Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Olmayan diplomasinin anlaşılmaz çalımları

Diplomatik koreografisi ustaca planlanmış Atina ziyaretinin olumlu etkisi mi oldu? Derhal Orban’ı görmeye Budapeşte’ye gidelim. Hangi zamanlamayla? Tam da Orban, Avrupa Birliği’nin 27 üyesi arasında Ukrayna’ya yardıma tek başına takoz koymuşken. Böyle yapalım ki namımız yürüsün, adımız Putin’le, Modi’yle, Şi’yle ve işte “sağolsun o da bize güzel bir at hediye eden Sayın Orban’la” aynı solukta anılsın.

THY’nin 355 yolcu uçağının tamamını Airbus’tan almaya karar verdiği duyuruldu. Hemen peşine MSB Güler, “F-16’lara en iyi alternatif olarak gördükleri tek uçağın Eurofighter” olduğunu açıkladı. Oysa öncesinde Erdoğan, Berlin ziyaretindeki ortak basın toplantısında ev sahibi şansölye Scholz’u adeta yerle yeksan (!) etmişti. Dönüş uçağında da Eurofighter dosyasını Scholz açmayınca, kendinin de hiç değinmediğini belirtmiş, “Uçak mı yok? Çok!” diyerek de resti çekmişti.

Yiğit kuru soğana muhtaç olacak değildi ya, Pakistan-Çin ortak yapımı JF-17’nin yeni bir S-400 vakası gibi seçenek olarak değerlendirildiği de medyaya sızdırıldı. Bir yandan da İngiltere’yle MMU için ortak motor pazarlığının iyice olgunlaştığını öğrendik. Ancak İngilizlerin bizim deniz kuvvetleri tarafından “çağdışı” kabul edilen Type23 firkateynlerini aynı pakete itelediğini de duyduk. Ayrıca yine İngiltere’yle yüzer küçük modüler nükleer reaktör (“SMR”) alımı için koşut müzakerelerin yürütüldüğünden söz ediliyor.

Pentagon, Yemen’de Husilerden uluslararası deniz ulaşımına yönelik tehdidin bertaraf edilmesi amacıyla bir deniz müşterek görev gücünün kurulduğunu açıkladı. Bizde bu uluslararası devriye görevine katkı sunacak nitelikte gemi yok. Tıpkı dün envantere girmiş olacak 5. nesil savaş uçağı F-35 yerine çeyrek yüzyılda MMU üretmek gibi, TF-2000 hava savunma muhribi projemiz bulunuyor. ABD’den o niteliği haiz Arleigh Burke sınıfı destroyerlerin ise “fazla büyük bulunduğu ve AEGIS tümleşik savaş sistemi teknolojisi bizimle paylaşılmadığı” cihetle istenilmediğini danıştığım Prof. Dr. Serhat Güvenç belirtiyor. AEGIS muadili “Advent” ve “Genesis” sistemlerini de kendi olanaklarımızla geliştiriyoruz.

Medar-ı iftiharımız TCG Anadolu’nun güvertesinden kalkacak uçağımız da (yine F-35’in dikine kalkış-iniş özellikli  “B” versiyonu olacaktı) yok. Refakatinde seyredip, onu koruyacak deniz görev gücümüz de yok. Gerektiğinde yedekleyeceğimiz kızkardeşi TCG Trakya’nın omurgasını kızağa koyacak kaynağımız da yok. Ama liman liman gezdirip oy devşirmede de üzerimize yok: Hem SİHA sergilemekte işe yarayan bir platform, hem Mavi Maval’ın muhayyel amiral gemisi olması işlevi var. 

Şu mart sonundaki yerel seçim badiresini evelallah atlatalım, yazın Vaşington’da yapılacak NATO zirvesinde Sayın Biden’la kenara çekilip şöyle bir görüşme olanağı da bulacağız inşallah. O zamana kadar İsveç’in NATO üyeliğini onaylamayı “sende Kongre mi var, bende de TBMM var” der, oyalarız evelallah. Hele bu süreci 1 Mart tezkeresi oylama sanmaya eğilimli milletvekilleri de fazlasıyla bulundukça değmeyin keyfimize.

Kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi (AK), AİHM’nin başta Kavala ve Demirtaş olmak üzere dışişleri bakanı Fidan’ın da “siyasal” olduğunu açıkça teslim ettiği davalara ilişkin zoraki yaptırımları görüşmeyi bu defa mart sonuna öteledi. Herhalde “az daha sıkalım dişimizi, belediye seçimlerinde umut dünyası” demiş olacaklar. Avrupa Birliği (AB) de benzer biçimde bize ilişkin Borrell Raporu’nu mart zirvesine ertelerken, Ukrayna ve Moldova’yla katılma müzakerelerine başlama, Gürcistan’a adaylık statüsü tanıma, Bosna-Hersek’e de adaylık koşullarına hazırlanma kararları verdi.  

Doğal olarak bu münasebetsizliklere tepkimiz sert. Olur olmaz her fırsatta gümbür gümbür “düvel-i muazzamaya” ilân ediyoruz ki Hamas asla terörist değil, bir ulusal kurtuluş örgütüdür. Orada durmuyoruz, Katar’lı Mısır’lı fotoğraf karesine kafamızı uzatmak adına olsa gerek, Hamas siyasal liderleri Aruri ve Meşal’in İstanbul’a geldiklerini sızdırıyoruz. AK, AB derken bu gidişle sıra herhalde BM’de yer aldığımız “WEOG” (Batı Avrupa ve diğer ülkeler) grubundan da “ne işimiz var elin gavurunun arasında” diyerek ayrılmaya gelecek. 

Erdoğan Budapeşte dönüşü Gazze’ye ilişkin veciz dış politika değerlendirmelerini “En büyük intikam sahibi Allah’tır” diyerek taçlandırdı. Fransa, Hindistan ve bizim gibi anayasasıyla laik (ve nüfusu itibarıyla koyu Katolik) Meksika tarihinde (1857 laik anayasanın, 1917 bugüne dek geçerli başkanlık sisteminin kabul edilişi) görevi başındaki bir cumhurbaşkanı (Salinas de Gortari) ilk kez 1993’te (maktul kardinal Ocampo’nun cenazesi için) bir kiliseye (Guadalajara’da) adım atmıştı. O Meksika’nın gelecek cumhurbaşkanlığı seçimi de iki kadın aday arasında geçecek ve 128 milyonluk ülke nüfusunun ancak 0.5%’unu oluşturan Yahudilerden Claudia Sheinbaum’un kazanması bekleniyor. Buyurunuz yok “çatık kaşlı”, yok “yumuşak başlı” laiklik tartışmasına: Burası Norveç değil! Hele Meksika, hiç değil!!!

Eski bir dönemde siyasal karar alıcılar nezdinde epeyce özgül ağırlığı olan bir müsteşarımız için bakanlık koridorlarında “onun peşinden gitmeye çalışan yılanın boynu kırılır” denildiği rivayet olunurdu. Herhalde o deyişi günümüze uyarlarsak iyi yetişmiş deneyimli üst düzey hariciyecilerimizden omurgalı olanlar da Erdoğan’ı izleyip, ona göre tutum güncellemeye uğraşırken Ankara’da ortopedistlerin kapısında kuyruk oluyordur. Üstelik pek çok kez kendimce kayda geçirdiğim üzere “zaten hep yeşildi fındık dalları.” Eskiden de politika belirlenmez, nebula gibi uzay boşluğunda dolaşır, ona göre hizalanmak hariciyeci için ustalık isterdi. Bugün Webb uzay teleskopunu getirip Çukurambar sırtlarına koysanız da o nebulayı bile beyhude ararsınız artık evrende. 

Prof. Dr. Zafer Toprak “Atatürk” kitabında Kadro hareketine ilişkin şöyle yazıyor: “Devleti milletin ileri menfaatlerini temsil eden teşkilatçı rehber bir kadro yönetecekti.” Sanıyorum, partisiyle medyasıyla seküler muhalefetin içinde bu kafa yapısının egemen olduğu bir kesim halen var. Örnekse, şimdiye dek çoktan mesleği bırakıp gitmediği için ona teşekkür etmek yerine tutup Atina Büyükelçisi Çağatay Erciyes’i Mavi Maval’a kendilerini kaptırarak çarmıha germeye kalkabiliyorlar. Yunanistan’la olabilecek her türlü açılıma kökten karşılar. Nedense “NATO’ya bağlı olmayan” diye sürekli vurgulayarak önemini abarttıkları Ege Ordusu’nun varlık nedeninin ortadan kalkmasını da, Maraş depremlerinin ardından hem Trakya’dan hem Kıbrıs’tan kuvvet kaydırılmasını da herhalde dehşetle izliyor olmalılar.

Zaten orduların bakiyesi de sınırötesinde seferde. Sefer değil isyan bastırma. O da değil terörle mücadele. Ne zaman biter? Son teröristin de ininde tepesine binilince. Ya son terörist henüz doğmamış olansa? Abuk sabuk konuşup sinir uçlarımla oynama! İrredantist, rövanşist, revizyonist, ekspansiyonist filan demesinler bize? Kim ne derse desin, yok hükmündedir “beka” mevzubahisse. Beka nedir? Ona da işte şu mahut “rehber kadro” yeni sürümüyle karar verir, herhalde yarım aklınla sen değil.

Nitekim dışişleri bakanı Fidan bütçe konuşmasında “AB’nin Türkiye’yi ortak değil rakip olarak görmesi ve bazı NATO  müttefiklerimizin güvenlik hassasiyetlerimizi dikkate almaması, ülkemizi daha fazla kabiliyet ve alternatif stratejiler geliştirmeye yöneltmektedir. Bu, bizim için bir tercih değil; devletimizin ve milletimizin bekası için zorunluluk haline gelmiştir.” demiyor mu? Yani nedir: Nükleer silâh ve balistik füze imkân ve kabiliyeti mi ima ediliyor Pakistan, Kuzey Kore, İran gibi? Akıllara seza.

Şimdi dişini sıkıp buraya dek gelen okur kaldıysa onlara şunu belirteyim: Ne benim, ne aklı başında kimsenin terörle mücadele, SİHA, MMU, TF-2000, Advent, GENESIS ve benzer politikalara ve programlara kökten karşı olduğu sanılmasın. Ama diplomasi mümkünü makulde arama sanatı. Olan bitenin, yapılan edilenin ve söylenenin laboratuvar muayenesindeyse eser miktarda olsun makûle rastlayamıyoruz ki, içinden mümkünü arayıp bulalım.

Hatta makulü, mümkünü geçtim, yalnızca tutarlı olana da razıyım. Öyle ya, daha turpun büyüğü heybede: Kısmetse dostumuz Sayın Putin’i gelecek yılın başlarında ülkemizde ağırlayıp, tıpkı apansız S-400 hamlemiz gibi bu defa SU-35 alımı için pazarlık edeceğiz: Yedi düvel cihan lideri nasıl olunurmuş görsün! Şuyuu vukuundan beter olana bakıp da dirsek-temas aralığına geçsin! Emperyalizmin kolu nasıl bükülürmüş anlaşılsın! Yine de şahlanıyor aman Sayın Orban’ın yok kolbaşının yandım kır atı…  

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.