Savaşçı bir milletiz biz. Savaşacak kimse kalmayınca birbirimizle savaşmaya başladık. Yedik bitiremedik birbirimizi. Gerçi bizi bize bıraksalar durulurduk bir yerde illaki ama bizi bize de bırakmadılar. Sağ-sol diye böldüler, Türk milliyetçisi-Kürt milliyetçisi diye böldüler, İslamcı-Atatürkçü diye bölündük, Alevi-Sünni diye bölündük, cemaatlere bölündük. Bölük bölük bölündük, oluk oluk akıttık kanımızı. Şöyle göz göze gelip yelkenleri suya indiremedik.
Saltanat yıkıldı ama özgürlükten hep korkuldu bu ülkede. Neredeyse hiçbir iktidar halktan yana olmadı. Halktan korktular, tehdit olarak gördüler, asla güvenmediler. CeHaPe zihniyetinden AkePe zihniyetine kimse halkı gerçekten kucaklamadı. Hiçbir iktidar, gerçekten demokrasiye inanmadı bu ülkede. Kimi rüşvet verdi seçmenine, kimi “Tatava yapma bas geç” dedi. Sanki ulusun egemenliği kayıtsız şartsız milletin değilmiş gibi vatandaşın karşısında devletten ve dahi devleti yönetmeye talip olan kendilerinden yana oldular. Sahi devlet kim? En olmadık anlarda tekerleme söyleyip sinirlerden gülmemizi sağlayan biri mi? Uğruna ölünecek bir şey mi? Kim bu devlet, neden koruyoruz onu, kimden koruyoruz? Kendimizden mi? Öyle ya, en büyük tehdit biziz saltanat devrildiğinden beri.
İşte hep ötelediklerinden, örselediklerinden, utandık biz haysiyetli kişiler gibi göğsümüzü gere gere dolanmaya. Takım elbiseyle gitmedik diye Ankara’nın kapısından kürekle kürediler ya bizi.
“Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz”
Nevzat Tandoğan – Ankara’nın 17 yıllık valisi, belediye başkanı ve aynı zamanda CHP İl Başkanı.
Aaa! Erdoğan düzeni bu? Tıpkısının aynısı. Demek ki parti & devlet adamlığı ilk defa bu devirde karışmamış birbirine. Meğer Erdoğan da CeHaPe zihniyetinden öğrenmiş ilkin sapla samanı birbirine karıştırmayı.
Erdoğan’ın valisi de Tandoğan’dan uzağa düşmedi 2024 yılında. O da dedi ki:
“Hiçbir suç cezasız kalmaz. 210 kişi gözaltına alındı. Devlet yarına bırakır ama yanına bırakmaz.”
Suçlu dedi, bize dedi, sokağa çıktık diye dedi. Helal olsun, devlet gibi devlet be. İşte böyle ağzımızın payını verin siz hep. Siz var olun, biz çıkarken gerisin geri yürüyerekten kapatırız kapıyı, üstümüze, usulca. Alıştınız di mi sorgulanmamaya, buyurmaya. Kolay değil 600 küsür yıllık imparatorluktan sonra birden bire demokrasi, öyle bir günde olacak işler değil, kanınıza işlemiş hop diye adam olup buyurmak, kanımıza işlemiş kula kulluk etmek beyim.
Ne Tandoğan bizim oldu, ne Taksim. Biz, öyle ezik, kendinden utanan, kendisinde hiçbir güç bulamayan, tahtı yıkılmış ama saltanatı yıkılmamış bir halk olarak kaldık öyle yarım yamalak. Hep güçlü bir lider aradık, tıpkı gücünü tanrıdan alan padişahlar gibi kudretli. Kendimize değil, o güçlü kodamanlara güvenmek istedik. Onlar bizden, biz kendimizden korktuk. Ya gücü elimize alırsak, ha? Ne yapılır ki bu kadar güçle, bilemedik. İnanmadı çünkü kimse bize, güvenmedi, sevmediler bizi hiç, aşağıladılar hep. Ne öğretmenimiz, ne ailemiz, ne müdürümüz, ne başbakanımız saymadı bizi. İnsan yerine konmadık ki insan haysiyetine yaşarır bir dik başımızla yürüyelim şöyle efelerin efesi?
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Darbe üstüne darbe indirdiler her özgüvenimiz yükseldiğinde, selâ üstüne selâ okundu ruhumuza rahmet gitsin. Sadece biz değil, dışarıdakiler de istemediler bizdeki son model demokrasiyi. İstemediler bir padişah ve cemaat liderleriyle koca bir ülkeyi idare etmek varken milyonumuzla uğraşıp ikna etmeyi. Ne yapıp ettiler, yine padişahı diktiler tepemize. Ehh biz de hak ettik doğrusu. Oh, iyi oldu iyi. Şimdi demokrasiyi içerden hak ederek getiririz bu ülkeye artık hı? Kendimiz getiririz, bizim olur hem, kimseler alamaz sonra onu. Denedik, biliyorsunuz, Gezi’de hani..
“Höyytt dedik.. Efendi efendi, sen bizim kim olduğumuzu biliyor musun?” dediydik ya hani azıcık ipin ucu gevşeyince. Ondan kapattı ya gene kaldığı yerden Taksim’i? Azıcık demokrasi lazımdı ona, azıcık, şöyle bi tatlı kaşığı, yoğurt mayalayacak kadar kâfiydi. Gerekeni aldı, Taksim’i kapattı. Biz de sağlam mayaymışız yalnız, o gün bu gündür titriyorlar.
Fotoğraf: Umut Taştan
1 Mayıs günü Bozdoğan Kemeri’nde polis kemeri sıkıca sarmış, işçilere geçit vermiyor. Kemeri sıkı sıkıya sarmışsınız şişko göbeğin etrafına ama arkanız delik deşik açıkta kalmış. Bu görüntü güçlü değil, aciz ve komik bir görüntü veriyor size. Kemer var, pantolon yok. Epey yıpranmışsınız dostum. Bu ne biçim bir iktidar? Bence sizin büyük sorunlarınız var, geri dönüşü olmayan sorunlar.
Özgür Özel, Taksim’e geçmek isteyen kalabalığın arasında ordular ileri, “Hedef Taksim Meydanı” dedikten sonra alandan ayrılmış. Olabilir, Özgür Bey yeni çizdirdiği gözlerini riske atmak istememiş olabilir. İlk defa yaşanan bir şey de değil bu, alıştık. Ama oyalamayın işte bizi. Yani gerçekten demokrasi istiyorsanız halkla hareket edin, yok yeniden saltanat kayığı ise istikamet, elleşmeyin.
Taksim’de devletimize zeval vermedikten bir gün sonra Özel ve padişahımız AKP Genel Merkezinde, görünmeyen AKP Genel Başkanı ile buluşup, AKP Anayasası üzerine istişarede bulundular. İçerik paylaşılmadığı için kapak fotoğrafı kaldı bize dedikodusunu yapacak.
Efendim, Erdoğan üç tane koltuğun ortancasına oturmuş da sağ tarafında Özgür Özel varmış, sol koltuk boşmuş. Hmm, acaba “Size sol lazımsa onu da biz veririz” mi diyor halkına? Yok, yok, bu fotoğraf için hiç analiz kasmaya gerek yok, hem de hiç. AKP manevraları için, fotoğrafları için derin ve karmaşık analizler kasanlara gülüyorum gerçekten. Eminim okurken ve izlerken onlar da gülüyorlardır, “Vay be biz neymişiz öyle” diye alay ediyorlardır. Biz değil miydik AKP Genel Başkanı olarak mı görüşecek, Cumhurbaşkanı olarak mı görüşecek diye soran? O da bize cevap verdi. İkisi de o çünkü zaten, ikisi de. Ortada cumhurbaşkanı koltuğu, solda AKP Genel Başkanı koltuğu, sağda muhalefet koltuğu. Özgür Özel’in dengi olan AKP Genel Başkanı koltuğu boştu ama oradaydı. Özgür Özel’e otomatikman sen benim dengim değilsin, dengin olan koltuk boş denmiş oldu, bu kadar. Nispet yapmadan, gösteriş yapmadan şöyle ağır başlı duramıyor işte.
Bu hafta hep fotoğrafları konuştuk, gerçekleri konuşabilseydik keşke. Asgari ücreti hiçbir şeye yetiremediği için evini bozup anasının babasının yanına taşınan aileleri konuşsaydık, çocuk işçileri konuşsaydık. Hırsızların düzeninde torpille makam sahibi olup, halkın parasıyla lüküs hayat yaşayanları görünce emeğin kıymetinin kalmadığını görüp kısa yoldan zengin olma hayalleri kurarak okulu, asgari ücretle çalışabileceği işleri terk eden gençleri konuşsaydık. İşçi Bayramında fazla mesai yapan işçileri, İşçi Bayramında iş yerine gidecek yol bulamayan işçileri, İşçi Bayramında dayak yiyen polisleri konuşsaydık, ortak acılarda ortaklaşsaydık. Zırhların ardına karanfil atsaydık, aslında aynı taraftayız, senin de İşçi Bayramın kutlu olsun kardeşim deseydik.
Saltanat kayığı doldur boşalt sallanırken, biz artık yemeyelim birbirimizi.