Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Gökçe Aras yazdı: Gulyabani

Bu hafta 28 Şubat’ın sene-i devriyesi. 90’lı yıllar, Şevki Yılmaz gibilerin coştukları bir dönemdi. O ve arkadaşları şehir şehir geziyor, Anadolu’da CeHaPe zihniyeti ve solcuların uğramadığı köylerde, mahallelerde halka konferanslar veriyor, Necip Fazıl, Kadir Mısıroğlu gibi kişilerin uydurdukları tarihle halkı cumhuriyete ve Atatürk’e karşı düşmanlaştırıyorlardı. 90’ların sonuna doğru Anadolu’da verilen bu konferanslar basına yansıdıkça toplum geriliyordu.

Bugün Şevki Yılmaz, yirmi bir yıllık iktidarın verdiği rehavetle yeniden mikrofonu eline almış sövüyor. Hâlbuki bugün güvenip coştuğu kişiler, kötü şöhreti yüzünden o ve benzeri birkaç kişiyi AKP kurulurken vitrine koymamıştı. Vitrine konmadılar ama ihtiyaçları giderildi. Kardeşlerinin, damatlarının, destekledikleri kişilerin önleri açıldı. Bir gün lazım olunca da yeniden piyasaya sürüldüler.

Şevki Yılmaz’la birlikte piyasaya sürülen ve bedduasına âmin diyen kim? Bu topraklarda dilediğince yobazlık yapamayacağı için dört korumayla gezmek zorunda kalan imam Halil Konakçı. O da iktidarın kendisine verdiği rolü oynayan bir ürkek. Karşılığında yemi-suyu veriliyor, korunup kollanıyor. Halil Konakçı gibiler, toplumun itiraz edeceği kadın düşmanı hükümleri, dindar olmayanları aşağılayan, hedef gösteren fetvaları “kitapta yazıyor, ben de söylemek zorundayım” diyerek bir cengâver havasında anlatırlar. Bir itirazınız varsa ona söyleyin deyip topu taca atarlar. Halil Konakçı gerçekten cesur ve sadece Allah rızasını gözeten biriyse, her Allah’ın günü iktidarın girdiği kul haklarından, yolsuzlukların hesabının bir bir sorulacağından, yoksulun düşürüldüğü halin vebalinden bahsederdi. Kur’an kurslarında öldürülüp üzeri örtülen çocukların ahirette hepsinin yakasına yapışıp hesap soracağından bahsederdi. Vatan toprağını köstebek yuvasına çevirip soyanların, yani bu ülkenin ortak mirasını üç beş kişi üleşerek vatana ihanet edenlerin dindeki hükmünü vazederdi. Ama ne iktidar dindar, ne maşası Halil Konakçı, hiçbiri Müslüman değil. Hiçbiri ne tanrıya ne ahirette hesap vereceğine inanmıyor. İnansalardı, ahiret korkusundan şu yaptıklarının binde birini yapamazlardı. Halil Konakçı kanı beynine değil, uçkuruna hücum eden erkeklere cennetten, olgunlaşmamış eşlerden bahsediyor. Bunu da ben kimseden korkmadan Allah’ın hükmünü söylerim diye yapıyor ya, o kadar cesursa zalim hükümdara ahirette ne cezalar kesileceğini anlatsın bakalım, korumalarla mı geziyor, kör kuyularda yapayalnız mı kalıyor, görelim. Hodri meydan, devleti dolandırıp hesabı sorulmayan bakanlar hakkında kitaplar ne anlatıyor, bunu konuş Halil Konakçı, o zaman din adamı olduğunu ispatlamış olursun.

Bu tiplerin yirmi bir yılın sonunda, kendi iktidarlarında hâlâ ağlayarak Atatürk’e beddua edip şeriat istemesi beni korkutmuyor açıkçası, havlayan köpek ısırmaz derler. Oturup, kendi dertlerine yansınlar. İslamcılık denilen davalarının tüm iddiasını bitirdikleri gibi, dinin bu topraklardaki ömrünü de kısalttılar. Yeni nesil artık bu din tüccarlarını gördüğü anda “biz sizin ne olduğunuzu gördük” diyecekler. Eh, bu ülkemiz için hayırlı bir şeydir.

Menzil şeyhlerinin sanki çalışıp elde etmiş gibi müritlerden toplanan paralarla edindikleri lüks araçlarla gezmesi, depremzedelere verilmesi gereken konut hakkına bile çökmeleri, müritlerin iktidar mücadeleleri için birbirlerine düşmesi ve bunların hepimizin gözü önünde yaşanması iyi bir şeydir efendim. Eskiden bir gizem perdesinin ardında yaşanırdı tüm bunlar. İğrenç dünyevi hesaplar için keramet içeren hikâyeler düzülürdü. Rüyalarla ilhamlarla ahali güdülürdü. Şimdi her şey olduğu gibi gözümüzün önünde yaşanıyor. Ne gizem var ne keramet, pazarlık var sadece ve açıkça yenen kul hakları. Din de, dava da, onlardan olmayanı saf dışı bırakıp kolay yoldan mala, makama çökmek içinmiş. Meğer tesettür, günahları örtmek içinmiş. 

Korkmayın, yüzyıllar öncesinden hortlayan hayaletlerden, gulyabanilerden korkmayın. Adı üstünde hayal-et. Biz korkmadıkça, mücadele etmeye devam ettikçe yok olacaklar, zamana yenilecekler göreceksiniz.

İstese bu ülkede toplumsal barışı sağlayabilecek, toplumu rehabilite edebilecek olan kişi, ucuz çıkar hesaplarıyla büyük yanlışlar yaptı ve bir çuval inciri berbat etti. İslamcılar, bu ülkenin irfanı dururken, ağzı ve ahlakı bozuk Necip Fazıl’ın, Kadir Mısıroğlu’nun, Osman Yüksel Serdengeçti’nin dolduruşuyla hem bu ülkeye, hem de İslam medeniyetine büyük yanlışlar yaptılar. Hacı Bektaş’ın, Yunus’un, Mevlana’nın ve nicesinin yaşadığı bu topraklarda geldiğimiz noktada tarikat demek tecavüz demek. Cemaat demek mala çökme demek.

En çok neye üzülüyorum bu tablo karşısında biliyor musunuz? Yobazlık her devirde vardı elbette çünkü dinin yorumları buna müsaittir. Ancak özellikle bu topraklarda latif bir medeniyet de geliştirmişti Müslüman ilim insanları, şairler, mütefekkirler. Minyatür gelişmişti, hat, tezhip, ebrû, kaligrafi icralarıyla zarif bir Türk İslam Sanatları meydana gelmişti. Musiki de kendimize has enstrümanlarla, beyitlerle yüksek sanattan sayılabilecek bir tasavvuf müziği ve edebiyatı gelişmişti. Dindar olmasanız bile laf söylemeye çekineceğiniz, hiçbir sözüne aksi yönde mukabele etmeye kıyamayacağınız, saygıyla sohbetine iştirak etmekten memnuniyet duyacağınız zarif insanlar yetişmişti, işte buna üzülüyorum.

Bu çıkarcı düşkünler yüzünden o yüksek medeniyetin de üzerine gölge düşüyor. Yeni nesil onları layıkıyla tanıyamayacak, belki sırf dini figürler barındırıyor diye tanımadan dışlayacak. Ahlak İslam’a özgü ve ancak onunla mümkün bir değer değil ama İslam ahlakı diye bir gerçek vardı bir zamanlar. İslam ahlakıyla ahlaklanan insanlar, yani aslında sadece ahlaklı ama bunu dini ile bütünleştirmiş insanlar, toplumu birbirine yaklaştıracak, nefreti zarafetiyle bertaraf edecek insanlar vardı. Onlar da suskunlar, muhtemelen onlara da hakaretler yağdırıyorlar konuştukları anda. Bu yüzden çıkamıyor hiçbir eleştiri gün yüzüne. Belki onlar da uydular zamana yahut kendi köşelerinden izliyorlar olan biten tüm çirkefi ve tevekkül ediyorlar, bir gün düzeleceğine işlerin.

Buna üzülüyorum işte, bazı insanlar için ihtiyaçtır çünkü inanmak, bir mürşide bağlanmak iyi hissettirir. Ya çok narindir, hayat mücadelesinden korkup dine sığınır, yahut karanlık fıtratında içeriye açılan bir pencere olur din. Zamanla terbiye eder ve dönüştürür kendini. Şimdi öyle hal ehli insan yetiştirecek dergâhlar mümkün değil. Mahvettiniz, güzel olan her şeyi hırsınızla mahvettiniz. Şimdi hoca efendi dediğiniz insanlar, şairleriniz bile kadın düşmanlığı yapıyor. Taraftarlarınız muhalif herkese ama özellikle de muhalif kadınlara bel altı küfürler ediyor. Muhalif erkeklere eşleri, anaları, kardeşleri üzerinden küfürler savuruyor, böylelikle de küfürden ve nefretten başka söyleyecek hiç bir sözü, donanımı olmadığını ifşa ediyor. Bütün davanız ve gündeminiz görgüsüzce, sınırsızca tüketmekten ibaret.

Bu halinizle bu ülkede asla bir medeniyet geliştiremeyecek, asla saygı görmeyeceksiniz. İktidar olacak ama muktedir olamayacaksınız. Çünkü muktedir olmak için önce saygı duyulması gerekir. Siz kimseye ve hiçbir değere saygı göstermediğiniz için, siz de saygı görmeyeceksiniz. Bugün siz, hocalarınız Necip Fazıl, Serdengeçti, Mısıroğlu gibi kaba, saygısız, düşüncesiz, bencil ve küfürbazsınız. Gerçek bir medeniyete sahip çıkmaktansa yalanlar ve hurafelerle yaptığınız anlatılar alay konusu olacak.

Yalan iktidarınız bir gün yalan olacak.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.