18 yaşındaki Arda Küçükyetim, Eskişehir’de kafasında kask, belinde balta, yüzünde maske ve üzerinde hücum yeleğiyle çay bahçesinde oturan beş kişiye bıçakla saldırdı. Peki, Küçükyetim’i bu saldırıya hangi nedenler motive etti, bu tarz saldırılara neden ABD ve Avrupa’da rastlanıyor, bu saldırı toplumsal ve ideolojik olarak bizlere ne anlatıyor? Daha önce Türkiye’de benzerine pek rastlamadığımız bu saldırıyı ve saldırganın saldırıdan önce yayımladığı iddia edilen manifestosunu Prof. Dr. Halis Dokgöz Medyascope’a değerlendirdi.
Eskişehir’de 18 yaşındaki Arda Küçükyetim, kafasında kask, belinde balta, yüzünde maske ve üzerinde hücum yeleğiyle Tepebaşı Camii bahçesinde oturan beş kişiyi bıçakladı. Nazilerin “Kara Güneş” amblemini göğsüne yapıştıran Küçükyetim, bu saldırısını canlı yayında paylaştı. Saldırgan daha sonra gözaltına alındı. Olayın ardından archive.org’da “skreewie” kullanıcı adıyla Küçükyetim’e ait olduğu ileri sürülen bir manifesto ortaya çıktı ve bu belge sosyal medyada yayıldı.
Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Halis Dokgöz, bu saldırıyı ve saldırı öncesinde yayımlanan manifestoyu, saldırı motivasyonunu Medyascope’a anlattı.
Bu tarz saldırıları yapan kişilerin çocukluk travmalarının çok belirleyici olduğunu söyleyen Prof. Dr. Halis Dokgöz, çocuklukta maruz kalınan cinsel istismar, parçalı aile yapısına sahip olma, yalnızlık gibi pek çok sosyokültürel etkenin belirleyici olduğunu anlattı. Bu tarz saldırıları sadece çocukluk travmaları ile açıklamanın doğru olmayacağının da altını çizen Dokgöz, kişinin yaşamı ve eylemlerinin, medyanın bu tarz olaylardaki saldırganları kahramanlaştıran yaklaşımının bu tür saldırılara ön açıcı nitelik taşıdığını ekledi.
Bu tarz saldırıların arka planında her zaman “akıl hastalığı” aramanın doğru olmadığını belirten Dokgöz, bazen hiçbir akıl hastalığı olmayan kişilerin de bu tür eylemleri gerçekleştirebileceğini vurguladı.
“Koruyucu önlemler alınmalı”
Bu tarz saldırıların zaman zaman ortaya çıktığını ve bu dönemlerde toplumda infial yarattığını dile getiren Dokgöz, Türkiye’nin bu tarz olaylarda koruyucu, önleyici önlemler alma noktasında hep sıkıntı yaşadığını belirtti. Bu olayların çabuk unutulduğunu aktaran Dokgöz, “Hatırlarsanız, yaklaşık bir ay kadar önce Elazığ’da da bir kişi yine tedavi görmesi gerekirken, ailesinin ısrarlarına rağmen tedavi görmeyip tabiri caizse sokağa salınmıştı ve üç-dört kişiyi öldürmüştü. Yani bu tür durumlarda, olgu merkezli yaklaşım önemli ama örneğin sosyal hizmet uzmanlarının, sosyal çalışmacıların bu tür riskli aileleri, toplumsal yapıları belirlemesi ve ona göre koruyucu önlemler almamız gerekiyor. Yoksa biz bu tür vakalarla karşılaştıkça yeniden bunları konuşacağız, arkasından hiçbir şey yapmayacağız” dedi.
Seri cinayetlerin, toplu katliamların ABD ve Avrupa’nın bazı ülkelerinde daha sık görüldüğünü belirten Dokgöz, bunun ilk nedenini bu ülkelerde bu saldırıların daha sık gündeme gelmesi olarak anlattı. İkinci neden olarak bireysel silahlanmayı gösteren Dokgöz, şöyle devam etti:
“Silaha erişim oralarda daha fazla. Biz bireysel silahlanma noktasında oraya göre daha iyiyiz. Bu noktada özellikle ABD’de bir taraftan insanlar bu tür olaylarla karşılaştıklarında dehşet içerisinde kalırken, diğer taraftan bir gizem yaratma, buradan bir kahramanlık öyküsü çıkarma yaklaşımı içerisine de giriyorlar. Yani buradan da bir ikon yaratma, buradan da bir rant oluşturma yaklaşımı söz konusu olabiliyor.”
“Cezasızlık algısı bu eylemleri kolaylaştırıyor”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Saldırıyı kolaylaştıran pek çok faktör olduğunun altını çizen Dokgöz, bunlardan ilkinin cezasızlık algısı olduğunu belirtti. Özellikle kadın cinayetleri, azınlıklara karşı yapılan eylemler, hayvanlara yönelik yasayla birlikte “ötekilere” ve “azınlıklara” karşı, çocuklara, kadınlara, hayvanlara, yaşlılara, engellilere travma ve şiddet uygulamanın insanlara daha kolay geldiğini dile getiren Dokgöz, toplumda oluşan cezasızlık algısının bu tür eylemleri kolaylaştırdığını ekledi.
“Niğde ve Ankara’da köpeklerin öldürülmesi bu saldırıyı kolaylaştırdı”
Daha detaylı yorum yapabilmek için saldırı dosyasının tüm içeriğini görmek gerektiğini düşünen Dokgöz, Niğde ve Ankara’da yaşanan hayvan katliamlarının bu saldırının önünü nasıl açmış olabileceğini şu cümlelerle anlattı:
“Özellikle Ankara’da, Niğde’de yaşanan olayların etkisi olduğunu ve saldırıyı kolaylaştırdığını düşünüyorum. Yani eyleme geçme noktasında sıkıntı yaşayan insanların bu haberlerin ve bu tür uygulamaların ardından daha kolay harekete geçtiklerini düşünüyorum. Medyanın da bu noktada kişileri kahramanlaştırmaması gerekiyor. Tabii ki kamuoyunun bilgi edinme hakkı var. Ancak bu bilgi edinilirken gerçekliklerin neden-sonuç ilişkisi üzerinden verilmesi gerektiğini düşünüyorum.”
İnsanların medya, sinema, dizilerden etkilendiğini ve saldırganların farklı yaklaşımlar sergileme eğiliminde olabildiğini söyleyen Dokgöz, çocukların, hatta erişkinlerin bağımlısı haline geldiği internet ve bilgisayar oyunlarının da belirleyici olabileceğini ekledi. Eskişehir saldırısında da bu tarz bir etkilenmenin olabileceğini belirtti.
“Şiddet aynı bir enfeksiyon gibi bulaşıcı olabiliyor”
Şiddetin bulaşıcı olma özelliğine dikkat çeken Dokgöz, “Aynen bir enfeksiyon hastalığı gibi, mikrobik bir hastalık gibi bulaşıcı olabiliyor. Zaman zaman bu tür olaylarla karşılaşıyoruz. Yani bir olay bir bölgede olduktan sonra benzer olayların başka bölgelerde de olduğunu görüyoruz. İntiharları çok sık görmeye başladık. Çünkü burada da bir kahramanlaştırma hikâyesi oluşmaya başlıyor. Siyanür içerek intihar edenler, ardından başkasını öldürüp kendisini öldüren insanlarla karşılaşıyoruz. O nedenle medyanın dili çok önemli bu noktada” dedi.
Daha çok çocuklar, kadınlar, yaşlılar, engelliler, bitkiler, hayvanlar, azınlıklar ve LGBTİ+’ların bu tür saldırıların hedefi haline geldiğini aktaran Dokgöz, seri cinayetlerde de cinsel istismarlarda ve tekil cinayetlerde de durumun böyle olduğunu söyledi. Saldırganların “kolay hedef” seçme eğiliminde olduğunu belirten Dokgöz, Küçükyetim’in de manifesto metninde azınlıkları ya da kendince “öteki” gördüğü kişi ve grupları saldırının motivasyon unsuru olarak betimlediğini belirtti.