Afrika’da görece epeydir darbe olmuyordu. Yerleşik, ömürlük, evladiyelik diktatörlükler ise alelusul yaygındı. Derken Sahra-altı ülkelerde Atlantik’ten Kızıl Deniz’e bir darbe salgını ve istikrarsızlık sarmalı başgösterdi. Üstelik bu olumsuz durum, El Kaide ve IŞİD türevi örgütlerin, korsanların hüküm sürdüğü bir iç deniz gibi de görülebilecek, Sahra’ya yerleşmeleri ve onun kıyılarında, çeperlerinde saldırılarını yoğunlaştırıp, artırmalarıyla da örtüştü. Kısa sürede Gine (Conakry), Mali ve Burkina Faso’da peş peşe darbeler yapıldı. Şimdi sıra birden bire veya durduk yerde “istikrarlı” Nijer’e geldi.
Sözkonusu darbe zincirine konu ülkelerin ortak noktası tamamının Fransa’nın eski sömürgeleri olması. Üstelik zamane darbeleri artık Fransa’nın katkısı veya etkisiyle değil, Fransa’nın çıkarlarına karşı yapılıyor. Fransa da ancak İslâmcı terörizmle kaynağında mücadele amaçlı alanda konuşlu birliklerini birinden diğerine kaydırmakla ve darbeleri tanımadığını ifadeyle yetinmek zorunda kalıyor.
Bölge hakkında biraz daha özet bilgi vermek gerekirse, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde iç savaş kronikleşmiş durumda. Batı Afrika’daysa zaten iç savaş sonucunda bölünmüş Sudan’da yeniden iç savaş başladı. Çad’da darbecinin oğlu yarı-darbeyle iş başında. Çok-etnili, çok-dilli Etiyopya federasyonunda dikiş yerleri üzerinden yine iç savaşlar parlayıp, sönümleniyor. Eritre’de 1993’den bu yana aynı diktatör başta. Kara deliğe dönüşen Somali yıllardır paramparça.
Geri dönersek Nijer’e, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı (MA) muhaza etmekle görevli olduğu cumhurbaşkanı Muhammad Bazoum’u (Muhammet Bazum) derdest etti. Silâhlı kuvvetlerin bu harekete (“coup d’état” yerine belki kendilerini de kandırmak için halen “coup de force” diyor Fransız yetkililer) karşı, halkın da seçimle işbaşına gelen cumhurbaşkanının yanında olduğu, pazarlıkların sürdüğü iddia edildi. Sonunda sokaklar sakin kaldı. Cunta (üyelerinden en kıdemlisi albay rütbesinde gözüküyor, kimlerden oluştuğu tam belli değil) yönetime el koyduğunu duyurdu.
Nihayet MA’nın önceki cumhurbaşkanından kalma (ama emekli edilmek üzere olan) komutanı General Abdourrahmane Tchiani (Abdurrahman Çiyani) de tek başına açıklama yaparak darbenin gerçekleştiğini açıkladı. Silâhlı kuvvetler bir bütün olarak darbenin arkasında durdu. Diğer güçlü oyuncu eski Genelkurmay Başkanı Salifou Modi’nin de resmin içine başını uzatması öngörülüyor.
Gerçekten, devrik Bazum Afrika standartlarında geçer akçe sayılacak bir seçimle göreve gelmişti. Ülkede, komşularındaki denli ağır bir güvenlik sorunu da yoktu. Deneyimli Bazum iktidar odaklarını da idare ediyordu. Öyleyse yolunda gitmeyen neydi? Kimi generallerin “iktidar/mal elden gidiyor” kaygısı mı? Nijer’in “Fransa’nın valesi” olduğu hoşnutsuzluğu mu? Güvenlik durumuna ilişkin bilemediğimiz bazı etmenler mi? Bunlar belirsiz. Belki diğer komşu darbelerin belirli bir “kelebek etkisi” öne çıkan.
Nijer, küresel uranyum üretimin 5%’ini, Fransa’nın uranyum ithalatının ise 1/3’ini karşılıyor. Ülkede (yaklaşık sayılarla) 1500 Fransız askerin yanı sıra (ki savaş uçakları da var), 1000 ABD özel kuvvet askeri, Nijer’in özel kuvvetlerini eğiten 100 Alman ve o civarda İtalyan askeri de bulunuyor. Darbeciler şimdilik “uluslararası ortaklarla işbirliğine devam” mesajı verdi. Darbenin ardından Mali ve Burkina Faso’da olduğu gibi sokaklarda Rus bayrakları taşıyan kalabalıklar da görülmedi.
Buna karşılık darbe, ilginç biçimde, St. Petersburg’da toplanan Rusya-Afrika zirvesiyle çakıştı. Esasen, konuşmasında 40 Afrika ülkesiyle teknik-askeri işbirliği geliştirdiğini vurgulayan Putin büyüklense de, Sahra-altı Afrika’yla Avrupa’nın ticaret hacmi 200, Rusya’nınki ise 20 milyar avro düzeyinde. Ayrıca dün kendi devlet başkanlarına karşı kalkışan Wagner’in Afrika’daki varlığı kamulaştırılacak denilirken, Prigojin* de bugün yine St. Petersburg’da kendi otelinde zirveye katılan konuklarını ağırlarken ortaya çıktı.
Erdoğan gibi Batı ülkelerinin Afrika’daki sömürgeci geçmişlerine vurgu yapan Putin için egemenlik göreli bir kavram. Örnekse Ukrayna’nın egemenlik hakkı yok. Ancak sözünü ettiğimiz Afrika devletlerinin de “şiddet tekeli” bakımından kendi topraklarında egemenlik sorunları derin ve belirgin. Önce asgari düzeni sağlamaları gerekiyor. Putin içinse, düzensiz göç, terörizm, aşırı sağa destek ve seçimlere müdahale, bedava tahıla karşılık diplomatik sessizlik devşirmek, doğal kaynaklara çökmek; eski KGB’ci kafasıyla Batı’yla mücadelesinde her yol mübah.
Uzaktan bakarak üzerine konuştuğumuz Afrika’nın bu Atlantik’ten Kızıl Deniz’e uzanan kuşağında Hristiyan ve Müslüman topluluklar büyük dalgalar halinde birbirlerine karışıyor. Devletlerin kendi içlerindeki etnik topluluklar da kendi kimliklerini zoraki anımsıyor veya bunlara rücu ediyor. Halklar, yaşadığımız (“post-post kolonyal”?) dönemde, bir anlamda (Kadri Gürsel’in Türkiye için kullandığı yerinde deyişle) “toplum mu, toplam mı?” olduklarının zorlu hatta kanlı imtihanlarını veriyor. Darbe yapma yaşı hızla düşerken, biçimi de dönüşüyor ve halklar da bu operetvari darbeleri pek umursamaz gözüküyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
O arada, bölgedeki belki ender umut vaat eden devletlerden Senegal’de muhalif lider Usman Sonko, Nijer’deki darbeyle eş zamanlı gözaltına alındı. Orada cumhurbaşkanı Macky Sall, anayasayı değiştirmesine rağmen üçüncü kez aday olmayacağını açıklayarak toplumsal baskıyı rahatlatmıştı. Keza etnik yönü de olan Casamance ayrılıkçılığı sorunun tam çözülemediği Senegal’de demokrasi iyi kötü işliyordu. Ancak Sonko hakkında çıkan mahkumiyet kararı bu genellikle barışçıl ve görece istikrarlı ülkede demokrasi açısından ciddi bir sınama oluşturmuş ve halk ayaklanmasına yol açmıştı. Kuşağın Atlantik ucundaki Senegal’deki gelişmeler yakından izlenmesi gereken önemli bir gösterge.
Bizde “dış güçler”, “egemen devletler” gibi tanımlamalar yakıştırılan ülkelerin durumu da doğrusu gülünesi: Anadil düzeyinde hâkim olduğu akıcı Fransızcasıyla Blinken’in bir ABD dışişleri bakanınca ilk kez ziyaret edilen Nijer’de verdiği dayanışma mesajları. Henüz bir sene önce devrik Bazum’u ziyaret eden Fransa Silâhlı Kuvvetler Bakanı LeCornu’nün o kararlı, kendinden emin ifadeleri. Henüz 30’lu yaşlarının başında olup, Batı’dan aldıkları özel kuvvetler eğitimini kendi ülkelerinde iktidara tahvil etmekte aceleci davranan genç subaylar.
Ve, hep o efsunkâr istikrarın uluslararası ilişkilerdeki varsayılan kerameti. Konuklardaki yapmacıklık, bilgisizlik, mecalsizlik, ilgisizlik, umursamazlık. Yerli halktaki sefalet, umutsuzluk, geleceksizlik, göç eğilimi, nüfus patlaması. Bunların üzerine binen iklim değişikliği. Tüm bu hengâmede yahut ortaoyununda, Batı’nın tekerine bu yan alanda (da) çomak sokabilmekten mutlu ve umutlu, tıpkı Çin ve Rusya gibi münhasıran ekmeğinin peşindeki bir Türkiye.
Özcesi, bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete: Filmin sonunda ne olacağını bildiğini her daim büyük özgüvenle iddia eden “uzman” yorumcuların öngörülerine pek inanmayınız. Nijer’de olanlar bunun en güncel kanıtı. Sadık amadenizin ise herhangi bir konuda haşa uzmanlık iddiası asla yok. Dar penceremden görülebildiği kadarıyla resmi çekip yüksek dikkatlerine sunmakla yetiniyorum. Takdir, her biri yekdiğerinden civanmert siz berceste okurlara vabestedir.
*Prigojin ve Wagner’in Afrika’daki geleceği için ayrıca bkz. https://twitter.com/avciogluhayalet/status/1673698379044462594?t=a2HYHsl5mmiveog7_i3-cA&s=03 –katılıyorum: “ortalık çok kötü; ne oldu; anlamadım ki ben…”