Yeni Anayasa düzenlemesini tartışmayı reddediyorum. Hâlihazırda yürürlükte olan yasa Şahsımın taht odasında kartondan oyun alanı gibi. Dileyen dilediği gibi kendini kandırmaya devam edebilir. Türkiye, Şahsımın Padişah olduğu bir ülkedir artık. Biz şuan saltanatla yönetiliyoruz.
Meclis yasama işlevini yitirmiş temsili Meclis’tir. Anayasa yürürlükten kaldırılmış, ülke bir süredir Şahsımın fermanlarıyla yönetilmektedir. Mahkemeler işlevsiz, kadı efendiler saraydan gelen talimatla hüküm vermektedir. Anayasaya göre suç olmayan fiillere, özellikle dindar yaşamı tehdit ettiği düşünülen fiillere, isteyenin istediği yere çekebileceği “milli değerlerimize aykırı” yorumuyla hüküm veriyor kadı efendiler. Durduk yere din hükümleri milli değerlerimiz ilan edilmiş oldu kaşla göz arasında.
Her gün fikrinin hiçbir ehemmiyeti olmayan bir şeyhülislam çıkıp onları hiç ilgilendirmeyen konularda kendilerini adam yerine koyup fetva veriyor.
Üniversiteler külliyeye, düz liseler medreseye, meslek liseleri Ahilik teşkilatının bedava işçi kadrosuna, anaokulları sıbyan mektebine dönüştürülüyor. Yetişkinlerin tümünü devletin dinine ikna edemeyenler, fidanların başını büküp bağlıyor sırıklara.
2023 seçimleri köprüden önceki son çıkış bile değildi aslında, biz kendimizi kandırıyorduk. Geri geri bassak, kaçırılan son çıkışı yakalayabilir miyiz çabasındaydık. Bizim için öyleydi en azından, dümdüz halk için. Tüm hakları elinden alınmış, biteviye kırbaç üstüne kırbaç yiyen halk için. Kuyruğu dik tutmaya çalışıyorduk bir şekilde. Yoksa tuzu kurular için değişen bir şey yok. Aksine, bulanık suda balık avlamak daha kolay onlar için.
Böyle bir ortamda yıllardır halkına nefretini kusa kusa içi dışına çıkanlar, yediklerini hazmedemeyip canlı yayında aksırıp tıksıranlar, yeni Anayasa yapacaklarmış. Sarayın tuzluk taburu durur mu, derhal uygun adım yürümeye başladı “raptiye rap rap, zaptiye zap zap, rap rap…”
Erkan Mumcu “Beyan esastır” diyor. Ah ağlayacağımgaliba. Zannedersiniz taciz mağduru beyaz kurdeleli masum kız çocuğunu savunuyor. Erkan Bey ne iyi niyetlidir, ne de saf. Sarayın tuzluk taburundan bir neferdir yalnızca. AKP’nin eski Milli Eğitim Bakanı’nın bunca yıkım olurken vicdanı sızlamamış da muktedirin gözyaşlarını silesi gelmiş. Canım.
Babacan çıkıyor, “Meclis’te komisyon kurulursa katkı veririz” diyor. Zannedersiniz meclisin bir işlevi kalmış. İsviçre sanki burası. Sanki Şahsımın umurundaymış gibi fikirleri. Tartışmak istediği herhangi bir husus varmış gibi. Sizin katkınızı isteyen mi var? Siz kimsiniz ki katkı sunacakmışsınız? O metin çoktan yazıldı, mührü vuruldu. Sizin asla hayır diyemeyeceğiniz çok önemli maddelerin arasına mırın kırın edeceğiniz nifak tohumları serpildi. Siz sadece padişah bastonunu ovunca elinizi kaldırın yeter, onu da yaparsınız zaten. Bir duruşunuz mu var şu hayatta?
Davutoğlu da “Gerçekten kâmil ve milli bir anayasa yapmak için her türlü çabayı sergileriz. Ama milletin başına bu belaları saran Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni tartışmaya var mısınız?” demiş. Sanırım adıyla sanıyla saltanat ilan edilsin istiyor.
Seçime mecburen birlikte iştirak ettiğimiz gafiller halen daha “Ayılana gazoz, bayılana limon” şarkısı söylüyorlar. “Kurultayda delegelerle deler geçeriz haaa” diye göbek atıyorlar. Geçersiniz tabii, geçersiniz. İçimizden geçersiniz, gönlümüzden geçer ve defolup gidersiniz. Genel merkezinizde elleriniz göbekte birleşmiş dalarsınız ikindi uykusuna. O sırada pencereden aşağı bir karaltı düşer gibi olursa bölmeyin siestanızı, her gün olan şeyler. Ya bir kadın cinayetine intihar süsü veriliyordur yahut kadın kendisi vazgeçiyordur hayatından. Ya bir doktor, ya geçinemeyen bir öğrenci, ya mahcup bir baba intihar etmiştir. Siz horul horul uyumaya devam edin, biz başımızın çaresine bakacağız.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Geçen haftaki yazımı bu konuya ayırmıştım; Şahsımın cumhuriyet mirasından kalıp satamadığı tek bir gümüş çerçeve kaldı: kadın hakları. Kadınlar uyumuyor, gözlerimize uyku girmiyor. Korkudan değil, korkudan değil, öfkeden.
Şahsıma maşallah, Benjamin Button gibi son padişahtan geriye doğru sayıyor. Takdir ettiği son padişaha kadar geriletti ülkeyi. Otobanda drift yapıp lastikleri yaktıktan sonra gazı kökleyip devam edecek son padişah olarak. Başından beri planı buydu demiyorum, ortam müsait oldukça deneyiverdi şansını. Tamamen can sıkıntısından. Çünkü yani bütün gençliği o hayalleri dinlemekle geçmişti, deneyiverse eline mi yapışırdı? O da denedi ve yapışmadı. Gele gele Kanun-ı Esasi’nin ilanına kadar geldi Şahsım. Bunu da başarırsa ki takdiri ilahi haricinde önünde hiçbir engel yok, 2. Meşrutiyet’in ilanına kadar bu metinle idare edeceğiz artık.
Gençler, la havle kalmış vicdanlı yurttaşlar. Ülkenin geldiği noktada suçlanacak onca yapı varken muhalif seçmene çemkirip, “bize müstehak” diyenlere gıcık oluyorum. Kabul etmiyorum. Hayır ya, hayır. Biz elimizden geleni yaptık ama hep yalnız bırakıldık. Gücümüz de daha fazlasını kazanmaya yetmedi işte hikâye bu. Ama bize düşen ve hâlâ safa yattığımız bir şey var. Bence evren artık bizi buna zorluyor. Siyasetçilerin vasatlıklarından, cehaletlerinden, karaktersizliklerinden, ürkekliklerinden, pişkinliklerinden şikâyet etmekten vazgeçip burada da elimizi taşın altına koymamız gerekiyor. Belki de aslında elimizi taşın altına koymamız gereken yer sadece burasıydı uzun zamandır. Siyaseti iğrenç bir iş olmaktan çıkarmamız gerekiyor. Gafil insanların yakasına yapışmayı, akıl vermeyi terk edip aklımızı, irademizi, vicdanımızı, cesaretimizi gerçekten işe yarar bir işe harcamamız gerekiyor. Forumlar düzenleyelim, bir araya gelip konuşalım.
Bir Mesih gelmeyecek. Gelse de şimdi müsait değiliz deyip yol vermeliyiz. Geleceğimizi kurtaracaksak biz kurtarmalıyız, bu iş artık bize düşer.