Ruşen Çakır’ın konuğu Roj Girasun: Kürt sorunu, Kürt hareketi ve Selahattin Demirtaş

Hakkari’de kayyum atamasının yankıları sürüyor. Dün DEM Partili Hakkari Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış Van’da gözaltına alındı. İçişleri Bakanlığı, Akış’ın görevinden alındığını duyurdu.

Ruşen Çakır konuğu Rawest Araştırma Direktörü Roj Girasun ile Rawest Araştırma, Kürtlerin Selahattin Demirtaş algısını ele aldığı, “Seçim Sonrası Kürt Meselesi, Kürt Siyaseti ve Demirtaş” araştırmasının çıktılarını, Hakkari’deki son gelişmeleri, CHP’nin tutumunu, DEM Partili belediyeleri ve Kürt siyasetini değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Rawest Araştırma Direktörü Roj Girasun stüdyo konuğumuz. Kendisiyle yakında yaptıkları raporu da konuşacağız, ama tabiî ki öncelikle en son Hakkâri’de yaşananları konuşacağız. Roj, hoş geldin.

Roj Girasun: Hoş bulduk. Merhaba.

Seninle sözleşmiştik. “Kürt meselesi, Kürt siyâseti ve Demirtaş Raporu”nu 10 Mayıs’ta açıkladınız. Ben de izlemiştim ve onunla ilgili bayağı yazdık ettik, yayınlar da yaptık. Seninle nihâyet yapabiliyoruz. Üzerinden ne kadar zaman geçti? Bir ay olmadı aslında. Bayağı da tartışma yarattı. Ama ona gelmeden önce, şu kayyum meselesini bir konuşalım. Çünkü seçimin ardından yaptığımız yayında bu kayyumlar gelir mi gelmez mi meselesini tekrar konuşmuştuk. Ve şimdi Hakkâri’de bir kayyum girişimi var sanki. Henüz kayyum olarak netleşmiş değil. İçişleri Bakanlığı açıklamasında “geçici bir süre için” diyor ve Vâli’yi kayyum olarak değil de belediye başkanvekili olarak tanımlıyor. Sanki bir açık kapı var gibi. Ne diyorsun?

Roj Girasun: Hukukî terminolojiye çok hâkim değilim; ama zâten kayyum atamaları geçici başkan olarak adlandırılıyor, başkanvekili olarak nitelendiriliyor. O yüzden aslında tam bir kayyum girişiminden ziyâde bir kayyum ataması diyebiliriz; yani teknik olarak, politik olarak. Ama ben burada, yani bu kayyum atama meselesinde bunun bir ön yoklama olduğu kanaatindeyim. Yani hem sonraki belediyelerle alâkalı bir nabız yoklama; ikincisi, burada nasıl bir reaksiyon ortaya çıkacağı, muhâlefetle iktidar ilişkileri açısından nasıl bir reaksiyonun ortaya çıkacağını bir yoklama girişimi gibi değerlendiriyorum.

Neden Hakkâri meselâ? Rastgele değildir herhalde.

Roj Girasun: Yani aslında  bâzen çok rastgele olabiliyor. Yani çok böyle akıl sır erdirilemiyor bâzen. HDP’nin kayyum atanan belediyelerine baktığınız zaman veya atanmayan belediyelerine baktığınız zaman, bir kıyas yaptığınızda bâzı belediyelere neden atandığını, bâzılarına neden atanamadığını çok teknik ve politik sebeplerle açıklayamayabiliyorsunuz. Bâzen bir rastgelmişlik ve tesâdüfle de açıklanabiliyor. Ama zamanlama îtibâriyle bence önemli. Çünkü Özgür Özel’le Tayyip Erdoğan arasında aslında Kurban Bayramı öncesinde veya Kurban Bayramı’nda, normalleşme ziyâretlerinin devâmı olarak bir görüşme yapılacağı söyleniyordu. Bu kayyum atamasının hemen bu ziyâretin öncesine gelmesi, aslında biraz müzâkere hattını geriden çekmekle de okunabilir. Biraz normalleşme ile alâkalı topluma bir mesaj olarak da değerlendirilebilir. Aslında çok uzun zamandır AK Parti içerisinde iki kanadın reform ve otoriterleşmeyle alâkalı bir çatışması olduğu görülüyordu iktidar içinde. Ve aslında bugün bu kayyum atamasıyla berâber, iktidar içinde bir blokun, özellikle Saray’a yakın çevrelerin, Uçum benzeri isimlerin arzu ettiğinin, Cumhur İttifâkı’nın politik içeriğine daha uygun olanların talep ettiğinin baskın olarak öne çıktığını görüyoruz. Ama tabiî bu görüşme sonrasındanormalleşme arayışında olanların, reform arzusu içerisinde olanların tamâmen tasfiye edildiği, bu kayyum atamasıyla bunun rafa kaldırıldığını söylemek için de bence erken. Evet, normalleşme bir tahrîbat aldı, müzâkere hattı geriden çekilecek; ancak Kürt meselesiyle alâkalı, Türkiye’deki genel demokratikleşme meseleleriyle alâkalı normalleşme tamâmen askıya mı alındı diye soracak olursanız, bence bunun cevâbını vermek için erken.

Şimdi CHP’ye bakalım. CHP Van olayında ilginç ve bence başarılı bir sınav verdi. Burada da ilk andan îtibâren Özgür Özel çıktı, konuştu, net bir duruş sergiledi. Ekrem İmamoğlu konuştu. Sonra parti MKYK’sından sonra yapılan açıklama ve yollanan heyet, üst düzey Genel Başkan Yardımcıları, Parti Sözcüsü falan şu anda Hakkâri’de bildiğim kadarıyla ya da yoldalar. Bu, CHP’nin tavrını değiştirmeyeceğini gösteriyor ve dengeleri ya da Hakkâri’de yaşanması muhtemel olayları da bayağı belirleyecek herhalde.

Roj Girasun: Evet, tabiî. Yani şimdi hatırlıyorsunuz; 2016’da Kasım ayında ilk kayyum atamaları başladı, sonra devâmında 2019 Ağustos ayında ikinci kayyum atamaları gelmişti. Şimdi bu iki kayyum atamasıyla bugüne baktığımız zaman, bu iki süreçle bugünü kıyasladığımız zaman bir farklılık var. Yani daha önce AK Parti, daha büyük bir halk desteği üzerinden sağladığı meşruiyetle, daha küçük bir halk desteği olan bir siyâsal yapıya, yerel yönetimlere kayyum atıyordu. Türkiye’deki büyük siyâsal çoğunluğu elinde bulundurma “meşrûiyeti”yle buna cesâret edebiliyordu. Bugün îtibâriyle aslında AK Parti Türkiye’nin ikinci siyâsal partisi ve kayyum atama meşrûiyeti siyâsal olarak da çok görünmüyor. Yani evet, hukukî ve demokratik meşrûiyet krizi zâten her zaman vardı kayyumlarla alâkalı; ama siyâsal olarak da içeriğini doldurabileceği bir meşrûiyet krizi yaşıyor bence. Ve Cumhuriyet Halk Partisi şu anda Türkiye’nin birinci siyâsal partisi iken, yerel seçimlerden böyle bir başarıyla çıkmışken, tabiî ki kayyumlarla alâkalı söz söyleyebilme yetisi ve cesâreti güçlenmiş olmalı. AK Parti buradan sıkıştırılabilir. Çünkü daha önce, HDP’yi CHP’ye oy verdiği için, CHP’yi HDP’ye selâm verdiği için sıkıştırabilen bir iktidârın, şu anda araçları daha az.Bir diğer taraftan da bu kayyum atanması hâlinde, bu yeni kayyum atanma döneminde Cumhuriyet Halk Partisi’nin aktörlerinden de daha sert tepki alabilme imkânı riski görüyor karşısında.

Geçen ben Güneydoğu’ya gittim, biliyorsun. Dört bir yerde belediye eşbaşkanlarıyla röportaj yaptım ve sonra yazdım, izlenimlerimi de yazdım. Ve orada bakarken –bayağı bir severim de öyle şeyleri, rakamlara baktım– şunu gördüm: 2016 Kasım’ındaki kayyum atamasından sonraki yapılan seçimde, 2019’daki belediye seçiminde, AK Parti’de çok büyük bir kayıp yok.

Roj Girasun: Evet.

Var, ama çok büyük kayıp yok. Ama son seçimde, 2024’te muazzam bir kayıp var. Yani 10 yıl önce aldığı oy kadar bile alamıyor, %20’nin altına düşüyor birçok yerde.

Roj Girasun: Reel oy kaybı daha da fazla. Oransal olarak hâlâ çok çok yüksek değil; ama reel oy kaybı inanılmaz yüksek sayılarda. Çünkü katılma oranlarında ciddî bir düşüş var.

Evet, şimdi meselâ baktığımda çok acâyip rakamlar vardı. Yani yıllar önce aldığı oyla şimdi aldığı oy arasında — bakalım: Diyarbakır’da 2014’te 251 bin oy almış, şimdi 10 yıl sonra 121 bin oy.

Roj Girasun: Hem de seçmen sayısı artmış olmasına rağmen.

Tabiî, son seçimde seçime katılım oranı çok düşüktü.

Roj Girasun: Evet. Reel oydan kastım oydu, reel oydaki ciddî düşüşten kastım oydu oransal düşüşten ziyâde. Şimdi 2016 ve öncesinde, hatırlıyorsunuz, önce Çözüm Süreci’nin bozulması, şehir çatışmalarının başlaması, devâmında darbenin, darbe mekaniğinin devreye girmesi, darbe sürecinin başlaması sonrası toplumda bir güvenlik ihtiyâcı ortaya çıktı aslında. Ve iktidar aslında bu ihtiyâcı kristalize etmeyi başardı. Yani bu gerçek bir talepti, toplumdan gelen gerçek bir talepti. Ve bu güvenlik ihtiyâcı üzerinden milliyetçiliği, güvenliği, güvenlikçiliği bir politika hâline getirdi ve bu nispeten karşılık buldu. Hele ki şehir çatışmaları devâmındaki bu darbe sürecinden sonra, Kürt toplumu da aslında çok yorulmuştu; hem HDP tabanı hem AK Partili seçmenler öyleydi.Hattâ bütün kayyum atama durumlarına rağmen, 2016’da ahlâkî üstünlük Kürt siyâsetinden çok yana değildi, o dönem seçmenler nezdinde okuduğunuz zaman. Ama bugün böyle bir tablo yok ortada. Yani 2019’da bu daha azdı zâten. Ama bugün îtibâriyle böyle ne bir siyâsal üstünlük ne bir ahlâkî üstünlük iktidar cephesinde bulunmuyor.

Güvenlik kaygısı yok.

Roj Girasun: Çünkü güvenlik kaygısı da yok. Yani çünkü aslında dönüp son 30-35 yılda Türkiye’deki şiddet olaylarına baktığımız zaman, PKK eylemlerinin en az olduğu, yurt içinde en az olduğu bir döneme denk geliyoruz. Ama aynı zamanda bu güvenlikçi dille milliyetçiliğin pik yaptığı dönemlerden birisi de bu. Yani bir reel karşılığı yok bunun sâhada. Tamam, darbe sonrasında, bu şehir çatışmaları sonrasında bunun bir toplumsal karşılığını üretebilirdiniz; ama şu anda bu yok. Bence yaşadığı krizlerden birisi de bu iktidârın. Öyle görünüyor ki, yani 2019’da da o dönem araştırmalarda AK Parti’ye oy veren Kürt seçmenlerin kayyum atamalarını doğru bulmadığını görmüştük, bugün burada onay daha da az. Yani AK Parti’nin görev onayı bugün îtibâriyle Kürtlerde aldığı oyun da altında seyrediyor.

Şimdi AK Parti’nin Kürtlerdeki îtibar kaybı, destek kaybı, HÜDA PAR’ın da yardıma yetişememesi vs. ile, aslında bölgede siyâsî ana akımda acâyip bir boşluk doğurdu.

Roj Girasun: Evet.

Ve ben bugün yazdığım yazıda onu söylemeye çalıştım; tek başına DEM Parti’nin üzerine kaldı. Ama DEM Parti de tek başına ana akımlığı yapabilecek kadrolara, politikalara sâhip değil. Bir diğer yandan, aslında DEM Parti’nin de bir krizi var. Şimdi rakamları sen çok daha iyi biliyorsun. Bakalım: Bir yıl önce, %83 olan katılımda, Diyarbakır’da oyları acâyip düştü, değil mi? DEM Parti’nin aldığı reel oy…

Roj Girasun: Evet. Aslında 7 Haziran 2015 seçimlerinden bugüne DEM Parti bölgedeki bütün illerde, bakın, 7 Haziran 2015, 1 Kasım 2015, 24 Haziran 2018 ve 14 Mayıs 2023 seçimlerinde AK Parti’nin bu oy kayıplarına rağmen, şimdi saydık, DEM Parti oyunu artırmış değil, oy kaybı devam ediyor.

Oranı yüksek ama…

Roj Girasun: Oransal olarak da oy kaybı devam ediyor.

Hayır, hayır, oyların yüzdesi anlamında birinci parti, açık ara birinci parti.

Roj Girasun: Evet evet, tabiî. Yani çünkü aslında çok istidat arzına ulaştığı için, sonrasında oy kayıpları onu çok fazla geriletmiyor. 7 Haziran’da aslında bir siyâsî partinin bir coğrâfî alanda alabileceği en yüksek oyları aldı.

Bak, 640 bin oy Diyarbakır’da almış, son seçimde aldığı oy 463 bin.

Roj Girasun: Evet.

Ve buradan istersen rapora gelelim. Sizin raporda özellikle gençler hakkındaki tespitler çok çarpıcı. Şöyle ki, hatırlıyorum 2016-15 falan târihlerinde, HDP kadroları şöyle derdi: “Gençler çok radikal. Devletin konuşabileceği son kuşak biziz” gibi bir şey söylerdi ve orada Kürt gençlerinde aşırı bir radikalizasyondan filan bahsediyorlardı. Ama sizin raporda pek de öyle gözükmüyor.

Roj Girasun: Evet.

Yani kopuşu değil de daha çok entegrasyonu düşünüyorlar.

Roj Girasun: Şöyle, şimdi bunun sebeplerini elbette konuşabiliriz. Yani hakîkaten “Ortada bir şiddet hâlinin kalmamasından dolayı mı bu radikalleşme azaldı?” vs. filan gibi bir sürü tartışma yapılabilir. Ama çok net ifâde edebiliriz, yani Şerafettin Elçi’nin “Fırtına çocukları geliyor” diye târif ettiği, Ahmet Türk’ün “Biz uzlaşılacak son kuşağız” dediği bâzı önermeler, bugün îtibâriyle çok geçerli görünmüyor. Bu neden kaynaklanıyor? Aslında biraz Kürt toplumunun sosyolojik değişiminden ve dönüşümünden kaynaklanıyor. Yani Kürt toplumu daha şehirli, daha orta sınıf bir toplum. Aynı zamanda Kürt toplumu daha hızlı Türkiyelileşen bir toplum. Evet, Türkiyelileşme 2012 ile berâber Kürt siyâsetinin sanki bir projesi gibi nitelendirildi. Evet, bir projesiydi belki; ama Türkiyelileşme aslında büyük oranda bir süreç. Yani bir projeden ziyâde bir süreç olarak târif etmek daha doğru olacak. Bu süreci bir projelendirme arayışıydı ve nitekim 2015’teki 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin elde ettiği başarının bence önemli çıktılarından birisi de buydu. Yani önemli sebeplerinden birisi de buydu, bu mesajdı. Sonrasında bu artan şiddet ortamı, gerilim vs. Kürt siyâsetine alan ve oy kaybettirdi. Şimdi bugün îtibâriyle buradan bir dönüş, bu siyâseti okuyamamak DEM Partisi’nde daha da büyük bir alan kaybına sebebiyet verebilir. Tabiî ki DEM Partisi’nin çok dışsal baskılarla karşılaştığını söyleyebiliriz. Yani hiçbir siyâsî parti herhalde Cumhuriyet târihi boyunca bu kadar büyük baskılara mâruz kalmadı, kadroları bu kadar çok tutuklanmadı. Hele 7 Haziran 2015’ten sonra yaşanan süreç ciddî bir siyâsal kırım gibi de nitelendirilebilir. Ama bunu sâdece dışsallaştırmak ve bunun sosyolojik sebeplerini görmemek, bu oy kayıplarının devâmına sebebiyet verebilir. Görünen o ki bugün îtibâriyle DEM Parti aslında mağdûriyet hâli dışında Kürt toplumuna çok önemli şeyler söyleyemiyor. Yani bu krizi yönetemiyor, bu gerilim alanlarını bir şekilde dolduramıyor. Ve hani ifâde ettik: Hem AK Parti’de bir oy kaybı var, ama diğer taraftan DEM Parti’nin büyüyemediğini söylüyoruz. Burada 2015 seçimlerinden bu yana önce küçük küçük artan, artık daha anlamlı bir hâle gelen “diğerleri” parantezi var.Cumhuriyet Halk Partisi’nin de bölgede oylarını artırdığını görmüştük. Yeni dönemde AK Parti ile HDP dışında bu alana Cumhuriyet Halk Partisi daha çok dâhil olabilir. Hattâ belki Kürt İslâmcılığının yeni adresi Yeniden Refah veya HÜDA PAR da buraya kısmen dâhil olabilir.

Tabiî burada şöyle yeni bir vektör eklendi: Belediyeler. Eğer kayyum atamazsa, DEM Parti’nin belediyeleri çok önemli bir şekilde DEM Parti’nin bu değişime, dönüşüme ayak uydurup uyduramayacağı, hattâ ona öncülük edip edemeyeceğini gösterecek. Benim açıkçası gözlemim şöyleydi — yazdım da onu: DEM Parti kadınları seferber etmekte bayağı başarılı; ama gençlerde o kadar olduğunu düşünmüyorum. Yani burada belediyeler aslında çok iyi bir imkân. Ve meselâ diyelim ki şu anda bölgede en büyük şikâyet olan uyuşturucu meselesi var; belediyeler orada gençlere yönelik çok önemli, başarılı bir sınav verirlerse, bayağı bir önleri açılabilir sanki.

Roj Girasun: Yani şöyle; belediyeler doğrudan siyâset yapmanın araçları. Yani milletvekilleri de elbette Ankara merkezli siyâset yapabilirler, Diyarbakır’dan söz söyleyebilirler; ama belediyeler doğrudan doğruya vatandaşa temas edebilmenin ilk araçları. DEM Parti de aslında bu geleneği, 1999’dan beri 2016’ya kadarki süreçte belediyeler eliyle etki sâhasını güçlendirdi, yani buralarda güçlendi. Kayyum atamaları sonrasında da bu oy kayıplarını konuştuk DEM Parti’de. Kayıplarının sebeplerinden birisi, bu belediye imkânlarının, araçlarının DEM Parti’nin elinde olmamasıyla açıklanabilir. Bence iktidârın kayyum atama sebeplerinden biri de bu.Yani DEM Partisi’nin Kürt siyâsetini geriletmeye çalışmak, bu alanda sıkıştırmak ve vatandaşla, toplumla doğrudan temas alanını ortadan kaldırmak. Biraz bu alandan baktığı kanaatindeyim. Evet, gençler uzun zamandır Kürt siyâsetinde çok motor bir güç olarak görünmüyor. Bâzen bu son Van’daki kayyum protestolarında aslında tekrar toplum-siyâset ilişkileri Kürt siyâseti açısından yeniden bir canlılık alanı buldu, yeniden filizlendi. Çünkü çok uzun zaman sonra Kürtler sokağa döndü, yani siyâsete döndü de diyebiliriz. Sandık dışında siyâsete döndü. Bunun da görünür yüzlerinden biri gençlerdi, ama hâlen bu katılım oranı düşüklüğünün sebeplerinden birisi de –bizim verilerden ortaya çıkan–, gençlerin de sandığa olan ilgisizliğiydi. Bunu toparlaması ciddî bir imtihan, bir sınav şu anda.

Gelelim Demirtaş’a. Sizin bu raporda Demirtaş bölümü en çok tartışılan husus oldu. Demirtaş raporu okumuş mu?

Roj Girasun: Okumuştur.

Şimdi Demirtaş ya da Demirtaş benzeri bir liderden mahrum sonuçta HDP ve sonraki partiler. Yani Eş Genel Başkanlar hiçbir zaman o yeri tam olarak dolduramadı. Bunu aştı mı DEM Parti? Yani bu hâliyle zâten işler yürüyor, böyle bir şey… Bana göre, yazdım da; bence Demirtaş ya da benzeri bir figüre, yani o güçte bir lidere bu hareketin ihtiyâcı var.

Roj Girasun: Ya şöyle, yani hakîkaten birçok tartışmaya sebebiyet verdiği için îzah edeyim. Tabiî ki bu Kürt siyâsetinin 30-35 yıllık serüveninde çok fazla aktör üretti, çok fazla sivil aktör üretti. Hattâ bâzı isimler fenomen düzeydeydi. Biz “ilk sivil lider” terimini kullanırken, araştırmanın sonuçlarından, çıktılarından birisi buydu. Rapora yazılınca, “Diğerleri sivil değil mi?” diye eleştiriler geldi. Evet, diğerleri sivil, ama diğerleri lider değil. Yani çok basit bir önermeydi aslında. Evet, Kürt siyâsetinde çok fazla fenomen ortaya çıktı, çok fazla etkili aktör ortaya çıktı ve bu aktörlerin her biri tabiî ki çok saygın ve çok önemli isimler. Ama daha önce, lider olarak târif edebileceğimiz, bu siyâsal yapı içerisinde çok sıyrılabilen isimler olmadı. Demirtaş bu şekilde değerlendiriliyor, artık Kürt toplumu nezdinde böyle değerlendiriliyor ve Kürt siyâsetinin sâbitelerinden birisi olarak görülüyor, demirbaşlarından birisi olarak görülüyor. O yüzden tabiî ki Kürt siyâsetinin Demirtaş’a ihtiyacı var, yani Kürt toplumunun da ihtiyacı var. Hele ki Türkiyelileşme siyâsetinden bahsediyorsak, Kürt toplumunun artık büyük oranda bunu kabul ettiğinden, direncinin azaldığından bahsediyorsak, bu Türkiyelileşme siyâsetinin en büyük temsilcisi, en önemli yüzlerinden olan Demirtaş’ın bu siyâseti aktive etmesi, bunu daha geniş kitlelere taşıyabilmesi, Türklerle diyalog kurması, Kürtleri daha çok tatmin etmesi, heyecanlandırması açısından olmazsa olmazlardan birisi. O yüzden Demirtaş’ın ben, her ne kadar “Aktif siyâseti bıraktım” dese de, toplumun ve siyâsetin Demirtaş’ı bırakmasının pek mümkün olmadığı kanaatindeyim. Ve tabiî Demirtaş, Kürt siyâsetinde bir genel başkanlıklar dönemini kapattı; bir siyâset ve liderlik dönemini başlattı. DEM Parti’nin salt bir bürokratik yapı olarak “idâreciler” gibi idâreciler eliyle yönetilmesi mümkün değil. Daha çok siyâset üretmesi ve daha çok siyâsetçi yetiştirmesi gerekiyor. Demirtaş bence tam da bu yüzden aranıyor. Yani hâlen bu boşluğun doldurulamamasının sebebi, Kürt siyâsetinin bir süredir çok siyâsetçi yetiştirememesiyle alâkalı.

Burada Demirtaş en son, Kobani Dâvâsı’ndan sonra Murat Sabuncu’ya verdiği röportajda, siyâseti çok da bırakmış gibi durmuyordu zâten. Orada söylediği bir “keneler” var. Şimdi böyle bir dâvâda cezâ alıyor ve önemli bir şey, tahliye olanlar var; ama Demirtaş bilerek içeride tutulmuş. Siyâsî bir dâvâ olduğunu da biliyoruz. Normalde burada –ki yapıyor onu– yani doğrudan siyâsî iktidâra yönelik eleştiriler dile getirmesi lâzım. Uzun zamandan beri de suskun olan birisi. Ama orada çok yüklü bir iç tartışma ve iç kavga vardı. Çok mânîdardı. Yani böyle, olayın hiç de öyle bir birlik berâberlik içerisinde olmadığını görüyoruz.

Roj Girasun: Hatırlarsınız, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinden hemen sonra Demirtaş’ın yine kamuoyuna bir duyurusu oldu ve siyâsetten geri çekildiğini açıkladığı o metinde de biraz kendi partisine dönük eleştirileri vardı, yine kamusal eleştirileri. Bu eleştiriler tabiî ki bütün siyâsî partilerde olur; ama bu eleştirilerin kamusallaşması değer taşır, önemlidir. Bu eleştirilerin devam ettiğini görüyoruz. Burada neyi kastediyor, kimi kastediyor çok bilmiyorum; ama tabiî bu tartışmaların kamuoyu önünde böyle şekillenmiş olması, bir yaklaşım farklılığının ve gerilimin çok yönetilemediğini gösteriyor. Demirtaş’ın kendisinin biraz yalnız bırakıldığına dâir bir hissiyâtı olduğunu görüyoruz. Bunu onarmak da biraz Kürt siyâsetinin görevi. Çünkü Demirtaş, bu siyâsetin, az önce ifâde ettiğim gibi, demirbaşlarından birisi, sembollerinden birisi. Bu aynı zamanda toplumla siyâset arasındaki bağı da zayıflatır, yani Kürt toplumuyla siyâset arasındaki bağı da zayıflatır. O yüzden buranın onarılması elzem.

Şimdi tekrardan yazacağını, çizeceğini söylüyor. Siyâset yapmadan bunu nasıl yapacak? Ama belli ki bayağı bir şey olacak. Özgür Özel, Demirtaş’ı ziyâret edecek. Kılıçdaroğlu ziyâret etti, o o kadar şey değil, ayrı bir parantez o. Ama Özgür Özel’in ziyâreti herhalde çok önemli olacak, değil mi?

Roj Girasun: Yani şimdi Kılıçdaroğlu görev süresinin bitişinden sonra Demirtaş’ı ziyâret etti. O yüzden, hani görev başındayken ve cumhurbaşkanı adayıyken yapacağı bir ziyâretten daha az ilgi gördü ve daha az olumlu tepkiler aldı. Şimdi Özgür Özel Türkiye’de siyâsetin birinci partisinin genel başkanı ve bu seçimlerden elde ettiği güç ve meşrûiyetle Demirtaş’a yapacağı bir ziyâretin önemli bir anlamı var, siyâsal etkileri açısından da anlamı var. İkincisi; aslında Demirtaş’ın, hani her ne kadar 42 yıl cezâ verilmiş bir siyâsetçi olarak târif edilse bile, geniş kamuoyu nezdinde, siyâset nezdinde gayrimeşrûlaştırılamadığının da önemli işâretlerinden birisi. Yani Demirtaş son 8 yıldır Ülkü Ocakları’ndan Devlet Bahçeli’ye kadar, Tayyip Erdoğan’a kadar birçok kurum ve isim tarafından “terörist başı”, “terörist” olarak nitelendirildi, bu devâsâ medya gücü eliyle. Ama bu, Kürt toplumu nezdinde karşılık bulmadığı gibi, bugün demokratik siyâset nezdinde de, demokratik siyâsetin ana akım aktörleri tarafından da karşılık bulamadığını ve geriletilemediğini görüyoruz. Bu da aslında Demirtaş’ın kriminalize edilmesinin başarısız olduğunu söylüyor. Özgür Özel’in böyle bir çıkış yapması da Demirtaş’a verilen cezâyı daha da boşa düşürecektir bence toplum nezdinde.

Şimdi burada şöyle bir yaklaşım var. CHP’nin, meselâ Van ya da Hakkâri olayındaki tavrı ya da Özgür Özel’in ziyâret edecek olması gibi hususların CHP’nin aleyhine işleyeceği yolunda birtakım propagandalar yapılıyor. Katılır mısın? Bir şeyler kaybedebilir, ama giden ve gelen dengesinde herhalde daha kârlı çıkacağı bir yaklaşım sanki.

Roj Girasun: Toplum bu konuda bir doygunluğa ulaştı. Yani 2019’da denendi, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde denendi bu. Beka siyâseti ve HDP-PKK ilişkileri üzerinden, muhâlefetin buraya yakınlaşması üzerinden bir siyâsal dil inşâ edildi. Bunun kısmen karşılığı oldu, özellikle İç Anadolu bozkırında.Belki de biraz Kılıçdaroğlu’nun adaylığının yarattığı çağrışımlar bu suçlamanın etkili olmasını sağladı. Bugün îtibâriyle ben, hele ki bu ekonomik krizde, bunun çok imkânı olduğunu düşünmüyorum. Seçim öncesinde bu güven endeksinin yükselişi, önceki 14 Mayıs seçimlerindeki bu tüketici güven endeksindeki yükseliş biraz bu suçlamaları daha anlamlı ve satın alınabilir kılmıştı. Ama bugün öyle görünmüyor. Ve aslında artık İç Anadolu’ya da Ege’ye de büyük oranda sızmış, buralarda hâkimiyet sağlamış; Kilis’ten Adıyaman’a, Kastamonu’ya kadar, Kırşehir’e, Kırıkkale’ye kadar hükümran bir Cumhuriyet Halk Partisi’nden bahsediyoruz. O yüzden araçları daha zor. Hele ki iktidar bir normalleşme adımını devam ettirecekse, Cumhuriyet Halk Partisi’ni buradan sıkıştırmasının imkânı da zor görünüyor. Tabiî zâten köprüler atılacaksa ve bir normalleşmeden vazgeçilecekse, o zaman başka şeyler konuşmamız gerekiyor. Ama dediğim gibi, yayının başında da söyledim; toplumda bir güvenlik ihtiyâcı ve arayışı yok. O yüzden de bunun kristalize edilebilmesi, topluma bu şekilde anlatılabilmesinin olanaklarını daha da zorluyor.

Ve o zaman da akla 2015 Haziran’ı sonrası yaşananlar geliyor. 2015’te böyle bir şey yoktu, çok büyük bir seçim sonucu çıktı. Ama arada geçen süre içerisinde…

Roj Girasun: Ama 2015’te, hatırlarsınız, 7 Haziran seçimlerinden hemen önce ve sonrasında, önce 5 Haziran Diyarbakır mitinginde yaşanan patlama, sonrasında 24 Temmuz’da Suruç’taki patlama ve hemen devâmında Çözüm Süreci’nin bozulması, 10 Ekim vs., toplumda hakîkaten “Bir koalisyonlar, istikrar ve güven sürecini geri getiremez mi? Burada bir kriz mi yaratır?” duygusunu hâkim kılmıştı. O yüzden bence bir farklılık var. Yani bugünden o güne bir farklılık var ve en nihâyetinde bugün siyâsal iktidar, genel iktidar değişmiş değil; yerelde bu iktidarlar değişmiş durumda. Burayı yönetememek iktidâra eksi yazabilir. Yani 2015’in çok çok gerisinde bir yerdeyiz.

Çok sağ ol Roj, çok teşekkürler.

Roj Girasun: Ben teşekkür ederim.

Evet, Rawest Araştırma Direktörü Roj Girasun’la Kürt sorununu, Kürt hareketini, kayyum uygulamasını Hakkâri’deki ve Selahattin Demirtaş faktörünü konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.