Batuhan Aydagül yazdı: Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde eğitim ve öğretim (II)

Depremin acısını ve depremden etkilenen yurttaşlarımızı unutmadan yaklaşan seçimler arifesinde eğitimi tartışmaya geri dönüyorum. Depremden bir gün önce Medyascope’ta yayımlanan Ortak Politikalar Mutabakat Metninde Eğitim ve Öğretim başlıklı ilk yazıda hem harcanan emeği ve mutabakatın kendisini övmüş hem de eğitimde iktidar değişse bile merkeziyetçi ve hiyerarşik eğitim yönetimi anlayışının değişeceğine dair bir öngörü görmediğime değinmiştim. Yazıda, olası yeni bir iktidarın öğretmenin ve öğrencinin sessiz haysiyet isyanlarını görmesinin ve eğitimde dönüşümü öğretmenle beraber düşünmesinin ve gerçekleştirmesinin önemini vurgulamıştım. Buradan devam ederek, eğitimde neyin değişeceğinden çok değişime nasıl karar vermemiz gerektiği üzerinde durmak istiyorum. Bu bağlamda, Mutabakat Metni’nde yer alan ve Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in Twitter’da üstüne basarak paylaştığı “66 gün sonra 4+4+4 ucubesi bitecek, 1 yıl okul öncesi eğitim, 5 yıl ilk, 4 yıl ortaokulu, 3 yıl lise zorunlu olacak” vaadi eğitimimiz için bir fırsat değil risk oluşturuyor.

Öncelikle, eğitim politikası üzerine düşünen bir yurttaş olarak eğitimde karar verme süreçlerinin, yani politika yapıcıların nasıl karar verdiğinin, değişmesini bekliyorum ve umuyorum. Bunun bir yanı siyasi ve toplumsal mutabakat arayışıyla ilgili. Altılı Masa’da oturan partilerin siyasi bir koalisyonu oluşturması iyi bir başlangıç oluşturuyor. Ancak masa dışında kalan ve Meclis’te muhalefet görevini üstlenecek diğer partileri de özellikle yasama düzeyinde kararlara dahil etmek yeni ve daha da iyi bir yaklaşım olacaktır. Bu süreç, askeri darbeler sonrasında kaleme alınan ve daha sonra iktidarların özüne dokunmadan yama yaptıkları İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Milli Eğitim Temel Kanunu ve Yükseköğretim Kanunu başta olmak üzere yasal çerçeveyi ele alarak başlayabilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin eğitim mevzuatını katılımcı süreçlerde güncellemesi, sadeleştirmesi ve sivilleştirmesi önemli bir eşik ve başarı olur.

Yeni ve sadeleştirilmiş bir yasal çerçeve iktidarların siyasi tercihleri ve öncelikleri doğrultusunda eğitim politikasını belirleyebilecekleri ortak altyapıyı sunabilir. Bu ortak altyapıda mutabakat sağlanması gereken önemli bir karar da eğitim sisteminin yapısı, yani kademeler ve süreleri. Eğitim sisteminin yapısı 1973’ten bu yana imam-hatip okulları odağında gelişen siyasi çekişmelerin gölgesinde şekillendi, hatta sırf bu yüzden Türkiye’de zorunlu eğitim 1974-1997 arasında beş yıl ile sınırlı kalarak ülkenin ortalama eğitim düzeyinin ilerlemesine engel oldu. Gerek 1997 gerekse 2012’de yapılan değişiklikler de yine imam-hatip okulları odağında çoğunlukçu şekillerde gerçekleşti. Dolayısıyla 14 Mayıs 2023 seçimleri sonrasında göreve gelmesi olası yeni bir iktidarın eğitim sistemini bu sefer imam-hatip odaklı olmasa da “rövanş alma” güdüsüyle yeniden yapılandırması fazlasıyla tanıdık olduğumuz bir siyaset şekli olur ve geçmiş hatalardan çok ders alamadığımızı gösterir.

Eğitim sistemini yeniden yapılandırmanın eğitimin tüm paydaşları üzerinde çok ağır bir yükü var, bunu son olarak 2012’de AK Parti’nin sekiz yıllık temel eğitimi dört+dört olarak ikiye bölmesinde gördük. Eğitimi yeniden yapılandırmak arkasından okulların fiziksel yapılarını, öğretim programlarını ve eğitim materyallerini değiştirmeyi ve öğretmenleri bu değişiklikler doğrultusunda desteklemeyi gerektiriyor. Konuya en uzak okuyucu bile bu son cümledeki değişikliklerin yaklaşık 70 bin okul, bir milyon öğretmen ve 19 milyon öğrenciden oluşan eğitim sistemimiz için ne kadar kapsamlı ve maliyetli olacağını ve özellikle bürokrasi ve öğretmenler için yükünü tahmin edebilir. Ayrıca, yine 2012 sonrasında gördüğümüz gibi sistem değişikliklerinin bürokrasinin daha öncelikli konulara odaklanmasına engel olma gibi bir fırsat maliyeti var. Değişikliklerin öğrencilerin öğrenme çıktılarına ve iyi olma hallerine olumsuz etki yapma gibi riskleri de göz ardı etmeyelim.

Başlangıçta eğitimde karar verme şekillerinde arzuladığım değişiminin bir yanının siyasi ve toplumsal mutabakat arayışı olduğunu yazmıştım. Bu değişimin diğer bir yanı da kararların mevcut sistemin eksikliklerinin ve eğitimin geleceğe yönelik ihtiyaçlarının hakkıyla değerlendirildiği arka plan çalışmalarına dayanması. Artık eğitimde önemli değişiklikleri bazı ülkelerde “beyaz” ya da “yeşil” belge de denilen ve önerilen politikalara dair değerlendirmeleri içeren politika belgeleri temelinde tartışmalıyız. Bu belgelerden önerilen kamu politikasına temel olan bulguları ve önerilen çözümlerin mantığını ve fizibilitesini öğrenebilmeli, hazırlayan kişileri tanıyabilmeli ve içeriğini karar vericinin katılımcı süreçlerde alacağı geri bildirimi dikkate alacağını bilerek tartışabilmeliyiz. Gerek Ortak Politikalar Mutabakat Metni, gerekse eğitim sisteminin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili öneri henüz bunları karşılamıyor. Dolayısıyla, Altılı Masa’nın eğitimi “1+5+4+3” olarak yapılandıracağız önerisi eğitimde yükü çok ağır olacağını tahmin edebildiğimiz ama arka planını bilmediğimiz şekilde karşımıza çıkıyor. Kısaca, Altılı Masa’da oturan siyasi partiler niye böyle önemli bir değişiklik öneriyor ve bu değişikliğin bize maliyeti ve yararı ne olacak?  

Altılı Masa’yı oluşturan partiler Mutabakat Metni’nin önsözünde “Derin sorunlarımızı demokratik hukuk devleti ilkeleri doğrultusunda, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçerek, çoğulculuk ve katılımcılık temelinde çözmek hedefiyle bir araya geldik” beyanında bulunuyor. Şu anki haliyle “Eğitim ve Öğretim” başlığı altında yazılan hedeflerden bu beyanın eğitime tesir edip etmeyeceğini ve nasıl edeceğini okumak mümkün değil. Bu şimdilik kırmızı kalemle altını çizdiğimiz önemli bir eksilik olarak zamanı gelince tartışmayı bekleyebilir. Asıl önemli olan, olası bir değişik sonrasında iktidarı paylaşacak siyasi partilerin eğitim politikalarını güçlendirilmiş parlamenter sisteminde, çoğulculuk ve katılımcılık temelinde ve yetkin politika analizlerine dayanan bir şekilde gerçekleştirme iradesini göstermesi. Partilerin bu iradeyi en azından siyasi hesaplaşmalardan yeteri kadar çeken çocuklara, gençlere ve öğretmenlere borçlu olduğuna inanıyorum.

e-mail: baydagul@gmail.com

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.