Yine lahmacun arasına çiğ köfte, üstüne Antep fıstığı, üstüne sarımsaklı yoğurt, üzerine zeytinyağında dinlendirilmiş kekik gezdirilip şerbete batırılmış bir gündemle cebelleşiyoruz. Taktik yok, plan yok, strateji yok, bam bam bam. Artık ne gelirse. 22 yıldır yenilen hurmaların faturasını ödüyoruz faiziyle.
Şimdi yenilen hurmaların hesabı hemen geliyor. Yaşanan çöküşün önünden çekilmek yerine seçim öncesi koltuk değneği oldu bazı Kürt siyasetçiler Erdoğan’a, onların hesabı hemen fatura edildi mesela. Şimdi de Özgür Özel merhamet ediyor. Ahaliyi haraca bağlayan torbacılara merhamet etmeyin Özgür Özel. Belki de kendisini yahut örgütünü henüz hazır hissetmiyordur top yekûn mücadeleye. Mitinglerle ısınma turları atıyor şimdilik maratondan önce. Biz ”Haydi seçim, acil seçim!” diye tempo tutarken kurt sürüsü kuzulara saldırdı. Zamanlama manidar.
Yıllarca Kayseri Belediye Başkanlığı, daha sonra vekillik yapmış, en sonunda bakan koltuğuna oturan Kayserili Mehmet Özhaseki, Kayseri’de Suriyeli sığınmacılara yönelik linç girişiminin ardından apar topar görevinden affını istedi. Acaba kendisinden meseleye nasıl bir müdahalede bulunması talep edildi ki Özhaseki bu büyük lokmayı yemektense boynunu büküp geri geri yürüyerekten saray sofrasından kalkmak zorunda kaldı? Linçin tarafları, Linç İttifakının ortakları bu sefer. Bu yüzden Özhaseki için aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. Hay Allah, bu deyim ilk defa bu kadar mükemmel bir yere denk gelmiş olabilir. Yıllar önce verdiği bir demeçte “Bazı şehirlerde sanayiyi onlar ayakta tutuyor; boşuna popülizm yapmayın, gönderemezsiniz.” dediği Suriyelilerin başına açtığı dertle görevini devretti. Satranç tahtası üzerinde fili, atı, piyonları kaldı sadece Erdoğan’ın. Veziri, kalesi gitti. Liyakatsiz insan kaynağının bile sonuna geldi. Kimseyi de devşiremez, iktidarının sonuna geldi. Satranç bilmez, durumu kurtaracak ne varsa hepsi tükendi. Bir tarafta şah, vezir, fil, at, kale, bir tarafta fil, at, şah. Satrançta mucizeye yer yoktur.
Ülkede “winner” ceketliler sayesinde her güne onlarca olay patlamıyormuş gibi, “Winner ceketi bir de biz giyelim” demişti ya Özgür Özel şakayla karışık, winner ceket değil o Özgür Bey. Size biraz o ceketin aslında ne olduğundan bahsedeyim de öyle karar verin size yakışıp yakışmayacağına.
İlk gördüğüm anda tanımlayamadığım bir ceketti Erdoğan’ın ekose desenli ceketi. Bir şeyi anımsatıyordu ama neyi, bir şey anlatıyordu ama ne? Gözümde canlandı birden, yıllar yıllar önce Emine Erdoğan ile birlikte yer sofrasında ekmeği çorbaya banmak üzere olduğu fotoğrafı.
Beyaz Türkler bilmez, Anadolu’nun taşrasında da şehirlerinde de alt gelir grubu muhafazakârlar masada değil, yer sofrasında yemek yerler. Sofranın altına da sofra örtüsü serilir. Hah işte o ekose desen, Erdoğan’ın ceketindeki desen. Gel zaman git zaman Erdoğan yer sofrasından saray sofrasına yükseldi, ahali ise yer sofrasından masaya. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” cümlesini yanlış anlamıştı Erdoğan. Halkına hizmet etmek, onu iyi yaşatmak olarak değil, yerken herkese birer lokma ikram et ki kimsenin gözü kalmasın olarak anlamıştı. İşte o ceketle bir mesaj veriyordu kitlesine, nereden nereye geldik görüyor musunuz? Sofra örtüsü gitti, pahalı ceketler geldi. Tüm bakanları giydi sonra o ceketi, il başkanları, ilçe başkanları, mahalle başkanları, Anadolu sırtlanları, hepsi giydi geldikleri yeri unutmasınlar diye o ceketi. Hep birlikte yiyoruz, sahip çıkmazsanız hepimizin döneceği yeri biliyorsunuz demek istediler. İşe yaradı da, seçmeni onu asla bırakmadı. Sadece bir ceketle vermedi bu mesajı elbette. “Beraber yürüdük bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda” diyerek “aman ha” demeyi ihmal etmiyordu her mitingde. Seçim döneminde “Aynı yoldan geçmişiz biz, aynı sudan içmişiz biz” diye hatırlatıyordu yine.
Erdoğan ile görüşmelerinizin, onu ve bakanlarını muhatap almanızın altında, onunla değil aslında seçmeniyle bağ kurma gayreti olduğunu hissediyorum, bilmem haklı mıyım? Ancak bu da pek sağlıklı değil. Neden mi? O ceketin içindeki adamın onlara verdiklerini siz verebilecek misiniz? Gasp ettikleri arazilere imar izni çıkaracak mısınız? Gazeteci öldürünce arkasında bayrak açıp askere uğurlar gibi cezaevine uğurlayacak mısınız? Kadın öldürünce sırtını sıvazlayacak mısınız? Harama el uzatınca “Yarasın” diyecek misiniz? Bağ kurmak istediğiniz insanları iyi tanıyın Özgür Özel. Onlar ki meydanlarda Berkin Elvan’ın annesini yuhaladılar. Onlar ki Ensar Vakfında tecavüze uğrayan çocukların hesabını soranlara “Başında mıydın, saydın mı?” dediler. Onlar ki her imar affında avuçlarını ovuşturdular. Onlar ki Suriye’den göç başlayınca bıyıklarını burdular, ikincisi 15’den yukarı olmasın diye karar verdiler. Bunlar olmasa yürütemem bu dükkânı deyip sığınmacıların emeğine çöktüler, duvardan aşıp gelenleri kullanıp maaşını vermediler, isyan edince “Ararun 155’i” dediler, madende yaralanınca üzerine benzin döküp yaktılar, böbreğini çaldıktan sonra. Kimi kazanmak istediğinizden emin misiniz?
Herkesin de rızasını kazanmayıverin. Herkesi de affetmeyiverin. Eğri bir yanda, doğru bir yanda dursun ki, toplum, sizin iktidarınızda ne yöne gitmesi gerektiğine karar versin. Tamamen kendi çıkarının peşindeki bu kolpa dindar, muhafazakâr ve milliyetçi kitlenin Atatürkçü, ulusalcı ve yine milliyetçi modellerinden sizin partinizde, belediyelerinizde, il-ilçe örgütlerinizde ve seçmenlerinizde de var. Onlara şimdi sıranın onlara geçeceği hevesini yaratmayın. Civa gibi insanlardır çünkü bu insanlar ve toplumun her kesiminde varlar. Aslında bu ülkede en büyük seçmen kitlesi onlar. Yağma Hasan’ın Böreği Partisi kurulsa hiç bahane üretmeden topyekûn oraya üye olurlar. Bahane mekanizmasına gerek kalmadı çünkü artık, ar damarları çatladı. Ama işte her devrin insanı ya onlar, siz nasılsanız sıra size gelince sizin kabınızın şeklini de alacaklar. Birden ahlak abidesi kesilecekler belki.
Tıpkı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi muhalif seçmeni cepte görüp, 22 yılın nimetlerine konanlara, ahaliye kabadayılık yapanlara, ülkelerinde sebep oldukları çürümeyi umursamadan iktidara destek olup muhalif seçmene “ohh” çekenlere göz kırpmayın. Biraz da 22 yıl boyunca doğru bildiği yoldan sapmamış, hor görülmüş, aşağılanmış, hakkı gasp edilmiş ama yine de harama el uzatmaktansa yurt dışına göçüp onuruyla çalışıp kazanmayı, başkasının hakkını gasp etmektense mahkeme kapılarında sürünmeyi tercih eden muhalif seçmene yaklaşın. Hak ettiği halde atanamayınca torpil bulmaya kalkmaktansa onuruna yediremeyip intihar edenlerin yakınlarını düşünün, devran yine her devrin kazananlarının mı olacak? Sizden sıcak bir gülümseme, sağlam bir duruş görmeye ihtiyacı olan cefakâr muhalif seçmen yine mi öteki olacak? Milyonlarca ötekiyiz bu ülkede.
Bu yüzden ben size o “aynı sofradan yiyoruz” mesajını taşıyan sofra örtüsü desenli ceketi değil, mahalleliye dert olan kul Ahmet’in ceketini yakıştırırım, ama siz bilirsiniz tabi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.