31 Mart seçimlerinin ardından anketlerde son durum ne? Hangi parti yarışta ipi göğüslüyor? CHP birinci parti olma özelliğini kaybediyor mu? Hangi liderin beğeni oranı düşüyor, kimlerinki artıyor? İYİ Parti seçmeni nerede? Kararsız seçmen artıyor mu?
Ruşen Çakır, MetroPOLL’ün Türkiye’nin Nabzı araştırmasından hareketle In-Depth Raporu’nu hazırlayan ekipten Prof. Dr. Burak Bilgehan Özpek ile konuştu.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. MetroPOLL Araştırma’nın aylık “Türkiye’nin Nabzı” araştırmalarından hareketle yapılan, “In-Depth”, derinlemesine analiz raporunu, her ay olduğu gibi bu ay da hazırlayan ekipten Prof. Burak Bilgehan Özpek ile konuşacağız. Bu raporda gerçekten çok çarpıcı birtakım bulgular, tespitler var. Tartışmalara yol açacak hususlar var. Evet, bütün bunları Burak Bilgehan’la konuşacağız. Merhaba Burak, hoş geldin.
Burak Bilgehan Özpek: Merhaba Ruşen Ağabey, hoş bulduk.
Ruşen Çakır: Biz bu raporları üçüncü ya da dördüncü seferdir –artık karıştırdım–yapıyoruz seninle. Her ay, her ay başı yapıyoruz. Bu gerçekten çok çarpıcı. Şimdi, öncelikle, bu raporu nasıl hazırladığınızı tekrar bir özetlesene — onu bir tekrar söyleyelim, bilmeyenler için.
Burak Bilgehan Özpek: Tabiî. Şimdi, MetroPOLL’ün her ay düzenli olarak yaptığı “Türkiye’nin Nabzı” araştırması var ve bu araştırma çok kapsamlı bir çalışma. İnsanlar sâdece partilerin oy oranlarıyla ilgileniyorlar; ama içinde Türkiye’nin sosyolojik dönüşümüne dâir ya da Türkiye’nin dış politikasına, ekonomi yönetiminin algılanmasına dâir birçok altbaşlık var. Birçok soru soruluyor. Dolayısıyla, aslında biz genel îtibâriyle siyâseti sâdece partilerin oy oranlarından değil; Türkiye’deki toplumsal dönüşümden, ekonomik performansın nasıl algılandığından, aktörler arası ilişkinin toplum tarafından nasıl görüldüğünden yola çıkarak analiz etmeye çalışıyoruz. “In-Depth” ise, “Türkiye’nin Nabzı” araştırmasında çok dikkat çekmeyen ve bâzen rapora koymadığımız özel sorulardan hareketle yapılan bir özel rapor. Karar alıcılara, diplomatik misyon temsilcilerine, uluslararası finans kurumlarına ve siyâsî elitlere yönelik hazırlanmış bir rapor. Ve MetroPOLL’ün bir akademik danışma kurulu var; bu birçok araştırma şirketinde görmediğimiz bir şeydir. Akademisyenlerden oluşan, bu verileri parti kırılımlarını, alt kırılımlarını değerlendiren ve uzun toplantılar, uğraşlar sonucunda aylık sonuçları analiz eden bir akademik araştırma grubu var. Ben de o grubun bir parçasıyım. Böylece hem aylık verileri abonelerimizle paylaşıyoruz, hem de bu özel raporu arzu edenlerle paylaşıyoruz. Yani o verileri bir de analiz ediyor MetroPOLL.
Ruşen Çakır: Evet, şimdi bu ayki rapora damgasını baştan sona vuran olay tabiî ki –rakam vermiyorsunuz, ama sıralama veriyorsunuz– CHP’nin birinci parti olma özelliğini kaybettiği. Yani 31 Mart’tan bu yana bu ilk defa MetroPOLL’ün çalışmasında bulundu. Öncelikle onu konuşalım. Rakam vermeden zor olacak; ama olsun, yine de sıralama anlamında bunun önemli bir dönüşüm olması gerekiyor. Geçen ay bu konuda çok büyük bir sorun yoktu. Geçen ayki raporda da, daha öncekinde de CHP birinci partiydi. Başka araştırmalarda da hep öyle çıkıyordu. İlk defa CHP’nin birinci parti olma özelliğini kaybettiğini görüyorum bir araştırmada. Bu çok çarpıcı.
Burak Bilgehan Özpek: Evet, yani özellikle yerel seçimden sonra Cumhuriyet Halk Partisi, dört ay boyunca açık ara diyebileceğimiz bir şekilde, hatâ payının ötesinde bir şekilde birinci parti olarak gözüktü. Bunun tabiî temel sebebi, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi seçmeninin –Cumhur İttifâkı seçmeni diyelim–, 14 Mayıs seçmeninin yeniden seçim olduğu zaman partilerine gitmekte çok istekli davranmaması oldu. Yani 14 Mayıs’ta AKP’ye oy verenlerin genel îtibâriyle sâdece yarısı, “Yeniden seçim olduğunda Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy veririz” diyordu. Bu da kararsızlar kümesini tabiî ki artırıyor. Öte taraftan, İYİ Parti’nin üçte biri Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönelmişti. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi kendi seçmenini mobilize edemezken, Cumhuriyet Halk Partisi diğer partilerden de oy çeken bir parti olarak öne çıkmıştı. Çünkü muhâlefetteki en güçlü, en kurumsal parti olarak gözüküyor. Diğer partilerdeki sıkıntılar hemen Cumhuriyet Halk Partisi’ne olumlu olarak yansıyor. Şimdi, bu ay farklı bir şey bulduk. Birincisi, Adalet ve Kalkınma Partisi seçmeni yeniden partisine geri dönme eğilimi gösteriyor. Yani, %50 olan rakam, 14 Mayıs seçmeninin sâdece %50’si, “Yeniden seçim olursa AKP’ye oy veririz” derken, Ağustos ayında %60’ın üzerine çıkmış durumda. Hattâ %67, yani üçte ikisini ciddî anlamda tekrar kendisine çekebiliyor. Öte taraftan, diğer muhâlefet partilerinden Cumhuriyet Halk Partisi’ne geçişin de durduğunu veya azaldığını görüyoruz. Meselâ İYİ Parti’nin %35’i, “Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy veririm” derken, bu ay o rakam da %17’ye düştü bizim araştırmamızda. Böylece kararsızlar dağıtılmadan önceki oy oranlarında Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi arasında bir mesâfe oluştu. Öyle söyleyelim.
Ruşen Çakır: İstersen, bunun nedenlerine geçmeden önce, yine buna paralel bir diğer rakamı konuşalım. Ondan sonra üzerinden, “Ne oldu da bu oldu?”ya geçelim. MetroPOLL olarak ölçtüğünüz bir başka şey: Beğeni, liderlerin beğeni oranı. Ekrem İmamoğlu’nun beğeni oranı 8,5 puan düşerken, Özgür Özel’in beğeni oranı 12 puan geriledi. Bunlar çok büyük rakamlar, yani bir ay içinde.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Burak Bilgehan Özpek: Çok büyük rakamlar, evet.
Ruşen Çakır: Öte yandan, Erdoğan’ın beğeni oranı 4 puan yükseldi. Şimdi, onlarda çok büyük düşüş var, Erdoğan’da yükseliş var. Ama Erdoğan’ın yükselişi, onlardaki düşüşün altında kalıyor tabiî.
Burak Bilgehan Özpek: Şöyle: Gerçekten %50’nin üzerinde ölçüyorduk biz Ekrem Bey’i. Tabiî sebepleri var, onları konuşacağız. Ağustos ayı performansı çok parlak değil. %50’nin altına indi. Özgür Özel’in de genel îtibâriyle Cumhur İttifâkı seçmeninden aldığı bir destek vardı. Bu desteği alıyordu, ama muhâlefetin desteğini de kaybetmiyordu. Yani kendi Cumhuriyet Halk Partisi tabanının ve muhâlif seçmenin desteğini de kaybetmiyordu. Böylece çok ciddî bir yükseliş görmüştük Özgür Özel’in beğeni oranında. Şimdi, özellikle muhâlif seçmen tarafından Özgür Özel’e yönelik bir rezerv var. Yani, yerel seçimden hemen sonra Cumhuriyet Halk Partisi’ni birinci parti yapan Genel Başkan’a yönelik ilgi azalmış ve muhâlif seçmen, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı’na karşı daha eleştirel pozisyona geçmiş gibi gözüküyor. Orada Mansur Yavaş’ın %60’ın altına düşmediğini görüyoruz biz — o da önemli. Yani onda da bir düşüş var aslında, birkaç puanlık düşüş var; ama Mansur Bey %60’ın üstünde seyrediyor sürekli olarak. Özellikle yerel seçimlerden sonra, ben daha önceki çalışmalara da baktım beğeni oranına; yani Mansur Bey yerel seçimden sonra bir level atlamış, yani bir üst kademeye geçmiş: %50’ler bandından %60’lar bandına geçmiş. Onun da altına inmiyor. Ama İmamoğlu ve Özel, gerçekten Ağustos ayında beğeni kaybı yaşadılar. Bununla birlikte bir şey daha var Ruşen Ağabey, onu da söyleyeyim. Çok önemli bir veri var aslında burada; o da temsil krizi. Bunu da konuşmalıyız bence. Bütün adayların ve aktörlerin ötesinde, geçtiğimiz sene, yani 2023 Ağustos’unda “Siyâsî partiler beni temsil etmiyor” diyenlerin oranı %40 iken, 2024 Ağustos’unda bu %57’ye çıkmış durumda. Bu çok büyük bir rakam. Yani şunu bekliyoruz biz; toplumun bir kısmı “Temsil edilemiyorum” der, bu vardır; fakat %57’ye çıkması, yani bir sene içerisinde bu oranın %50 artması, hakîkaten siyâseten bir temsil krizinin olduğunu da gösteriyor.
Ruşen Çakır: Bu arada tabiî, ben geçenlerde sırf keyif olsun diye Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın web sayfasına girdim, Türkiye’deki var olan partilere bakayım dedim. 100… Yani şimdi, 150’nin üzerindeydi galiba yanılmıyorsam. Buna rağmen hâlâ temsil edilememe…
Burak Bilgehan Özpek: Ruşen Ağabey, mesele siyâsî parti meselesi değil. Şimdi, her ağzını açan, “Siyâsette bir boşluk var” diyor; yani siyâsette bir boş alan var ve oranın bir şekilde doldurulması gerekir diye bir iddiada bulunuyor. Ben bu kanaatte değilim. Boşluk siyâsette değil bence; boşluk siyâsetçide. Yani siyâsetçiler bence halkın gündemini temsil etmekte çok zorlanıyorlar, çok mâhir değiller. Bunun tabiî sebepleri var, yani onu da konuşabiliriz.
Ruşen Çakır: İstersen şimdi buradan, tam bu yerden gidelim. CHP’nin birinci parti olma özelliğini kaybetmesi, Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel’in beğeni oranlarının düşmesinin ardında, yaptığınız analizde altını çizdiğiniz bölümler var. Diyorsunuz ki: “Başarısız bir muhâlefet performansı. CHP’den ekonomiye dâir, toplumun ilgisini çekebilecek bir çözüm önerisi gelmemesi. Parti içi çekişmeler”. Üç tâne olay var. Aslında “başarısız muhâlefet performansı” daha genel gibi duruyor, ama o birçok şey içeriyor. Ekonomiye dâir iknâ edici şeyleri not düşmüşsünüz. Birtakım yerel mitinglerin sönük geçmesi dışında, somut bir çözüm önerisi olmaması ve parti içi çekişmeler… İstersen şu “ekonomiye dâir çözüm önerisi gelmemesi” meselesini biraz açalım. Burada tam olarak neyi kastediyorsunuz?
Burak Bilgehan Özpek: Şimdi onu da bir veriyle cevaplayayım. Meselâ, önümüzdeki bir sene içerisinde ekonominin daha iyi olacağını düşünen çok fazla insan yok. Toplumun sâdece %20’si “Daha iyi olur” diyor. Yani ağırlıklı olarak insanlar çok kötümser. Biz de buna dayanarak bir soru daha sorduk: “Acaba muhâlefet şu anda ekonomiyi yönetseydi daha mı iyi olurdu?” Şimdi insanlar, toplumun %80’i ekonominin daha kötü olduğunu düşünürken; toplumun sâdece %29’u, “Eğer Türkiye ekonomisini muhâlefet yönetseydi daha iyi bir ekonomi tablosu ortaya çıkardı” diyor. Burada bir sorun var Ruşen Ağabey. Yani her şey çok kötü, insanlar bunun farkında; insanlar mevcut hükûmetten de çok ümitli değiller. Yani mevcut hükûmetin bu sorunları çözeceğinden de çok ümitli değiller. Fakat “Muhâlefet çözer mi? Muhâlefet eğer iktidarda olsaydı daha mı iyi olurdu?” diye sorulduğu zaman, toplumun sâdece %29’u “Evet, daha iyi olurdu” diyor. Daha geniş bir kesim, “Hiçbir şey değişmezdi” diyor. Bu, aslında muhâlefetin sorgulaması gereken bir durum.
Ruşen Çakır: Tabiî burada bir başka husus var; muhâlefetin, CHP’nin etkili muhâlefet yapamaması meselesinde –daha önce de konuştuk, tekrar üzerinden geçmemiz şart tabiî ki– herhalde ana eksen olarak “normalleşme”, “yumuşama” çizgisini tartışıyoruz. Burada bir sorun mu gözlüyorsunuz?
Burak Bilgehan Özpek: Evet, bu çok sorunlu. Çünkü biz meselâ şunu görüyoruz: Erdoğan normalleşme sürecinin içerisinde, fakat normalleşme Erdoğan’ın siyâsetini felç etmiyor. Yani Erdoğan toplumdaki kültürel hatlara, ideolojik hatlara dokunmaktan ve orayı derinleştirmekten geri durmuyor. Çok normal; çünkü siyâset tam olarak böyle bir şey. Yani, bakarsınız toplumda %50’nin üzerinde bir mutâbakat oluşursa o konuyu sâhiplenirsiniz ya da çok konuşulmayan ama toplumda bir rahatsızlık varsa o konunun bir anlamda sözcülüğünü yaparsınız. Erdoğan, evet, CHP’ye “terörist” demiyor, CHP Genel Başkanı’nı muhâtap alıyor, çok tahkir edici bir dil kullanmıyor. Bunlar tamam, yani normalleşme süreci biraz böyle algılanıyor Erdoğan tarafından. Ama Erdoğan öte taraftan siyâset yapmayı bırakmıyor. Meselâ bu sokak köpekleri meselesi bunun en bâriz örneği. Olimpiyatları LGBT propagandasıyla özdeşleştirmesi bunun en bâriz örneği. Instagram yasakları… Meselâ onu da sorduk, onun da alt kırılımlarına baktık. Muhâfazakârların ve dindarların %60’tan fazlası Instagram yasağını destekliyor, milliyetçilerin %48’i Instagram yasağını destekliyor. Yani bulduğu yerde, Erdoğan, çoğunluğu temsil etme konusunda tereddüt etmiyor. İşte LGBT meselesi… meselâ toplumun önemli bir kısmı, yarıya yakın bir kısmı, mücâdele edilmesi gereken bir mesele olduğunu düşünüyor LGBT propagandasının. Tehdit algılıyor bu konuda. Ama muhâlefet, Ruşen Ağabey, normalleşme sürecine girdikten sonra bir anlamda büyük siyâset yapma alanlarını da boş bıraktı. Öyle görüyoruz biz. Meselâ tamam, Halk TV stüdyosunda “Ekonomi çok kötü” diye sızlanabilirsiniz. Erdoğan Türkiye’yi çok kötü yönetiyor ve bunu sâdece muhâlifler değil iktidar seçmeni de söylüyor, herkes farkında bunun. Ama Cumhuriyet Halk Partisi, mızmızlanmanın ötesinde topluma inandırıcı bir kadro ve inandırıcı bir plan sunamadı — özellikle ekonomi konularında.
Ruşen Çakır: Burada tabiî diğer husus gündeme geliyor. Bugün tüzük kurultayı başladı. Parti içi çekişmeler meselesi bayağı bir, özellikle sosyal medyada, büyük medyada –“büyük medya” artık neyse, ben de bilmiyorum ama– ve ulusal medyada her şey bırakıldı da sanki CHP tartışılıyor gibi. Hattâ en çok da buraya malzeme taşıyanlar, kendilerini CHP’ye yakın gören veya yakın olduğunu söyleyen insanlar. Türkiye’nin gündeminde CHP’nin içi var: Kılıçdaroğlu, Özgür Özel, Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu; kim kiminle birlikte, kim kime karşı, vs.. Burada gerçekten bir abeslik var, siz de bunu yazmışsınız zâten. Nasıl okuyorsun bunu? Ben açık söyleyeyim, komplo teorilerine çok inanmam ama, herhalde iktidârın buna bir şekilde dahli vardır ya da dahli yoksa bile, bir şekilde önünü açıyordur diyelim.
Burak Bilgehan Özpek: Tabiî tabiî, aynı fikirdeyim. Şöyle Ruşen Ağabey: Gerçekten bir Ankara duyumculuğu ve kulisçiliği, işte ne bileyim, koridor dedikoduculuğu diye bir şey var. Ve bu olduğu gibi ana akımda sergileniyor. Yani, bir gazetecinin aslında yapmayacağı şeyler bunlar, yapmaması gereken şeyler. Ve muhâlefet medyası çok güçlendi. Türkiye’deki kutuplaşma atmosferi de bu merkez medyayı ortadan kaldırdığı için, farklı toplum kesimlerinin aynı anda haber aldığı bir yer de yok baktığınız zaman. Çünkü ticârî medya yok. Benim görebildiğim kadarıyla, hükûmetin iletişim stratejisinde sahte bir merkez medya kurma gayreti var; yani kurgusal bir şey, ticârî değil. Ama hem iktidardan hem muhâlefetten gazetecilerin çağrılıp bir anlamda bir tiyatro şeklinde konuşturulduğu bir merkez medya inşâ etme gayreti var. Meselâ bunlardan bir tânesi TV100 diye bir kanal. Bunu ben Twitter’a da yazdım. Yani TV100 Kanal 7 gibi değil, A Haber gibi değil, Halk TV gibi de değil; ama işte, Kanal 7’ye ya da Halk TV’ye çıkabilecek ya da oraların seyircisine hitap edebilecek insanların buluştuğu bir yer. Şimdi normalde TV100’ün işlevini, Aydın Doğan Kanal D’nin sâhibiyken Kanal D veya CNN Türk görüyordu, öyle değil mi? Ya da eskiden NTV görüyordu; daha böyle merkezde bir medya, daha ticârî, ama farklı insanların izleyip bilgi alabildiği platformlardı bunlar. Şimdi buralarda da dikkat ederseniz, sürekli, her akşam durmaksızın muhâlefet partilerinin iç işleri konuşuluyor. Yani Türkiye’nin birçok meselesi var, hattâ Cumhur İttifâkı’nın da kendi içinde birçok meselesi var; fakat biz bir senedir TV100’de akşamları aynı insanların, aynı Ankara duyumcularının, dedikoducularının birbirlerine operasyon yaptığını, tetik çektiğini falan görüyoruz, duyumlar, dedikodular üzerinden. Şimdi bu tabiî ki bilinçli bir strateji. Yani bizler tecrübeli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyız Ruşen Ağabey. Hani siz benden daha tecrübelisiniz yaş îtibâriyle. Ama şimdi şurada Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu kadar çok konuşulmasının ve muhâlefet partilerinin genelde bu kadar çok konuşulmasının bir sebebi var. Hatırlarsanız, bundan 3-4 sene önce falan da HDP-İYİ Parti kavgası konuşulurdu. Sürekli ama, her akşam, bunlar konuşturulur, böyle bir gündem ortaya çıkartılır ve sanki istikrarsızlaşabilecek bir parti gibi gösterilirdi. Şimdi CHP istikrarsızlaşabilir. Ben bu kanaatteyim. Yani CHP’nin içinde bulunduğu durum kolay bir durum değil. Fakat hükûmetin topluma göstermek istediği şey, sâdece istikrarlı olmakla övünen, övünebileceği bir yönetim performansı yok ama en azından istikrarlı olduğu için kendisini topluma böyle lanse eden Erdoğan figürüne karşı, ganîmeti bölüşemeyen ve sürekli olarak hizipler arası kavganın merkezi olan bir Cumhuriyet Halk Partisi imajı var.
Ruşen Çakır: Evet, orada bu söylediğine… Başka bir şey soracaktım, ama bu söylediğinden hareketle bahsettiğiniz bir başka husûsu şimdi dile getireyim: Cumhur İttifâkı bileşenleri arasında birtakım sorunlar olsa da, bunlar hızlı bir şekilde çözülüyor ya da yokmuş gibi gösteriliyor. En son meselâ Malazgirt kutlamalarında verdikleri fotoğrafta etle tırnak gibi gözüküyorlar. Halbuki içlerinde çok ciddî birtakım sorunların olması bekleniyor. Yani o dediğin, her akşam toplanıp CHP konuşan insanlar yerine, her akşam toplanıp “Cumhur İttifâkı dağılır mı?” diye konuşmaları aslında daha gerçekçi olabilir meselâ; ama konuşulmuyor.
Burak Bilgehan Özpek: Ama orada tabiî şöyle bir şey var: Türk sağında, biliyorsunuz, “Kol kırılır, yen içinde kalır”. Çok gizemlidir. Kriz ortaya çıkana kadar, krizin olduğunu herkes inkâîr eder; böyle bir eğilim vardır. Ama meselâ CHP’de, İstanbul kongresini kaybeden bir aday hemen Kanal 7’ye çıkıp derdini dökme telâşına düşebilir. Yani Cumhuriyet Halk Partisi’nde insanlar çok daha açıktan konuşuyorlar. Bu iyi bir şey aslında, medenî bir şey. Ama Türk sağı böyle değil; çok gizemli bir şekilde halleder bu işlerini. İkincisi de tabiî, Cumhur İttifâkı içerisindeki aktörlere vehmedilen o tutarlılık ve idealizm aslında yok. Yani Türk sağının bir de uzlaşma yeteneğini vurgulamak gerekiyor. Meselâ biz Devlet Bahçeli’yi belirli ilkelerin muhâfızı ve o ilkeler üzerinden siyâset yapan bir figür olarak tanımlamamalıyız. Devlet Bahçeli iktidar için uzlaşır, esner. Yani 2015 senesinde HDP ile birlikte Bahçeli MHP’si, iç güvenlik yasa tasarısına karşı çıktı Meclis’te. Bunu unutmayalım. Bahçeli, Berat Albayrak’ın McKinsey ile yaptığı danışmanlık sözleşmesini savundu. Yani Devlet Bey aslında sanıldığı kadar sert, esnemeyen, katı bir figür değil. Bence siyâset için pragmatik olarak esneyebilen bir figür. Dolayısıyla Cumhur İttifâkı hem bu işi biraz kapalı kapılar arkasında halletmeye çalışıyor, hem de aktörler sanıldığından daha esnek olduğu için… İktidar var çünkü ellerinde. Yani esnememelerinin mâliyeti iktidardan kopmak olacak; onu kaybetmek istemiyorlar. Orada pek bir sorun yokmuş gibi gözüküyor doğrusu, daha istikrarlıymış gibi gözüküyor. Ama öte taraftan bütün istikrarsızlık –işte, geçen sene meselâ her akşam İYİ Parti’den istifâlar konuşuluyordu, şimdi yerel seçimden sonra her akşam cumhurbaşkanı adayı kim olacak bu konuşuluyor– muhâlefete havâle edilmiş durumda.
Ruşen Çakır: Şimdi İYİ Parti demişken, İYİ Parti’yi görüyor musunuz araştırmalarda? Yani bir denklemin içine alınması gerekiyor mu?
Burak Bilgehan Özpek: Şöyle: İYİ Parti seçmeninin, bu ay bizim gördüğümüz, %45’e yakını kararsız. Yani bu daha düşük bir rakamdı, çünkü Cumhuriyet Halk Partisi’ne meyletmişlerdi. Şimdi onlar Cumhuriyet Halk Partisi’nden uzaklaşıp yeniden İYİ Parti’ye oy veririz demiyorlar; ama 14 Mayıs seçmeninin yarıya yakını diyelim, kendisini kararsız olarak değerlendiriyor. Bu çok büyük bir rakam. Yani İYİ Parti’nin bıraktığı boşlukta %5’lik bir oy var ve bu %5’lik oy kendisini kararsız olarak nitelendiriyor. Parti, kendi seçmeninin sâdece üçte birini alabiliyor. Yani kararsızlar eklendiği zaman bu partiyi %5 bandının üzerine çıkartıyor, doğru; fakat yeniden bir merkez olabilecek, yeniden bir câzibe merkezi olabilecek bir politika henüz üretmiş gözükmüyorlar. Üstelik Müsavat Dervişoğlu’nun tanınma oranı da oldukça düşük gözüküyor şu anda.
Ruşen Çakır: Bu kararsızlar geçen aylarda çok yüksekti. Bu ayda bir hareket var mı genel olarak bakıldığı zaman kararsızların oranında?
Burak Bilgehan Özpek: Yani %30 bir kararsız kümesi var, bunu görebiliyoruz. Bu tabiî yüksek bir oran. Ancak genel îtibâriyle benim izleyicilerimize de tavsiyem, kararsızlar dağıtılmadan oy oranlarını okumak daha sağlıklı olabiliyor. Kararsızları biz oransal dağıtıyoruz veya bâzı başka sorularla daha iyi anlamaya çalışıp o şekilde dağıtıyoruz. Ama genel îtibâriyle toplumda kararsız olan, protesto oy verme eğiliminde olan ve siyâsî temsilinin yeteri kadar gerçekleşmediğini düşünen çok ciddî bir toplum kesimi var. Bu Türk siyâseti açısından bir kriz Ruşen Ağabey. Bu kaçınılmaz bir şey bence Başkanlık Sistemi’nde bu arada. Yani partiler, evet, çok yetenekli siyâsetçiler yok belki 90’lara mukayeseyle. Bir Süleyman Demirel yok, bir Bülent Ecevit yok, bir Necmettin Erbakan yok. Tamam, bunu kabul ediyoruz. Ama şu anda meselâ siyâsî partilerin de bir işlevi, bir fonksiyonu var mı gerçekten? Vatandaş onu da çok anlamıyor. Yani biz başkan adaylarının etrâfında mı kümeleneceğiz, yoksa siyâsî partilerin etrâfında mı kümeleneceğiz? İnsanlar bunu merak ediyor. Şimdi meselâ Cumhuriyet Halk Partisi bir gölge kabine kurdu, öyle değil mi? Gerçekten, ister Mansur Yavaş olsun ister Ekrem İmamoğlu olsun, cumhurbaşkanı seçildiği zaman, CHP’de kurulan bu gölge kabineden mi faydalanacak? Yani kabinesini CHP’nin gölge kabinesinden mi kuracak? Ben hiç sanmıyorum, hiç zannetmiyorum açıkçası. Dolayısıyla siyâsî partilerin îtibarlarının düşmesi çok yapısal bir sorun da olabilir.
Ruşen Çakır: Sizin derinlemesine analizde adının geçtiğini görmedim, ama son seçimlerin en dikkat çeken partilerinden birisi de Yeniden Refah Partisi’ydi. Son dönemde de AK Parti’nin kuruluş yıldönümünde birtakım belediye başkanları AK Parti’ye transfer oldu. Şimdi en son Şanlıurfa –tabiî o yeni oldu–, Şanlıurfa Belediye Başkanı bağımsız oldu; ama muhtemelen herhalde iktidâra doğru yönelecektir. Yeniden Refah ile ilgili bir şey söylemek ister misin?
Burak Bilgehan Özpek: Evet, isterim. Ruşen Ağabey, Yeniden Refah Partisi ve Zafer Partisi düşüş eğilimindeler. Yani bunu söylemek gerekiyor. %5’in altına düştüler. Zafer Partisi için bu çok normal; çünkü göçmen ve sığınmacı meselesi gündemden düştükçe Zafer Partisi’nin oyu da düşer. Şimdi meselâ partiler, Zafer Partisi’ne bir anlamda oy kaptırmamak için göçmen ve sığınmacı meselesini konuşmaya çok hevesli. Ama bu mesele gündemde kaldıkça, konuşuldukça Zafer Partisi’nin oyu artıyor. Bu ay meselâ gündemden düştü ve Zafer Partisi’nin oyu azalma eğiliminde. Yeniden Refah Partisi’nin de öyle. Yeniden Refah Partisi, yerel seçimden sonra beklendiği gibi Adalet ve Kalkınma Partisi’ni ciddî anlamda zorlayacak alternatif bir parti olabilecek mi? Orada bence bir soru işâreti var. Çünkü onlar da yerel seçimden sonra çok ciddî etkili, yıpratıcı bir muhâlefet yapmadılar. Şimdi burada, biraz iddialı olacak ama, şunu söylemek istiyorum: Normalleşme sürecinin bir aktörü Özgür Özel iken, bir de görünmeyen aktörleri var. Yani Erdoğan’ın normalleşmesini bekleyen ve bu normalleşme süreci sonunda yeniden Adalet ve Kalkınma Partisi içerisindeki konumuna erişmek isteyen, çepere itilmiş, yeniden merkeze gelmek isteyen bir eski AKP’li grup var. Bunlar da normalleşmenin çok görünmeyen aktörleri.
Ruşen Çakır: Bunları konuşurken suratındaki gülümsemeyi görmediğimi düşünmüyorsun herhalde. Çünkü geçenlerde bununla ilgili sosyal medyada uzun bir şey yapmıştın. Evet, yani aslında bir ara hemen hemen her yayında Gelecek Partisi’ni, ama özellikle DEVA Partisi’ni konuşma ihtiyacı hissederdik. Artık pek böyle bir şeye ihtiyaç hissetmiyoruz. Neyse…
Burak Bilgehan Özpek: Yeniden Refah konusunda da Ruşen Ağabey, şöyle söyleyeyim: Yeniden Refah da AKP mîrâsından bağımsız, AKP geçmişi olmayan, yeni siyâsete girenlerin örgütlediği bir hareket değil. Bu insanların da büyük çoğunluğu eski AKP’li. Dolayısıyla o normalleşme söylemi aslında Tayyip Erdoğan’ın insanların siyâsî söylem geliştirme hırs ve heveslerini bir anlamda kontrol altına aldığı bir süreç oldu. Bu, CHP’yi de etkiledi, sağ muhâlif partileri de etkiledi. Yeniden Refah da, konuşmadıkça, siyâset yapmadıkça, orada da bir oy düşüşü görüyoruz.
Ruşen Çakır: Şimdi burada bir cümle var: “Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş arasındaki rekabetin derinleşmesi beklenmektedir”. Bunu hep bekliyoruz zâten de, bugün bunu söylüyor olmanızın bir anlamı olsa gerek. Yani şimdiden, çok gecikmeden başlayacak diye mi düşünüyorsunuz?
Burak Bilgehan Özpek: Evet, böyle düşünüyoruz. Çünkü birincisi, Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki bu tüzük kurultayı nasıl sonuçlanacak ona bir bakmamız gerekiyor. Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi artık muhâlefet. Yani muhâlefette eskiden birkaç parti vardı. Dolayısıyla cumhurbaşkanı adayını bu partilerin müzâkeresi belirleyecekti, öyle konuşuldu. Fakat şu anda aslında cumhurbaşkanı adayı Cumhuriyet Halk Partisi’nin iç meselesi biraz da. Yani cumhurbaşkanı adayının kim olacağına Cumhuriyet Halk Partililer karar verecek. Ama hangi Cumhuriyet Halk Partililer? Parti seçmeni mi, parti üyesi mi, parti delegesi mi, yoksa parti yönetimi mi? Yani asıl sorun bu. Şimdi burada atılacak somut bir adım da aslında doğrudan bir cumhurbaşkanı adayını işâret edecek. Yani Ekrem Bey’in cumhurbaşkanı adaylığının önü açılacak. Şimdi bunun olması durumunda %60 bir beğeni oranına sâhip Mansur Yavaş’ın, hele ki Cumhuriyet Halk Partili olmayan, yani partiye gevşek bağlarla bağlı olan bir Mansur Yavaş’ın o hiyerarşiyi kabul etmeyeceğini düşünüyoruz biz. Bu bizce siyâsetin doğasına çok uygun değil. Dolayısıyla o beğeni oranını değerlendireceğini düşünüyoruz. Orada tabiî başka bir şey daha var Ruşen Ağabey: O da Ekrem İmamoğlu’na gelebilecek siyâsî yasak meselesi.
Ruşen Çakır: Evet, onu da sormayı düşünüyordum. O senaryoyu siz de dillendirmişsiniz. Yani genel başkan olursa siyâsî yasak gelme ihtimâli daha azalır diye; ama ben şahsen böyle düşünmüyorum. Ama siz bunun öyle olduğuna inanıyorsunuz anladığım kadarıyla.
Burak Bilgehan Özpek: Genel başkan olması veyâhut derhal cumhurbaşkanı adaylığının açıklanması… Şimdi şöyle bir şey var: Meselâ siyâsî yasak geldikten sonra Cumhuriyet Halk Partisi’nin hemen İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı olarak îlân etmesi gerektiğini düşünenler var. Bence bu çok geç. Yani bu otoriter sistemlerde insanların kıymeti, sistem için üretebileceği mâliyetle müsemmâdır. Yani ne kadar mâliyet üretirseniz, o kadar kıymetli olursunuz. Saraçhâne döneminde de, geçtiğimiz sene Aralık’ta da yaşadık bunu. Yani cumhurbaşkanı adayı olan birisine siyâsî yasak getirmekle, İstanbul Belediye Başkanı’na siyâsî yasak getirmek aynı şey değil. Ya da parti genel başkanına siyâsî yasak getirmekle İstanbul Belediye Başkanı’na siyâsî yasak getirmek aynı şey değil. Bunun mâliyeti olur. Yani cumhurbaşkanı adayını siyâsî olarak yasaklamanın hem iktisâdî hem siyâsî mâliyeti olur Tayyip Bey’e. Ama muhâlefet partisi genel başkanı veya muhâlefet partisinin resmî olarak îlân edilmiş cumhurbaşkanı adayını yasaklamak çok mâliyetli bir iştir. Bana sorarsanız, biraz bu konuşuluyor Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde. Yani Ekrem Bey bir an evvel bu işin adının konulmasını, çok vakit kaybetmeden, istikrarlı bir aday etrâfında Cumhuriyet Halk Partisi’nin kenetlenip devam etmesini istiyor.Bu bir koruma stratejisi. Fakat bu senaryonun gerçekleşmesi de berâberinde iki memnûniyetsiz yaratacak: Bunlardan bir tânesi Mansur Yavaş, diğeri de Kemal Kılıçdaroğlu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun… bilmiyorum, Cumhuriyet Halk Partisi içerisindeki dengelere çok hâkim değilim; CHP çok enteresan bir parti, yani âniden hemen barışıyorlar, sonra hemen küsüyorlar. Bilmiyorum, ama netîcede Kemal Bey’in siyâsî amacını da çok net bilmiyorum. Hani cumhurbaşkanı adayı mı olmak istiyor, yoksa CHP genel başkanı mı olmak istiyor? O da çok net olmadığı için, Kemal Bey için bir şey söyleyemem. Ama Mansur Bey’in açık şekilde cumhurbaşkanı adayı olabileceğini, beğeni oranının bunu desteklediğini ve onun da, “Son dönem belediye başkanlığı yapıyorum” diyerek, bundan sonra eğer bir kariyeri olacaksa cumhurbaşkanlığı üzerine onu inşâ ettiğini görüyoruz. Orada da tabiî bir bölünme olabilir.
Ruşen Çakır: Bir şey soracağım. Çok konuşulmuyor, ama seninle bir zamanlar çok konuştuk. Meral Akşener’in bir şekilde tekrar siyâset sahnesinde olacağını düşünüyor musun? Olabilir mi?
Burak Bilgehan Özpek: MetroPOLL olarak böyle bir şey sormadık.
Ruşen Çakır: Yok, hayır. Ben sana Burak Bilgehan olarak soruyorum.
Burak Bilgehan Özpek: Gerçekten bilmiyorum; yani çok kişisel temâsım yok benim uzun süredir.
Ruşen Çakır: Etkisi olur mu peki bir şekilde? Herhalde olursa iktidâra yakın olur diye tahmin ediyorum ben, yani şu gün îtibâriyle baktığımda.
Burak Bilgehan Özpek: Ruşen Ağabey, şöyle söyleyeyim: Meral Hanım bir siyâsetçinin düşmemesi gereken bir duruma düştü ve sürekli olarak dışarıdan târif ediliyor. Yani Akşener’in ne olduğu, ne yapmaya çalıştığı, geçmişte hangi amacı taşıdığı Meral Hanım tarafından söylenmedi, konuşulmadı. Sürekli olarak dışarıdan kulislerle, dedikodularla, duyumlarla Meral Hanım dışarıdan târif ediliyor. Bence bu çok büyük bir sorun. Yani Akşener masadan niye kalktı, niye döndü, işte bu milletvekili listelerini niye yaptı, niçin yerel seçimlerde partiyi müstakil seçime soktu? Bunların hepsinin cevâbı sâdece tek bir kişide; yani Meral Akşener’de. Dolayısıyla Akşener sustuğu için insanlar da haklı olarak dışarıdan bunu yorumlamaya çalışıyorlar. Ama en doğrusu bence Akşener’in çıkıp konuşması. Yani dikkat ederseniz, 14 Mayıs’tan bu yana, açıkçası hiç konuşmayan, bir süreci analiz etmeyen, özeleştiri vermeyen, sâdece duygusal tepkileriyle kamuoyunun önünde arz-ı endam eden bir siyâsî figür oldu Meral Akşener.Onun için en mantıklısı, bana sorarsanız, çıkıp o süreci başından sonuna kadar aktörleriyle, girdiği ilişkilerle anlatması olacak.
Ruşen Çakır: Şimdi, yayının başlığını “CHP çözümün adresi olabiliyor mu?” diye verdik. Sizin bu araştırmanızda cevap “Hayır” gibi çıkıyor. Peki, o zaman şöyle toparlayalım: CHP bunu döndürebilir mi, yani adresi olabilir mi bundan böyle?
Burak Bilgehan Özpek: Tabiî ki, tabiî ki, çok rahat. Yani biz iktisâdî koşullardan memnun olmayan bir toplum görüyoruz. Genel olarak hükûetin yönetim kapasitesine çok inanmayan, yani ağırlıklı olarak inancını yitirmiş bir toplum görüyoruz. İnsanlar bu hükûmeti değiştirmek istiyorlar. Fakat insanların kafasındaki en büyük soru şu: Bu hükûmeti değiştirdiğimiz zaman, onun yerine, istikrarlı bir şekilde bu memleketi idâre edebilecek bir hükûmet koyabilecek miyiz? Yani bu çok temel bir şey. Hani geçmiş dönemde hükûmetin değişim meselesi çok romantize edildi, özellikle sol entelektüeller tarafından. Yani büyük bir demokratik devrim, paradigma değişimi, kırılma noktası… Yani bu kadar romantize etmeye gerek yok. İnsanlar, “Hükûmet değişsin ve daha becerikli insanlar bu ülkeyi yönetsin, cebimizde daha fazla para olsun, daha huzurlu ve güvenli uyuyalım veya yaşayalım” diye düşünürler.Çok düz bir şey aslında ve çok da iyi bir şey. Cumhuriyet Halk Partisi’nin dayandığı toplum kesimi, network’ünde olan insanlar ve kurumlar Cumhuriyet Halk Partisi’ni bu açıdan besleyebilir. Cumhuriyet Halk Partisi’ni doğru programlarla, söylemlerle siyâsette var edebilir. Yeter ki bu iç çekişmelerden kurtulsunlar. Ve bir şey daha var Ruşen Ağabey, onu da söylemek istiyorum: Bu muhâlif hareketlerin en büyük zehri, en büyük belâsı, ‘”rejim kırılganlığı” kavramıdır. Bu çok sıkıntılıdır. Çünkü rejimin asla gitmeyeceğini düşündükleri zaman bir araya gelemezler. Rejimin artık kesinlikle yıkıldığını düşündükleri zaman, çok küçük bir elit insanların o kurtulma isteğini istismar eder.Şimdi ben bakıyorum, şu anda hükûmete yakın bütün anket şirketleri yavaş yavaş Cumhuriyet Halk Partisi’ni çok açık ara önde gösteriyor. Bu, Altılı Masa döneminde de olmuştu. Yani bu anket araştırma sonuçları üzerinden muhâlif seçmeni, seçimleri kesinlikle kazandığına iknâ edip belli bir doğrultuya sokma işi. Bu çok tehlikeli bir şey. Yani Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy veren seçmenler hakîkaten çok akıllı olmak zorundalar. Bu araştırma sonuçları neye hizmet ediyor? Hükûmet yanlısı kanalların veya ana akımdaki kanalların yayın politikası neye hizmet ediyor? Çünkü eğer onları yeniden, “Bu rejim çok kırılgan, kesinlikle Tayyip Erdoğan kaybetti, siz sesinizi çıkartmadan bekleyin veya şu adamı destekleyin” gibi bir noktaya sürüklerlerse, şunu bilmek zorunda muhâlifler: O, Tayyip Erdoğan’ın muhtemelen savaşmayı ya da karşı karşıya kalmayı tercih ettiği aday olabilir. O rejim kırılganlığını büyük bir sevinçle, büyük bir öfori hâliyle beklememek gerekiyor ya da rejimin asla gitmeyeceğine dâir bir pesimizm içerisinde olmamak gerekiyor. Çok rasyonel bir şekilde doğru adımlarla sonuç alınır gibi bir rasyonel mantık, rasyonel bir tarz hâkim olmak zorunda muhâlefete.
Ruşen Çakır: Evet, burada noktayı koyalım. MetroPOLL’ün bu ayki “Türkiye’nin Nabzı” araştırmasından hareketle hazırlanan, “In-Depth”, derinlemesine analiz raporunu Burak Bilgehan Özpek ile konuştuk. Sonuçta CHP’nin artık birinci parti olmadığını ve neden böyle olduğunu konuştuk. Araştırma sonuçları böyle gösteriyor. Burak Bilgehan Özpek’e çok teşekkür ediyoruz. Önümüzdeki ay başında da, Eylül ayında yapacakları araştırmayı konuşacağız. Her ay böyle konuşmaya devam edeceğiz. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.