Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: Sahiden “Ekrem İmamoğlu ile Kürtler arasına kimse giremez” mi?

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, perşembe günü İstanbul-Gaziosmanpaşa’da düzenlediği halk buluşması öncesinde seçim otobüsünde PolitikYol’dan Altan Sancar’ın sorularını yanıtladı

Bu söyleşiyi birçok açıdan önemsiyorum: 

  1. İmamoğlu ile Murat Kurum arasındaki yarışın başabaş geçtiği yolunda peşkeşe kamuoyu araştırmaları servis ediliyor. Bu nedenle yarışın sonucunu iki adaydan ziyade diğer partiler belirleyeceğe benziyor. 
  2. Bu bağlamda, İmamoğlu söz konusu olunca akla ilk olarak DEM Parti geliyor. DEM Parti, beş yıl önce HDP’nin yaptığının aksine 31 Mart yerel seçimlerinde İBB Başkanlığı için kendi adayıyla giriyor.
  3. Eğer Başak Demirtaş son anda adaylıktan çekilmemiş olsaydı hiç kuşkusuz İmamoğlu’nun Kürt seçmene yönelik mesajları daha fazla önem kazanacaktı. Bununla birlikte Murat Çepni ile birlikte aday gösterilen Meral Danış Beştaş’ın hiç de “düşük profilli” bir isim, diğer bir deyişle “tavşan aday” olmadığının da altını çizmek lazım.
  4. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in yakın zamanda “şimdi demlenme sırası Erdoğan ve Bahçeli’de” sözleri DEM Parti ve onun tabanında belirgin bir rahatsızlık yarattı. Bu da İmamoğlu’nu hiç de memnun eden bir durum değil.

Araya kimse girmeyince

İmamoğlu’nun Kürtler hakkında söylediklerini tartışmaya, PolitikYol tarafından başlığa çıkarılan -benim de bu yazının başlığına çıkardığım- sözünün de geçtiği bölümü aktararak başlamak istiyorum. “Şunu üstüne basa basa söylemek istiyorum” diyen İBB Başkanı şöyle devam ediyor:

“Ekrem İmamoğlu ile Kürtler arasına kimse giremez. Benim Kürtlerle olan ilişkimde başka bir partinin, başka bir siyasal figürün aracılığına ihtiyacım yoktur. Böyle bir beklentim de yoktur. İstanbul’un güzel Kürtleri ile Ekrem İmamoğlu arasında, aracısız, direkt bir hat, direkt bir rabıta vardır. Ben Kürt yurttaşlarımız ile aramdaki Gönül Hattı diyorum. Birbirimizi anlıyoruz. Birbirimizi seviyoruz. Birbirimizin zihnini kalbini okuyoruz.”

Bu sözlerin Kürt seçmenlerin gönlünü kazanmaya veya daha önce kazanılmışsa korumaya yönelik olduğu ortada. Fakat yeterli mi, çok emin değilim.

“Stratejik oy”

Anlaşılan İmamoğlu İstanbul’daki Kürt seçmenin “stratejik oy” kullanmasını bekliyor ve umuyor. Bunun için de Kürtlerle arasında bir “gönül hattı” bulunduğunun altını çiziyor.

İmamoğlu haksız sayılmaz. Örneğin 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde HDP seçmeninin belki de yarıdan fazlası, Sırrı Süreyya Önder gibi güçlü bir aday varken, AKP adayı Kadir Topbaş bir kez daha kazanmasın diye CHP adayı Mustafa Sarıgül’e oy vermişti. Halbuki o tarihte HDP ile Erdoğan hükümetinin arası hiç de fena değildi. Öyleki seçimlerden yaklaşık bir yıl sonra, 28 Şubat 2015’te taraflar “Dolmabahçe Mutabakatı” ile “müzakere” aşamasına geçildiğini açıklayacaklardı.

O günden bu yana Erdoğan Kürt hareketini bastırmak için tüm imkanlarını kullandı: HDP eş genel başkanları, milletvekilleri ve belediye başkanları başta olmak üzere çok sayıda kadrosu tutuklanıp mahkum edildi; belediyelere kayyum atandı. Bütün bunların sonucunda HDP 2019 yerel seçimlerinde büyükşehirlerde aday çıkarmayarak CHP’yi destekledi ve İstanbul ile Ankara başta olmak üzere çok sayıda yeni büyükşehir belediyesini kazanmasına yardımcı oldu. Daha sonra da 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkarmayıp CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekledi.

Kürt seçmen kendi gerçek gücünü görmek istiyor

Fakat ortada ciddi bir sorun var: 2019’daki CHP’nin yerel seçim zaferinin nimetlerinden istifade edemeyen Kürt hareketi, 2023’teki hezimetin faturasından kendi payına düşeni ödemek zorunda kaldı. Öyleki hareketin hâlâ kendisini toparlayabildiği söylenemez. Her ne kadar “kent uzlaşısı” önermesini öne çıkarıyor gözükse de DEM Parti’nin mümkün olduğunca çok merkezde kendi adaylarıyla seçimlere girmesi, tabanındaki “artık kendi ayaklarımız üzerinde duralım” baskısının sonucu olsa gerek.

Türkiye ortalamasının çok üstünde bir şekilde “politize olmuş” -veya “olmak zorunda kalmış”- bir seçmen grubundan bahsediyoruz. Ve görebildiğim kadarıyla bu seçmen grubu arasında “bize ne CHP’den”, “bize ne İmamoğlu’ndan” sözleri daha fazla ediliyor. Diğer bir deyişle “adayımız iyi ama kazanma şansı olmadığı için en güçlü muhalif adaya oy vereyim” yerine “adayımızın kim olduğunun çok da önemi yok, yeter ki içimizden birine oy verelim” düşüncesi öne çıkıyor.

“İstanbul İttifakı”

Son seçimlerin ardından muhalefet bloğunun dağılmasıyla birlikte İmamoğlu “İstanbul İttifakı” önermesini öne çıkarttı. İlginçtir, 2019’da kurulduğunu söylediği bu ittifakı “partiler arası değil, partiler ötesi bir ittifak” olarak tanımlıyor. Halbuki CHP tarafından aday gösterildiğinde kamuoyu tarafından pek tanınmayan İmamoğlu’nun, İYİ Parti ve HDP’nin kendi adaylarıyla seçimlere girmesi halinde o oyu alamayacağı aşikârdı. Bununla birlikte İmamoğlu’nun İYİ Parti ile aleni, HDP ile örtülü yapılan ittifakı ete kemiğe büründürdüğü de bir gerçek.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.