Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yalçın Karatepe Medyascope’a konuştu: “Sabır hep vatandaştan isteniyor, insanca yaşamak için sabretmemiz mi gerekiyor?”

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) gölge kabinesinde Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan sorumlu iktisat profesörü Yalçın Karatepe, Medyascope’un sorularını yanıtladı. Asgari ücret düzeyinin yönetmelikteki resmi tanıma dahi uymadığına dikkat çeken Karatepe, “Sabır, hep vatandaştan isteniyor, insanca yaşamak için sabretmemiz mi gerekiyor?” dedi. Karatepe, asgari ücrete gerçekleşen ve beklenen enflasyon kadar zam yapılması ve 2024 için belirlenecek ücretin en az 21 bin 244 lira olması gerektiğini söyledi.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yalçın Karatepe, CHP Merkez Yönetim Kurulu’nda (MYK) Gölge Hazine ve Maliye Bakanı olarak görev aldı. Karatepe, asgari ücrete ilişkin değerlendirmelerini ve yurttaşın ekonomik krizini Medyascope’a anlattı.  

“Yoksulluğu o kadar içselleştirmişiz ki, beslenmeyi yeterli kriter olarak görüyoruz”

  • Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, 2024’te asgari ücrete tek sefer zam yapılacağını sık sık dile getiriyor. CHP, yılda birden çok kez güncelleme yapılmasını önermişti ancak CHP’nin asgari ücret rakamı önerisi ne olacak?

Asgari ücretin mevzuattaki tanım gereği bir çalışanın ihtiyaç duyduğu beslenme, barınma, enerji, ulaşım, giyim, hatta kültür ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir ücret seviyesi olması gerekiyor. Türkiye’deki genel uygulamada resmi olarak yaptığımız tanım bile bir kenara bırakılıyor. TÜRK-İŞ’in verilerine göre kasım ayında açlık sınırı 14 bin 25 Türk Lirası (TL) ve asgari ücret bu sınırın da altında. Asgari ücret, sadece beslenme için değil ki. Kirayı ne yapacaksın, enerji maliyetlerini nereye koyacaksın? Asgari ücret alan insanlar gazete okumasın mı, arada bir yere gidip çay, kahve içmesin? Onlar zaten göz ardı ediliyor, mevzuata bile bakan yok. Toplum olarak yoksulluğu o kadar içselleştirmişiz ki, beslenmeyi yeterli bir kriter olarak görüyoruz.

“Asgari ücrete gerçekleşen ve beklenen enflasyon kadar zam yapılmalı, en az 21 bin 244 lira olmalı”

Asgari ücrete yapılması gereken artışın iki kaynağı olması gerek. Önce yılın ikinci altı ayındaki enflasyonun yol açtığı tahribat telafi edilmeli. Daha sonra 2024’te beklenen enflasyonun üzerinde bir artış yapılmalı ki, vatandaş enflasyona karşı reel olarak korunsun. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yılın ikinci yarısı için ortaya koyacağı enflasyon, muhtemelen yüzde 37-38 civarında olacak. Bu verinin gerçek durumu yansıtmadığını biliyoruz ama resmi veri esas alınıyor. İktidarın 2024 için öngördüğü enflasyon yüzde 36 civarında, onun da peşinen vatandaşa ödenmesi gerekir. Bu oranlar sadece asgari ücrete değil, diğer ücretlere de benzer şekilde uygulanmalı. Rakam da telaffuz etmiş olayım. Şu anki asgari ücrete yüzde 37 zam yapılırsa, 15 bin 621 lira ve 2024 için resmi enflasyon beklentisi olan yüzde 36 ile çarparsak en az 21 bin 244 lira seviyesinde bir asgari ücretin olması gerekir. Rakam fetişizmine de kendimizi kaptırmayalım. Bugün ücret geliri elde edenler, elde ettikleri ücretle insanca yaşayamıyorlarsa, bu ücret seviyesinde bir sorun var demektir.

“Sabır hep vatandaştan isteniyor”

  • İktidar asgari ücrette bu oranda bir artış yapacak mı?

İlgili bakanlar Vedat Işıkhan ve Mehmet Şimşek, hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Artık yılda bir kez asgari ücret artış yapılacak” dedi. Artık seçimler geride kaldığı için vatandaşı memnun etme gibi bir çabaları da olmayacak fakat enflasyonun yüksek seyrettiği, insanların satın alma gücünün hızla eridiği bir zamanda asgari ücrete yılda bir kez zam yapılması yeterli değil. Yılda bir kez zam yapıldığı dönemleri ben hatırlıyorum. Yıllık enflasyonun tek hanelerde olduğu zamanlardı ama şimdi en son açıklanan aylık enflasyon yüzde 3,28. Altı ayda bile yüzde 35-40 aralığında bir enflasyonun yaşandığı bir dönemde siz vatandaşa “Biraz sabredin” diyebilir misiniz? Sabır, hep vatandaştan isteniyor.

“Kamu kaynağı vatandaşın refahını artırmak üzere kullanılmalıdır”

İktidar sahipleriyle yüksek ekonomik olanaklara sahip olanların bedel ödemesine ya da onların sabretmesine yönelik bir çağrı olmadığını net bir biçimde görüyoruz. Niye vatandaş sabrediyor ki? İnsanca yaşamak için sabretmemiz mi gerekiyor, bunu talep etme hakkımız olmasın mı? Sorun, kamusal kaynakların kimden yana kullanılacağına ilişkin önceliklendirmeden kaynaklanıyor. Bu da politik bir tercihtir. Kamu özel işbirlikleri çerçevesinde yapılan yol, hastane, havaalanı gibi yerlere yapılan ödeme tutarlarının indirilmesine yönelik bir tartışma var mı Türkiye’de? O da kamusal kaynak. Söz konusu vatandaş olduğu zaman para vermemek için kılı kırk yarmaya çalışan iktidar, bütçede ciddi maliyetlere yol açan harcamaların konuşulmasını bile istemiyor. Kamu kaynağı vatandaşın refahını artırmak üzere kullanılmalıdır ama kullanılmıyor. Bu da iktidarın durduğu siyasi yeri, bize gösteriyor.

“Siyaset sadece sandıkta tercihini yansıttığın yer değil, sürekli mücadele verilen alan”

  • “İnsanca yaşamak için sabretmemiz mi gerekiyor?” dediniz. Ekonomik krize ilişkin yurttaşların tepkisi söz konusu olduğunda 2023 seçimine kadar sandık işaret edildi. Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, Aralık 2021’de “Milletin Sesi” mitinglerine böyle başladı. Özgür Özel ise genel başkan seçildiği kurultaydan önce ve sonra, sokağa, hak arama eylemlerine değiniyor. DİSK’in eylemine katıldığında da Özel “Sokaksa sokak, grevse grev” dedi. Artık CHP’nin politikaları, sandık işaret etmek yerine sabretmemek gerektiğini mi söyleyecek?

Elbette mücadelenin her alanda verilmesi gerekir. Hak arayışlarının demokratik bir biçimde yapılabilmesinin önündeki bütün engellerin kaldırılması lazım ama Türkiye’de iktidar sahipleri “Kimse hakkını aramasın” derdinde. Gezi olaylarına yaptıkları eleştirileri görüyorsunuz, o çevrecilikle başlayıp Türkiye’deki bütün hukuksuzlukların gündeme geldiği bir hak arama eylemiydi. Şimdi işçiler, grevin önündeki engellerden dolayı seslerini özgürce çıkaramıyor, sivil toplum örgütlerine yapılan baskılar ortada. En son Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) Yönetim Kurulu görevden alındı. İktidar, sivil toplumun ses çıkarmasını engelleyebilmek için her tür çaba içerisinde. O zaman hak arayışı nasıl olacak? CHP olarak şunu söylüyoruz: Siyaset, vatandaşın sadece zamanı geldiğinde sandıkta tercihini yansıttığı bir yer değil. Siyaset, sürekli mücadele verilen bir alan.

“Dört sene seçim olmayacak, sesimizi çıkarmayıp sadece rapor mu yazacağız?”

Biz, bu ülkede halkın refahına olduğunu düşündüğümüz bir konu varsa, bu konunun gündeme gelmesi, sonuç üretmesi için sadece sandığın önümüze gelmesini beklemeyeceğiz, o mücadeleyi her alanda, her şekilde yüksek sesle vereceğiz. Marttan sonra, normal şartlarda dört sene seçim olmayacak. Dört sene sesimizi çıkarmayıp, sadece rapor mu yazacağız? Biz, aktif siyaset yapmayı benimsemiş bir CHP yönetimiyiz. Bunu da CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in DİSK’in yürüyüşüne katılmasında, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) önündeki konuşmasında, TTB’ye ilişkin açıklamalarında görüyorsunuz. Biz, siyasetin yılın 365 gününe yayılması gerektiğini ve vatandaşın da buna katılması gerektiğini düşünüyoruz çünkü vatandaş için talep ediyoruz. Vatandaşın da kendi hakkını talep edebilmesi gerekir.

“Kriz, yaşayan için tanımlanması gereken bir şey”

  • İktisadi olarak tanıma uygun bir ekonomik krizden söz edemiyoruz ama yurttaşın krizinden söz edebilir miyiz?

Kriz makro ölçekte değil, yaşayan için tanımlanması gereken bir şey. Pek çok iktisatçı kriz için iki dönem arka arkaya ekonomik daralma gibi açıklamalar yapıyor ancak vatandaşın refahındaki azalma olarak baktığımızda, Türkiye ekonomisi 2018 yılından beri ciddi şekilde bir krizin içinde. Bugün Türkiye’de yoksulluğun ne kadar derinleştiğini hepimiz görüyoruz. Benim siyasetçi kimliğim var ama aynı zamanda üniversitede öğretim üyesiyim, profesör unvanına sahibim. 30 yıla yakın akademik deneyimim var. Bugün bana maaş olarak ödenen rakam TÜRK-İŞ’in açıkladığı yoksulluk sınırında. Görece daha iyi konumda olması beklenen bir pozisyonda çalışan birisi bile yoksulluk sınırında gelir elde ediyorsa, bu ülkede refahtan ya da krizin olmadığından bahsedebilir miyiz? Bugün Türkiye öyle bir noktaya gelmiş ki, ev sahibi olma hayali bile kurulamıyor. En büyük hayal, kirayı ödeyebilmek. Şimdi bu ekonomik krizin bir göstergesi değil de nedir?

“Vergiler zaten tabanda, yapılması gereken vergiyi tavana yaymak”

  • Mehmet Şimşek, bir hafta önce katıldığı programda “Önümüzdeki dönem verginin tabana yayılması konusunda adımlar atacağız” dedi. Vergi zaten tabanda değil mi, Şimşek vergiyi nasıl tabana yayacak?

Türkiye’de toplam vergi gelirinin yaklaşık yüzde 67’si dolaylı vergilerden oluşuyor. Dolaylı vergi dediğimiz zaman kastettiğimiz, harcama yaparken fiyatın içerisinde giydirilmiş olan vergi. Doğalgaz faturası geldiğinde, markete gidip deterjan aldığınızda içinde olan vergiler. Mesela bugün borsa kazançlarının vergilendirilmediğini biliyor muyuz? Eğer vergiyi bir yere yayacaksak, yaymamız gereken yer böyle büyük paraları kazanan insanlar olması gerekir. Türkiye’de şu anda vergi, zaten köküne kadar tabana yayılmış durumda. Bugün yapılması gereken şey, vergiyi tavana yaymak, yüksek gelir elde edenlerin vergilendirilmesini konuşmak.

“İktidar vergileri artırarak vatandaşa ağır fatura çıkarıyor”

Bugün Türkiye’de en düşük emekli aylığı olarak ödenen rakam 7 bin 500 TL. Eline geçen para 7 bin 500 TL olan emekli bir vatandaş, markete gidip 400-500 TL’ye birkaç kiloluk deterjan aldığında bile yüzde 20 vergi ödüyor. İktidar, sadece ücretleri düşük seviyede tutarak değil, vergi oranlarını da belirgin bir biçimde artırarak vatandaşa çok ağır fatura çıkarıyor. Mesela 2023’te Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) iki kez ödendi. Genel KDV oranı yüzde 18’den yüzde 20’ye, bazı ürünlerde yüzde 8’den yüzde 20’ye çıkarıldı.

“Asgari ücret vergilendirilmiyor ama vergi dilimi hesabında dikkate alınıyor”

Bizde yıl içerisinde elde edilen toplam gelirin seviyesine göre yüzde 15, 20, 27, 35 ve 40 oranlarında vergi dilimleri var. Asgari ücret vergilendirilmiyor ama vergi dilimleri hesaplamasında dikkate alınıyor. Asgari ücretin vergiden muaf tutulması bence çok isabetli, yerinde bir uygulama. Vergiden muaf tutulan asgari ücret düşüldükten sonra kalan ücret dikkate alınarak vergi dilimlerinin belirlenmesi gerekir ki daha düşük oranda vergi ödesinler ama iktidar buna yanaşmıyor. Yani bir taraftan “Vergilendirmiyorum” diyor ama diğer taraftan onu vergi dilimi hesabında dikkate alarak, bir üst vergi dilimine daha erken geçmeye yol açıyor. Bunu çalışanlar, ocak ayında eline geçen maaşla aralık ayındaki maaşı karşılaştırdığında aradaki farkta görüyor. DİSK bunun değişmesi gerektiğini söylüyor, biz de yüzde 100 katılıyoruz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.