Prof. Dr. Serpil Sancar’ın yeni kitabı “Siyasetin Cinsiyeti: Cinsiyetçiliğe Karşı Kadın Hakları Siyaseti” Metis Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı. Sancar ile, kitabından yola çıkarak; siyasi partilerin kadın hakları politikalarını, kadınların siyasette varlığını ve siyasette eşit temsil için neler yapılması gerektiğini konuştuk.
Prof. Dr. Serpil Sancar, yeni kitabı “Siyasetin Cinsiyeti: Cinsiyetçiliğe Karşı Kadın Hakları Siyaseti“nde; 2023 genel seçimlerinde kadın temsilini, eril siyasetin egemenliğini, siyasi partilerin kadın politikalarını, partilerin kadın kollarının işlevselliğini, cinsiyet kotasının siyasette eşit temsilin yolunu nasıl açtığını Türkiye’den örneklerle masaya yatırıyor.
Siyasette ve siyasal partilerde, biyolojik olarak kadınların sayısal varlığının birçok çevre için yeterliymiş gibi göründüğünü söyleyen Serpil Sancar, bu sayısal varlığın ana akım siyasal partilerdeki erkek egemenliği etkilendiğini ve kadın hakları ihlallerindeki sorunları öne çıkartan bir duyarlılık yaratmadığını söyledi. Eril siyaset tarzının hem merkez sol hem de merkez sağ partilerde devam ettiğini ifade eden Sancar, eril siyasetin dönüşümünün demokrasinin gelişimi için çok temel bir evrensel ilke olduğunu hatırlattı.
“Türkiye kadın hakları konusunda duvara tosladı”
Bu sorunu çözmek için kadınların sayı olarak artmasının yeterli olmadığını, bununla birlikte kadın erkek eşitliğine inanmış yöneticilerin olması gerektiğini vurgulayan Sancar, parti içinde bu konunun bir politika ve strateji olarak örgütlenmesi gerektiğini, konulan cinsiyet kotalarının tek başına eşitlik dışı anlayışı dönüştürmeye yeterli olmayacağını söyledi.
Türkiye’de kadın haklarının ihlali konusunda “duvara toslandığını” söyleyen Sancar, “Hem dini kurumların kadın hakları konusuna müdahaleleri, yani laiklik açısından, bu böyle hem de kadınlara yönelik temel hak ihlalleri gibi birçok alanda kemikleşmiş sorunların varlığı, bunu bizi gösteriyor. Dolayısıyla oturup yeni baştan yol haritasını düşünmek, tartışmak gerekiyor diye düşünüyorum” dedi.
“Önemli kadın hakları reformlarının bir kısmı AKP’nin ilk döneminde yapıldı”
Türkiye’deki Medeni Yasa ve Ceza Yasası değişikliği gibi önemli kadın hakları reformlarının bir kısmının AKP’nin ilk döneminde gerçekleştiğini söyleyen Sancar, “Bunu AK Parti kendisi kendi aklıyla mı yaptı? Kadın hakları örgütlerinin oluşturduğu bütün yatay platform tipi örgütlenmelerle ilişkilenerek yaptı. Çünkü o platformların içinde islamcı feministler, muhafazakâr kadınlar, Kemalistler, Kürt feministler vardı. Türkiye’de o dönem, 1998-2005 arasında bahsediyorum, örgütlü kadın kesimlerinin hemen hemen çoğu burada yer alıyordu. Dolayısıyla önemli bir dönüşümü siyasete taşıyarak iktidardaki partiye bunu yaptırma müzakeresini ve gücünü göstermişlerdi” diye konuştu.
Türkiye’de şimdiye kadar böyle bir ortam görmediğini ekleyen Sancar, bunun gerekçelerini şöyle anlattı:
“AKP nin siyasi ittifakları değişti, liberal, sağ liberal, daha demokrat ve muhafazakar kesimlerden daha islamcı, siyasal islamcı, hatta bugün olduğu gibi selefi islamcı kesimlerle işbirliği yapmaya başladı. Bu kesimin, yani muhafazakar dindar islamcı kesimlerin kadın örgütleri, ki bir zamanlar çok güçlü islamcı feministler vardı, yenildiler, yok oldular, görünmez hale geldiler, tasfiye edildiler.”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
DEM Parti kadın politikalarıyla öne çıkıyor
Türkiye’de DEM Parti dışında yeterli sayıda kadın politikacının hiçbir partide olmadığını dile getiren Sancar, “DEM Parti kadınların hem sayısını arttırıyor hem cinsiyet kotası uyguluyor. Hem parti içi kadın örgütlenmelerinde özel, yatay ve esnek kadın meclisleri örgütlenmesi yapıyor hem de tabandan, yerelden, ilçelerden kadın adayları toparlayıp geliyor. Alt sınıftan kadınları siyasete taşıyor bunları parti yöneticileri yapıyor, milletvekili yapıyor, belediyelere getiriyor” diyerek DEM Parti’nin kadın politikasını değerlendirdi. Sancar, ana akım siyasi partilerde bu tür bir dönüşümü hedefleyen bir stratejiyi görmediğini söyledi.
Türkiye’deki merkez sağ ve merkez sol partilerdeki kadın kollarının tamamen yetkisiz ve güçsüz olduğunu söyleyen Sancar, kadın kollarının, kadınları partinin kenarında ve vesayet altında tutmak, partiye pasif destekçiler haline getirmek işlevini üstlendiğini savundu.
Sancar, siyasi partilerin kadın kollarının partinin yerelde ya da merkezde göstereceği kadın adayları seçme yetkisine sahip olmadığını ve partinin kadın politikacılarının başarısından ya da başarısızlığından siyaseten sorumlu olmadıklarını belirtti.
“Partilerin kadın kolları ve başkanları apolitik ve güçsüz”
Kadın kollarının, partilerinin kadın hakları ihlallerini önleme, siyasetçi politikası oluşturma konusunda yetkilerinin olmadığını aktaran Sancar, “Mesela seçimlerden sonra bir parti yeterince kadın aday çıkarmamışsa hesabını gidip genel başkandan soruyoruz. Kadın kolları başkanından sormuyoruz. Kadın kolları başkanları, Türkiye’de kadın hakları konusundaki herhangi bir siyasi tartışmada taraf olmuyor, politik görüşünün de bir önemi olmuyor. Partilerdeki kadın hakları örgütleri ve yöneticileri aslında biraz güçsüz. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar politik bir güce kavuşamıyorlar. Çok apolitik durumdalar” dedi. Kendini kadın erkek eşitliğinden yana olarak tanımlayan siyasi partilerin kadın kolları modellerini bir an önce değiştirmesi gerektiğini anlatan Sancar, “Kadın kolları konusunda DEM Parti iyi bir örnektir” dedi.
Türkiye’de DEM Parti dışındaki partilerin cinsiyet kotası uygulamadığını söyleyen Sancar, “CHP seçim listelerinde yüzde 33’lük kotasını kullanmıyor, kullansa da seçilmeyecek yerlerden gösteriyor kadınları aday. Kota uygulansa önemli bir başarı getireceğini söylemek mümkün. DEM Parti bunun örneği. DEM Parti’nin parlamentoda kadın milletvekili oranı yüzde 40. Üst yönetimindeki kadın oranı her zaman yüzde 40-45 civarında oluyor. Eş başkanlık uygunuyorlar” şeklinde konuştu.