Nasıl diyor siz Yunanca: “Kalimera komşu”. Her türlü çözeriz, sen rahat ol sıkıntı olmaz, o iş bende. İşte böyle ve bu denli basit. Sormayalım mı, şu Yerlikaya-Soylu meselindeki gibi, “pekiyi ağam iyi de vaktiyle bu haltları biz neden yediydik” diye? Sormayalım.
Kafamıza esip, “madem ABD’den Patriot hava savunma sistemini dilediğimiz koşullarda alamıyoruz, o zaman F-35 savaş uçağından da olalım, hatta üretim zincirinden de kendimizi attırıp, üzerine 2,5 milyar dolar harcayıp, kasasında tutup çıkarmamak üzere Rusya’dan S-400 alalım” dercesine “Ne pahasına, hangi maliyetle bu gerilimi ne demeye buralara tırmandırdıydık?” diye sormayalım mı? Sormayalım, nazar değer.
Şu tarihte ne yazdığımı sık anımsatanlardan değilim sanırım. Engin hoşgörülerine sığınarak bu defa öyle yapmaya cüret edeceğim. Kabaca bir yıl önce, 1 Ekim 2022 tarihli yazım burada. Aşağı-yukarı o gün, bugün cihan lideri biricik reyisimizin Atina seferi öncesinde Yunanistan’ın saygın gazetesi Katimerini’ye verdiği mülakatta söyledikleriyle aynı şeyleri söylemişiz: “Yunanistan düşmanımız değil, üyesi olduğumuz ittifakın değerli bir üyesi.”
Bu sözü edilen ittifak da, hani geçenlerde Yalova’da Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Tatlıoğlu’nun “Karadeniz’de istemiyoruz” buyurduğu, şu melun (!) NATO olacak herhalde. Mavi Vatan mavalının zihinleri her biri yekdiğerinden berrak muharrirleriyse mutfak lavabolarında belgeleri yakıyorlardır belki.
Bugüne dek komşuyla savaşın eşiğine bile gelmiştik de hiçbir cumhurbaşkanının, başbakanın, dışişleri bakanının Erdoğan’ın yaptığı gibi Yunanistan’a “bir gece ansızın gelebiliriz” diye çıkıştığını duymamıştık. Şimdi yine yukarıda değinilen mülakattan tenvir ediliyoruz ki meğer o söz “çarpıtılmış”, zira “terör örgütlerine yönelik” imiş. Yani, “palikarya şaşırma, sabrımızı taşırma” demek değilmiş.
Eh, dostumuz Miçotakis de durur mu, kaldırıverdi on adaya vizeyi. Sandıkta mührü reyise basıp, dönüp kazığı “zıkkım için” dercesine asık suratla beyaz yakalıya atan fırsatçı turizmci esnafından yaka silken islâm dairesine dışarıdan musallat mukallit nesil de eski adıyla tuvutreyi Yunanistan aşkıyla yaktığı manilerle adeta yıktı. Acizane hep anlatıyorum: Dış politika siyaset üstü değildir, asla.
Oysa komşuyla sittin senelik hesap baki. Elden ele geçirilen imparatorluk bakiyesi “kutsal emanet” dosyalarındandır ki bunlar, nice şanlı hariciye kariyerleri üzerlerine inşa edilir. Biz deriz ki “kıta sahanlığı, karasuları, hava sahası, F.I.R. hattı, adaların silahsızlandırılmış statüsü, azınlık hakları ve patrikhane, bir de hatta Kıbrıs bir bütün halinde ikili sorunlar katalogunu oluşturur.” Karşı yakadan aldığımız yanıt da şudur: “Kıta sahanlığı tamam, onu da Lahey’deki Uluslarararası Adalet Divanı’na (UAD) götürelim, gerisi bizim kendi ulusal egemenlik alanımızdır.”
Şu artık altmış turu geçen istikşafi görüşmelerin keşfetmeye gayret ettiği meseleler bunlardır. Bunlar söz konusu görüşmelerde ele alınıyorsa, Yunanistan bu ikili sorunların varlığını zımnen kabul etmemiş olmaz mı? Olur. O nedenle bu görüşmelerden sızıntı olmaz, kamuoylarına açıklama yapılmaz.
Bu defa anlaşılan istikşafi görüşmeler eski genel sekreter/müsteşar düzeyinden bakan düzeyine yükseltilerek, sürdürülecekmiş. Konuşmak iyidir, maliyeti de düşüktür, bu da iyi haber. Ayrıca Erdoğan yine Katimerini’ye, “Kıta sahanlığı dışında çözülmesi gereken birbiriyle bağlantılı pek çok sorun var. Uluslararası adalete başvurduğumuzda hiçbir sorunu geride bırakmamalıyız” demiş. Bu da doğru basılmış bir nota, hele karşı tarafta yankı bulursa.
Bulmasa da bizim tarafın diplomatik elini güçlendirir. Ha, çok uzak ihtimal ama yarın UAD raconu kesse, hangi yana düşerse karar, karşı taraf bunu uygular mı? Sanmam. Dolayısıyla, işin ucu UAD’na kadar gitmez de, biz meleksîma bir çehre takınarak dönüp yedi düvele “biz razı olduyduk halbuki UAD’na gitmeye” diyebiliriz.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Diplomasi, çırakların ustalarının yanında öğrendiği bir sanat ama iki ayrıntı daha var, işin zanaatkârlığına ilişkin. Biri Atina’daki ortak basın toplantısında medyadan soru alınmaması. Böylece Berlin’de Şansölye Scholz’la yaşanan facianın yinelenmesinin herhalde karşılıklı uzlaşıyla önüne geçilmiş. Düşünebiliyor musunuz reyisin “biliyorsunuz ben aklıma geleni bodoslama söyleyen bir liderim…” yahut “terbiyeni takın, saygısızlık yapma…” diye söze girdiğini?
İkincisi de Katimerini sorularını Fahri Bey kardeşimizin propaganda merkez müdürlüğüne yazılı ulaştırmış, yanıtlar da geri Atina’ya yazılı iletilmiş. Yani reyisin özenle yazılan senaryo dışına kazara çıkması sakıncası yine özenle alınan önemlerle bertaraf edilmiş. İki tarafta da hem bu özeni gösterenler, hem senaryoyu yazanlar kutlanmalı.
Geriye kalıyor tutarsızlığın izahı. İrrasyonaliteden rasyonaliteye dönüş zamanlamasının gerekçelendirilmesi. Bilemiyorum Altan ama ahiren Borrell’in Türkiye raporunu ekonomi bakanının memnuniyetle karşılayıp, dışişleri bakanının (hariciye ağzıyla) meskût kalma tercihi sanırım bir gösterge.
O raporda, Yunanistan ve (bizim GKRY dediğimiz) Kıbrıs’la ilişkilerin düzeltilmesi AB’nin bir talebi olarak yer alıyor. Mavi Vatan’ın yüreğindeki Ege Adaları üzerindeki askeri uçuşlarımızın ve Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon arama faaliyetimizin nicedir askıya alınmış olduğunu da nitekim aynı Borrell raporundan öğreniyoruz. Kesenin AB’nin kasasında durduğunu da bildiğimize göre, geriye noktaları birleştirmek kalıyor.
Son Atina seferinin içe dönük iki hayırlı sonucu daha var. Biri, demek ki kabına sığamayan milliyetçi tabanı tutabildiği gibi, koalisyon ortağını da gayet iyi idare edebiliyor Erdoğan. Zaten Yunanistan kamuoyu ve karar alıcılarında “yaparsa (yirmi yılı aşkın süredir güçlü seçmen desteğiyle iktidarda olan) Erdoğan yapar” yaklaşımının egemen olduğu biliniyor.
İkinci olumlu çıkarım ise dış politikada, hele özellikle Yunanistan dosyasında “sivilleşme” konusunda: Demek ki öyle anlatılageldiği üzere, ne MGK toplantı salonunun ortasında duran sandukanın altında saklı kırmızı kaplı kitap, ne derinlerde karar alan gündüz külâhlı-gece silâhlı esrarengiz ve dehşetengiz birileri var. Özcesi, isteyince oluyor.
Yunanistan Cumhurbaşkanı Sakellaropulu’nun ifade ettiği gibi “bardağın dolu tarafına bakmak” doğru yönelim. Yunanistan’la bütün ikili sorunlar bugünden yarına çözülecek değil. Ama hiç değilse bu yaz Ege’de on adanın kumsallarını, meyhanelerini doldurup, muhtemelen orada da hesapları patlatacağız. Öyleyse başladığımız gibi bitirmekte beis yok: Kalimera komşu, en uzun yolculuklar bile küçük adımlarla başlar.