Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Batuhan Aydagül yazdı: Sizi kolektif bir inzivaya davet ediyorum

BEŞ SATIRLA

Annelerin ninnilerinden

spikerin okuduğu habere kadar,

yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,

anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık, 
anlamak gideni ve gelmekte olanı.

                                                                   Nazım Hikmet – 1946

Seçimleri kaybetmiş olmaktan, Türkiye’nin uzunca bir süre daha günyüzü göremeyeceği gerçeğinden ve hukuksuz davalarla mahpus tutulan dostlarımın, yurttaşlarımın özgürlüklerinden mahrum bırakılmasından üzgünüm, huzursuzum, tedirginim. Buna karşın, yelkenleri suya indirmeden, zihnin ve iradenin iyimserliğine tutunarak, aklına ve kalbine güvendiğim insanlarla dayanışma halinde özgürlük mücadelesine tutunmaya gayret ediyorum. Bu gayretin önemli bir parçası da gideni ve gelmekte olanı anlamaya çalışmak; Nazım’ın söz ettiği o müthiş bahtiyarlığın peşinden koşmak.

Eğer seçimlere dair yapılan değerlendirmeleri sosyal medya üzerinden izliyorsanız belki siz de ortada algoritmaların insafında yönlendirilen bir kakofoni olduğunu fark etmişinizdir. Öyle ki seçimlere dair kıymetli içgörüler sunan anekdotlardan bilimsel değerlendirmelere, siyasi spekülasyonlardan komplo teorilerine uzanan geniş bir yelpazede yazılanlar ve konuşulanlar baş döndürücü olabiliyor. Sosyal medya kullanıcıları bu durumla dalga geçmekten geri kalmıyor, Ben Demiştim Partisi’nin çok sempatizanı olduğunu söyleyemeyeceğim. Her şekilde, muhalefetin kazanması gereken ve kazanabilme şartlarının da göreceli olarak elverişli olduğu bir ortamda seçim sürecinin tüm adaletsizliğine rağmen yine kaybetmiş olmasını sorgulamamız ve anlamamız gerekiyor. Dileğim, bunu sosyal medya algoritmalarının karşımıza çıkarmayı uygun gördüğü içeriklerle sınırlı tutmamamız ve bu tartışmaları sosyal medya mecralarının ötesine taşımamız.

Farklı inanç sistemlerinde bilgeliğe giden yolun uzun, sabır ve emek isteyen, içe dönmeyi ve dinlemeyi gerektiren ve çoğu zaman sadelik içeren bir inzivadan geçtiğini biliyoruz. Tarihte inziva çoğunlukla coğrafi olarak ıssız yerlerde ve hayatın akışından uzakta gerçekleşiyor. Manevi dünyanın bugün çağdaş şekillerde de karşımıza çıkan inziva pratiğini sosyal dünyayı anlamak ve anlamlandırmak için değerli bir metafor olarak görüyorum. Özünde, çok farklı boyutlarda yaşadığımız ve mahallemizdeki sosyal dinamiklerden ekolojik sürdürülebilirliğimize kadar etkileri olan sosyal olguları da sükunetle anlamaya gayret etmeliyiz. Bunun için bir yandan yurttaş bilgeliğine, diğer yandan teoriyle anlamlandırılmış ampirik veriye ihtiyaç duyacağız. 

Bu süreçte, sosyal düşünür Habermas’ın iletişimsel eylem kuramının, basitçe özgür ve çoğulcu tartışma koşullarının sağlanması durumunda eleştirel düşünmeyle gerçeği sorgulayarak uzlaşı sağlanabileceği iddiası, bir Kuzey Yıldızı işlevi görebileceği üniversite kurumu çok önemli. Kuzey Yıldızı’nı iletişimsel eylemi bir süreç olarak algılamamız için bilinçli olarak kullanıyorum; sanki bir gün uzlaşıya ulaşacakmış gibi gerçeği sorgulayalım ve tartışalım ama esas olarak oraya doğru kat ettiğimiz yola değer katalım. 

Türkiye gibi yüksek öğretime hakim siyasi rejimlerin düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlandırdığı ülkelerde iletişimsel eylem sürecini sivil alanlara taşımak ve orada sürdürmek gerekiyor. Barış Akademisyenleri’nin üniversitelerden hukuksuz olarak sürüldükten sonra oluşturdukları Kültürhane (Mersin) gibi yerel sivil girişimler bu açıdan önemli kazanımlar ve çoğaltmamız gereken iyi örnekler. Keza, sevgili Hakan’ın (Altınay) çok emek ve değer verdiği Boğaziçi Avrupa Siyaset Okulu sivil alanda altına siyasaya ve siyasete dair düşünülmüş görüşlerin serildiği katılımcı ve çoğulcu sohbetin gerçekleşebildiği bir ortam. 

Gideni ve gelmekte olanı anlamak için ihtiyacımız olan metaforik inzivaya çekilmemizi önerdiğim ortam ve sürece dair önemli bulduğum bazı ilkeler böyleyken, ampirik veriye dair de bir iki söz paylaşmak istiyorum. Seçim sürecindeki tartışmaları da sonuçların değerlendirilmesini de fazlasıyla anketlerin gölgesinde gerçekleştirdiğimizden endişe ediyorum. Bir başka deyişle, sahada etnografik yöntemlerle toplanan veriye daha çok ihtiyacımız olduğunu öne sürüyorum. 

Wisconsin eyaletinde siyaset bilimci Katherine Cramer’in “Hınç Siyaseti” (The Politics of Resentment) kitabı Amerika’daki seçmen davranışlarını anlamak adına beni besleyen bir örnek oldu. Cramer, Wisconsin kırsalında insanların bir araya geldiği farklı sosyal ortamlardaki sohbetleri gözlemleyerek ve katılarak Cumhuriyetçiler’in kendi çıkarlarına aykırı oy verdikleri argümanını irdeliyor. Bu etnografik araştırma Cramer’e Cumhuriyetçi Parti’ye oy verenlerin kendilerine şehirli – eğitimli liberaller ve bürokratlar tarafından haksızlık yapıldığına dair aslında doğru olmayan bir farkındalık geliştirdiğini gösteriyor. Bu farkındalık ve üzerinde büyüyen güvensizlik (örneğin herkese sağlık sigortası verilirse onların vergileriyle katkı yapmak zorunda kalacağı ama kendilerinin yararlanamayacağına inanmaları) Cramer’in “kırsal bilinç” olarak ifade ettiği bir tutuma dönüşüyor. Tabii söz konusu kırsal bilinç; muhafazakar düşünme kuruluşları, siyasetçiler, medya ve yerel sosyal ağlar yoluyla üretiliyor ve yaygınlaştırılıyor. Özünde Cramer’in kitabında coğrafi bir kimlik inşasını ve bunun siyasette oy verme davranışlarına etkisini sohbetlerde kaydedilmiş haliyle görebiliyoruz.

Türkiye’de kimlik siyaseti ve keza kutuplaşma üzerine özellikle Emre Erdoğan ve Pınar Uyan’ın araştırmalarını ve kutuplaşmayı azaltmak için stratejiler üzerine düşünen TurkuazLab girişimini örnek gösterebilirim. Daha fazlasını bilmiyor olmam benim bilgi eksikliğimden olabilir ancak bu sosyal medyada algoritmaların karşıma çıkardığı görüşler kapsamında genel bir etnografik veri eksikliğini gözlemlediğimi değiştirmiyor. O halde, hem her şekilde daha fazla etnografik araştırmaya hem de bu araştırmalardan beslenen ve teoriyle yoğrulan görüşleri kamuoyu tartışmalarında görünür hale getirmeye ihtiyacımız olduğunu öne sürüyorum.

Ülkemizde hasretini duyduğumuz değişim yolunda seçimler gibi önemli dönüm noktalarını fırsat bilip olan biteni anlamak için düşüncelerimizi özgürce tartışabileceğimiz süreçlere, bunu sağlayacak güvenli ortamlara ve tartışmalarımıza temel olacak etnografik verilere ihtiyacımız var. Keza kalkıp sahaya gitmeye ihtiyacımız var, seçmen haritasında öteki olarak gözüken coğrafyalarda yaşamı kısa da olsa deneyimlemeye. Bunlar ve daha fazlasını yapmak için ise ilk başta irade, sabır ve mütevazilik göstermeliyiz. Manevi dünyanın inzivasına benzer şekilde egoyu bir kenara bırakarak bir ortak arayışın parçası olma iradesi; okumak, dinlemek, tartışmak, denemek, yanılmak, öğrenmek, yeniden tüm bunları tekrar etmek için sabır; ve bildiklerimizin koca evrende tuttuğu o küçük yere dair mütevazilik. 

Umberto Eco’ya bir söyleşisinde entelektüeli nasıl tanımlarsanız diye soruyorlar. “Eleştirel yaratıcılık – yaptıklarımızı eleştirmek ve daha iyi yapmanın yollarını keşfetmek – entelektüel işlevin en önemli işaretidir” diye cevap veriyor. Seçim sürecini de seçimleri değerlendirme halimizi bu süzgeçten geçirmeyi öneriyorum ve sizi kolektif bir inzivaya davet ediyorum.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.