Sağlık meslek örgütleri COVID-19’un yeni varyantlarla sürdüğüne dikkat çekerek, hastanelere üst solunum yolu enfeksiyonu şikayetiyle başvuran hasta sayısında artış olduğuna dair açıklamalar yaptı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ise endişe edecek bir durumun olmadığını açıkladı fakat başvuruların kaçının COVID-19’un yeni varyantlarıyla ilgili olduğuna dair veri paylaşmadı. Gelişmeleri Medyascope‘a değerlendiren Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, Eris varyantının Türkiye’de salgına dönüşüp dönüşmediğinin Sağlık Bakanı açıklamadığı için bilinmediğini dile getirdi.
Türkiye genelinde bir salgın var. Eris olduğunu söyleyen Rinovirus olduğunu söyleyen var. Yüksek ateş, kırıklık, bulantı ve ishal ile seyreden hastalık tarifleri yapılıyor. Türkiye’de şu an salgın var mı varsa tek bir salgınından söz etmek mümkün mü?
“Meslektaşlarımızdan edindiğimiz bilgilere göre özellikle solunum yolu enfeksiyonu belirtileri ile polikliniklere ayaktan başvurularda bir artış var. Hem çocuklarda hem yetişkinlerde bu artışı gözlüyoruz ancak bu artışa yol açan hastalığın ne olduğuna ilişkin kesin bir şey söylememiz mümkün değil. Bunu söyleyebilmemiz için Sağlık Bakanlığı’nın yurt çapında hastalık kaynağının ne olduğunu açıklaması gerekir fakat sizin de bildiğiniz gibi Sağlık Bakanlığı bu konuda bir açıklama yapmadı. Bu Rinovirüs müdür başka viritük ya da bakteriyel kökenli bir hastalık mıdır bunun içinde COVID-19 hastalığı ne kadardır veriler açıklanmadığı için söylememiz söz konusu değil.”
Sağlık Bakanlığı yeni varyantlara karşı aşının gereksiz olduğunu açıkladı. Bu bilgi doğru mu ve herkes için mi gereksiz?
“Sağlık Bakanlığı’nın tam olarak ne dediğine bakmak lazım çünkü ben herhangi bir tıp doktorunun tıp eğitimi almış herhangi birisinin bu durumda aşının gereksiz olduğunu söylemiş olabileceğine inanmak istemem. Çünkü COVID-19 hastalığı bugün uluslararası bir acil durum özelliğini kaybetmiş olsa da Dünya Sağlık Örgütü’nün en son 29 Eylül’de yapmış olduğu açıklamaya bakacak olursanız pandemi hala devam ediyor. Bu koşullarda özellikle risk gruplarını korumak için elimizdeki en önemli araçlardan birisi güncellenmiş aşılar. Bu yüzden güncellenmiş aşıların ülkemizde risk gruplarına uygulanmak üzere getirilmesi büyük önem taşıyor. Sayın Sağlık Bakanı’nın da umuyorum ki en kısa sürede bu aşıları ülkemize getirmesi mümkün olabilecektir diye düşünmek isterim.”
Tehlikeli bir salgının olduğuna dair bazı haberler yayınlanıyor. Medya okuryazarlığı düşük olduğu için haberler panik yaratıyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bugün yapmış olduğu açıklamalar büyük salgının olduğu dönemki açıklamalarla da benzediği için insanlar tedirgin oluyor?
“Sayın Bakan’ın hem televizyonlardan hem de Twitter’dan yaptığı açıklamaları büyük bir talihsizlik olarak görüyorum. Sağlık Bakanı olarak salgın hastalık döneminde iyi iletişim teknikleri kullanmayan bir bakan olarak özellikle aşı konusunda tedirginliğe, aşı karşıtlığına yol açabilecek, hem de aşıyı öneren bilim insanlarını ve kurullarını bir ölçüde toplumun gözünde sıkıntıya sokabilecek demeçlerden uzak durması gerekir. Dünya Sağlık Örgütü çok değil birkaç gün önce dünyada yüze yakın ülkede yeni vakaların saptandığını son 28 gün içinde saptanan vaka sayısının 700 bine yakın olduğunu kabaca 30 ülkeden fazla ülkede ise COVID-19 ölümü olduğunun bildirildiğini bu ölüm sayılarının da 2000’e yaklaştığını bildirdi.“
“Ölümler hastaneye yatışlar yoğun bakımlara yatışlar devam ederken sanki bu hastalık yokmuş gibi davranmama ve etkisi kanıtlandığı halde güncellenmiş aşıları yok sayma bilimle ve akılla bağdaşır bir tutum değil. Bunu özellikle toplumun sağlık okuryazarlığı düzeyinin de çok yüksek olmadığı düşünüldüğünde büyük bir sorun yaratma potansiyeli var Sağlık bakanlığının burada iki tane önemli konu var birisi sağlık okuryazarlığının kendisini yükseltmesi e doğru iletişimi kullanması ikincisi ise aşı tereddütü hatta aşık karşılıklı yaratan kişi ve kurumlara karşı etkin bir mücadele yürütmesi maalesef her iki işlemin de Sağlık Bakanlığı tarafından yerine getirilmediğine tanık oluyoruz.”
Üst solunum enfeksiyonları ile ilgili bilinçsiz antibiyotik kullanımı var. Antibiyotik kaşığına girmiş olmamızın ilerisi için sakıncaları neler?
“Birincisi ekonomik firkete yol açıyor ikincisi ve daha önemlisi asıl kullanılacağı zamanlarda mikroorganizmalar tarafından direnç geliştirildiği için istediğimiz sonucu elde etmemizi engelliyor akılcıl ilaç kullanımı bağlamında mutlaka hekim reçetesine bağlı olarak antibiyotiklerin kullanılması sağlanmalıdır aksi halde gereksiz antibiyotik kullanımı aşırı ya da yanlış antibiyotik kullanımı antibiyotiklere karşı direnci artıracak Bu da toplumsallığı açısından daha sonra karşılaşabilecek hastalıklara karşı elimizdeki önemli bir aracı ortadan kaldırabilecektir burada da sağlık bakanlığının mutlaka ve mutlaka ancak hekim reçetesiyle antibiyotik kullanımının sağlaması gerekir.”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Hastanelerde yığılma olduğu için yurttaşların çoğu bu dönemi hastaneye gitmeden çözmeye çalışıyor. Bu noktada yurttaşlar ne yapmalı ve ne yapmamalı?
“Yurttaşların birinci basamakta aile hekimleri ile bağlantı kurarak hastalıklarının ne olduğunu öğrenmeleri gerekir. Eğer hekim gerçekten ihtiyaç tanımlarsa o zaman ikinci ya da üçüncü basamak bir kuruma gidebilir. Eğer birinci basamak hekimine başvurmakla ilgili sıkıntı yaşıyorlarsa ya da daha acil bir durumları varsa mesai saatleri dışındaysa o zaman acil servislere de başvurulabilir. Eğer hastalık semptomları çok rahatsız edici ise yüksek ateş, nefes darlığı, ishal, kusma, aşırı derecede kas ve eklem ağrısı gibi bunların dışında korumayı ön plana çıkarmamız gerekir. Risk grubundakilere 75 yaşında ya da 75 yaşın altında olsa bile eşlik eden önemli bir rahatsızlıklarının olması durumunda mutlaka güncellenmiş aşıyı yapmayı sağlamamız gerekir. Bunun yanı sıra yurttaşların hastalıktan korunmak için, havalar da soğumaya başladığı için kapalı mekanlardan olabildiğince uzak durması kapalı ortamlarda bulunduğu zamanlar buraları iyi havalandırması, toplu taşıma araçları kullanıyorsa tıbbi maske de kullanarak kendisini korumaya çalışması önemli şartlardan olacaktır. Aksi halde aşısız ve korunmasız şekildeyken Omricron’un alt gruplarından biriyle karşılaşmamız mümkün olabilir ve bu ciddi bir hastalığa, hastaneye ve yoğun bakıma yatışa bile yol açabilir.”
Salgınla ilgili haberlerde çeşitli semptomlar sıralanıyor ve yurttaşlar ayırıcı semptomları bilmiyor. Dolayısıyla ya ya haberde okuduğu semptomları görerek çok telaşlanıyor ya da önemsemesi gereken bir şeyi önemsemiyor. Bu noktada yurttaşlara ne tavsiye edersiniz?
“COVID-19 hastalığının artık geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi çok ciddi bir toplumsal sorunla yol açma potansiyeli düşük görülüyor dolayısıyla kendimizi rahat hissedelim eğer risk grubundaysak kendi vücut bulgularımızı ateş nefes darlığı kas eklem ağrısı çok ciddi baş ağrısı ishal gibi vücut bulgularımızı yakından takip edelim Bu bulguların gelişmesi durumunda birinci basamak hekimimize başvuralım bunları yapmadan ya aşırı panik haline ya yok sayma haline gidecek olursak hem sağlığımızı olumsuz etkileyebilir Bu sebeple sağlık okuryazarlığı düzeyimizi geliştirmemiz çok önemli. Şunu da söylemek gerekir öyle ortak bulgular var ki Ateş öksürük bu ortak bulguların hangi hastalığa ait olduğunu ancak bir hekimin muayenesi ve laboratuvar sonuçları ile belirleyebiliriz bunları olmadan hastalığın ne olduğu konusunda kesin bir hüküm vermek doğru değil o yüzden de eğer hastalık bulguları çok artacak olursa örneğin yüksek ateş örneğin birkaç gün içerisinde geçmeyen kas eklem ağrısı o zaman mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurulması ve hekimin yönlendirmesiyle bir laboratuvar testinin yapılması uygun olacaktır.”
Sağlık Bakanlığı’nın bir çok konuda oldukça başarılı çalışmalar yaptığını görüyoruz. Sağlık turizmi, alternatif tıp ismi verilen yöntemlerin ana akımlaşması için harcanan bütçeler ve verilen yoğun emek. Peki Bakanlık, saldırgan hasta yakınlarını engellemeyi neden başarmak istemiyor? Hekimlerin yaşamlarını yitirmesi ve yurt dışına göç etmesi “Yeni Türkiye”nin ne işine yarıyor?
“Kuşkusuz hiçbir işe yaramıyor hatta sağlık sistemini daha da zora sokuyor. Sağlıkta şiddete yol açan etmenleri nedenleriyle birlikte masaya yatırmamız gerekiyor bunlardan bir tanesi Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından benimsenen ve sağlığın ticari ticarileşmesine olanak sağlayan Neoliberal sağlık reformu programıdır. Bu programın adı “Sağlıkta Dönüşüm Programı. Sağlığı ticarileştirdikçe, tamamen bir sermaye birikimi kar maksimizasyonu alanı olarak tanımlandıkça bu bağlamda da hastalarım ve hasta yakınlarının beklentilerini çok yüksek tutup bu beklentileri karşılayabilecek bir emek gücü bir sağlık kuruluşu altyapısı kurmadıkça en başta zaten siz sağlıkla şiddete uygun bir zemin hazırlıyorsunuz. Ülkemizdeki en önemli problemlerden bir tanesi bu. Hekimleri ve sağlık çalışanlarını değersizleştiren bir söylem ve sağlık sisteminin karşı karşıya kaldığı sıkıntılar konusunda sanki bu sıkıntıları yaratanlar hekimlermiş gibi hedef gösteren bir yaklaşım da maalesef şiddete zemin hazırlıyor.“
“Bunun yanı sıra eğitimlilerle eğitimsizleri karşı karşıya getiren bir söylemin de özellikle iktidardaki bazı yöneticiler tarafından benimsenmiş olması gibi -yurttaşların bazen sağlıklı şiddeti olumlu bir şeymiş gibi algılamalarına kadar varan olumsuzluklar sitede zemin hazırladı sağlık hizmetine erişim ile ilgili sıkıntılarını da eklenmesi gerekiyor bugün Türkiye nüfusundan daha fazla acil başvurusunun olduğu ülkelerden bir tanesi Bu koşullar ortadayken Sağlık bakanlığının kendi uyguladığı politikalarla işte de zemin hazırlıyorken Sağlık bakanlığından şiddete karşı bir duruş beklemekte çok gerçekçi değil meslektaşlarımızın giderek fiziksel şiddetle karşı karşıya kalması hatta hayatını kaybediyor olması hekimleri sağlık çalışanlarının canından bezdirmiş durumda bugün yurt dışına gitmek isteyen ve giden meslektaşlarımızı gitmeye zorlayan etmenlerin başında Sağlıkta şiddet ve hekimlerin mesleklerini tıbbiyede öğrendikleri gibi yapabilme koşullarının ortadan kalkmış olmasıdır de üç dakikalık bir sürede hekimlerin hastasına kendisinde memnun olacağı bir şekilde hizmet sunmasının beklenmesi mümkün değil.“
“Peki Sağlık Bakanlığı Bu konuda bir şey yapamaz mı elbette yapabilir ama yapmıyor biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak Sağlık Bakanlığı bu önlemleri alsın diye bir çaba içerisindeyiz. Sonra önergesi veriyoruz beyaz kod verilerini istiyoruz ayrıca ben sağlık komisyonu başkanımızı ziyaret ederek şiddet konulu bir sağlık komisyonu toplantısı yapılmasını da önermiş durumdayım. Çabalarımız devam edecek ancak bu çabalar amacına ulaşmazsa ve şiddet devam edecek olursa hekimlerin yurt dışına gitmesi ya da erken emekli olması gibi emek gücü kaybı ile karşı karşıya kalacağız hem de bu çok büyük bir tedbirdir fakat konuşamıyoruz bu kadar şiddetin varlığı hekimle haftası arasında bir yabancılaşma getirecek ve bu yabancılaşma nedeniyle hekim hastasına hastasına vermesi gereken ve tıbbiyede öğrendiği biçimde davranmak yerine daha kısa zamanda daha yüzeysel bakmaya zorlanacaktır bunu ülkemizdeki sağlık sisteminin kalitesi açısından en önemli sorunlardan birisi olarak görüyorum.”
Türkiye’nin sağlık politikalarının geldiği durumla ilgili basın toplantısı yaptınız. Sağlık Bakanlığı sağlık hizmetinde kamu yararını düşünüyor mu? Bu önümüzdeki günlerde nelere yol açacak?
“Sağlık Bakanlığı’nın sağlık politikaları yeterince kamucu değil ancak şunun da altını çizmek gerekir. Günümüzdeki sağlık politikaları acaba ne kadar Sağlık Bakanlığı tarafından gündeme getirilebiliyor çünkü bizim gözlediğimiz kadarıyla sağlık politikalarının arkasında da saraydaki bir kurulun imzası var Sağlık bakanlığından daha çok bunu şuradan da anlamak mümkün Sağlık Bakanlığı bugüne kadar sorduğumuz soru önergelerine bakanlık yanıt bile veremedi yanıt vermekten yoksun bir bakanlık yapısıyla karşı karşıyayız bu süreç kamucu bir niteliğe büründürülmez ise sağlık hizmetine erişim ile ilgili sıkıntılar sürecek.”
Sağlıksız bir yasama yılı başlangıcı oldu. Siz deprem bölgesinden de yeni geldiniz. Orada halk sağlığı açısından son durum nedir? İnsanların TBMM’den beklentisi var mı?
“İki gece Samandağ’da bir konteyner da konakladık bizim konakladığımız yerde çeşmelerden su akmıyordu bunu çok ciddi bir sorun olarak görüyorum ayrıca bu bölgede yaptığımız gözlemlerde henüz enkaz kaldırma çalışmalarının ağır ilerlediğini ve enkaz kaldırma sırasında çok ciddi bir toz yığının ortaya çıktığını gözledik. Yapılan araştırmalara göre bu toz yığını içinde asbestin varlığı tespit edildi. Asbest dışında başka bir takım zararların da olma ihtimali var. Biliyorsunuz asbest kansere yol açma potansiyeli açısından ciddi riski taşıyor kısa sürede bu kanserleri ortaya çıkmayacak ancak beş yıl ve sonrasında bu kanserlerin görülme tehdidine de vurgu yapmak isterim. İnsanların barınma ihtiyacı karşılanamıyor. Hatay’da rektörlük tarafından düzenlenen bir toplantıda halen 5600 kişinin çadırlarda kalmakta olduğundan söz edildi. Bu koşullarda çadırda kalmak ve önümüzdeki kışa çadırda kalma ihtimali olması oldukça sıkıntılı. Beslenme ile ilgili ciddi sorunlar var insanların gelir kaynakları azaldığı için sağlıklı ve yeterli gıdaya erişemiyorlar. Hatay Tabip Odası’ndaki meslektaşlarımızın verdiği bilgiye göre meslektaşlarımızın da barınma sorunu var ve su sıkıntısından kaynaklı yüksek sayıda cilt hastalığının görülmesi gibi sorunlar yaşanıyor.”