Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Cengiz Özdemir yazdı: Şehrin uzun hikâyeleri

İstiklal Caddesi’ndeki Galeri Meşher’de geçtiğimiz günlerde çok güzel bir sergi açıldı. “Göz Alabildiğine İstanbul” başlıklı bu serginin alt başlığı ise Beş Asırdan Manzaralar. Koleksiyonerliği dillere destan olan Ömer Koç’un 15 ila 20 yy. arası İstanbul manzaralarından oluşan bu koleksiyon sergisinin bir benzeri yaklaşık 15 sene önce İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde açılmıştı. O dönemde Ekrem Işın’ın küratörlüğünde açılan o sergi esasen iki şehir panoraması üzerine odaklanmıştı. Melling ve Duhn panoramalarının izlerinde detaylara odaklanan o sergi bana hep Erenya Çelebi’nin İstanbul Tarihi kitabını hatırlatmıştı.

15 sene sonra yine İstanbul panoramalarına odaklanan bu ikinci serginin iki küratörü Şeyda Çetin ve Ebru Esra Satıcı çok güzel bir seçki hazırlamışlar. Sergide en eski İstanbul panoraması, 1493 tarihli Hartman Schedel’in Liber Cronicarum başlıklı kitabındaki İstanbul panoraması. Bunun dışında çeşitli yüzyıllara ait onlarca İstanbul panoraması var. Benim özellikle dikkatimi Pieter Coecke Van Aelst’in oldukça uzun Türklerin adetleri gravür panoraması oldu. Bunun dışında 1857 gibi çok erken bir tarihte Beyazıt yangın kulesinden çekilmiş James Robertson’a ait panoramik fotoğraflar da ilgi çekici. Ayrıca halılara, tepsilere nakşedilmiş İstanbul manzaraları da serginin bir parçası. Bu tarz anonim eşyalar, İstanbul’da doğup büyüyüp uzak şehirlere göçmek zorunda kalan Osmanlı ekabiri arasında çok iltifat görürmüş. Hatta Yunan adalarındaki evlerine İstanbul panoramaları çizdiren bir zevatın varlığından bir doktora tezi sayesinde haberim oldu. 

Peki İstanbul panoramalarında bizi içine çeken şey nedir? Tarihe duyduğumuz ilgi mi, nostaljik bir malzeme olması mı yoksa bizatihi şehrin kendi güzelliği mi? Bence hepsi ama şehrin kendi güzelliğini bir adım öne koymak gerekiyor. İstanbul çok fotojenik bir şehir. Çok iyi “poz” verebiliyor. Bunun esas sebebi denizden dik yamaçlarla çıkılan terasları ve platoları. Bu yamaçları birbirinden ayıran su yolları. Bu sayede şehre gelen gezginler bu tepelere çıkarak şehri yukarıdan izleme imkanı buldular. Elçiliklerin bulunduğu Tophane terasları adeta doğal birer amfiteatr işlevi görüyordu. Tarihi yarımadada yatay şehri dikine kesen kubbeleri ve minareler kuşkusuz nefes kesici bir görselliğe sebep oluyordu. Güneşin gün boyu su yolları üzerinde yarattığı ışık oyunları da gözlere şenlikti.

Esasen panoramik şehir resimleri bir rönesans icadıdır. Ortaçağ’da şehirleri kuşatan sur duvarları şehirlerin panoramik olarak algılanışını engelliyordu. Bu sebeple Ortaçağ’da şehir panoramaları duvarları içini görecek şekilde “kuşbakışı panoramalar”dı. Bunun en bilinen örneklerini Matrakçı Nasuhoğlu vermiştir. Ne zaman ki şehirlerin sur duvarları yıkılmaya başlanır o zaman bugünkü anlamda şehir panoramaları karşımıza çıkmaya başlar. Hoş İstanbul’un topografik yapısı surlar olsa da olmasa da çok güzel resim veriyordu. Ama bir Paris bir Viyana gibi dümdüz ovalara inşa edilmiş şehirlerin böyle bir şansı olmadı. 

Bir şehir panoramasına bakarken insan hep tanıdık binalar arar. Her panorama bize bir hikâye anlatır. Uzun hikayelerdir bunlar. Mazide kalmış binalara, sokaklara, insanlara bakarken biraz da kendine bakarız. Yaptığımız aidiyet duygusuyla bağlandığımız mekanla bir ünsiyet kurma çabasından başka bir şey değildir. Bunu artık çok az başabildiğimiz kesindir. Şehrin aksları kaybolmuş, birkaç röper noktasından başka geriye pek bir şey kalmamıştır. Bu hüzünlü bulmaca oyunu için bile bu sergiye gidin derim.

Sergi Mayıs 2024’e kadar açık. 

Herkese iyi hafta sonları ve Cumhuriyetin 100. Yılı kutlu olsun!

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.