye taşınmak bizi konfor alanımızdan çıkardı. Ama, yazdığım gibi, bu çıkışın bizim tercihimiz olabildiğinin farkındayız. Geldiğimiz yıl eşim de doktoraya kabul edildi, Eylül 2020’de her sabah en küçük çocuğumuzu kreşe bırakıp dönüyor ve evin dört odasında dördümüz okula gidiyorduk. Büyük çocuklarımız eğitimlerine buradaki mahalle okullarında devam ettiler, yaşadığımız yerde hayalimdeki okula erişebildiğimiz için de ayrıcalıklıydık. Ama gurbet güzellemesi de yapmıyorum, yaşadığımız yerin de kendine özgü ve derin sorunları var; bazıları bizimkine benzer, bazıları bizimkinden de beter. Bunları da Medyascope’ta zaman zaman sizinle paylaşıyorum.

Gurbete gelirken Eğitim Reformu Girişimi’ndeki (ERG) görevimi ve memleketin eğitim politikasına dair günlük mesaimi bırakmam farklı nedenlerin sıralanmasının bir sonucuydu. Bunlar arasında eğitimde değişimin nasıl olması gerektiği ve benim buna nasıl katkı yapmak istediğim önemli bir faktördü. Eğitimin kompleks ve karmaşık sorunlarını odağa araştırmaları koyarak derinlemesine ve sabırla tartışmamız gerektiğini düşünüyordum. Bu doğrultuda, eğitim politikasına dair bilgimi ve bakış açımı sorgulamam gerektiğini, bunun için de teorik okumanın yararlı olacağına inanıyordum. Araştırma becerilerimi güçlendirmem de eğitimde değişime yapabileceğim katkıyı artırabilir ve farklılandırabilirdi. Ayrıca, hem öğrenmenin hem de hocalığın siyasi olabileceğinin, böylelikle sosyal değişime siyaseti doğrudan yapmaksızın içeren bir şekilde katkı yapabileceğimin farkındaydım.

Eğitime ve sosyal değişime dair görüşlerim işte böyle başlayan ve içinde gurbet olan bir yolculukta evrilmeye devam ediyor. Medyascope’ta yazdığım yazılar da bunların bir dışavurumu. Bir yandan akademik çalışmalarım için sürekli yazmaya devam ederken Medyascope’ta farklı bir mecra, üslup ve ruh haliyle yazıyorum. Burası memleket çünkü; toprağı paylaştığım yurttaşlarımın dertlerine ve geleceğine dair söz söylüyorum. Bunun sorumluluğunun farkındayım. Bir yandan da kimin okuduğunun ve okuyanın ne düşündüğünü bilmeden yazmanın verdiği durumu her daim garipsiyorum. Memleketin geleceğine dair orada sözü olanlarla sohbeti ve tartışmayı özlüyorum.

Altılı Masa’nın Ortak Mutabakat Metni’nde “Eğitim” başlığı altında daha önce paylaştığım üç yazıyı bir sonraki sefer tamamlayacağım. Bu günlük gurbetten eklektik çağrışımlar aktı. Ayrıca, bugün 23 Nisan, Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Bayramımız kutlu olsun! Millet olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin AK Parti iktidarı sırasında kaybettiği önemini ve gücünü tekrar alıp almamaya karar vereceğimiz seçim de üç hafta sonra. Medyascope’ta Ayşe Çavdar’ın, “Bu seçimi seçmen kazanacak” sözü bende yer etti. Sağ duyusuyla millet kazanacak, o zaman gerçekten bayram olacak, demokrasi bayramı. Eminim onu hakkıyla kutlayacağız, tarihimiz boyunca demokrasi mücadelemize aklıyla, emeğiyle ve canıyla katkı veren herkesi hatırlayarak. Onlardan biri de sevgili Hrant Dink olacak. Hrant’ın 23.5 Nisan yazısını okumuş muydunuz?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.