Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır & Özer Sencar tartışıyor | Erdoğan nasıl kazandı?

Medyascope’taki seçimden önceki son söyleşinde, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın halen çok güçlü olduğunu söyleyen Özer Sencar haklı çıktı ve seçimleri Cumhur İttifakı ve Erdoğan önde bitirdi. MetroPOLL Araştırma Kurucusu ve Yöneticisi Özer Sencar, seçim sonrası Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı.

Erdoğan’ın bütün mesaisinin rakibini belirlemek olduğunu söyleyen Sencar, “Erdoğan rakibini belirleme konusunda başarılı oldu. Kılıçdaroğlu, kendisinde ilk defa gelip ‘Siz aday olun, kazanırız’ kim dediyse, ona dikkat etsin. O kişilerin arkasında ya Erdoğan var ya da müesses nizamdan Erdoğan’ın ortakları var” dedi.

Aday belirleme sürecinde CHP hariç Altılı Masa’da yer alan partilerin oy kaybettiğini belirten Sencar, şöyle konuştu:

“Bakın, 2022’nin Nisan ayında İYİ Parti’nin oyu, kararsızlar dağıtılmış oyu yüzde 18,6’ydı. Seçimde 10 aldı, 9 küsur aldı ve 8’lere kadar düştü. Mesela çok iyi hatırlıyorum. İstanbul’da bir ölçüm yapmıştık DEVA için. 4 buçuk almıştı İstanbul’da. Sonra 2’lere 2 buçuklara kadar aldığı oldu Türkiye genelinde. Ama son bu aday belirleme süreci, dört tane sağcı partiyi dibe çekti. Çünkü aday belirleme süreci yanlıştı. Adeta bir ayak oyunu gibiydi.”

“39-40 milletvekili Kılıçdaroğlu’nun rüşveti gibi parlamentoya girdi”

Altılı Masa’nın Kılıçdaroğlu için bir birliktelik hareketi olmadığını söyleyen Sencar, “Kendi cumhurbaşkanı adaylığını onaylatacağı bir Masa görüntüsündeydi, bu birinci husus. Dört küçük partinin bir sorunu yok. Onlar ‘win-win’e oynadılar. Kılıçdaroğlu’yla milletvekilliği karşılığı pazarlık yaptılar ve ‘Kılıçdaroğlu’nu destekliyoruz’ dediler liderler. Şöyle düşündüler muhtemelen, ‘Kılıçdaroğlu kazanırsa biz milletvekillerimizi alacağız, bazı bakanlıkları alacağız ve başkan yardımcısı olacağız. Kaybedersek ne olacak? Yine milletvekilliğimizi alacağız, kenarda keyfimize bakacağız.’ Nitekim öyle olmadı mı? 39-40 milletvekili beleşten parlamentoya girdi. Beleşten demeyeyim. Kılıçdaroğlu’nun rüşveti gibi, parlamentoya girdi” diye konuştu.

Sencar, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) birinci tur öncesi Kılıçdaroğlu’nu destekleyerek stratejik bir hata yaptığını söyledi. Böylece, Erdoğan’ın eline “Kılıçdaroğlu, terörle işbirliği yapıyor” kozunun verildiğini dile getirdi.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. MetroPOLL Araştırma Başkanı Prof. Özer Sencar stüdyoda konuğumuz. Kendisiyle 14 ve 28 Mayıs seçimlerini konuşacağız. Hoş geldiniz Özer Bey.

Özer Sencar: Hoş bulduk.

Ruşen Çakır: Sizinle seçimden birkaç ay önce yaptığımız yayın bir fenomen olmuştu. Hele bir sonu vardı ki çok acayipti. O bölümü izleyelim, sonra tekrar konuşmamıza devam edelim.

8 Kasım 2022 tarihli yayından alıntılanan bölüm:

Özer Sencar: Erdoğan kazanmak için ne yapması gerekiyorsa onu yapabilecek bir güce ve akla sâhip. Şahsen ben Erdoğan’la diğerlerini mukayese ediyorum. Yani sükût-ı hayâle uğratacak bir durum. 

Ruşen Çakır: Şimdi bu yayından sonra sizi yine kurşuna dizebilirler. 

Özer Sencar: Beni kurşuna dizmesinler. O kurşunu kendi kafalarına sıksınlar.

Ruşen Çakır: Özer Bey, yavaş yavaş toparlayalım. Ama her hâlükârda sert bir seçim olacak, değil mi?

Özer Sencar: Evet. Erdoğan’ın kaybetme şansı yok. Erdoğan kaybetmemek için ne gerekiyorsa yapacak. Onun karşısında bir kişinin şansı olması için, Erdoğan’la dişe diş, tırnak tırnağa cedelleşebilecek birisi olması lâzım — ki onun bile kazanacağını garanti edemem. Erdoğan çok güçlü bir adam. Ben, muhâlefet kesiminin, hattâ Erdoğan’ın yanında 15 yıl kalanlar da dâhil, hâlâ Erdoğan’ı tanıdıkları kanaatinde değilim. Seçimin ertesi günü görüşeceğiz. Seçimden sonrasındaki ilk gün burada bir araya gelelim, toplantı yapalım.

Ruşen Çakır: Beni bulursanız.

Özer Sencar: Beni de bulamayabilirsiniz.

Ruşen Çakır: Programı burada noktalayalım Özer Bey.

…. 

Ruşen Çakır: 14 Mayıs’ta değil ama 28 Mayıs’tan sonra geldiniz ve beni de buldunuz. Açık söyleyeyim, kendi başıma olsam, bu seçimden sonra bir kenara çekilmeyi düşünebilirdim, ama burada bir Medyascope var. Sonuna kadar gazeteciliği yapmaya niyetliyiz; ama gerçekten çok dramatik bir seçim oldu.

Özer Sencar: Zor günler yaşayacağız. Zor günleri herkes yaşayacak. Ama herkes gücünün sonuna kadar direnmek zorunda. Bırakıp geri çekilmek diye bir şansımız yok. Hiç kimsenin şansı yok.

Ruşen Çakır: Sizinle yaptığım bütün yayınlardan sonra iki tür tepki geliyor. Çok takdir edenler var, bir de çok kızanlar var. Siz kalktınız, biraz önceki videoda da gördük, “Erdoğan kolay kolay yenilmez. Onunla dişe diş mücâdele edecek birisi lâzım. Onun da kazanması garanti değil” dediniz ve haklı çıktınız. Bu niye kabul görmedi? Meselâ, ben de gazeteci olarak sorumu sordum, cevâbınızı dinledim, ama içimden de, “Özer Bey biraz abartıyor” dedim. Hattâ bunu yüzünüze karşı da söyledim. 

Özer Sencar: Evet. İsterseniz şöyle bir özet yapayım: Seçimi kazanmanın temel 3 şartı var: Daha doğrusu, muhâlefetin Erdoğan karşısında seçimi kazanmasının üç temel şartı var. Birincisi, muhâlefetin, doğru adayı, doğru zamanda, doğru yöntemle belirlemesi. İkincisi, başarılı bir kampanya yönetmek. Üçüncüsü ise, muhâlefetin sandık güvenliğini, kayıt güvenliğini sağlaması. Çünkü hükûmet, yargı, güvenlik güçleri –hattâ varsa paramiliter güçler– Erdoğan’ın yanında. Dolayısıyla burada muhâlefetin yapacağı iş, her sandıktan ıslak imzâlı seçim tutanağını merkezine taşımasıdır. Seçim güvenliği dediğimizin birinci aşaması bu. Şimdi bunu burada bırakıyorum, özetini sonra söyleyeceğim. 

Erdoğan açısından seçim neydi? Erdoğan seçime nasıl bakıyordu? Birincisi, Erdoğan bu seçimi almak zorundaydı. Bu kelimeye herkes dikkat etsin, ben açıklamayacağım. İkincisi, seçimi almak için elinden gelen her şeyi yapacaktı. Erdoğan’ın adaylığı konusunda bir tereddüt yok. Yani AK Parti’de Erdoğan’ın karşısında birisi çıktı mı? Çıkmadı. Erdoğan’ın bütün mesâisi rakibini belirlemekti ve bunda başarılı oldu. Kılıçdaroğlu, kendisine gelip “Efendim, siz aday olun, biz kazanırız” cümlesini kim dediyse ona dikkat etsin. O kişilerin arkasında ya Erdoğan var veyâhut müesses nizamdan Erdoğan’ın koalisyon ortakları var. Bir şekilde, Erdoğan veya Erdoğan’ın koalisyon ortakları Kılıçdaroğlu’nu râzı ettiler ve aday olmasını sağladılar. 

Bir şey daha hatırlatayım: Bu bahsettiğim kişiler, Erdoğan veya onun koalisyon ortakları, Kılıçdaroğlu’nu bir şeye daha râzı ettiler: 2017 referandumunu alabilmek için, referanduma kalmadan Meclis’ten geçmesi için, 25 tâne CHP’liye ihtiyâcı vardı. Ve bir Anayasa değişikliği getirdi. Milletvekillerinin topluca ve bir defada dokunulmazlığının kaldırılması ile ilgili Anayasa’ya geçici madde ilâve edildi. Ben Kılıçdaroğlu’nun, muhâlefetin buna râzı olmayacağını düşündüm. Ama iki üç gün sonra Kılıçdaroğlu, “Anayasa’ya aykırı, ama biz buna ‘evet’ diyeceğiz” diye açıkladı. Ben iki defa kendisini ziyâret ettim. “Bu Anayasa değişikliğinin hedefi referandumu geçirmektir. Buna râzı olmayın” dedim, ama bir şey anlatamadım. O konuşmalarından sonra anladım ki birileri Kılıçdaroğlu’na geldi. Ricâ mı ettiler, emir mi verdiler bilmiyorum. Bu, genellikle ricâ makamında söylenecek bir şeydir ve Kemal Bey îtiraz etmedi, kabul etti. 

Benzer durumun Kılıçdaroğlu’nun aday olma sürecinde de işlediğini düşünüyorum. Çünkü Erdoğan için en güvenli ve garantili aday Kılıçdaroğlu’ydu. 

Ruşen Çakır: Peki en güvensiz aday kimdi?

Özer Sencar: En çok korktuğu veya çekindiği, endîşe ettiği aday, hiç tartışmasız Ekrem İmamoğlu’ydu. Ben Erdoğan’ın, Ekrem İmamoğlu’ndan bir miktar psikolojik olarak çekindiğini düşünüyorum. Çünkü Erdoğan gibi bir adamı iki defa yendi. Hattâ Beylikdüzü belediye başkanlığını da katarsanız, CHP, İmamoğlu eliyle Beylikdüzü’nü AK Parti’den aldı. Ekrem İmamoğlu Erdoğan’ı 3 defa yendi. Bu, Erdoğan gibi çok güçlü bir liderde psikolojik olarak yıkıma bile sebep olur ve ona karşı müthiş bir tedbir düşünür. 

Şimdi, Erdoğan Kılıçdaroğlu’nun adaylığını sağladı. Kılıçdaroğlu buna râzı oldu ve ortaya çıktı. Sonrasında Erdoğan mıntıka temizliğine başladı. Erdoğan için ikinci tehlikeli aday Mansur Yavaş’tı. HDP çıktı ve “Mansur Yavaş aday olursa biz desteklemeyiz” dedi. Yani Kürtler’in desteklemeyeceği îmâsında bulundu ve otomatik olarak Mansur Yavaş kenara çekilmiş gibi oldu. Çünkü sâdece CHP ve İYİ Parti’nin oyları ona yetmez, HDP’nin oyları da lâzım. İkinci operasyonu da, Kılıçdaroğlu adaylığı yürütme sürecinde geciktirdiği için, mahkeme bir karar çıkardı. Söylediği hakaretâmiz bir söz yüzünden, siyâsal yasaklı olabilecek hapis cezâsı verdiler. Ve Erdoğan mıntıka temizliğini tamamladı. Artık Kılıçdaroğlu’ndan başka bir adayın çıkma ihtimâli kalmadı. Bu olduktan sonra, ben Erdoğan’ın rahatladığını düşünüyorum. Yani “Ben bu seçimi alırım” rahatlaması. Çünkü seçim ekonomisi uyguladı. Neredeyse gökteki yıldızları bile vaat ettiler ve verdiler. Çünkü Erdoğan’ın, iktidârın elinde her türlü imkân vardı. Muhâlefetin elinde ise bir şey yoktu. Erdoğan bunu sonuna kadar kullandı.

CHP açısından durum nedir? CHP şöyle bir yalana inandı. Yalan demeyeyim de yanlış bir algı içindeydi: Erdoğan o kadar yıprandı, o kadar kötü yönetti ki, onun karşısına –hani Erdoğan’ın “Ceketimi koysam kazanır” sözü var ya– kim çıksa kazanır diye düşündü ve birileri Kılıçdaroğlu’na gelip, “Siz aday olun, kazanırsınız. Biz sizi destekleriz” de demiş olabilir. Mümkündür böyle şeyler. Tabiî bu bir bilgi değil, tahminden bahsediyorum. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın kaybedeceğine hem kendisi inandı hem de kamuoyunu inandırdı. 

Tabiî burada bir sorun var. CHP’nin amacı Erdoğan’a karşı başkanlık seçimini kazanmak mı? Kiminle olduğu önemli değil. Seçimi almak mı, yoksa “Hayır kardeşim. Biz Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını ve onun kazanmasını istiyoruz. Eğer o kazanamazsa her şeyin canı cehenneme”. Ben CHP’lileri bu psikolojide gördüm: “İlle Kılıçdaroğlu olacak”.

Ruşen Çakır: Peki, Kılıçdaroğlu’nun kazanması kesinlikle imkânsız mıydı? 

Özer Sencar: Böyle bir şeyi rakamlara bakarak söylemek lâzım. Biz 18-20 aydır, her ay, Erdoğan-Kılıçdaroğlu, Erdoğan-İmamoğlu, Erdoğan-Mansur Yavaş ölçümü yaptık. Mansur Yavaş ve İmamoğlu neredeyse bütün ölçümlerde Erdoğan’dan önde. Kılıçdaroğlu da neredeyse bütün ölçümlerde Erdoğan’ın altında. Ve 3 muhâlefet adayı içerisinde, Mansur Yavaş, İmamoğlu, Kılıçdaroğlu üçlüsü hiç değişmedi. Kılıçdaroğlu hep en sonuncu geldi. Erdoğan’ın 3 tâne rakibi var. İlk iki tânesi dâima Kılıçdaroğlu’ndan önde geldi ölçümlerde. Kendi ölçümümüzden söz ediyorum. Bir iki ölçümde Kılıçdaroğlu o günkü şartlara göre Erdoğan’ın önüne geçti, ama çok büyük rakamlarla değil. Çoğunlukla Erdoğan Kılıçdaroğlu’ndan öndeydi. Ölçümler bu olunca insan düşünüyor. On defa, yirmi defa ölçüm yapıyorsun, İmamoğlu ve Mansur Yavaş Kılıçdaroğlu’ndan hep önde çıkıyor. Erdoğan da Mansur Yavaş’ın ve İmamoğlu’nun arkasından geliyor, ama Kılıçdaroğlu’nun önünde çıkıyor. Bu veriler bize Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağını, Kılıçdaroğlu karşısında Erdoğan’ın kazanabileceği ölçümünü veriyor. 

Bir şey daha var, hepimiz biliyoruz. Son 3 yılda bu ülke ekonomik krizden ekonomik krize doğru hırpalanıyor; hepimiz hırpalanıyoruz. Yüzde 150 enflasyonu gördü bu ülke. Cumhuriyet târihinde görülmeyen bir şey. Bu kadar kötü bir ekonomi yönetimi yaşadı. Buna rağmen niye muhâlefet kazanamaz? Temel bilgi budur. Muhâlefetin kazanması için iktidârın başarısız olması yetmez. Muhâlefetin halka, iktidârın yapamadığını yapabileceğini göstermesi lâzım. 

Ruşen Çakır: Burada tam da şu geliyor aklıma — en çarpıcısı: “Ekonomiden memnun musunuz?” sorusuna verilen “Hayır” cevâbı ve “Muhâlefet çözer mi?” sorusuna verilen “Hayır” yanıtı.  

Özer Sencar: Bunu birçok defa sorduk. “Türkiye’de ekonomik krizi Erdoğan çözebilir mi?” “Çözemez” yanıtı %53. “Kılıçdaroğlu çözer mi?” “Çözemez” yanıtı %55. Yani Kılıçdaroğlu ve CHP, halkta, ülkenin içinde bulunduğu sorunları çözebileceği algısını üretemedi. Ben “Çözemez” demiyorum; ölçümlere bakarak bu algıyı üretemediğini söylüyorum.

Ruşen Çakır: Burada şöyle bir şey var. Kılıçdaroğlu aday, ama sonuçta bir ittifâkın adayı ve bu ittifâkın içerisinde, normal şartlarda Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin ulaşamadığı kesimlere ulaşması beklenen İYİ Parti, Gelecek Partisi, DEVA ve Saadet Partisi var. Kılıçdaroğlu ve CHP’liler biraz da onlara güvendiler herhalde. Yani AKP’den memnun olmayan AKP’lileri, Gelecek ve DEVA partilerinin, MHP ile sorunlu olan milliyetçilerin de İYİ Parti üzerinden kendilerine geleceğini düşündüler muhtemelen.

Özer Sencar: Böyle düşünmüş olabilirler. Ama ölçümlerde şunu görüyoruz. Bu aday belirleme sürecinde, Altılı Masa’nın CHP dışındaki bütün unsurları oy kaybetti; dip yaptılar. 2022 Nisan ayında İYİ Parti’nin oyu, kararsızlar dağıtılmış olarak %18,6 idi. Seçimde %9 küsur oy aldı ve %8’lere kadar düştü. Diğer üç küçük parti de, meselâ çok iyi hatırlıyorum, İstanbul’da DEVA için bir ölçüm yapmıştık %4,5 almıştı. Sonra %2-2,5’lara kadar aldığı oldu Türkiye genelinde. Ama bu son aday belirleme süreci, 4 tâne sağcı partiyi dibe çekti. Çünkü aday belirleme süreci yanlıştı; âdeta bir ayak oyunu gibiydi. Kılıçdaroğlu için Altılı Masa bir birlikte hareket değil, kendi cumhurbaşkanı adaylığını onaylatacağı bir masa görüntüsündeydi. Bu birinci husus. Diğer dört küçük partinin bir sorunu yok. Onlar win-win’e oynadılar. Liderler milletvekilliği karşılığı Kılıçdaroğlu ile pazarlıklarını yaptılar ve “Kılıçdaroğlu’nu destekliyoruz” dediler. Seçmenlerin ne dediği ayrı bir şey. Şöyle düşündüler muhtemelen: “Kılıçdaroğlu kazanırsa biz milletvekillerimizi, bazı bakanlıkları alacağız ve Başkan Yardımcısı olacağız. Kaybedersek ne olacak? Yine milletvekilliğimizi alacağız, kenarda keyfimize bakacağız”. Nitekim öyle olmadı mı? 39-40 milletvekili beleşten Parlamento’ya girdi. Beleşten demeyeyim, Kılıçdaroğlu’nun ulûfesi, rüşveti gibi Parlamento’ya girdi.

Burada en önemli faktörlerden bir tânesi İYİ Parti. Ben Meral Hanım’la birçok defa görüştüm. İYİ Parti kesinlikle Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağını söylüyordu ve onun kazanmasını da istemiyordu.

Ruşen Çakır: Bu ilginç. Hem “kazanamaz” diyordu, hem “kazanmasın” diyordu yani.

Özer Sencar: Evet. Ama Altılı Masa’da bir kere bulundular ve 18-20 defa toplantı yapmışlar. Meral Hanım hiçbir toplantıda Kılıçdaroğlu’nun yüzüne karşı, “Arkadaş, sen aday olma. Elimdeki bulgulara göre sen kazanamazsın, kazanacak birisini getir” demedi. 

Ruşen Çakır: 3 Mart’ta dedi. 

Özer Sencar: Ama bunu değişik vesîlelerle kamuoyunun önünde, mitinglerde ya da salon toplantılarında, dolaylı bir şekilde, “Biz kazanacak bir aday istiyoruz” şeklinde Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağını îmâ eden açıklamalar yaptı. Hattâ bir defasında, “Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş’tan hangisini getirirsen onaylarız” dedi. Meral Hanım niye böyle yaptı bilmiyorum, kendisi cevaplasın bunu. Bu kanaatini o toplantıların en sonuncusuna kadar Kemal Bey’in yüzüne söylemedi. “Çekil arkadaş, başkasını getir” demedi. Son toplantıda, bir sinir harbinin patlaması şeklinde, Altılı Masa’yı darmaduman etti. Arkasından inanılmaz bir hatâ daha yaptı; aynı Masa’ya üç gün sonra geri döndü. Meral Hanım’ın bunu niye yaptığını bilmiyorum, kendisi açıklasın. Ama isteseydi, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını Altılı Masa’da engelleyebilirdi. Sonunda nasıl olsa oybirliği ile olacak diye düşündü muhtemelen. “Ben karşı çıkacağım, Kemal Bey aday olmayacak” diye düşündü. Son toplantıda Meral Hanım’a, “Sen kabul etmiyorsan biz kabul ediyoruz. Sen yoluna git, biz yolumuza gidelim” dediler.

Ruşen Çakır: Öyle bir şey olsaydı ne olurdu? Erdoğan ilk turda kazanır mıydı? Yani İYİ Parti desteği olmadan Kılıçdaroğlu…

Özer Sencar: Tabiî kazanırdı. Hiç tartışmasız. 

Ruşen Çakır: Peki, bir başka husûsa geçelim. Bence en kritik hususlardan birisi Kürt desteği. Siz bir ara Mansur Yavaş olayında bahsettiniz. Şöyle bir şey düşündük: Oyları üç aşağı beş yukarı birbirine yakın, ama burada bir HDP faktörü var. “HDP’nin yapacağı tercih seçimin kaderini belirleyecek” diye ben şahsen bunu çok söyledim. Ama böyle olmadı. HDP tercihini yapmasına rağmen kaybetti. Bunun yerine, Sinan Oğan faktörüyle ikinci tura kaldı. Bir ara Muharrem İnce’nin seçimi ikinci tura bırakacak faktör olduğunu söylüyorduk, ama o sonra çekildi. Sonuçta seçimi belirleyen Kürtler olmadı.

Özer Sencar: Çünkü biz “Altılı Masa” deyince, CHP, İYİ Parti, diğer dört küçük parti ve HDP’nin ful olarak buraya katıldıklarını, aritmetik bir toplama yaparak konuşuyoruz. Halbuki bizim son ölçümümüzde, İYİ Parti’den “Kılıçdaroğlu’na oy vereceğim” diyenler %70’lere inmişti — yani İYİ Partililer’in %70’i. HDP’lilerde ise %90 civârındaydı. O dört küçük partinin oylarının ne kadarının oraya gittiğini bilmiyoruz; ölçülebilir bir şey de değil, çok küçük bir oy. Dolayısıyla aritmetik toplamla sandığa yansıyan şey farklı oldu. Burada HDP çok stratejik bir hatâ yaptı. Bunu bilerek mi yaptılar, bir hatâ sonucu mu yaptılar bilemiyorum. Birinci tura kendi adaylarını çıkarmadılar. Birinci turun öncesi, “Biz Kemal Bey’i destekliyoruz” diyerek Erdoğan’ın eline müthiş bir koz verdiler. Bu hatâyı Selahattin Demirtaş gibi çok zeki bir insan da yaptı. Sonuçta, Kemal Kılıçdaroğlu HDP’nin, “terör”ün desteklediği aday oldu. Erdoğan’ın kullandığı en büyük, en etkili argüman, “Kılıçdaroğlu, CHP, PKK ile, terörle işbirliği yapıyor” oldu. Eğer HDP birinci turda açık ve net bir şekilde kendi adayını çıkarsaydı, Erdoğan’ın elinden bu silâhı alacaklardı. 

Ruşen Çakır: İkinci turda Kılıçdaroğlu’nu destekleyecekti.

Özer Sencar: İkinci turda açıklama yapmasına gerek yok, zâten kendi adayı kalmadı. HDP teşkîlâtı bir gecede 10 milyon kişiye ulaşır. “Biz Kılıçdaroğlu’nu destekliyoruz” diye açıkça söylemesine de gerek yok. Erdoğan’ın elindeki bu terörle suçlama silâhını alabilirdi elinden. Bu kadar ince düşünmemiş olabilirler; ama HDP, ölümcül bir hatâ yaptı Kılıçdaroğlu’nun aleyhine.

Ruşen Çakır: Diyarbakır’da yapılmış sokak röportajları gördüm. İlginçtir, çoğu kişi, “Aday çıkartmamız daha iyi olurdu” dedi. Diyarbakır’da halk, sıradan ama çok politize insanlar biliyorsunuz. Çok net bir şekilde birçoğunun böyle dediğini gördüm. “Kendi adayımızı çıkartsak” lâfı ilk başlarda çok fazla konuşulmadı. Ama sonradan, “Keşke çıkartsaymışız” dendi. Bir de, ikinci turda Ümit Özdağ ile yapılan protokol var.

Özer Sencar: Daha oraya gelmedim. Kemal Bey çok nazik, çok kibar birisi, ama beni bağışlasın, bu, şaşkınlıkla alınmış bir karar diyorum. Ümit Özdağ’ın Kılıçdaroğlu’nu destekliyor olması, üstelik de “İçişleri Bakanı olacağım” îmâsını yapan bir tweet’i var, okudum. O gün televizyon kanallarında İsmail Saymaz çok açık, net bir şekilde, “Ben bu pazarlıktan haberdarım, Ümit Özdağ’a İçişleri Bakanlığı’nı verdiler” dedi. Siz, Ümit Özdağ gibi bir aşırı milliyetçiye İçişleri Bakanlığı’nı verdiğinizi duyurursanız, Kürtler’in tamâmı kaçardı normalde. Yine de, Kürtler Kılıçdaroğlu’nu büyük oranda desteklediler. Ama Güneydoğu’da, Kürtler’in olduğu yerlerde seçime katılım düştü. Bu da önemli bir faktör. Ama bakın, Kılıçdaroğlu gibi bir adamın Ümit Özdağ’dan bir şeyler beklemesi, onun himmetine muhtaç olması, ondan talepte bulunması, CHP’nin 100 yıllık geleneğine aykırı. Bu, bir araya gelmez iki güç. Ben Ümit Özdağ’ın yaptığı şeyin yanlışlığını söylemiyorum. Ümit Özdağ, önüne 6-7 maddelik bir protokol koydu. Protokolün ilk iki maddesi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir asırlık hedefi. Kılıçdaroğlu’na onu dayattı. “Anayasa’nın dört maddesini değiştirmeyeceğiz.” Cumhuriyet Halk Partisi’nde Anayasa’nın dört maddesini değiştireceğini söyleyen bir tek Cumhuriyet Halk Partili çıktı mı bugüne kadar? Ve sen bunu Cumhuriyet Halk Partisi’ne dayatıyorsun. Dolayısıyla o da önemli bir hatâydı CHP için. 

Ruşen Çakır: Peki, bir başka şeyi sorayım. Pek anlamı kalmadı diye düşünenler olabilir, ama bence yine de bir döneme damgasını bastı: Muharrem İnce’nin bir çıkışı ve sonra sönüşü var. Kılıçdaroğlu’nun, Muharrem İnce olayını kendi lehine iyi yönetebilme imkânı vardı ve bunu kaçırdı diyebilir miyiz? Yoksa hiçbir şey değişmezdi miydi?

Özer Sencar: Ben ne kadar uçta olduğunu kestiremiyorum, ama Kılıçdaroğlu’nun Ali Babacan’a 15 milletvekili verdiği gibi, kendisi de dâhil olmak üzere Muharrem İnce’ye mâkul ve câzip bir teklif götürseydi, onun geri gelip Kılıçdaroğlu ile, CHP ile birlikte yola çıkabileceğini tahmin ediyorum. 

Ruşen Çakır: Bu bir şey değiştirir miydi?

Özer Sencar: Değiştirirdi tabiî. Çünkü cumhurbaşkanlığı seçiminde 5 puan aldı. Bu 5 puan, o arkadaşımızın sâdık bağlısı değil. Ama bunlar hem iktidârı hem muhâlefeti beğenmeyen, öfkeli insanlar. 

Ruşen Çakır: Yani Sinan Oğan’a giden 5 puanın içinde Muharrem İnce de vardı.

Özer Sencar: Evet. Dolayısıyla bu önemli bir şey olabilirdi. Bence, Kılıçdaroğlu’nun Muharrem İnce ile anlaşmamasını, bu süreçte yapabilip de yapmadığı bir faktör olarak görüyorum. Şimdi Muharrem İnce ne elde etti? Hiçbir şey. Kılıçdaroğlu ona değer verebileceği bir şeyler teklif edebilirdi. Ama Kılıçdaroğlu ve CHP’liler kazanacaklarından o kadar emindiler ki. 

Burada bir şey daha değinmek lâzım: Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’dan 10 puan, 15 puan yüksek olduğunu söyleyen araştırma şirketlerini çağır buraya, bunu îzah etsinler bu millete. Sekiz ay, on ay boyunca Kılıçdaroğlu Erdoğan’dan 10 puan, 15 puan önde görünüyor, bizde ise tam tersi. Seçimden önceki son araştırmalarda hepsi normalleştiler. Bunu söylediğim için bağışlasınlar, ama bir buçuk yıl boyunca Kılıçdaroğlu’nu sürekli önde olduğuna ilişkin bulgular bulduklarını söyleyen bu arkadaşlar, gittiler CHP’den aday adayı oldular. Bu tam Aziz Nesin’lik bir olaydır. 

Ruşen Çakır: Sonuçta birçok açıdan büyük bir fiyasko var.

Özer Sencar: Büyük bir fiyasko. Sonuç olarak, CHP Erdoğan’ın dolaylı bir şekilde yönlendirmesiyle yanlış adayı belirledi; aday belirleme sürecini doğru yapmadı. Başka şey de söylenebilir buna; birileri söylüyor, ama ben oraya girmeyeyim. Erdoğan içki içen birisi olsaydı, Kılıçdaroğlu’nun adaylığının îlan edildiği gün, hiç tartışmıyorum, Saray’da o gün şampanya patlatırdı. 

Ruşen Çakır: Peki, bundan sonra ne olabilir? 

Özer Sencar: Şimdi Erdoğan yine birçoğunu şaşırtan bir iş yaptı. Yeni bir kabine kurdu ve şimdiye kadarki bütün iddialarını yerle bir edecek şekilde bir adamı getirdi ekonominin başına koydu ve Dışişleri Bakanlığı’na da çok yetkin bir insanı getirdi. Bence yetkin bir insan. Diğer bakanlıkların çoğunu tanımıyorum, ama ekonominin başına getirdiği adam, Erdoğan’ın yaptığı her şeyin tersini söyleyen, tersini iddia eden birisi.

Ruşen Çakır: Peki, yapabilecek mi? 

Özer Sencar: Çok güzel bir soru. Burada dikkat edeceğimiz şey şu: Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimini aldı. Ama onulmaz bir acısı var: İstanbul’u geri almak. Erdoğan İstanbul’u geri almadan o sarayda rahat edemez. Dolayısıyla yerel seçime kadar, ekonominin gereği neyse, o güven duygusunu üretecek şekilde ekonomiye karışmayacağını düşünüyorum. Serbest bırakacak. Yerel seçimden sonra ne yapacağını bilemem. Ama kamuoyunda ve dış dünyada, “Erdoğan herhalde yaptıklarından geri döndü” algısını üretecek. Birileri inanır mı inanmaz mı bilmiyorum, ama o güne kadar bunu yapacak. Ankara için bir şey diyemiyorum; ama Erdoğan hiç tartışmasız, İstanbul, Antalya ve Adana’ya bütün gücüyle yüklenecek.

Ruşen Çakır: CHP’nin buraları kazanabilmesi İYİ Parti ve HDP’nin desteğiyle olmuştu. Başkaları da olmuştu, ama esas bu ikisi.

Özer Sencar: Bu ikisi çok önemli. 

Ruşen Çakır: Ama bu son seçim deneyiminden dolayı hem İYİ Parti’nin hem HDP’nin ağzı çok kötü yandı. 

Özer Sencar: Evet. 

Ruşen Çakır: Yerel seçimde tekrar CHP’nin adayına destek vereceklerinin bir garantisi yok. Zâten İYİ Parti Genel Sekreteri, Millet İttifâkı’nın dağıldığını, bir seçim ittifâkı olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, özellikle Akşener’i yerel seçime kadar hâlâ bir müttefik olarak yanında tutmak isteyecek diye duyuyorum, ama bu biraz sanki… 

Özer Sencar: Çok zor. Oradaki büyü bozuldu. Meral Hanım Altılı Masa’yı dağıttıktan sonra “Oyuna getirildim” dedi. Hep, adayı oybirliğiyle belirleyeceklerini söylemişlerdi. Kılıçdaroğlu da söyledi mi bilmiyorum, ama bu hep söylendi. Orada Kılıçdaroğlu veya Ali Babacan veya diğer ortaklardan bir tânesi, “Peki, sen Kılıçdaroğlu’na râzı değilsen, biz râzıyız. Sen yoluna git, biz yolumuza gidelim” dedi. Meral Hanım’a, “Adayı oybirliğiyle belirleyeceğiz” deyip sonradan böyle yaptılarsa, Meral Hanım’a büyük bir oyun oynandı. 

Ruşen Çakır: Bir daha müttefik olamazlar mı diyorsun? 

Özer Sencar: Akıllı adam yılanın deliğine bir defa elini sokar. 

Ruşen Çakır: O zaman, her ne kadar yerel seçimlere 10, 11 ay varsa da, yerel seçimlerde Erdoğan’ın elinin güçlü olacağı…

Özer Sencar: Erdoğan’ın elinin güçlü olduğuna hiç şüphe yok. Çünkü muhâlefetin elinde artık Ekrem İmamoğlu gibi bir aday da yok. Ekrem İmamoğlu’nun zerre miktar beyni varsa, İstanbul’a aday olmaz.

Ruşen Çakır: Kaybeder.

Özer Sencar: Hayır, kaybetmez. Aday olamaz. Aday olduğu gün siyâsî yasaklı olur. Dolayısıyla İmamoğlu’nun İstanbul için veya bir başka yer için aday olma şansı yok.

Ruşen Çakır: CHP Genel Başkanı olması bekleniyor.

Özer Sencar: Bana göre CHP Genel Başkanı olmasının imkânı yüzde sıfır. Ne Kılıçdaroğlu ne şu anki CHP kurmayları, o binâda oturan arkadaşlar, İmamoğlu’nu o binâya sokmazlar. CHP Kongresi’nde de bir şey yapamaz İmamoğlu. Bir de, liderlerin intikam duygusu vardır. Meselâ, Kılıçdaroğlu’nun kaç defa söylediğini bilmiyorum, ama İmamoğlu’na, “Benim evlâdım” dediğini bir iki defa duydum. Bu sözün anlamı nedir biliyor musunuz? “En büyük intikamı senden alacağım” demektir bu. Çünkü bir insana çok özel bir ilgi gösterirsen, bunun arkasından nasıl bir kazık geleceğini bilemezsin. 

Ruşen Çakır: Ama bir yandan da şöyle bir şey var: İmamoğlu’nun siyâsî geleceğinin parlak ya da önünün açık olduğu yolunda bir ön kabul var.

Özer Sencar: Bu, İmamoğlu’nun siyâsî geleceğini nasıl yöneteceğine bağlı. Ben hâlâ onun önünde bir yol olabileceğini düşünüyorum. Bunu o görüyor mudur bilmiyorum. Böyle bir ihtimâli, böyle bir şansı var. Ama İmamoğlu’nun, aynı zamanda biraz güçlü cesârete, gözükaralığa, risk almaya ihtiyâcı var. Unutmayın, ticârette ve siyâsette risk almayan, risk alanların hizmetini yapar. Rahmetli Erbakan kesinlikle Erdoğan’ın İstanbul’a aday olmasını istemiyordu. Bunu daha önce de söyledik. O günleri bilen herkese sorun. 

Ruşen Çakır: Gayet iyi biliyorum. 

Özer Sencar: Erdoğan söke söke aldı. Şimdi Kılıçdaroğlu İmamoğlu’na bir koltuk vermez. Eğer Kılıçdaroğlu’nun yardımcısı gibi oraya giderse, sıfırlanmış olur. Dolayısıyla İmamoğlu için şu anda nasıl bir yol görünür, ona kendisinin karar vermesi lâzım. Ama ben İmamoğlu’nda cesâretin biraz eksik olduğunu düşünüyorum. Çünkü İmamoğlu, adaylık sürecinde, seçimden 5-6 ay önce, hattâ siyâsal yasaklı karârı çıkmadan önce, kamuoyunun önünde Kılıçdaroğlu’na, “Arkadaş, sen çekil, ben aday olacağım. Eğer beni aday yapmazsanız gerekirse 100 bin imzâ toplayacağım” diye cesâret edip çıksaydı ve İmamoğlu ile birlikte aday olsalardı, ikinci tura İmamoğlu kalırdı. Ama İmamoğlu buna cesâret edemedi. 

Ruşen Çakır: Özer Bey, sizinle yaptığımız yayınların hepsinde olduğu gibi, bayağı keyifli ve inişli çıkışlı bir yayın oluyor. Yine izleyicilerin bir kısmı çok beğenip, bir kısmı da çok lâf edecek; önemli değil. Şöyle bir yorum yapıldı: Bu seçime damgasını Kürtler değil Türk milliyetçileri bastı. Bu yoruma katılıyor musunuz?

Özer Sencar: Erdoğan, güvenlikçi, devletçi politikayı ön plana çıkardı. Özellikle HDP’nin CHP’ye, Kılıçdaroğlu’na sâhip çıkması nedeniyle sürekli onu kullandı. Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın ortaya çıkması, milliyetçi tarafın ağırlıklı olduğu algısını üretti. Ben ne Muharrem İnce’nin ne Ümit Özdağ’ın arkasından giden insanların, birinci planda koyu milliyetçi oldukları kanaatinde değilim. Milliyetçidirler, ama Ümit Özdağ gibi değil. Onların temel güdüsü hem iktidâra hem muhâlefete karşı olmalarıdır. Kendilerini o arkadaşların arkasında daha rahat hissettiler. Orada bir çıkış yolu gördüler. Ben, milliyetçilik damarının seçimleri belirleyen faktör olduğunu düşünmüyorum. Seçimleri belirleyen faktör, Erdoğan’ın ön ve arka plan tasarımıdır.

Ruşen Çakır: Son bir soru daha soracağım. Biraz önce son kabineden bahsettiniz. Bu kabine daha teknokrat ağırlıklı. Ama isimlere bakınca milliyetçi profilde kimseyi görmüyoruz. Hattâ isimlerin AKP’nin ilk yıllarındaki gibi olduğuna dâir yorumlar yapılıyor. Önümüzdeki dönemde ilginç bir Meclis yapısı var biliyorsunuz. Erdoğan, tabiî ki MHP ve Yeniden Refah’ın desteğiyle çoğunluğu sağlıyor, ama çok mecbur kalırsa, Gelecek ve DEVA partileri de var. 

Özer Sencar: Elli tâne yedek var.

Ruşen Çakır: Evet. Başkaları da, hattâ Saadet Partisi de olabilir. Meselâ onun yemin töreninde, kimlerin ayağa kalkıp kimlerin ayağa kalkmadığına baktığımızda da, bu çıkıyor. Erdoğan’ın, önümüzdeki dönemde MHP, BBP gibi yapılarla ilişkisini gözden geçirme opsiyonu olabilir mi?

Özer Sencar: Böyle bir şey görmüyorum. Çünkü Erdoğan bu kişilere güvenerek, yani Parlamento’ya CHP kanalından gelen veya AK Parti, MHP kanalından girerek, sâdece milletvekillerini varlığına dayanarak önemli kararlar almaz. Ben Erdoğan’ın müesses nizamla bir koalisyon içinde olduğunu düşünüyorum. Ve o koalisyonun sözcüsü de Erdoğan değil Devlet Bahçeli’dir. Devlet Bahçeli ile ilişkisini kesmesi demek, Erdoğan’ın müesses nizamla koalisyonunu bitirmesi demek. Erdoğan’ın böyle bir şeye ihtiyâcı yok. Erdoğan Başkan olduktan sonra Parlamento’ya da ihtiyâcı yok. Parlamento’da 300 kişi olmuş 500 kişi olmuş, hiç umurunda değil. Erdoğan, mevcut sistemi kendisine göre tasarladı. Bütçe dışında, Parlamento’dan geçirecek hiçbir şeyi yok Erdoğan’ın. Mevcut kurduğu sistemle ülkeyi yönetir. Zâten Erdoğan’ın başından beri temel hedefi, ülkeyi tek başına yönetmekti; bu hedefine ulaştı. Parlamento’nun şöyle veya böyle olması Erdoğan’ın umurunda değil. Dolayısıyla, “Erdoğan Devlet Bahçeli’yi bir kenara itip şununla birlikte olacak” yorumlarını bir fantezi olarak görüyorum. 

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Özer Bey. İyi ki geldiniz. İyi ki ben de buradaydım yayını yaptık. Açıkçası, seçimden belli bir süre sonra insanların siyâsete ilgisi bayağı azaldı. Çünkü bir motivasyon yok. Seçim bayağı heyecan yaratmıştı. 

Özer Sencar: Tabiî bunda muhalefetin hâl-i pür melâli çok etkili. Eskiden Erdoğan’a karşı “Onu başkanlıktan edeceğiz” motivasyonuyla hareket ediyordu. Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi ve Kılıçdaroğlu, hiçbir şey olmamış gibi, “Nerede kalmıştık arkadaşlar?” dedi ve oturdu koltuğuna. Dolayısıyla birçok insan, “Nedir bu? Yenildik, ama değişen hiçbir şey yok” diye görüyor. Erdoğan yine orada, Kılıçdaroğlu yine orada. Öbürleri yerlerinde. İnsanlarda, siyâsete olan beklentileri, ümitleri yıkıldı; onları heyecanlandıracak bir şey kalmadı.

Ruşen Çakır: Ama biz ekmeği buradan yiyoruz, ne yapacağız?

Özer Sencar: Türk halkı siyâsete çok alışık. Birkaç ay sonra yeni olaylar olur, eskiyi unuturlar ve yeniden başlar.

Ruşen Çakır: Evet, o zamanı bekleyeceğiz. Çok teşekkürler Özer Bey. MetroPOLL Araştırma’nın Başkanı Prof. Özer Sencar’la yine keyifli bir söyleşi yaptık. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Özer Sencar: İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.