Ahlaken toplumdan fersah fersah yüksek, bilge insanların yapması gereken siyaseti çoğunlukla iş ve ekonomik ilişkilerini güçle zenginleştirmek isteyen insanlar tercih ediyor. Türkiye’de de 28. Dönem milletvekillerinin beyanlarına göre Meclis’te en çok yer alan meslekler şöyle: 158 iş insanı, 122 avukat ve 42 akademisyen.
Bu kadar çok iş insanının Meclis’te olması elbette normal değil. Bu kişilerin hali hazırda çok yoğun bir mesaileri varken hangi motivasyonla siyasete girdikleri malum. Siyasete girdiklerinde işletmelerini tamamen kapatıp kendilerini memlekete vakfetmediklerine göre bu başlı başına etik bir problem. O insanların kendi şirketleri bir yana, bir de bağlantı halinde olduğu diğer şirketleri, bu şirketlerle kurdukları ortaklık yahut düşmanlıkları hesaba katalım. Vekillik kimlikleri ile bölgelerindeki üst düzey bürokratlar, kolluk kuvvetleri, STK’lar ile kurdukları güç ilişkilerini de hesaba katalım. İşte o zaman hem hükümetin emekçi kesime karşı nasıl bu kadar gaddar olabildiğini, hem de meclisteki temsil sisteminin neden yeterince iyi çalışmadığını anlayabiliriz. Bir tüccar, mecliste vekili olduğu halkı mı, yoksa ticari faaliyetlerinden dolayı kişisel faydasını gözetmeyi mi önceler?
Gelelim meclisteki avukat enflasyonuna. Bu günkü adalet mekanizmasının kokuşmuş çarklarındaki rollerini düşünürsek avukat sayısının yüksekliği de güven vermektense, gözümü korkutuyor açıkçası. Sistemin tüm açıklarına hâkim olan avukat vekillerin kaçı insan hakları mücadelesinde yer almış, kaçı şeytanın avukatlığını üstlenmiştir?
Siyaseti iğrenç bir iş olmaktan çıkarmalıyız diye yazıyorum bir süredir çünkü yaşadığımız sosyal, siyasi, ekonomik krizlerin çözümünü ararken, çözümsüzlüğün kaynağına kaydı gözüm. Halkın bir kısmı ve siyasetçilerin büyük bir kısmı ahlaken sefil durumdaydı. Ama bir de bu ülkede her türlü çürümeye rağmen kendisini bozmamış milyonlarca insan var. O milyonlarca insan seçtiği kaç vekili gönül rahatlığıyla meclise uğurlamıştır?
Bu gün siyasette yaşanan tıkanmanın aşılabilmesi için AKP’ye alternatif olunabilecek en büyük güç, ahlaki üstünlük. Ancak maalesef seçim sonrası çok eleştirdiğimiz üzere, örneğin CHP’de sanki insan kaynağımız kurumuş gibi 7 dönem vekillik yapan insanlar vardı. İYİP’de ücreti mukabilinde vekillik imkânı sunulduğu iddiaları halen gündemde. Seçim sonrası beyanlarla maalesef ahlaki üstünlük kalesi param parça edildi. Şu an birçok siyasi partinin verdiği görüntü, “hepsi aynı”.
Öncelikle siyaseti kişisel çıkarı için bir şans olarak gören kişilerin iktidar partisinde kolaylıkla yer bulmasıyla başlıyor çaresizliğimiz. Muhalefetin vekil profilinin yetersizliği ile devam ediyor. Bu karanlıktan çıkmak için mecliste ve yerel belediyelerde bizi doğru şekilde temsil edebilecek, vatandaşın vergisini kişisel çıkarları için kullanmayacak, AKP’ye pabucunu ters giydirecek görgülü, bilgili, ahlaklı, çalışkan ve ilginç gelecek belki ama neşeli figürlere ihtiyacımız var.
Cumhuriyetin ilanından bu güne git gide kalitesi düşen siyasetçi profilimizde grubuna küçükbaş muamelesi yapan Grup Başkan Vekili görecek seviyeye kadar geriledik AKP iktidarında. Bu ülkede siyaseti saygın bir yere oturtmalıyız. Herkesin balıklama dalmaya cesaret edemeyeceği, emek isteyen zahmetli bir işe çevirmeliyiz. Kimseye minneti olmayan, donanımlı insanlar konuşmalı mecliste; Erdoğan’ın eski şoförü değil.
Toplumda saygın bir yeri olan insanları siyaset sahnesinde görmeye ihtiyacımız var. Öyle ki muhalefet partileri standardı yükselttikçe AKP de buna mecbur kalsın. Eh, bugün Erdoğan ile iş yapmaya hevesli insan profili ortada. İşte o zaman daha net görünür ak ve kara. Mecliste ve belediye başkanı adaylıklarında kolaycılıktan, popülist söylemden kurtulmak, altı dolu cümleler kuran insanlara alan açmak zorundayız.
Yıllar önce, 2008 yılında yazılmış bir araştırmada geçen bir cümle acı acı gülümsetti beni. “Halk özgürlüğünü yaşayabilmek için CHP’ye güveniyor.” Peki, CHP’nin bundan haberi var mı? Bugün hâlâ CHP gücünün farkında mı? Ondan beklenen cesareti gösterebiliyor mu? 2008 yılındaki araştırmada geçen cümle bu ancak yakın zamanda izlediğim bir sokak röportajında durum farklı değil. İnsanların çoğu aynı cümleyi kuruyor: “Kimseye güvenimiz kalmadı”.
Seçim sonrası Ümit Özdağ’ın açıkladığı protokol, Meral Akşener’in attığı her adımdan pişman olması, Özgür Özel’in değişim deyip Tanju Özcan gibi bir figürü hiçbir kabahati yokmuş gibi yeniden aday göstermesi, çöküş sürecine girmiş İYİP’e yaptığı anlamsız davet, büyük hayal kırıklığı oldu muhalif seçmende. Sonuçta yine genel başkanların basit hatalarıyla büyük fırsatları kaçırıyoruz. Hoyratça karar verilecek bir zamanda değiliz. Her adım kolaycılıkla, popülist yaklaşımlarla değil, ince hesaplar yapılarak atılmalı.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Bir atasözü vardır:
Sokma akıl sekiz adım gider.
Danışmanların değil, siyasi aktörlerin bizzat kendilerinin akıllı, bilgili, görgülü, kültürlü olması lazım.
Hani çizgi filmlerde vardır ya, kopmak üzere olan bir köprüde karşı kıyıya ulaşmaya çalışır kahraman. İşte o gergin ve incecik hasır parçayla karşı kıyıya tutunan halatın üzerinde ilerliyoruz. Her adım, her manevra hayati önem taşıyor. Burada karar verecek insanların her biri çok çok önemli. Yoksa hep birlikte uçuruma yuvarlanacağız.