Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Cengiz Özdemir yazdı: Bir müze kurmak

Fransızlar kadar müze meraklısı çok az toplum vardır. Paris’te neredeyse adım başı bir müzeye rastlarsınız. O kadar çok müze vardır ki bunların tamamını şöyle bir gezmek için bile aylar süren bir ikamet gerekebilir. Bu müzelerin bazıları çok popülerdir ama bazıları neredeyse hiç bilinmez. Bazı aile müzeleri misal, çok az bilinir. Yahut çok popüler olmayan bir ressamın evinin müzeleşmiş hali çok da fazla ziyaretçi çekmez. Ama varlıklarını bir şekilde sürdürürler.

Kitle turizmi icat edildikten sonra Fransızlar en iyi bildikleri şeyi, bir nesneyi, resmi, sanatçıyı ikonlaştırma işini çok iyi becerdiler. Dünyanın her yerinden insanlar bir çirkinlik abidesi olan Eyfel Kulesi’ni, sıradan bir Rönesans portresi olan Mona Lisa’yı, yahut birkaç Van Gogh resmini görmek için birbirlerini paralıyorlar. Müzelerin önünde aylar önce alınan biletlere rağmen çok uzun kuyruklar oluşuyor. Kitle turizminin amentüsü haline gelen bu eserlerin önünde birer “selfie” çektirmek varoluşun bir gerekliliği haline gelmiş. Çoğunlukla sağlam bir sanat tarihi eğitimi almamış olan bu kalabalıkların eserlerle kurdukları bağ bir anlık aidiyet, paylaşım, ispat ve unutma üzerinden şekilleniyor. Fransızlar da zaten bunu istiyor. Her yıl şehirlerine 20 milyon turist geliyor ve ortalama 35 milyar dolar harcayıp gidiyor. “Bacasız Sanayi” dedikleri bu olsa gerek

Fransızlar sadece fiili müze kurmakla yetinmiyorlar. Andre Malraux gibi Stendhal gibi yazarları hızlarını alamayıp birer hayali müze bile kurmuşlar. Andre Malraux’un “Düşsel Müze” kitabı Türkçe’ye çevrildi ve Everest Kitap’tan basıldı. Bu kadar çok müzeleşmenin olduğu yerde müze karşıtı manifestoların, hareketlerin ortaya çıkması da son derece olağan. Hatta bence 21. yüzyılın en devrimci sanat akımlarından biri olan Street Art’ın müze karşıtı bir yanı da var. O kadar ki Paris’te bir müzeden çıkıp köşeyi dönünce Sen Nehri boyunda köprü altlarında nefis duvar resimlerini ücretsiz izlemeniz mümkün. Üstelik bu “sanat” anlık ve geçici, bir gün gördüğünüzü ertesi gün görememek mümkün. Kat kat birbirinin üzerine çizilmiş yüzlerce resim var. Müzelerin dünyaya kazık çakan otoriter tutumuna karşı her şeyin geçici olduğunu hatırlatan anarşist birer manifesto gibiler.

Müze denilen mekan otoriterdir. Dikte eder, neyin güzel, neyin çirkin olduğunu dayatır. Bir eser müzeye girmişse güzeldir, girmemişse yeterince güzel değildir fikri 20. yüzyılın başında pek çok sanatçının itiraz ettiği bir tutumdur. Modern sanat, akademik sanatın dominant tutumuna rağmen kendi rüştünü kafa göz yara yara ispat etmiş ama nihayet o da müzelerde ehlileşmiştir. Bu açıdan müzeler sanatın yaratıcı eyleminde bir yere kadar ilham verici olabilir ama bir yerden sonra “müzelere rağmen” sanat yapmak şarttır.

Kuşkusuz yakın zamana kadar bizde müzeler adeta vatandaşın gitmemesi üzerine tasarlanmıştı. Soğuk, itici, karanlık, kasvetli binalardı. Hele ilkokuldan itibaren müze “göstermek” üzerine kurgulanan tek sıra halinde, çıt çıkarmadan hızlıca resimlerin önünden geçmek eylemi, bizleri müzelerden soğutmak dışında bir işe yaramamıştır. Tanımadığın bilmediğin bir sürü ressamın önünden hızlıca geçip gitmeyi müze ziyareti sayıyoruz. Bu durum çoğu insanda çocukluktan bir önyargı oluşmasına sebep oluyor. Oysa müzelerde sanat tarihçileri, konunun uzmanları çocuklara bu resimlerin hikayelerini, ressamların hayatlarını anlatabilir. Yurtdışında örneğini çok gördüğümüz bu uygulama maalesef memleketimizde yapılmıyor.

Bir de tabii sosyal medyanın aktif olarak kullanılıp kitle eğitiminde bir aparat haline getirilmesi var. Bunun dünyada en iyi örneğini Madrid Prado Müzesi veriyor. Haftada bir Instagram’dan canlı yayınla bir sanat tarihçisi müzedeki bir eseri anlatıyor. O kadar çok izleniyor ve etkileşim alıyor ki inanmak mümkün değil ama gerçek. Müzelerimizi artık teknolojinin ve çağdaş iletişim araçlarının imkanlarından faydalanarak daha efektif kullanmak zamanı geldi de geçiyor bile

Herkese iyi hafta sonları.

e-mail: kulturistan330@gmail.com

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.