İmamoğlu’nun siyasi geleceği nelere ve kimlere bağlı?

Önce 14, sonra 28 Mayıs seçimlerinin ardından gelen mağlubiyet sonrası CHP derin bir suskunluğa gömüldü. Parti içinde sıkıntılı bir süreç başladı. Seçim öncesi mesaj yağmuruna tutulan ve sandığa neredeyse “zafere birkaç saat kaldı” hissiyle giden seçmen, 28 Mayıs gecesinden itibaren kaderiyle baş başa kaldı… Kılıçdaroğlu ise ikinci tur sonuçlarının netleşmesinin ardından CHP Genel Merkezi’nden seçmene seslendi; onlardan dimdik ayakta durmalarını isteyip, “Yürüyüşümüz sürecek” dedikten sonra sessiz kaldı.

İstanbul-Maltepe’de basın mensuplarının sorularını yanıtlayan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ise “Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç beklemeyeceğiz” dedi.

Ruşen Çakır yorumluyor.

Okuyun | Göksel Göksu yazdı: CHP’de “baba ile evladı” karşı karşıya

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Seçimin en büyük mağlûbu hiç kuşkusuz Cumhuriyet Halk Partisi ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu. Ama gerek CHP, gerek Kılıçdaroğlu, yenilgiden bu yana daha düşük profilli bir çizgi izliyorlar. Çok büyük açıklamalar yapma, îzâhâta girme ya da özeleştiri verme gibi bir çıkış görmüyoruz. Merkez Yönetim Kurulu’nda birtakım değişiklikler yapıldı ve şimdi de kongre takvimi işletilmeye başlandı. Ekim 15’te tüm kongreler bitecek ve parti meclisi hangi târihte kurultay yapılacağına karar verecek. Bu arada önemli isim olarak bir tek kişi, Ekrem İmamoğlu, ilk günden îtibâren çıkışlar yapıyor. Özeleştiri demek çok doğru olmayabilir. Partisinin özeleştiri vermesi ve değişmesi çağrısında bulunuyor. Ertesi günü bir çağrı yapmıştı İstanbul’un kutlamaları sonrasında. Daha sonra Kılıçdaroğlu tarafından Ankara’ya çağrıldı, görüşmeler yapıldı. Arkadaşımız Göksel Göksu’nun bugün yazdığı haberde de göreceğiniz gibi birtakım pazarlıklar da yapıldığı söyleniyor Ekrem İmamoğlu’yla Kemal Kılıçdaroğlu arasında. Fakat daha İstanbul’a dönüş yolundayken, MYK’da, Merkez Yönetim Kurulu’nda onun istediği türden değişiklikler yapılmadığı söyleniyor ve bunun üzerine Ekrem İmamoğlu yine bir şekilde görüşlerini çok vurgulu bir şekilde dile getirdi. Önce onları bir dinleyelim, sonra devam edelim. 

7 Haziran 2023 târihli Ekrem İmamoğlu röportajı:

Muhâbir: Sizi bir programda bulmuşken gündeme ilişkin merak ettiklerimiz var, mâlûm, bütün medyanın. En son 29 Mayıs’ta bir değişim mesajı vermiştiniz. Şimdi o değişim mesajının üzerinden günler geçtikten sonra Cumhuriyet Halk Partisi’nde de bir kurultay süreci başladı. Aday mısınız?

Ekrem İmamoğlu: Şimdi öncelikle şunu söyleyeyim; tabiî bir seçim yaşadık ve önemli bir seçim. Seçimler, bir sonraki aşamasında mutlak bir özeleştiri, bir muhâsebe gerektirir. Ve bunun yapılması gereken hassas alanlar vardır. Şunun altını çizelim: Ne yazık ki 9 yılda üst üste 3 kez seçim kaybettik, Cumhurbaşkanlığı seçimi kaybettik. Ve bu seçimlerden sonra da şunu yapamayız, yani aynı şeyleri yapıp yol yürüme gafletine kapılamayız. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Cumhuriyeti târihinin en önemli siyâsî partisidir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran siyâsî partidir. Çokpartili döneme geçiş yapan siyâsî partidir. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi irtifâ kaybedebilecek bir parti asla olamaz. O bakımdan en üst seviyede, bu sürecin en değerli bir şekilde irdelenmesi şart. Bu tabiî Genel Merkez’inden en ücra köşedeki örgütüne kadar bu muhâsebenin şart olduğunun altını çizmek gerekir. Ben siyâsete girdiğim her an îtibâriyle toplumun beklentisini çok önde tutan bir süreci yaşadım kendi ruh hâlimde ve bunu yaşamaya devam ediyorum, edeceğim de. Ve her zaman milletimiz, ülkemiz, devletimiz her şeyin önünde durmuştur benim anlayışıma dönük. Kaldı ki siyâsî partilerin asla bir amaç olmadığını, bir hizmet aracı olduğunu da defalarca her ortamda dile getirmişimdir. Ben bu felsefeyi temsil ettim ve temsil etme konusunda da kararlıyım. Değişim meselesi önemli. Değişim çok önemli bir kavram ve ben geçtiğimiz hafta yaptığım açıklamada aslında çok net olarak güçlü bir değişimden bahsetmiştim. Topyekûn bir değişim, bir anlayış değişimi, köklü bir değişim, detaylı bir değişim içeren kavramlar ifâde etmiştim. Dolayısıyla ben aynı yerde devam ediyorum. O değişim anlayışını hâlen, en güçlü şekilde talep eder durumdayım. Yoksa hani değişimin sâdece bir kurul, heyet değişimiyle olmayacağını hepimiz biliriz. Değişim ihtiyâcını ben tariflemiyorum. Bunu toplum târifliyor, insanlar istiyor. Kulağını buna tıkayarak yol yürümek olmaz. Kulağımızın açık olması, toplumun her kesimini dinlememiz ve her kesimin ne ses çıkarttığını, ne istediğini anlamamız şart. Özellikle ülkemizde çok genç bir nüfûsa sâhibiz. Yeni gençlerin oluşacağı muazzam bir çocuk nüfûsuna sâhibiz. Bunların ne istediğini, nasıl bir gelecek arzusunda olduklarını da görmeden siyâset olmaz. Bunları görmek zorundayız. Ben o gün ne ifâde etmişsem aynı yerde, aynı duruşla yoluma devam ediyorum — ki demokrasi de zâten onun için var. Aslında demokrasi en ciddî anlamda değişimi târifler. Onun için demokrasi çok güzeldir. Ve hayâtımızda olması gereken en önemli kavramın demokrasi olduğunu her zaman her yerde söyledim. Bugün de yanınızda, huzûrunuzda ifâde etmiş olayım. Düşüncelerim bunlar. Bu düşüncelerimin üzerinden sizin ne çıkarttığınızı bilemem. Ama elbette ki mesele bir makam ya da bir kurul meselesi değil. 

Muhâbir: Sayın Kılıçdaroğlu’yla Ankara’da görüştünüz. Daha sonra geçtiğimiz günlerde bir kahvaltıda görüşmeniz oldu. Sizin bu değişim sürecine liderlik etmekte, “Evet, ben gönüllüyüm” dediğiniz konuşuluyor. Görüşmelerin ayrıntılarını alabilir miyiz? En azından bu değişime liderlik etme konusunda, “Evet, ben varım” diyor musunuz?

Ekrem İmamoğlu: Ben elbette ki bütün bu duygu ve düşüncelerimi çok geniş kapsamlı bir şekilde kendisiyle paylaştım. Her zaman söyledim; ideallerim uğruna her hususta görev almaktan asla çekinmem, çekinmedim. Ve demokrasinin bir neferi olmanın, her kavrama dönük mücâdeleyi en üst seviyede vermenin bir neferi olmaya devam edeceğim. Aynı yoldayım. Aynı yolda yürüyorum. Konuştuğumuz şeyler bunlar. Tâkip ediyorum süreci.

Muhâbir: Peki Genel Başkan’ın size karşı tepkisi nasıl oldu? Bu değişimden bahsedildi mi? “Baba-oğul kavgası” başlıkları var medyada. 

Ekrem İmamoğlu: Şimdi arkadaşlar, yani çok detay var. Bu detaylar benim hayâtımda çok yer işgal etmiyor. Hattâ daha önemli bir şey söyleyeceğim size; işte “Siyâsî yasak ne olacak? İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimi ya da yerel yönetim ne olacak?” deniyor. Bakın bunların hepsi, evet, cevapları verilmesi gereken sorular; ama kervan yolda dizilir ve bu süreçler inanın çok kolay bir şekilde çözülür ve karâra bağlanır. Mühim olan değişimi gerçekleştirmek. Ve bütün detayları aslında insanlarımız biliyor. Tabiî ki detaylara ihtiyaç duyulduğunda kamuoyuyla da zamânı geldiğinde paylaşılır. 

Muhâbir: Teşekkür ederim. 

Evet, biraz uzun oldu; ama bu konuşmanın, bu soru-cevâbın önemi ileride ortaya çıkabilir. Eğer İmamoğlu gerçekten bir yerlere gelirse, Türkiye siyâsetinde daha belirgin bir rol oynamaya başlarsa –ki bu çok kuvvetle muhtemel–, bu konuşmanın önemli bir târîhî adım olarak kayda geçmesi gerekecek. Anladığım kadarıyla bu, hazırlıksız yakalanılmış bir soru-cevap değil. Belli ki ya önceden tahmin ediliyordu ya da biliniyordu bu soruların geleceği. Ve burada Ekrem İmamoğlu bayağı hazırlıklı bir şekilde cevap verdi; “değişim” dedi, “demokrasi” dedi. Ve bir yerde dedi ki: “Siz istediğiniz sonucu çıkartın”. Ben buradan şu sonucu çıkartıyorum: Ekrem İmamoğlu aslında, tabiî ki açık ve net bir şekilde değil, ama ısrarlı bir şekilde Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu değişimi yapamayacağını –ya da yalnız başına yapamayacağını söylüyor diyelim, daha yumuşatayım– söylüyor. Ve bu değişimin, CHP’deki o târif ettiği; Cumhuriyet’i kuran parti, çokpartili hayâta geçişi sağlayan parti, irtifâ kaybetmesi söz konusu olamayacak olan partideki değişimin bizzat dümeninde, direksiyonunda olmak istediğini söylüyor. Kılıçdaroğlu’yla berâber ya da tek başına, hiç önemli değil; ama şu aşamada Kılıçdaroğlu’nun râzı olmayacağı bir olayı gerçekleştirebilmesi mümkün değil. Peki olur mu, olabilir mi? Şu hâliyle bakıldığı zaman, yakın târihte yaşadıklarımıza baktığımız zaman, Kılıçdaroğlu, “evlâdım” dediği Ekrem İmamoğlu’nun kendisine rağmen parti içerisinde ve Türkiye’de güçlenmesini istemiyor, bunu gördük. Onun cumhurbaşkanlığı adaylığının önünü baştan îtibâren kesti. Özellikle de yargı karârının ardından Meral Akşener’in devreye girmesiyle berâber o Saraçhâne sürecinde Ekrem İmamoğlu’nun adının fazlasıyla öne çıkmasından rahatsız olduğunu da açıkça belli etti. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun Ekrem İmamoğlu’nun önünü açmasını beklemek çok gerçekçi olmaz. Fakat bir diğer husus da şu ki; şu hâliyle bakıldığı zaman, CHP içerisinde Kılıçdaroğlu’ndan da daha popüler olan, daha fazla kamuoyu desteği olan, seçmen desteği olan kişi Ekrem İmamoğlu. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu herhalde onun CHP içerisindeki birtakım iddialarını kendi denetimi altında kontrollü bir şekilde yapmayı tercih edecektir. Şimdi başta söyledim; önce Ekrem İmamoğlu birtakım talepler dile getiriyor. Diyelim ki bâzı isimlerin MYK’ya girmesini istiyor. Fakat sonra bakıyor ki MYK hiç onun beklediği gibi bir MYK çıkmıyor ve ardından bu açıklamayı yapıyor. Orada da görüyoruz ki açıktan yürüyen bir kavga yok; ama dolaylı bir şekilde yürüyen bir kavga var ve Ekrem İmamoğlu bu kavgayı ya da bu mücâdeleyi kamuoyuna doğrudan seslenerek yapmayı tercih ediyor. Bu aslında akıllıca bir şey. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun böyle bir şansı son seçim yenilgisinden sonra pek yok. Ekrem İmamoğlu ilk olarak Maltepe’de, seçimin ertesi günü İstanbul’un kurtuluşu, fethi kutlamalarında yaptığı konuşmada söylediği ve dün söyledikleriyle bütün bunları çok rahat bir şekilde yapıyor. “Değişim” diyor. Kılıçdaroğlu’nun aynı rahatlıkla ve aynı şekilde basının karşısına çıkarak, tüm topluma hitap ederek ona cevap vermesi mümkün değil. Fakat CHP’nin bu delege yapısı içerisinde, her ne kadar kongre olacak olsa da bu yapı çok fazla değişeceğe benzemiyor açıkçası. Yani diyelim ki şu anda seçim startı verildi, kongreler yapılacak, ilçe kongreleri, il kongreleri, Ekrem İmamoğlu kolları sıvadı ve CHP’nin diyelim ki başına geçmek istiyor. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, ne kadar popüler olursa olsun bunu aşabilmesi mümkün olamayacak. Yani Kılıçdaroğlu’nun onayı olmadan bunu yapması mümkün değil.

Peki sonuçta Ekrem İmamoğlu’nun önü tamâmen kapalı mı? Böyle olduğu kanısında değilim. Çünkü işin içerisine başka aktörler girdiği zaman Ekrem İmamoğlu’nun eli güçleniyor. Şöyle ki; önümüzde CHP’nin ve tüm muhâlefet partilerinin, hattâ iktidâr partisinin de önündeki şu andaki en önemli siyâsî gündem Mart’ta yapılacak olan yerel seçimler. Muhâlefet için bu çok daha önemli. İktidar için ayrıca önemli, çoktan startı verdiler. Muhâlefet en azından son seçimde, 2019’da kazanmış olduğu İstanbul’u, Ankara’yı, Adana’yı, Mersin’i, Antalya’yı, Hatay’ı vermek istemiyor. Ama bunu nasıl yapacak? Geçen sefer kazanmada –İzmir hâricinde diyelim, belki bir de Aydın hâricinde; onlar zâten daha önce de CHP’nin elindeydi– kilit olan olay bir kere Millet İttifâkı’nın, İYİ Parti’nin desteği vardı ve de HDP’nin örtülü desteği vardı. Hattâ örtüyü Selahattin Demirtaş bayağı bir kaldırdı. HDP bu yerlerde aday göstermeyerek CHP adayına oy verdi ve onun kazanmasına katkıda bulundular. Kim ne kadar katkıda bulundu o ayrı bir tartışma konusu. Şimdi Kılıçdaroğlu’nun gerek örgütüne, gerek seçmenine, gerekse tüm Türkiye’ye sunabileceği tek şey şu aşamada tabiî ki yerel seçimler. Peki yerel seçimlere CHP tek başına girerse ne olur? İşte demin söylediğim gibi, İzmir ve Aydın dışında bir yerleri kazanması bayağı bir zor olur. Buralarda müttefiklere ihtiyâcı var. Ama biliyoruz ki seçimin ardından Millet İttifâkı dağıldı. İYİ Parti sözcüleri bunu açıkladılar. Onun dışında kalan 4 partinin ne yapacağı belli değil. Onların daha ilk andan îtibâren belki de CHP ile aralarına mesâfe koyma ihtimalleri daha ilk günden konuşulmaya başlandı. Böyle bir ortamda Kılıçdaroğlu’nun Meral Akşener’e ve İYİ Parti’ye çok ciddî bir şekilde ihtiyâcı var. Daha önce de vardı, fakat orada iki parti arasında ve iki lider arasında çok ciddî görüş ayrılıkları çıktı — özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı açısından. Ve Kılıçdaroğlu da diğer dört partinin de desteğini alarak İYİ Parti’yi ve Meral Akşener’i kendi adaylığını desteklemek zorunda bırakmaya çalıştı ve 6 Mart’ta bunu başardı. Fakat seçimi kazanamadı. Şimdi bildiğim kadarıyla Kılıçdaroğlu’nun önünde şöyle bir hedef var: Bu ittifâkı yerel seçimler için tekrar mümkün kılmak, İYİ Parti’yle birlikte olmak, İYİ Parti’yle birlikte gözükmek ve birlikte iktidâra, Cumhur İttifâkı’na karşı Meclis’te belki ortak muhâlefet yürütmek ve yerel seçimlere birlikte girmek. HDP ya da yeni hâliyle Yeşil Sol Parti’nin desteğini de alır mı almaz mı o ayrı bir tartışma konusu. Ama öncelikle Kılıçdaroğlu bir şekilde belki de son seçimde olduğundan daha fazla İYİ Parti’ye ihtiyaç duyuyor. Meral Akşener’in desteğine, onunla ittifâka ihtiyaç duyuyor. İşte bu noktada Ekrem İmamoğlu’nun önü açılmış gözüküyor. Zîra biliyoruz, o mahkeme sonucu açıklandığında Kılıçdaroğlu Almanya’daydı, çok ilginç bir şekilde. Ve Saraçhâne’ye Meral Akşener geldi. Sanki Ekrem İmamoğlu İYİ Parti’den seçilmiş gibi bir görüntü çıktı. Tabiî ki İYİ Parti’nin de oylarıyla seçilmişti, ama CHP’liydi, hâlâ CHP’li. O yüzden bayağı bir sorun çıkmıştı. Ve daha sonra tekrarlanan, Kılıçdaroğlu’nun da olduğu Saraçhâne buluşmasında Meral Akşener’in, konuşma yaparken Ekrem İmamoğlu’nu yanında tuttuğunu da hatırlıyoruz. Yani “evlâdım” diyen Kılıçdaroğlu’nun göstermediği yakınlığı Meral Akşener göstermişti ve anlaşıldığı kadarıyla Meral Akşener, Kılıçdaroğlu yerine Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını tercih ediyordu. Bunu açıkça telâffuz etmediler, ama bunu gösteren çok işâretle karşı karşıya kaldık.

Şu aşamada, CHP’nin İYİ Parti’yle birlikte olmaya iyice ihtiyaç duyduğu, çok daha hayâtî bir şekilde ihtiyaç duyduğu bu yeni dönemde, Ekrem İmamoğlu daha önce Meral Akşener’in kendisine gösterdiği ilgi ve desteği muhâfaza edebilirse, gerçekten Kılıçdaroğlu’nun kendisinin bâzı taleplerini yerine getirmesini sağlayabilir. Şu dönem, yerel seçimlere kadar yaşanacak dönem çok ilginç bir dönem olacak. Tabiî ki cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yaşadığımız kadar târîhî olmayacak, ama ilginç bir dönem olacak. Çünkü küllerinden doğmuş gibi gözüken bir Erdoğan iktidârı ve kendinden çok emin olduğu bir zaferden uzak düşmüş ve ne yapacağı belli olmayan, önü kapalı gözüken bir muhâlefet var ve önümüzde bir yerel seçim var. Eğer 10-11 ay sonra yapılacak olan bu yerel seçimde, diyelim ki CHP’nin İstanbul’u da, Ankara’yı da, Adana’yı da, Mersin’i de ya da bunlardan bir iki tânesini kaybetmesi durumunda, bu partilerde yaşanacak olan erozyon çok daha büyük olacak. Dolayısıyla yerel seçim hem CHP’nin hem İYİ Parti’nin –diğerleri de, ama esas olarak CHP ve İYİ Parti’nin–, muhâlefetin bu iki önemli merkez partisinin silkinmesinin imkânı olabilir. Ve burada da kilit rolü Ekrem İmamoğlu oynayabilir. Nasıl oynar? Kendisine soruluyor; siyâsî yasak vs.. “Onların hepsinin çözümünü bir şekilde buluruz. Kervanı yolda dizeriz” diyor. Sonuçta İstanbul’a yeniden aday olup kazanması olabilir ya da aday olmayıp ama bu operasyonu, yerel seçim kampanyasını yürüten kişi olabilir, CHP’nin başına geçebilir, şu olabilir bu olabilir. Her hâlükârda Meral Akşener destekli bir Ekrem İmamoğlu’nun CHP’deki ağırlığı da artacaktır. Fakat ortada çok ciddî çok sorun var. Bir sorun değil, çok sorun var. Ama bunun sâdece bir tânesi bile yeterli. O da İYİ Parti’nin tam anlamıyla yörüngesini kaybetmiş olması. Bu başka bir yayını hak ediyor. Onu ya yazacağım ya da ayrı bir yayında dile getireceğim. Ama en son Parti Meclis Divânı’na baktığımız zaman da Grup Başkanı Koray Aydın, Grup Başkanvekilleri Müsavat Dervişoğlu, Erhan Usta vs.. İYİ Parti tam anlamıyla ikinci MHP ya da küçük MHP gibi –son seçimde MHP’den daha az oy aldığını düşünürsek özellikle– böyle bir görünümde. Şu hâliyle baktığımız zaman, İYİ Parti’nin merkez sağ olma iddiasından geriye ne kaldı açıkçası çok emin değilim. Ve bir diğer husus da şu tabiî ki: İktidârın niyetlendiği önümüzdeki muhtemel anayasa değişiklikleri gibi olaylarda, en azından bunları referanduma götürmede ihtiyâcı olan milletvekillerini teorik olarak İYİ Parti’den tedârik etme imkânı var. Ve önümüzdeki dönemde pekâlâ İYİ Parti ile Cumhur İttifâkı arasında birtakım yakınlaşmalara bile tanık olabiliriz. İşte böyle bir durumda CHP iyice yalnız kalacaktır ve dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun ne yapıp ne edip, vakit çok geç olmadan İYİ Parti ile Meral Akşener’i bir ittifâka, en azından hedefi yerel seçimler olan bir ittifâka, bir muhâlefet ittifâkına râzı etmesi gerekiyor. Ve bu anlamda da Ekrem İmamoğlu’na çok ciddî bir şekilde ihtiyâcı olabilir. Sonuçta şunu söylemeye çalışıyorum: İYİ Parti ile CHP’nin; aslında birbirlerine muhtaç olan, ama yakınlaşmaları son seçim yenilgisinden sonra iyice zorlaşan bu iki partinin arasındaki tutkal pekâlâ Ekrem İmamoğlu olabilir. Önümüzdeki günlerde İmamoğlu’nun bu kartı oynayacağını düşünüyorum. Ve o klasik bitiriştir: Bekleyip görmeye hepinizi dâvet ediyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.