Spektrum #7 | Güney Afrika’nın soykırım davası ve uluslararası hukukun çıkmazı: İsrail “soykırım” mı yapıyor?

Medyascope’un haftalık dünya podcasti Spektrum’un yeni bölümünde tekrar birlikteyiz. Bu haftaki gündemimiz Güney Afrika Cumhuriyeti’nin İsrail’e karşı açtığı soykırım davası. Uluslararası Adalet Divanı (UAD) dün (16 Mayıs) ve bugün (17 Mayıs) ise yine Güney Afrika Cumhuriyeti’nin talebiyle İsrail-Hamas Savaşı’nda ek önlem taleplerini görüşüyor. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin açtığı soykırım davası nedir, ne talep ediliyor? Uluslararası hukukta soykırım nasıl tanımlanır? Uluslararası hukuk, soykırım konusunda başarısız sonuçlar mı veriyor? Detaylar podcastimizde…

Medyascope’un haftalık dünya podcasti Spektrum’dan herkese merhaba. Ben Burak Siperli. Spektrum’dasınız!

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin, İsrail’in Refah’a yönelik saldırılarının durdurulması ve sivillerin korunması konusunda acil ek önlem talebi dün (16 Mayıs) Uluslararası Adalet Divanı (UAD) tarafından ele alınmaya başlandı. UAD’daki duruşma dün (16 Mayıs) Güney Afrika temsilcilerinin özellikle Refah saldırısı sonrası Filistin’de “giderek artan insani felakete” işaret edip  İsrail askeri operasyonlarının bir an önce durdurulmasını istemesiyle tamamlandı. Duruşmada bugün (17 Mayıs) ise İsrail tarafının suçlamalara yanıtı dinlenecek. Konunun aciliyeti sebebiyle UAD’ın yakın zamanda kararını açıklaması bekleniyor.

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin bu acil ek önlem talebi, daha önce soykırım gerekçesiyle açtıkları davadan farklı. Bu duruşmada mahkeme, Refah saldırılarının durdurulması, ateşkesin sağlanması ve sivillerin korunması talebini karar bağlayacak. UAD’ın esastan görüşmeyi kabul ettiği soykırım davasının ise yıllar sürmesi bekleniyor. Bu soykırım davasına Nikaragua ve Kolombiya’nın yanında Libya da resmen müdahil oldu. Mısır ile Türkiye de davaya müdahil olacağını açıklamıştı.

Her ne kadar şu an UAD’da görülen dava, esastan görüşülecek soykırım davasından bağımsız olsa da İsrail’in son dönemlerde Refah kentine kapsamlı bir kara harekatına hazırlanıyor olması ve davaya müdahil ülkelerin artması, dikkatimizi Güney Afrika’nın açtığı soykırım davasına çekti.

Uluslararası hukuk nasıl işliyor? UAD nedir? Güney Afrika’nın İsrail’e soykırım gerekçesiyle açtığı dava ne anlama geliyor? Bu davada neler görüşülecek ve nasıl karara bağlanacak? UAD’ın kararları bağlayıcı mı, yaptırımı var mı?

Belki de en önemli soru ise uluslararası hukuk hangi örneklerde “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”ne başvuruyor ve bu sözleşme ne sıklıkla başarıya ulaşabiliyor? Sözleşmede soykırım nasıl tanımlanıyor ve bu tanımlamaya göre UAD’ın aldığı kararla pratikte yaşananlar arasında bir fark var mı?

Hazırsanız, başlayalım!

UAD nedir? Uluslararası hukuk nasıl işliyor?

Birleşmiş Milletler’in (BM) üst yargı organı Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin aksine bireysel suçlar yerine sadece devletler arasındaki uzlaşmazlıkları ele alıyor. Yine aynı şekilde Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin aksine BM’ye üye olan tüm ülkeler aynı zamanda UAD Statüsü’nün de bir tarafı.

Uluslararası Adalet Divanı

Dolayısıyla iki devlet arasındaki anlaşmalardan kaynaklanan uzlaşmazlıkların çözümü de üst yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı’nın işi. Buradaki önemli bir not da şu: UAD’ın kararları bağlayıcıdır ancak UAD’ın bir yaptırım gücü yok. Bunu benzetebileceğiniz bir kurum Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi olabilir. Anayasa Mahkemesi’nin kararları kesin ve bağlayıcıdır ancak AYM’nin kendine ait bir yaptırım mekanizması yoktur. İşte UAD da tam olarak böyledir. UAD Statüsü ve BM Sözleşmesi’ne göre UAD’ın kararları bağlayıcıdır.

Kısacası BM üye ülkelerinin taraf olduğu anlaşmalardaki anlaşmazlıklar veya ihlaller UAD’a götürülebilir. İşte Güney Afrika Cumhuriyeti’nin de temel aldığı anlaşma ise 1948’de imzalanan Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi. Bu sözleşmeye hem İsrail hem de Güney Afrika Cumhuriyeti taraf olduğundan dava açılabilir.

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin 29 Aralık’ta açtığı davada İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki eylemlerinin “soykırım niteliğinde” olduğu vurgulandı. Davanın dilekçesinde İsrail’in “Gazze’deki Filistinlileri daha geniş bir ulusal, ırksal ve etnik grubun parçası olarak yok etmeye yönelik özel bir niyete” sahip olduğu savunuldu. Dolayısıyla Güney Afrika, İsrail’in 1948 BM Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal ettiğini iddia etti.

Güney Afrika’nın açtığı dava ne anlama geliyor?

Daha önce de dediğimiz gibi Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail’in 1948 BM Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal ettiğini savunuyor. Güney Afrika’nın sunduğu 84 sayfalık ilk dava dosyasında yetkililer İsrail’in Gazze’deki Filistinlileri öldürerek onlara geri dönülemeyecek fiziksel ve mental zararlar verdiğini ve yaşam koşullarını gün geçtikçe daha kötü hale getirerek bir toplumun yok olmasına zemin hazırladığını ifade ediyor. Güney Afrika, İsrail’in bunları yaparak soykırım suçu işlediğini savunuyor.

Güney Afrika tarafından 29 Ocak’ta açılan davanın ilk duruşmasında yetkililer İsrail’in bölge halklarına yiyecek, su, ilaç, barınak gibi temel ihtiyaçları karşılayamadıkları gerçeğine odaklandı. Ayrıca yine aynı duruşmada Güney Afrikalı yetkililer İsrail’in Gazze’deki hastanelere yönelik saldırılarını da gündem ederek 35 binden fazla insanın ölümünü masaya aytırdı.

Öte yandan İsrail bu soykırım iddialarını reddediyor. İsrailli yetkililer Gazze’deki sivillerin korunduğunu belirterek Hamas’ın sivilleri kalkan olarak kullandığını iddia ediyor.

Peki bugüne kadar UAD bir karar verdi mi? UAD’ın nihai karar vermesi yıllar sürecek. Ancak davanın gündeminde soykırım olması ve acil önlem gerektirebildiğinden dolayı UAD da geçici önlem kararları verebiliyor.

UAD, 26 Ocak 2024’teki ilk kararında 7 Ekim 2023’te başlayan savaşta İsrail ordusunun gerçekleştirdiği zorla yerinden edilmeleri, rehine alınımını ve sivillerin hayatına zarar vermelerini hatırlatarak şunları emretti:

  • İsrail, 1948 BM Soykırım Sözleşmesi’nin bütün hükümlerine bağlı kalarak sivillerde oluşabilecek hasarları engellemek için “elinden gelen bütün gücü” kullanmalıdır.
  • İsrail hükümeti, ordusunun ilk maddede belirtilen yönde davranacağından emin olmalıdır.
  • İsrail, soykırıma ilerleyebilecek bütün hareketleri engellemek için elinden gelen bütün gücü kullanmalıdır.
  • İsrail, Gazze’de sivil yaşamını iyileştirmek için acilen gereken önlemleri almalıdır.
  • İsrail, BM Soykırım Sözleşmesi’ne uyup uymadığını incelemek için gerekli kanıtların yok olmamasından sorumludur.
  • İsrail her ay mahkemeye aldığı önlemleri içeren bir rapor sunmalıdır.

Dikkat ederseniz mahkeme İsrail’in soykırım işleyip işlemediğine dair herhangi bir karar vermedi. Aksine, bu yönde karar vermesini kolaylaştıracak önlemler hakkında bir karar verdi. İsrail’in soykırım suçu işleyip işlemediğine dair kararı vermesi yıllar sürecek.

Şunu da belirtmek gerekiyor. Mahkemenin geçici önlem kararları verebilmesi için de sözkonusu davanın “prima facia” koşullarına uyması gerekiyor. Prima facia, uluslarası hukuk terminolojisinde ilk bakışta önlem alınması gerekip gerekmediğine dair bir yargı yetkisini açıklamak için kullanılır. UAD’ın 26 Ocak’ta aldığı kararda sözkonusu davanın “prima facia” yargı yetkisi altında olduğu belirtiliyor.

UAD, 28 Mart’ta da acil önlem içeren bir karar yayımladı. Bu kararda ise İsrail, Gazze’deki Filistinlilerin temel gıda ihtiyaçlarını gidermesi konusunda sorumlu tutuldu.

Şimdi işte Güney Afrika’nın bu soykırım davasının yanında bir de ek önlem talebiyle mahkemenin karşısına çıktığını görüyoruz. UAD, 10 MAyıs’ta Güney Afrika’nın bu talebinin varlığından söz ederek en yakın zamanda her iki tarafın da savunularını dinleyeceğini açıkladı. İşte dün ve bugün de Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ek önlem taleplerinin görüşüldüğü günler.

Bu ek önlem talebi içinde Güney Afrika, mahkemenin İsrail’in Refah’a yönelik askeri operasyonlarını durdurmasını emretmesini istiyor.

Kısaca bu sürecin nasıl işlediğini de anlatalım. Mahkeme İsrail ve Güney Afrika’nın temsilcilerinin argümanlarını dinliyor. Hiçbir temsilci herhangi bir çarpraz sorgu sürecinden geçmiyor veya herhangi bir tanık dinlenmiyor. Duruşmada yalnızca hükümetlerin devleti temsilen seçtiği hukukçular bulunuyor.

Uzmanlara göre mahkemenin yeni bir acil önlem kararı çıkartması bekleniyor.

Güney Afrika’nın soykırım davasında hangi konular görüşülecek?

Şimdi tekrardan soykırım davasına geri dönebiliriz. Mahkeme bu davada neyi dikkate alacak ve neye karar verecek? Her şeyden önce bu dava, daha önce de söylediğimiz gibi İsrail’in soykırım suçu işleyip işlemediği ile ilgili.

Polonyalı bir Yahudi araştırmacı Raphael Lemkin, “soykırım” kavramının bugünkü koşullarına ulaşması bağlamında önemli bir adım atmış kişidir. Soykırım Birleşmiş Milletler’in (BM) tanımlanmasında “İnsanların yaşama hakkının reddi, tüm insan gruplarının varoluş hakkının inkar edilmesi” olarak ifade ediliyor.

Soykırımın uluslararası hukuktaki yaygın tanımlanması ise birçok ülkenin taraf olduğu 1948 BM Soykırım Sözleşmesi. Bu sözleşmeye göre bir eylemin soykırım olarak tanımlanması için gerekli koşullar şöyle:

  • Grubun üyelerini öldürmek;
  • Grubun üyelerine ciddi bedensel veya zihinsel zarar vermek;
  • Grubun tamamen veya kısmen fiziksel olarak yok edilmesine yol açacağı hesaplanarak yaşam koşullarının kasıtlı olarak bozulması;
  • Grup içinde doğumları önlemeye yönelik tedbirlerin uygulanması;
  • Gruba mensup çocukları zorla başka bir gruba nakletmek.

UAD da 1948 BM Soykırım Sözleşmesi’ndeki bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini inceliyor. Ancak buradaki soykırım tanımlaması nedeniyle başka eylemlerin soykırım suçu olup olmadığına karar vermek ise gittikçe zorlaşıyor. Buradaki tanımlamayı kanıtlamak ve uluslararası hukuk düzleminde soykırım demek UAD için çok uzun bir süreç istiyor.

Peki UAD daha önce başka örneklere de soykırım dedi mi?

Uluslararası hukukta soykırım olarak adlandırılan davalar neler?

Daha önce UAD’ın önüne Bosna Hersek tarafından 1993’te Yugoslavya’ya karşı açılan dava ilk örneklerden biri. Davanın UAD tarafından görülmesi sırasında da acil önlem kararları verildi. Gün sonunda ise UAD, Yugoslavya’nın Srebrenica’daki eylemlerini soykırım olarak nitelendirdi.

Şu an hâlâ UAD’da görülmekte olan iki dava bulunuyor. Biri Myanmar’ın Rohingya’daki toplu kıyımı ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Ukrayna’nın açtığı dava. Bu iki dava da 1948 BM Soykırım Sözleşmesi temel alınarak UAD’da görüşülüyor.

Ruanda’daki soykırım örneği ise bir başka konu. Haftaya Spektrum’da Ruanda Soykırımı’nı değerlendirirken uluslararası hukukun Ruanda’daki işleyişini daha detaylı değerlendireceğiz.

Görüldüğü üzere UAD’ın 1948 BM Soykırım Sözleşmesi’ni temel alarak bir “soykırım suçu” kararı vermesi oldukça nadir görülüyor. Davanın açılmasından başlayan ve davanın ilerleyen süreçlerinde UAD’ın bu konudaki yavaşlığı yaşanan toplu katliamı engellemiyor. Çoğu kez eylemleri,n “soykırım” olmadığına hükmeden UAD, aynı zamanda ilerleyen süreci engelleyemiyor ve toplu katliamları durduramıyor. Rusya’nın Ukrayna Savaşı’ndaki durumu ve bugün İsrail’in Gazze’deki operasyonları bu konudaki örnekler arasında.

Peki uluslararası hukukun bu çıkmazı neden kaynaklanıyor?

Öncelikle dava süresinin uzun olması ve detaylı bir inceleme halihazırda sürmekte olan soykırımın devam etmesine olanak tanıyor. Özellikle güçsüz bir grubun uğradığı toplu katliamlar devletler tarafından devam edilirken UAD, teknik detayların içerisinde “soykırım” kararına varmaya çalışıyor.

Bir diğer neden ise UAD’ın yaptırım mekanizması olmaması. Her ne kadar UAD’ın kararları bağlayıcı da olsa, devletler UAD’ın aldığı kararları uygulamadığında herhangi bir yaptırım mekanizmasıyla karşılaşmıyorlar. Genel uluslararası siyasetin öngördüğü düzlem devletlerin bir arada yaptırım uygulaması ve UAD kararlarının gerçekleşmesine yardımcı olmak. Ancak bu da liberal uluslararası hukukun çıkmaza girdiği bir başka nokta. Çünkü uluslararası hukuktaki anarşi, hukukun da üstünde bir siyasetin varlığını öngörüyor. Dolayısıyla ABD gibi ülkelerin yaptırım uygulamama kararı alması hem birçok devleti etkiliyor hem de düzendeki güç dinamiklerini gün yüzüne çıkarıyor. Örneğin İsrail soykırım işledi dense de ABD’nin herhangi bir yaptırım uygulamadığı senaryoda UAD’ın yapabileceği herhangi bir şey kalmıyor.

Dolayısıyla alınan teknik kararın uluslararası siyasette hayata geçmesi başka bir konu olarak önümüze çıkıyor. Bu da siyasetin ta kendisi. İşte uluslararası siyasetin hukuktan da üstün olduğu bir düzlemde İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları bir insanlık trajedisi olarak anılmaktan öteye gidemiyor. Hatta daha ileri giderek şunu da söylemek mümkün: Filistin’in devlet olarak görülmesi uluslararası hukuk perspektifinde pek tabii mümkün olmakla birlikte ABD’nin bu alandaki siyaseti sebebiyle Filistin’in BM’ye tam üye ülke olamaması bu çıkmazı daha da gözler önüne seriyor.

Uluslararası hukukun bu yönüne karşı çıkan yeni akademisyenler bulunuyor elbette. Ancak bu da kendi içinde uzun bir zaman alan süreç olması nedeniyle günümüzdeki durumun tahlili de bu. Bugün Filistin halkı tekrardan yerlerinden edilirken İsrail’in saldırılarına soykırım diyemeyen bir uluslararası hukuk, dese de yaptırım uygulayamayan bir siyasi düzlemle karşı karşıyayız.

Takdir sizin…

Ve bitiriş…

Spektrum’un bu haftaki konusu Güney Afrika Cumhuriyeti’nin İsrail’e karşı açtığı soykırım davası. Soykırım davasını ve uluslararası hukukun bütün detayını bu podcast programında anlattık. Merak edilen sorulara cevap verebildiğimi umuyor, destekleriniz bekliyorum. Eğer programımı beğendiyseniz yorum yapmayı, bizi desteklemeyi ve kanala abone olmayı unutmayın.

Sorularınız varsa yorumlara bekliyorum sizi. Hepinize teşekkürler.

Haftaya görüşmek üzere, hoşçakalın!

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.