Batuhan Aydagül yazdı: Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde eğitim ve öğretim (III)

Amerika Birleşik Devletleri’nde hem temel eğitimin hem de yükseköğretimin giderek görünen bir şekilde ideolojik çatışma alanı haline geldiğini daha önce yazmıştım. Cumhuriyetçi Parti geçtiğimiz Kasım’dan bu yana özellikle mutlak güce sahip olduğu eyaletlerde vites artırdı. Cumhuriyetçiler yirmi sekiz eyalette eğitimde farklılıkları, kapsayıcılığı ve hakkaniyeti koruma altına alan yönetmelikleri ve uygulamaları rafa kaldırmak üzere yasama organlarında harekete geçti. Henüz yasalaşmasalar da teklifler üniversitelerde bu amaçla kurulan birimleri kapamayı ve zorunlu farkındalık eğitimlerini, işe alım ve yükseltmede kullanılan kapsayıcı kriterleri, öğrenci seçimi ve çalışan istihdamında ırk, cinsiyet, etnik köken ve milliyet temelinde değerlendirme yapmayı yasaklamayı hedefliyor. Gelecek yıl yapılacak başkanlık seçimleri öncesinde Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olabileceği sıkça yazılan Ron De Santis’in Florida’sında eyalet üniversite sistemi, öğretim üyelerinin akademik (iş) güvencesini her beş yılda bir gerçekleşecek performans değerlendirmesinin sonucuna bağladı. Yaşadığım ülkede eğitim üzerinden ideolojik çekişmeler artarken memlekette iktidara aday Altılı Masa’nın “Milli Eğitimi bir ideolojik çatışma alanı olmaktan çıkaracağız” vaadi kulağa şiir gibi geliyor. Peki, bu mümkün mü ve gerçekleşmesi için ne olması gerekiyor?

Başlarken, eğitimin siyasetten bağımsız bir teknik konu olarak ele alınmasına dair söylemleri eğitimin tarihsel bağlamından kopuk, epistemolojik olarak pozitivist ve yaklaşım olarak da teknokratik bulduğumu paylaşayım. (Bu Medyascope yazım daha geniş bir arka plan verebilir.) Geçtiğimiz 250 yılın ekonomi-politiği içinde şekillenen ve gelişen zorunlu eğitim ve öğretimin herhangi bir dönemde bu bağlamdan ayrı olarak var olabileceğini tahayyül edemiyorum. Arkasında hatırı sayılır bir alanyazın olan bu argüman temelinde eğitim politikalarını siyasetten, ekonomiden ve kültürden bağımsız bir şekilde tartışamayacağımızı ya da tartışmamamız gerektiğini öne sürüyorum. 

Burada iddia ettiğim öngörü; okuyucuyu, öğretmeni ya da öğrenciyi eğitimin bir torna tezgahı olmaktan kurtulamayacağına dair bir kaderciliğe itmesin. Eğitimi ideolojik bir çatışma alanı olmaktan çıkarmanın yolu en başta eğitimin ideolojiyle ilişkisini kabul edip bunu siyaseten müzakere konusu yapmaktan geçiyor. Eğitim politikasında ideolojik çatışma olasılığı yüksek fay hatlarında asgari müştereklerde anlaşmaya ve uzun dönemli istikrarın sağlanması için Meclis’ten çoğulcu bir şekilde çıkacak mevzuat altyapısına ihtiyacımız olduğunu 2015’ten bu yana her fırsatta temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp öne sürüyorum. (Bu özlü deyişi oğluyla Silivri’de fotoğrafı hem onların birbirine hem de bizim onlara olan sevgimizi ve hasretimizi hatırlatan sevgili dostum Hakan’dan [Altınay] öğrenmiştim, her kullandığımda aklıma o gelir.) Dolayısıyla, Altılı Masa’nın bileşenleri bu önemli ve “ya keşke” dedirten vaatlerinde ciddilerse Meclis’teki diğer partileri de içeren bir süreçte eğitimi tartışmaya hazır ve gönüllü olacaklar diye umuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 28. Yasama Dönemi’nde gerçekleşmesini dilediğim eğitim tartışmasının odağında iki soru olmalı: Anadolu ve Trakya coğrafyalarını paylaşan insanlar olarak bu topraklarda barış içinde farklılıklarımızla yaşayabilmek için çocukların sahip olması gereken değer ve yetkinlikler nelerdir? Bu ortak zemin üstünde farklı dil, din, etnik köken, cinsiyet ve cinsel yönelime sahip insanların çocuklarına kazandırmak istedikleri değer ve yetkinlikleri örgün eğitimde kapsayıcılıktan ve hakkaniyetten ödün vermeden nasıl gerçekleştirebiliriz? Bugüne kadar deneyimlediğimiz uygulama güce sahip olan siyasi ya da askeri erkin inandığı değerleri ülkenin tüm çocuklarına dayatması şeklinde oldu. Yani, güce hakim grubun ikinci soruya cevaben belirleyeceği ideolojiyi aynı zamanda birinci sorunun da cevabı olarak varsayması. Bunu değiştirebilecek miyiz?

Okuyucu için biraz somutlaştırmak gerekirse, Eğitim Reformu Girişimi (ERG) kolaylaştırıcılığında 2005 ve 2006 yıllarında bir araya gelen çoğulcu bir heyet, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin her çocuğun dinler hakkında temel bilgiler öğrenebileceği şekilde kurgulanmasını önermişti. Bunun üstüne, dileyenler için isteğe bağlı din eğitimi derslerinin olabileceğini ve bunun farklı din ve mezhepler için düzenlenmesi gerektiğini eklemişti. Yine ERG’de yaptığımız çalışmalarda tüm öğrencilerin resmi dil olan Türkçe’yi öğreneceği ve bunun üstüne anadilini öğrenmek isteyenler için çokdilli öğretim ve programların olacağı bir sistemin olabilirliğini tartışmıştık. Önemli olan bu ve benzeri çalışmaların Meclis’te partiler arasında gerçekleşecek tartışmalara zemin oluşturması. TBMM’nin tartışarak ama kavga etmeden eğitimde din, dil ya da ortak yurttaş kimliği konularını konuştuğunu görebilecek miyiz?

Siyaseten, Altılı Masa zaten kendi içinde mini bir koalisyonu oluşturuyor ve değindiğim konuların da burada tartışılması kıymetli ama yetersiz olur. Cumhur İttifakı ve Emek ve Özgürlük İttifakı’nın da 13. Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği büyük sofrada oturması gerekiyor. Burada eğitim ideolojisine dair tüm fay hatlarında asgari uzlaşma sağlanmasını beklemiyorum. Cumhur İttifakı’na yeni katılan partilerle beraber o cenahın toplumsal cinsiyet karşıtı duruşu düşünüldüğünde eğitim ve öğretimde cinsiyet, cinsel yönelim, kadın ve ailenin nasıl var olacağı oldukça zor ve sorunlu bir başlık olmaya devam edecek. Ancak ilk aşamada asgari bir mutabakatı hedeflemek ve onu gerçekleştirmek hiç azımsanmayacak bir başarı olacaktır. Keza, özellikle Kürtçe söz konusu olduğunda oturduğu yerde irkilen vekillerin, Cumhur ve Millet ittifaklarını kesecek şekilde partilerde olacağını düşündüğümde çift dillilik tartışmalarının da kolay geçmeyeceğinin farkındayım. Ama eğer Altılı Masa’nın ortakları eğitimi ideolojik çatışma alanı olmaktan çıkarmaya niyetlilerse bu zor tartışmaları Meclis’te başlatacak ve farklı görüşlerin konuşulmasını güvence altına alacak kadar da cesur olmalılar. Bu cesaret, tartışma pratiğimizi geliştirmemiz açısından yeni bir siyaseti deneyimlememize izin vereceği için de önemli olacaktır.

Cumhuriyet’in 100. yılında geriye baktığımda eğitimin ideolojik torna tezgahı olmasının arkasında Meclis’in üstüne düşen siyaset görevini üstlenmediğini ve özellikle 1960 sonrasında askeri erkin eğitimin idaresini yarım asır boyunca eline almasına rıza gösterdiğini görüyorum. Böyle olunca, eğitim sürekli olarak memleketin derin meseleleri bağlamında iktidar sahiplerinin çoğunlukçu çözümlerini tüm ülkeye dayatabildiği kullanışlı bir alan olarak kaldı. En azından asgari müştereklerde uzlaşma sağlandığı bir durumda eğitim siyaseti varoluşsal bir düzeyden daha teknik bir düzeye taşınabilir. O zaman örneğin; eğitim ve sınıf, eğitim ve çevre, eğitim ve ekonomi akslarında ya da öğretmen politikaları özelinde farklı partilerin siyaset önerilerini duyar ve tartışır hale gelebiliriz.

Tüm bu öngörüyü bir ütopya olarak düşünebilirsiniz. Ancak “Milli Eğitim’i bir ideolojik çatışma alanı olmaktan çıkaracağız” iktidara ve Türkiye’yi değiştirmeye aday partilerin vaadi. Kendi adıma, ütopik gözükse bile peşinden gitmeye değer bu önemli vaadin gerçekleşebilmesi için daha somut bir çerçeve sunmaya gayret ettim. Kısa dönemde, bu tartışmaların Meclis’te başlaması bile çok önemli bir adım olacaktır; 2011 – 2016 arasındaki Anayasa Uzlaşma Komisyonu deneyimi değerli bir altyapı sunabilir. Günün sonunda Meclis’ten önemli bir oyçoğunluğuyla geçecek bir asgari mutabakat, eğitim tarihimize altın harflerle yazılabilir. Son yazımda bitirirken ifade ettiğim gibi, bu toprakların yaşı büyükleri olarak böyle bir hayalin peşinden koşmayı eğitimde, ideolojik çatışmalardan yeteri kadar çeken çocuklara, gençlere ve öğretmenlere borçlu olduğumuza inanıyorum.

e-mail: baydagul@gmail.com

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.