Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Batuhan Aydagül yazdı: Eğitim ve siyasi sansür – Amerika’da tanıdık gelişmeler

Bu hafta size Wisconsin Historical Society’deki (bizim kıymetli Tarih Vakfı’nın kamu statüsü olan, özerk ve fazlasıyla varlıklı bir akranı olarak düşünebilirsiniz) büyük salondan yazıyorum. Yanı başımda, ortaokul öğrencileri sıra sıra dizilmiş uzun ahşap masalarda tarih üzerine okuyorlar, araştırıyorlar. Öğrencilerin bu ziyaretleri Ulusal Tarih Günü olarak çevirisini yapabileceğim ve akademik yıla yayılan bir ders dışı program kapsamında gerçekleşiyor. Ulusal Tarih Günü, Amerika’da çocukların tarihe olan ilgilerini öğretim programları dışına taşımayı, araştırma, eleştirel düşünme ve yazma gibi becerilerini geliştirmeyi ve ileride seçecekleri mesleklerden bağımsız olarak tarihe dair farkındalık kazandırmayı hedefliyor. Yılda 600 bine yakın öğrencinin katıldığı ve araştırma konularını kendileri belirlediği program 1974’ten bu yana bir sivil toplum kuruluşu tarafından yürütülüyor. 

Türkiye’de son yıllarda giderek popüler olan ders dışı robot programlarını düşününce benzer girişimleri tarih ya da sosyal bilimler alanlarında niye duymadığımızı düşünüyorum. Hemen aklıma tarih öğrenimini ve ders dışı etkinliklerini resmi ideolojinin uygun gördüğü içerikle sınırlayan bakanlık ve bu alana girmekten çekinen kamu dışı aktörler geliyor. Öte yandan, Amerika’nın bazı eyaletlerinde de eğitim giderek siyasi sansüre tabi oluyor; bu yazımda bu konuya değineceğim.

Amerika’da geçtiğimiz Salı günü yapılan seçimlerden sonra Cumhuriyetçi Parti saflarında tüm dikkatler Florida Valisi Ron DeSantis üzerinde toplandı. DeSantis 19 puan gibi görkemli bir farkla yeniden vali seçildi ve daha şimdiden 2024 başkanlık seçimleri için olası Cumhuriyetçi adaylar arasında ön saflara adını yazdırdı. DeSantis zafer konuşmasında tutkulu bir şekilde “woke” ideolojiyi hedef aldı. Woke kelimesinin Türkçe’de sözlük anlamı “uyanık olmak”; Amerika’da toplumsal adaletsizliklerin ve ırksal eşitsizliklerin farkında olmak anlamında kullanılıyor (Bu haberde terim hakkında derli toplu bilgi bulabilirsiniz). Cumhuriyetçiler’in woke anlayışa itirazının hedefinde esas olarak ırkçılığın münferit bireysel pratiklerden daha temel bir düzeyde sistemsel olarak var olduğunu yargı kararları ve mevzuat üzerinden öneren eleştirel ırk teorisi var. (1)

Buna karşın, muhafazakar sivil toplum kuruluşları ve Cumhuriyetçi siyasetçiler Amerika’nın artık ırksal gerilimleri aştığını, ırkçılığın sistematik bir mesele olmadığını, Beyazlar’ın hem artık geçmişte yaşananlardan dolayı suçluluk duymaması gerektiğini hem de bugün ırklarından dolayı bir ayrıcalıkları olmadığını savunuyorlar. Bir yandan da, Woke giderek Cumhuriyetçiler’in ilerici olarak gördükleri her konuya uyarladıkları bir kılıf haline geliyor, örneğin aynı argümanları cinsiyetçilik için kullanabiliyor ya da karbon yakıt üreticilerini koruyan yasayı woke karşıtı olarak tanımlayabiliyorlar.

Ron DeSantis

DeSantis ve akranlarının Amerika’nın birçok eyaletinde yasalaştırdıkları ya da buna gayret ettikleri woke karşıtlığı özellikle eğitimi hedef alıyor. 17 eyalet okullarda eleştirel ırk teorisinin öğretilmesini ve bireylerin ırk ve cinsiyet temelinde ayrıştırılabileceği tüm tartışmaları yasakladılar. Yani, bu eyaletlerin yönetimindeki Cumhuriyetçiler öğrencilerin Amerikan toplumuna dair biraz olsun eleştirel bir farkındalığa sahip herkesin kolaylıkla farkına varabileceği ırkçılık ve cinsiyetçiliğin ya hiç olmadığı ya da münferit vakalardan ibaret olduğu gibi sorunlu bir kabul temelinde bu konulara hiç girmemelerini uygun görüyorlar. Buna ek olarak, örneğin DeSantis ilkokul hazırlıktan üçüncü sınıfa kadar okullarda cinsel yönelim konuşulmasını yasakladı. Ayrıca, okullar velilerin izni olmadan çocuklara sağlık hizmeti sunamayacak ve sağlık sorusu soramayacak. Bu son konuyu iyi değerlendirebilmeniz için Amerika’da LGBTİ çocukları ve aileleri koruyucu ve destekleyici yaklaşımları ve sağlık hizmetleri olan okul kültürüne işaret etmem önemli. Bu kültürün yaygın olduğunu iddia edemem ancak Cumhuriyetçiler’in yeni yasaları bu kültürün yaygınlaşmasını engellemeye odaklanıyor.

Okullarda ırkçılık ve cinsiyetçiliğin konuşulmasını ve olası ayrımcılıklara karşı okulların önlemler geliştirmesini yasaklamak için yasama yoluna giden bir eyalet de Wisconsin idi. Cumhuriyetçiler’in kontrolündeki yasama organlarından geçen teklifi Şubat 2022’de Vali Evers veto etti. Seçimlerdeki olası bir Tim Michels zaferinde bu teklif yasalaşacak ve okullarla beraber Wisconsin Üniversitesi sisteminde ırkçılık ve cinsiyetçilik karşıtı öğretilere ve çalışan eğitimlerine ciddi yasaklar gelecek, ihlal durumunda üniversiteye giden kamu fonları ceza olarak kesilecekti. Neyse ki bu ve kürtaj yasağı başta olmak üzere Wisconsin’de bireysel özgürlükleri ve sosyal hakları kısıtlayacak yasa teklifleri en azından iki yıl için daha rafa kalktı: Wisconsinli seçmenler Tony Evers’i üç buçuk puan farkla yeniden vali olarak seçerek eyaletin 2011-2018 arasında olduğu gibi Cumhuriyetçiler’in tam kontrolü altına girmesini engellediler. Bu, bize de rahat bir nefes aldırdı. Öte yandan, Senato seçimlerinde Cumhuriyetçi Ron Johnson yüzde 1 oy gibi (yaklaşık 27 bin oy) bir farkla rakibi Mandela Barnes’i yenerek üçüncü kez Washington’a gitmeyi garantiledi.

Geçtiğimiz Salı Madison’da oy vermek için semt kütüphanesine giden bir avukat, oy vermek için girdiği odanın iki tarafında oturan ve gözlerini sandıklardan ayırmayan gözlemcileri fark etmiş. “Belki de bunu ilk defa fark ediyorum” dedi. Oy ve Ötesi, duyuyor musunuz? Seçmenleri mutlaka oy vermeye teşvik eden çalışmalarıyla, oy güvenliği konusunda insanların tedirginliği, alınan önlemlerle, Biden’in seçimin demokrasinin geleceği için önemi uyarısıyla, öncesindeki gerginliği ve akşam sonuçlar açıklanırken tutulan nefeslerle Amerika’nın ara dönem seçimleri bize memleket seçimlerini oldukça hatırlattı. Eşimle beraber okuduğumuz üniversitede, çocuklarımızın gittiği okullarda nelerin konuşulamayacağına dair olası bir devlet sansürü de keza memleket siyasetinin eğitime yaklaşımını. Ama Amerika’da seçmenlerin özellikle kürtaj konusunda kadınların seçim hakkına sahip çıkması ve Trump’ın desteklediği seçim inkarcılarının rekabete açık seçimleri kaybetmesi de bizi, Türkiye’de muhalif seçmenin yıllardır inatla sandıkta değişim mücadelesine götürdü. Ekrem İmamoğlu’nun AKP iktidarını iki kere arka arkaya sandıkta nasıl yendiğini anımsatıp, gülümsetti.

Gerek Amerika’da, gerekse Türkiye’de muhafazakâr siyasetçiler aileyi, toplumsal olarak inşa edilmiş cinsiyet kimliklerini ve rollerini, bu bağlamda tanımlanan kadın figürünü korumak için okulda çocuklarına “endoktrinasyon” yapılacağından endişeliler. Bunun önüne geçmek için de sansür yoluna gidiyorlar. Bu kabulün altında eğitimin endoktrinasyon yapabileceğine dair bir inanç var ki kıymetli bir dostumun hep söylediği gibi eğer bu doğru olsaydı Milli Güvenlik dersinin İslamcı ya da Kürt sosyal ve siyasal hareketlerini oldukça baltalaması gerekirdi. Ya da bilge bir esnaf bana “Okullarda din öğretilmesi kötü haber ağabey, artık çocuklar dinden soğuyacak” diye yakınmazdı. Eşcinselliğin okullarda öğretilmeye çalışılmadığı ya da derste öğrenilmediği konusuna girmiyorum bile. Aslında mesele öğrenmeyi nasıl algıladığımıza geliyor; onun okullarda gerçekleşen bilişsel bir süreç ötesinde sosyokültürel bir olgu ve günlük hayatın içinde pratiklerde oluştuğunu fark etsek belki de hepimiz biraz rahatlayacağız ve eğitim üzerindeki bu siyasi baskıları da rahatlatacağız.

(1) Amerika’daki eleştirel ırk teorisi ve Beyazlık çalışmalarını Türkiye bağlamında yorumlayan iyi bir kitap için Barış Ünlü’nün Türklük Sözleşmesi’ni (Dipnot Yayınları) öneririm.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.