Bir mozaik olarak Türkiye (17) – Bayram Erat ile Türkiye’de Pomaklar

Türkiye’de Pomaklar nerede yaşıyorlar? Pomakların tarihi nedir? Pomaklar ne zorluklar yaşadılar? Pomakça nasıl bir dil? Kökeni hangi dile daha çok benziyor? Pomak kültürü günümüze nasıl geldi? Pomaklar mübadele dönemlerinde neler yaşadılar? Türkiye’de kaç tane Pomak köyü var?

Türkiye'de Pomaklar | Bayram Erat ve Ruşen Çakır
Türkiye’de Pomaklar | Bayram Erat ve Ruşen Çakır

Bir mozaik olarak Türkiye‘nin yeni bölümünde Ruşen Çakır konuğu Bayram Erat ile Türkiye’de Pomakları, Pomakların tarihini, kültürünü konuştu.

İZLEYİN –  Ezidiler kimdir? Ezidilik nedir?

https://open.spotify.com/episode/5gSBrtqFKrz5gD5kEy9WRc?si=V37vaPNWRUq1RpUWc-Es_Q

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’ 17. bölüme geldik. Daha da çok olacak. Belki bu yarısı oluyor, 30’un üzerinde olacak gibi gözüküyor. 17. bölümde Pomakları konuşacağız ve bir Pomak olan Bayram Erat bize Pomakları anlatacak. Hoş geldiniz Bayram Bey.

Bayram Erat: Hoş bulduk, teşekkür ediyorum.

Ruşen Çakır: Pomak, hep duyarız, Balkanlar diye biliriz.

Bayram Erat: Evet.

Ruşen Çakır: Ama çok da fazla detay, ben şahsen bilmiyorum.

Bayram Erat: Evet.

Ruşen Çakır: Çok ilgililer dışında da sanki Pomaklar, ‘‘Biz Pomak’ız, biz şuyuz buyuz’’ diye de çok fazla ses çıkartmıyorlar sanki. Yanılıyor muyum?

Bayram Erat: Evet, haklısınız. Çok eski bir basit tanım yapmaya çalışayım; Pomaklar Balkanlarda yaşayan, Slavca dil Pomakça konuşan Müslüman bir topluluk. Çok eski tarihlerden beri Balkanlardayız. Asıl ata yurdumuz, ana vatanımız Rodoplar. Yani Bulgaristan’ın güneyinde, bizim Türkiye’deki Toroslar gibi Bulgaristan’ın güneyinde, Edirne’den başlayıp Makedonya’ya kadar giden bir sıradağlar var. Rodopların çocuklarıyız biz. Yıllarca, bin yıllarca orada yaşamışız. Ve daha sonra Kuzey Bulgaristan’da büyük Balkan Dağları var, Tuna boyunda, Lofça bölgesinde de yaşayan Pomaklar var. Daha çok dağlarda yaşayan bir topluluk. Yunanistan’ın kuzeyinde, bu Rodop dağları bazen Yunanistan’ın kuzeyinde de kalıyor. Ovada yaşayan Pomaklar da var, Karacaova Pomakları diyoruz orada. Ama bizim asıl ata yurdumuz, ana vatanımız, ilk yıllarca yaşadığımız yer Rodop dağları. Ben de Rodop dağlarının orta bölgesinden, şu andaki ismi Smolyan, daha eski ismi Paşmaklı olan bir yerden işte 93 Rus Harbi’nden sonra, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya, Trakya’ya göç eden, Müslümanlar kaybedince gelen bir topluluğuz, öyle diyelim.

Ruşen Çakır: Esas büyük göç o zaman mı oldu?

Bayram Erat: Şöyle, Justin McCarthy’nin bir kitabı var, “Ölüm ve Sürgün” diye. Orada çok güzel bahsediyor. 1850’li yıllarda Balkanlarda Osmanlı hakimiyeti var. Ve yaşayan halkın %54’ü Müslüman, %46’sı Hristiyan ve diğer şeyler. Balkanları biz yönetiyoruz, Osmanlı Müslümanlar yönetiyor. Ve orada hakim toplum biziz. Müslümanlar, Türkler, Boşnaklar, Pomaklar, Romanlar, Makedonlar, Müslüman olanlarından bahsediyorum. Bir de şu sıkıntılar başlıyor; 1789 Fransız İhtilali’nden sonra, ulus milliyetçilik akımları, işte Avrupa’daki Rönesans devrimi, işte kralın kutsallığının bitmesi, iç savaşlar, İspanya-Fransa iç savaşları. Artık dinden ziyade milliyetçiliğin, ulus devletlerin, ulus halkların ön plana çıkması ve Rusya’nın Panslavizm politikasıyla Slavizm üzerine çalışması ve Balkanlardaki Slav halklarını örgütleyerek, kışkırtarak Osmanlı’ya karşı bir hareket başlatması, işte 1829 Mora Ayaklanması’ndan başlıyor. Yunanistan’ın bağımsızlığı, Sırpların ayaklanması, Bulgarların falan ve en sonda da 1877-78’de, o 93 Rus Harbi diyoruz ya, o aslında 1293 yılına geldiği için 93 Rus Harbi ediyoruz. Burada büyük bir savaş ve Osmanlı kaybedince savaşı, yani Müslümanlar kaybedince, Hristiyanlar kazanınca işte orada artık Hristiyanların, Slavların o milliyetçilik duyguları…
İşte biz hep şey diyoruz Osmanlı tarihinden bahsederken; ‘‘Osmanlı Balkanlara adalet getirdi, barış getirdi, 500 yıllık güzel bir süreç var’’ diyoruz ama onlar da şey diyor: ‘‘500 yıl zulüm.’’ Ulusal birliği öyle sağlıyorlar; onlar Sırbistan, Makedonya veya işte Hırvatlar, Yunanlılar, Bulgarlar Osmanlı’yı hedef göstererek ulusal birliği sağlıyorlar. İşte, ‘‘Bizi sömürdüler, kullandılar, güzel kızlarımızı aldılar.’’

Ruşen Çakır: Sizin iyiniz, onların kötüsü; onların iyisi, sizin kötünüz.

Bayram Erat: Evet. Yani onların kurtuluş günü, bizim en acı günümüz. Yani Türklerin ve Müslümanların kaybettiği…

Ruşen Çakır: Peki, ne kadar insan gelmiş o zaman Pomak olarak?

Bayram Erat: Şimdi şöyle bir şey diyebiliriz Ruşen Bey; 1878’den sonra Müslümanlar kaybedince, orada yılların birikimi müthiş bir baskı ve zulüm oluyor Müslümanlara, Türklere, Pomaklara, Boşnaklara, işte Çingenelere, Müslüman olan halka. Ve şöyle söyleyelim, Profesör Kemal Gözler var, Anayasa Hukuku Profesörü, Uludağ Üniversitesi’nden çalışıyordu, oradan emekli oldu. Onun “Lofça Pomakları” diye bir kitabı var. Kuzey Bulgaristan’daki Pomakları incelemiş ve 1870’li yıllarda Kuzey Bulgaristan’da 100.000 Pomak’ın yaşadığını tespit ediyor, orada 60-65 köyde. Rodoplarda daha çok, 400-500.000 Pomak var. Bugün, yani 1875’te 100.000 Pomak varsa — o Plevne Savaşı falan diyoruz ya, Plevne dediğimiz Lofça, yani Pomakların yaşadığı yer — şu anda 5 köy ve 5.000 Pomak var. Yani 100.000 nüfusun 100-140 yıl sonra 400.000-500.000 olması gerekirken, 5.000 Pomak kalmış. 65 köyden, 70 köyden geriye 5 Pomak köyü kalmış. Yani Kuzey Bulgaristan’da 5 Pomak köyü ve 5.000 Pomak var. Rodoplarda o zaman 400-500 bin Pomak var iken, 1877-78’de, şu anda yani bütün Bulgaristan’da 400-500 bin Pomak çıkar mı, tartışılır. Kimisi diyor 300.000 var, kimisi 400.000 var diyor. Bize göre Bulgaristan’da 400-500 Pomak köyü var. Ama Bulgaristan’da çok baskı altındalar.

Ruşen Çakır: Hala mı?

Bayram Erat: Çok, şu anda hala. ‘‘Pomak’ım’’ dediğiniz zaman Bulgaristan’da, zaten onlar Pomak kelimesini de kabul etmiyorlar ve “Bulgarski Mohammedan” diyorlar. Yani Bulgarların Müslüman olanları, Muhammed’in yolunu seçenleri, Müslüman olanları diyorlar. Ve işte Pomakların böyle bir şey olmadığını, işte Bulgarların Müslümanlığı kabul edenleri olduğumuzu, resmi Bulgar tarihi bunu iddia ediyor, kabul ediyor.

Ruşen Çakır: Diliniz peki, Bulgarca ile aynı mı?

Bayram Erat: Şöyle, Bulgarca ile çok yakın, Makedonca ve çünkü şöyle bir şey Ruşen Bey, biz bir Slav dilini konuşuyoruz, Pomakça diyoruz biz dilimize.
Sırpça, Hırvatça, işte Makedonca, Bulgarca hepsi Slav dili. Bir de Slav dilleri üçe ayrılıyor. Ben kısa bir bilgi vereyim, böyle anlaşılması kolay olması adına. Batı Slav dilleri; Çekler ve Lehler, onlarla dilimiz çok yakın.
Doğu Slav dilleri; Rusya, Belarus, Ukrayna, işte Estonya, Letonya, Kuzey Baltık ülkeleri, bunlar Doğu Slav dilleri. Biz de Güney Slav dilleriyiz. Zaten ‘‘jug/yug’’ Güney demek. Tito çok zeki bir adam. ‘‘Yugo Slavya’’ diye ‘‘Güney Slav Birliği’’ diye bir devlet kuruyor. Ve orada, yani 1870’te Avrupa’da, Avrupa’nın doğusunda 3-4 devlet var. Osmanlı İmparatorluğu, Prusya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Rusya. Şimdi orada 30-40 tane devlet var. O zaman dil de yakın, Rusya’daki dil çok benzer; Balkanlardaki Slavların işte Sırp, Hırvat, Makedon, Pomak, Bulgar konuştukları dil birbirine çok yakın. Biz de Balkanların en dibindeyiz, güneyindeyiz ve Makedonlar ve Bulgarlarla beraber yaşadığımız için onlara çok yakın, Makedoncaya ve Bulgarcaya çok yakın.
Ve işte, “Öyle bir dil yok” diyor Bulgarlar.

Ruşen Çakır: Peki, şeyi merak ediyorum, siz konuşuyor musunuz mesela?

Bayram Erat: Benim ana dilim, konuşuyorum, yazıyorum, okuyorum, ben çok uğraştım.

Ruşen Çakır: Peki Türkiye’de yaşayan Pomakların…

Bayram Erat: Oraya da geçeriz. Şöyle bir şey,
şimdi Balkanları biraz toparlayalım. Yani bizim Balkanlardan gelişimiz 93 Rus Harbi’nde, 1877-78’de kaybedince, birinci büyük dalga o zaman geliyor Trakya’ya, Anadolu’ya. Bizim Balkanlardan göçümüz 1878’de başlıyor ve 1913’te, 35 yıl içinde Hristiyanlar, işte Ruslar, Slavlar Balkanlardan Osmanlı’yı tasfiye ettiler. Yani 35 yılda işte 1. Balkan Savaşı, 2. Balkan Savaşı’nda artık Osman hakimiyeti tamamen bitti. Ve bizim büyük göçlerimiz orada tamamlandı, baskıyla, zulümle, savaşla. Çünkü yani şu anda 4-5 milyon Pomak olması lazım orada, 400 bin-500 bin Pomak yok, yani büyük kısmı katledildi, zulme uğradı ve Anadolu’ya veya Trakya’ya göç ettiler. Şimdi, Balkan Savaşı’ndan sonra, Yunanistan’la yaptığımız bir mübadele var. Yunanistan’da kalan Pomaklar, işte Türkiye’den Yunanistan’a 1,5 milyon Hristiyan gitti, mübadele öyle anlaşma; Yunanistan’dan da 600.000 Müslüman geldi. İşte bu 600.000 Müslümanın 250-300 bini Pomak, 300 bin Türk. Çünkü o bölge Pomak bölgesi.

Ruşen Çakır: Bunu bilmiyordum.

Bayram Erat: Rodoplar güneyi, Karacaova. O gelen 600 bin mübadilin neredeysen %40’ı, %50’si Pomak diyebiliriz yani.
Şimdi geldik, 1878’den sonra, işte 80’de bizim köyümüz Çanakkale, Çan, İlyasağaçiftliği benim köyüm, 1894’te gelmişiz köyümüze. O zamandan beri yaşıyoruz ve köyde hala Pomakça konuşuyoruz. Balkan Savaşı’na kadar hep göçler olmuş. 1912-13’te o Balkanlar kaybedilince yine şiddetli, büyük bir göç olmuş. Türkiye’de 250 Pomak köyü var.

Ruşen Çakır: Halihazırda.

Bayram Erat: Tabii, şu anda aktif, yaşıyor, bunları tespit ettik. Ben kendimi de tanıtayım biraz. Şimdi girdik konuya. Ben, Bayram Erat. İstanbul Pomak Derneği var, bizim Pomak derneğimiz. Ben onun kurucusuyum, başkanıyım. Pomak Dernekleri Federasyonumuz var, Türkiye’de 14-15 tane Pomak derneğimiz var. Federasyonun da kurucu başkanıyım. Şimdi yönetimde başka bir arkadaşımız başkan, Osman Duman Bey, kendisi doktor. Mali müşavirim, İstanbul’dayım, Perpa’da çalışıyorum. Bunu söyleyelim. Kim konuşuyor yani? Kimsin sen yani?

Ruşen Çakır: Şeye tekrar gelecek olursak; Trakya ağırlıklı olmak üzere yerleştiniz.

Bayram Erat: 130 köy Trakya’da, 85 köy Güney Marmara’da, işte Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Bilecik’te ve işte İzmir’de, Manisa’da, Samsun’da, böyle birçok yerlerde, Eskişehir’de köylerimiz var. Toplam 250 köy, 100 ilçe, 25 il.

Ruşen Çakır: Peki, şimdi burada bu tür topluluklara baktığımız zaman, öncelikle dil geliyor akla. Onun dışında başka kültürel öğeler olarak yaşattığınız gelenek görenek… Yani Pomakların neyi meşhurdur mesela?

Bayram Erat: Şöyle bir şey, bizim Pomakların şimdi Bulgaristan’da müziği meşhur, düğünleri meşhur. Ama Türkiye’de şimdi bunu anlatmakta zorluk çekiyoruz. Yani dünya tarihini çok basit irdelersek; teokrasi, teokratik feodal düzen 1. Dünya Savaşı’ndan sonra bitmiş. Artık ulus devlet dönemine geçilmiş. Ve mesela 1918’e bakalım, 1. Dünya Savaşı başlarken veya bittiğinde Osmanlı İmparatorluğu, Rusya Çarlığı, işte Avusturya-Macaristan İmparatorluğu… 1920’den sonra dünya yeniden yapılandı; Republic of Germany, Almanya Cumhuriyeti, İtalya Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti, ulus devlete döndü dünya. Ulus devlet süreci çok sert ve acımasız; çünkü birden kutsallardan kurtulup, krallardan, padişahlardan, çarlardan kurtulup bir ulus devlete dönüyorsunuz. Türkiye’de yaşayan herkes Türk, Almanya’da yaşayan herkes Alman, İtalya’da yaşayan herkes… Halbuki değil. Yani Almanya’da bu çok aşırıya gitti, işte Hitler şey yaptı.
Mesela Türkiye Cumhuriyeti’ni Atatürk kuruyor, çok zeki, çok müthiş bir adam, çok seviyoruz Atatürk’ü. Emperyalistlerin niyeti şeydi: Türkleri Balkanlardan sürmek. Aslında Osmanlı bir Balkan İmparatorluğu’ydu, yani Balkanlarda kuruldu, Balkanlarda serpildi. Edirne başkentiydi. Belgrad’ı, Sofya’yı 1360’da almışız, Trabzon’u 1460’da almışız, yani 100 yıl sonra Anadolu’yu alıyoruz. Justin McCarthy diyor ki; ‘‘Oradan sürdüler Türkleri ve Anadolu’dan da süreceklerdi, o projeyi de uyguladılar, Kafkasya’nın arkasında, o dağlarda yaşayan küçük bir şey olacaktı Türkler. Ama bir adam planlarını bozdu. Atatürk çıktı ve Türk milletini…’’ Yani söylemleri çok güzel. ‘‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halklara Türk milleti denir’’ diyor. İşte Zülfü Livaneli’nin ‘‘Seranad’’ diye bir kitabı var, orada diyor ki; ‘‘Türkiye, kılıç artıklarının ülkesidir.’’ Yani Osmanlı coğrafyasında yaşayan Müslümanların işte topraklar kaybedildikçe birleştiği, buluştuğu yerde işte Yemen’dekiler Urfa’ya, Mardin’e gelmiş.

Ruşen Çakır: Yani şey diyorsunuz; Türkiye, Pomakların ülkesi aynı zamanda.

Bayram Erat: Biz kurucu halkız. Hepimizin. Türkiye’de 16-17 halk yaşıyor: Lazlar, Çerkesler, Pomaklar, Boşnaklar hep beraber. Atatürk diyor ki bakın; ‘‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halklara Türk milleti denir.’’ Hep beraber Türk, kurucu halkız. Türkiye Cumhuriyeti’nin…

Ruşen Çakır: O zaman Pomakların tarih boyunca, Osmanlı’yı ayıralım, Cumhuriyet’te bir vatandaşlık olarak hiçbir sorun hissetmeden…

Bayram Erat: Hayır, kurucu halkız yani. Ve Atatürk bir şey daha diyor: “Ne mutlu Türküm diyene” bak, “Ne mutlu Türküm diyene!” Çünkü yani sadece Türkler yok Anadolu’da. Bütün gelenler, işte Girit’ten, Yemen’den, Filistin’den, Kafkasya’dan, Çerkesya’dan, Balkanlardan gelen herkes Anadolu’ya gelmişiz ve müthiş bir deha ile karşılaşıp… Bizi topladı, Türk ulusunu hep beraber yarattı, Türk kimliğini yarattı. Bu bayrak bizim bayrağımız, Türk bayrağı. Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşıyım, çok gururla, keyifle ama Pomak kökenliyim, Pomak’ım, etnik kökenim Pomak.

Ruşen Çakır: Peki, şu anda ne kadar kişi olduğunuzu tahmin ediyorsunuz?

Bayram Erat: Bunun mutlak bir sayısı yok. Mesela ben nüfus sayımlarına baktım, 1927’den 1965’e kadar nüfus sayımlarında soruyorlarmış, “Türkçeden başka dil biliyor musun?” diye, var orada. Onların çalışmasını yapmak istiyorum fakat çok uzun bir çalışma istiyor, ben bayağı uğraştım. Hatta yüksek lisansa da başlamıştım, tezi bitiremedik. Şimdi, şöyle bir varsayım yürütüyoruz. Türkiye’de 250 Pomak Köyü var, ismen belli bunlar, yani 100 ilçede Pomaklar yaşıyor ve 25 ilde yaşıyor. Biz Türkiye’de en az, annesi Pomak, babası Pomak, yani Pomak kimliğine net sahip, böyle 600-700.000 Pomak olduğunu; işte annesi Pomak, babası değil, işte ilişkili kişi olarak da 4-5 milyona ulaşabileceğini tahmin ediyoruz.

Ruşen Çakır: Peki, Bulgaristan ve diğer yerlerdeki Pomaklarla ilişkileriniz nasıl?

Bayram Erat: Şöyle, şimdi var. Şunu da belirtelim, Pomaklar 5 ülkede yaşıyor: Yunanistan, Bulgaristan, Türkiye var tabii, Kosova, Arnavutluk, Makedonya. Yani biz 5 ülkede varız. En çok Türkiye’de Pomak var şu anda. Bulgaristan’da da Türkiye’ye yakın Pomak vardır, fakat o kadar baskı altındalar ve o kadar asimile oldular ki, orada bunu söylemek… Yani siz Bulgaristan’da “Ben Pomak’ım” dediğiniz zaman, bütün yollar kapanıyor. Yani bir devlet memuruysanız, artık muhtemelen işinizi kaybedersiniz. Tüccarsanız, rahat iş yapamazsınız. Çok baskı yapıyorlar. Bir de demokratik Avrupa Birliği falan, değil, yani öyle bir şey yok. Biz Türkiye’de, Bulgaristan’da kalan dostlarımızla 1990’dan sonra temas kurabildik. Ben 2000 yılında gittim Bulgaristan’a, geldiğimiz köyü buldum. Benim geldiğim köyde, bizimkilerin geldiği köyde Pomak kalmamış. O köydeki insanların hepsi Bulgar. Zaten yarı yarıya yaşıyormuş 1878’de, 1880’de. Şimdi, en rahatları… Mesela orada konuştuğumuz arkadaşlar var, yine orada Pomak kimliğiyle uğraşan insanlar, onlarla ilişki halindeyiz. Makedonya’daki, Kosova’daki, Arnavutluktaki Pomaklarla görüşüyoruz, iletişim kurduk. Çok iyi bir dostumuz şey demişti: “Gidenler, kalanlardan bu son 100 yılı daha iyi yaşamışlar” diyor. Onlar Bulgaristan’dan Türkiye’ye geldiler, köyümüze, Çanakkale’ye, İstanbul’a, Bursa’ya, Balıkesir’e getirdik. Çok net yani; gidenler kalanlardan daha iyi bir yaşam sürdüler. Türkiye’de çok daha rahatlar.

Ruşen Çakır: Peki, şöyle bir şey sorabilir miyim, Bayram Bey?

Bayram Erat: Tabii.

Ruşen Çakır: Mesela Bulgaristan’da bir Pomak aile Türkiye’ye geldi, yerleşmek istiyor, vatandaşlık alabiliyor mu yoksa karışık bir süreç mi?

Bayram Erat: Şöyle bir şey, yani bir Alman ne kadar alabiliyorsa, o da o kadar alıyor. Bulgaristan vatandaşı o çünkü… Şimdi şöyle bir sıkıntı var. Türkiye’de şöyle bir yapı var, Ruşen Bey. Mesela Bulgaristan’ın Yurt Dışı Bulgarlar Başkanlığı var, Almanların Yurt Dışı Almanlar Başkanlığı var. Türkiye’nin Yurt Dışı Türkler Başkanlığı yok; Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı var. O kadar çok ilişkili halk var ki, işte Çerkesler, Çeçenler, Yemen’deki Araplar, Girit’teki Yunanlılar, Rumlar, Boşnaklar. Yani tamam, Türk değil ama… Bir de şöyle bir şey var Balkanlarda; Müslümanlıkla Türklük özdeşleşmiş gibi. Yani sen Müslümansan, Türk kimliğini taşıyorsun gibi. Halbuki değil, Boşnaklar değil, Pomaklar değil. Yani Çingeneler de Müslüman, onlar da Türk değil yani. Ama öyle, tarih boyunca öyle özdeşleşmiş Osmanlı’da; Müslümansan Türksün. İşte Hristiyanlar, Ortodokslar Sırp; Katolikler Hırvat. Onlar da aslında Boşnaklar, bakın aynı halk; Boşnak aynı, Hırvat aynı ama biri Ortodoks, biri Katolik, biri Müslüman. Yani benim Sofya’da bir arkadaşım var. Annesi Yugoslavca tercümanıydı. ‘‘Ben bir dil biliyordum, Yugoslavca biliyordum. Yugoslavya 6’ya bölündü, şimdi 6 yabancı dil biliyorum’’ diyor, Sırpça, Hırvatça…

Ruşen Çakır: Peki, şeyi sorabilir miyim? Pomakların herhangi bir şekilde, ayrı ayrı devlet ve toplum tarafından herhangi bir şekilde olumsuz anlamda ayrımcılığa maruz kaldığı oldu mu hiç?

Bayram Erat: Şöyle bir şey, ben şunu söyleyeyim, bu tarihte pek yok. Bunu biz not edeceğiz. Tımraş Pomak Cumhuriyeti diye bir şey var. Bu 3 Mart 1878 Ayastefanos Antlaşması, o 93 Rus Harbi’nin bittiği antlaşma. Ayastefanos demek; Yeşilköy, Yeşilyurt, Yeşilköy’e gelmişler adamlar. Yani Rus general gelmiş, İstanbul’u alacak. Ve burada artık Abdülhamid Padişahımız kabul ediyor mağlubiyeti, bütün Balkanları veriyor. Sonra Berlin’de Temmuz’da düzeltiyorlar biraz. O arada müthiş bir zulüm var Balkanlarda ve Tımraş Pomak Devleti diye de böyle bir şey var. 22 köy muhtarı birleşip, “Biz Hristiyan yönetimini, Bulgar Rus şeyini kabul etmeyiz, bunlar bize zulmeder” diyorlar ve bir Tımraş Pomak Cumhuriyeti diye bir devlet gibi böyle, Osmanlı’ya bağımlı ama iç işlerinde özerk gibi. İlk girişim Avrupa’da yani. Ondan sonra bir meclis gibi o 22 muhtar var, işte Tımraş Ahmet Ağa var. Orada böyle dört kişilik bir şey var. Sonra Türkiye Cumhuriyeti 4. denemedir, yani kuruluşu. İşte Batı Trakya’da, Selanik’te bir iki tane devlet var. Azerbaycan’da bir Türk devleti var. Ve Atatürk bunların hepsini çok yakından biliyor. O yüzden Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken o tecrübelerden faydalanıp, nasıl kaybetmişler, nasıl yıkılmış, o büyük tecrübeleri de taşıyarak çok güçlü şekilde Türkiye Cumhuriyeti’ni kuruyor. Şimdi, yani bir Pomak devleti olsaydı, mesela ben şunu söylüyorum, 1870’te Bulgar edebiyatı ne kadar iyiyse, Pomak edebiyatı da o kadar iyiydi. Neyse, işte. Hatta Türk edebiyatı da bizim, o Karacaoğlan, Divan edebiyatı… Çünkü ulus devlet olduktan sonra, o feodalizmin dağılımından sonra, ulus devletler tarafından Türk Dil Kurumu, Bulgar Dil Kurumu, Bulgar Tarih Kurumu, Alman Tarih Kurumu kuruldu; herkes edebiyatını ondan sonra yarattı. Yani Bulgaristan’ın da 1850-1870’te büyük romancıları falan yok, 1880’den sonra o 93 Harbi’nden sonra var. Türklerin de çok yok daha önceden. Yani ulus devlet yapılanmasından sonra… Bizim böyle bir devletimiz olmadığı için bizim Pomak edebiyatımız sözlerde kaldı, şarkılarda kaldı, folklorda kaldı, yemeklerde kaldı. Biz de şimdi onu çıkarmaya çalışıyoruz. O kadar çok acı çekmişler ki bizimkiler Balkanlarda; orayı anmak, hatırlamak istemiyorlar yani. Çünkü Pomaklar buraya geliyor, başka bir dil konuşuyor. Anadolu’ya geldi, Türkçe var. Uyum sağlamakta müthiş bir sıkıntı var. Biz bile burada… Yani devletin sistematik bir şeyi yok. Laz Enstitüsü kurulmuştu 2014’te. Bostancı Kültür Merkezi’nde Mehmet Bekaroğlu hocamız konuşma yapıyor, bir şeyler anlatıyor. ‘‘Bizi anlatıyor. Lazlarla aynı şeyi yaşamışız’’ diyorum. Ben Çerkeslerin kahvaltısına gidiyorum, Maltepe Çerkes Derneği var, Başkanı Murat Özden, kendisi iyi arkadaşım. Gidiyorum, Pomakları anlatıyorum. ‘‘Ya, sen bizi anlatıyorsun’’ diyor. Yani burada Anadolu’da yaşayan etnik diğer halklar benzer şeyleri yaşamışlar. Atatürk çok zeki. Yok olacağız, gideceğiz, hepsi yok olup gidecek. Türk kimliği etrafında Türk ulusunu, Türkiye Cumhuriyeti etrafında yeni bir ulus yaratıyor ve yaratıyor, bunda başarılı da yani. Fakat burada hassas bir şey var. Yani biz kimliğimizi ifade ederken; biz bu ülkeyi seviyoruz, bayrak, Türk bayrağı bizim bayrağımız, bu vatan da bizim vatanımız. Biz bir vatan kaybettik, bir daha bizden kimse daha milliyetçi olamaz yani. Vatanın birliği, bütünlüğü de vazgeçilmez çizgimiz. Şimdi çıkıp biri, “Ben Lazım, Pomak’ım” diyince, ‘‘Vay! Bölücü’’ falan. Bu ucuz siyaset, buna asla izin vermeyiz. Biz bu ülkeyi seviyoruz, kurucu halkız ve bütün vatandaşlık görevlerimizi de en iyi şekilde yapıyoruz, vergimizi ödüyoruz, askerliğimizi yaptık ve vatana da sahip çıkıyoruz; ama kimliğimizi de kaybetmeyeceğiz yani.

Ruşen Çakır: Peki, şunu sorabilir miyim? Bir de Bulgaristan’da Türkler var.

Bayram Erat: Evet.

Ruşen Çakır: En son Jivkov zamanında çok sayıda geldi ama anladığım kadarıyla değişik zamanlarda da gelenler oldu. Onlarla Pomakların arasındaki ilişki nasıldır?

Bayram Erat: Şöyle bir şey; Müslüman olduğumuz için, mesela Bulgaristan’a giderseniz, bir köyden bir yerleşim biriminden geçerken görürsünüz, bir cami vardır. Dersiniz ki; ‘‘Bu ya Türk köyüdür ya Pomak köyüdür.’’ Fakat çok sıkı, çok güçlü ilişkiler yok çünkü biri Slavca, Pomakça konuşuyor, Türkçeyi bilmiyor; biri Türkçe konuşuyor, Slavca, Pomakça bilmiyor. Ama yakın olan köyler, şimdi de öyle, mesela birçok Pomak köyünde özellikle eğitime giden kişiler Türkçeyi öğreniyor. Türklerin işte, Pomak köylerine veya Bulgar köylerine yakın olanları, orada eğitim zorunlu, Bulgarcayı öğreniyor. Bulgarcayı öğrenince Pomaklarla zaten anlaşabiliyorsunuz, Slav dili ikisi de. Bir düşmanlık asla yok, kardeşler, beraberler ama ayrı halklar. Yani Pomaklar ayrı, ‘‘Bulgarski Mohammedan’’ diyor Bulgarlar. Bizimkiler de zaten Türk. Mesela bizim Sofya’daki büyükelçimiz veya Filibe’deki, Plovdiv’deki başkonsolosumuz, oradaki Pomaklara bir şey yapamıyor. Türk değil, Bulgaristan devleti izin vermiyor. Şimdi ben bir gün gitmişim, diyor ki: ‘‘Sen Türkiye’de yaşayan bir Pomak olduğun için seninle görüşüyorum, Türk vatandaşısın. Buradaki bir Pomakla görüştüğümde diyorlar ki ‘Niye görüştün?’’’

Ruşen Çakır: Bu çok ilginç.

Bayram Erat: Yani şimdi Bulgaristan’daki Pomak… O yüzden bizimkiler de diyor ki: “Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı.”

Ruşen Çakır: Anladım.

Bayram Erat: Çok ince bir şey var orada ve sahip çıkıyorlar; o Yurt Dışı Başkanlık sahip çıkıyor bizim yurt dışındaki Boşnaklara, Çerkeslere, Çeçenya’ya, Çerkesya’ya sahip çıkıyorlar yani.

Ruşen Çakır: Evet, deminki sözlerinizden şunu anladım, bir ara bahsettiniz; Türkiye’de Pomaklar bayağı sivil toplum anlamında örgütlüler.

Bayram Erat: En geç örgütlenen toplumuz. Çerkesler bizden 50 yıl ileride, onlar 1950’de kurmuşlar Kafkas derneklerini. İşte Lazların… Biz bu halklar içinde en geç örgütlenen, en arkadan gelen toplumuz. Yani bir yarışta olduğumuzu düşünün, 16 halk var; biz herhalde 8’inci 10’uncu sırada, en arkalardayız yani. Geç başlamışız.

Ruşen Çakır: Peki, şu haliyle bakıldığı zaman herkesi kapsayabiliyor musunuz? Yani şöyle şeyler de olabiliyor, biliyorsunuz, demin siz de bahsettiniz, hani çekinen eden…

Bayram Erat: Evet, tabii, tabii, var öyle. Şimdi bakın, şunu söyleyeyim, Türkiye’de bir kere bu etnik kimliğin siyasete alet edilmemesi gerekiyor. Yani bunu oraya alet edersek, bütün kimlikler zarar görür. Yani Lazlar, Çerkesler… Çünkü her toplulukta, her halkın içinde bütün siyasi görüşlerden insanlar var ve buna da saygı duyuyoruz. Yani Türklerde nasıl her görüşte insanlar var, Lazlarda, Çerkeslerde, Pomaklarda da var. Biz, bizim STK’lara, derneklere, federasyona girdiğimiz zaman diyoruz ki: “Siyasi gömleğinizi çıkarın, kapının dışına asın. Biz buraya Pomak kültürünü, Pomak tarihini, Pomak kimliğini konuşmaya, Pomakları tanımaya, birbirimizi geliştirmeye, gerekirse ileride eğitimle, ekonomiyle ilgili iş birliği yapabilirsek yapmaya geldik, ondan için buradayız.” Yoksa siyaset yapacaksak çatışmaya girersin. Yani görüşlerimiz ayrı, saygı da duyuyoruz. Bir de şöyle bir yaklaşımımız var bizim Pomaklar olarak, diğer kimlikler de benzerdir; hangi Pomak bir yerde adaysa, hangi partideyse onu destekliyoruz. Yani diyelim ki AK Parti’den aday, Pomak kimliğine sahip çıkıyor, destekliyoruz. CHP’den, MHP’den, İYİ Parti’den, sayamadığım diğer partilerden hangilerine adaysa destekliyoruz. Diyoruz ki: ‘‘Tamam, sen adaysın, arkandayız. O yöredeki halk sana, bizim Pomaklar destek versin ama bizim STK dernek toplantılarımızda bizim derneğimizi o partinin arka bahçesi görmeyin.’’ Yani arka bahçesi, hiçbir partinin arka bahçesi değiliz. Her partiye de kendi üyelerimiz gider, kayıt olur, üye olur, çalışır. Ayırmaya çalışıyoruz.

Ruşen Çakır: Şimdi, dil meselesi. Herhalde bütün bu tür toplulukların, ayrı bir dili olan toplulukların hepsinin dillerinin bir yok olma tehlikesi var. Mesela ben Lazım, Lazca bilmiyorum. Çünkü küçük yaşta İstanbul’a gelmişim ve birçok kişiyi görüyorum yakın çevremde, bilmiyorlar, etmiyorlar. Ve şimdi seçmeli ders uygulaması falan başladı, biliyorsunuz. Pomak dili ya da Pomakça mı diyorsunuz?

Bayram Erat: Evet, Pomakça.

Ruşen Çakır: Pomakça’nın yaşatılması konusunda böyle birtakım kurslar, seçmeli ders ya da üniversitelerde bölümler falan var mı?

Bayram Erat: Şimdi şöyle bir şey, çalışmalar var. Ben dillerle ilgili küçük bir girizgah yapmaya çalışayım. Dilin dört unsuru var: Konuşursunuz, anlarsınız, okursunuz, yazarsınız. Şimdi Türkiye’deki o ana dilde, Türkçeden başka ana dili konuşan toplumlarda iki şey çok iyi: Konuşmak ve anlamak çok iyi. Ben de bir Pomak köyünde doğdum, Türkçeyi ilkokula öğrendim. Şimdi çok iyi kullanıyorum Türkçeyi ama Pomakça okuma ve yazmasını sonra Kiril alfabesiyle öğrendik. Bu insanlarda, Lazlarda, Çerkeslerde, Pomaklarda halk konuşuyor, anlıyor ama okuma yazmada zayıfız. Net bir alfabe yok. Lazlar, Zazalar bunu oturttu, Hemşinliler, Çerkesler… Çerkesler çok iyiler. Yani onlar çok daha güçlü bir şekilde koruyorlar kimliklerini. Bunu yaşatmamız gerekiyor. Biz İstanbul Pomak Derneği olarak 2014, 2015, 2016 yıllarında Pomakça dil kursları açtık, fakat sonuca ulaşmıyor. Mesela 10 ay planladık, 7’inci 8’inci ayda 15 kişiden 10 kişiye, 8 kişiye düştük. 3. yılda da rağbet olmadı. Mesela, ben şunu da gördüm; Bulgaristan’a gidiyorum, Bulgaristan’da da Türkçe kursları açıyorlar, Bulgaristan’daki Türkler öğrensin diye. Bulgaristan’daki Türk çocukları İngilizce öğrenmek istiyorlar. Yani, bunu çocuklara öğretmek için, topluma öğretmek için bir fayda sağlaması lazım. Bir fayda sağlamıyor, çünkü… Yani tabii…

Ruşen Çakır: Ne işime yarayacak…

Bayram Erat: Tabii tabii. Şöyle bir şey söyleyeyim ben, onu da açıklayayım: Şimdi bize diyorlar ki, “Ya sen 60 yaşına geldin, 50 yıldır neredesin? Son 10 yıldır çıktın, şey yapıyorsun.” Yani şimdi bu şöyle bir şey, bu cümleyi, bu paragrafı anlatmayı seviyorum. Şimdi dünya, o ulus devlet döneminde, 1920’de ulus devlet kuruldu ya, 90’a kadar Gorbaçov dağıttı bunu, yıktı. 90’a kadar, böyle bir şeye izin vermiyordu. Yani, Türkiye’de bir 141, 142, 143 vardı. Sen bir şey söylersen, “Laz, Çerkes” bir şey dersen, “Vay, bölge, ilga, Türkiye’yi bölmek” hemen içeridesin, konuşamıyorsun yani. Zaten dünyayı egemen güçler yönetiyor, birkaç aile, birkaç büyük devlet. İngilizceyi dayattı dünyaya, hamburgeri dayattı, kolayı… Şimdi bir baktılar ki 90’da egemen güçler, “Ya biz dünyada kültürleri yok ediyoruz.” İşte Aborjinler bitti, işte Kızılderililer bitti. Ve bu sinyalleri hep Hollywood veriyor. İşte 1994’te Kevin Costner’ın bir filmi var, ‘‘Kurtlarla Dans’’ diye. O film, kapitalizmin, Amerika’nın Kızılderililerden özür dileme filmidir. Yani, “Biz ne yapıyoruz?” diyorlar. Kızılderilileri orada anlatıyor. Orada bir köy var, işte giden komutan, Amerikalı komutan Kızılderili bir kıza aşık oluyor. Onların da çok güzel bir aile yaşamları var falan, evleniyorlar, özür diliyorlar. Nicole Kidman’ın bir filmi var, ‘‘Avustralya’’ diye. O da yine kapitalizmin, o egemen güçlerin — bunlar hep 94, 96 filmleri — Aborjinlerden özür dileme filmi. Orada bir Aborjin var, çıkıyor, sığırları var, böyle doğayla iş birliği yapıyor, müthiş bir şey. Egemen güçler diyor ki, “Ya hakikaten biz ne yapıyoruz?” Yani herkes dünyada 8 milyar İngilizce konuşacak, hamburger yiyecek, kola içecek, tek tip. ‘‘Biz kültürleri yok ediyoruz’’ diyorlar. 1999’da bunlar uyandı. UNESCO dedi ki, ‘‘Ana Diller Günü diye bir şey var.’’ İşte 21 Şubat’ta Pakistan’da bir olay var, Ana Diller Günü kutluyoruz. Yani, egemen güçler, dünyayı yöneten, Türkiye’yi yöneten egemen güçler baktılar ki kültürlerin zenginliğini yok ediliyor; izin verdiler, Laz derneği, Çerkes derneği, Pomak Derneği kurulsun. 99’dan sonra başladı yani. Bizim ilk derneğimiz 2009’da kuruldu. Daha önce yasaktı. Siz yani çıkın Pomak Kültür Derneği kurun, 141’den içeri girerdiniz yani.

Ruşen Çakır: Şu anda bir sorun yok ama.

Bayram Erat: Yok, yok. Eskiden de yoktu, Pomak olduğu için veya Laz olduğu için kimse…

Ruşen Çakır: Hayır, dernekte…

Bayram Erat: Şu anda yok. Ama şöyle bir şey var, şöyle sorun var, sorun yok; mesela ülkeyi yöneten parti veya iktidarın tavrı çok mühim. Mesela, 2010, 11, 12, 13, 14’lerde AK Parti hükümeti bir açılım şeyi getirmişti… O zaman hepimiz çok iyiydik. Yani Lazlar, Çerkesler, Pomaklar, açılım falan, herkes… Cumhurbaşkanı her yerde ‘‘Lazlar, Çerkezler, Pomaklar’’ diye başladığı zaman falan… Şimdi ‘‘tek millet, tek devlet’’e döndü. Yani, bu egemen duruş hepimizi etkiliyor. Mesela ben diyorum ki, ‘‘Biz bu ülkenin kurucu halkıyız, bir parçasıyız. Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, ülkemi seviyorum, Türkçeyi de bayrağı da seviyorum. Niye sadece Türk Tarih Kurumu var?’’ Türk Tarih Kurumu, Türkiye’de yaşayan diğer halkların tarihini incelemelidir, Lazların, Çerkeslerin… Yani onlara da birer oda, hani bir sürü kadro var, yani birer kadro da bunlara verin Türk Dil Kurumu’nun yanında. Şimdi yapıyorlar, Anadolu’da yaşayan diller işte, seçmeli ders getirdiler. Yani 10 öğrenci bulursanız diller okulu… Ama Milli Eğitim o kadar zorluk çıkarıyor ki, işte şeyleri kabul etmiyor. Yani, kağıt üzerinde var.

Ruşen Çakır: Bir de hoca bulmak da sorun.

Bayram Erat: Kağıt üzerinde var, ama uygulamada çok zorlanıyor.

Ruşen Çakır: Evet, bundan çok kişi şikayet ediyor.

Bayram Erat: Çok zorlanıyorlar yani.

Ruşen Çakır: Peki, Bayram Bey, nasıl toparlayalım? Ne görüyorsunuz Pomaklar için? Yani, şunu söylemek mümkün diye düşünüyorum; aslında, yani baktığımız zaman, tabii dilin korunması vesaire gibi hususlar bir yana, Türkiye’de olmaktan, Türk vatandaşı olmaktan memnun bir topluluktan bahsediyorsunuz.

Bayram Erat: Tabii tabii.

Ruşen Çakır: Türkiye’nin sorunları herkes gibi sizi de ilgilendiriyor tabii, o ayrı.

Bayram Erat: Tabii tabii ki.

Ruşen Çakır: O ayrı, ama Pomak olmaktan dolayı bir toplumsal ya da resmi bir ayrımcılığa falan… Yani böyle bir kötü laf vesaire…

Bayram Erat: Şöyle bir şey söyleyeyim: Bizi Bulgarlar Bulgar yapmaya çalışıyor, Yunanlılar Yunan, Makedonlar Makedon. Türkler de şimdi ‘‘Pomak Türkleri’’ diye bir şey uyduruyorlar, tamam mı? Ya, Pomak Türkleri diye bir şey olur mu? Ya Allah aşkına, kelimenin kendisi saçma şimdi. Ama bunu nasıl çözeceğiz? Yani, şimdi dilimizle, işte Pomakça kitapları yazarak, Pomak kitaplarını, Pomak edebiyatını yaratarak bunu çözeceğiz. Yani, işte Laz Türkleri, yani Çerkes… Öyle bir şey yok. Türk Türktür. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin parçasıyız, seviyoruz, kurucu halkız. Bizim derdimiz Pomakları öne çıkaralım falan değil. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız, bizim bayrağımız Türk bayrağı. Ama yani, bu şeyler güzel de, bir de bunu profesörler, hocalar falan söyleyince komik oluyor. Yani, güzel olmuyor.

Ruşen Çakır: Peki, nasıl bir gelecek görüyorsunuz?

Bayram Erat: Ya şöyle bir şey; bu bir zenginliktir. Yani, Anadolu bir zenginliktir, hakikaten. Müthiş kültürler var Anadolu’da. Bunları bizim Atatürk’ün çizdiği… Yani, bizim çimentomuz Atatürk’ün ilkeleridir. Yani, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasıdır. Gerçek demokrasi, gerçek özgürlüktür. Bunlar varsa, diğer kimlikler, halklar yaşar. Türkiye Cumhuriyeti’nin birliğini, bütünlüğünü koruruz, taşırız. Bir yere kıpırdadık mı zaten, hemen hani dış güçler, dış güçler diyorlar ya hani… Dış güçler hemen bekliyor, nereden çatarız diye. Öyle bir şeye biz izin vermeyiz. Ama ben Pomaklığı, ben ilk ninniyi annemden Pomakça duymuşum yani, Pomakça ağlamışım. Şu anda da mesela konuşurken, ben köye giderdim, halam vardı, konuşurduk. Annemde böyle videolar var, çekmişim. Dışarıdan gelen birine Türkçe bir şey anlatmaya çalışıyor, çok zorlanıyor. Diyorum, ‘‘Ya, sen normal kanaldan konuş.’’ Üç kelime sonra şeye dönüyor, normal Pomakçaya dönüyor. Diyor, ‘‘Zorlanıyorum’’ diyor yani. O işte, biz oyuz yani. Laz doğan Laz’dır, ama tabii ki Türkiye Cumhuriyeti’nin bir parçasıyız, kurucu halkıyız, seviyoruz. Bunu başka yere bağlamanın gereği yok. Bunu nasıl yapacağız? Devletimiz bize sahip çıkacak, bunu kabul edeceğiz. Türkiye’de 700.000 net Pomak, işte 4-5 milyon ilişkili Pomak, yani 4-5 milyon kişiyiz. Lazlar da öyle, yani 500 bin, 300 bin Laz var, ama ilişkili sayarsan orada da öyle. Çerkesler, 5-6 milyon, işte Zazalar 8-10 milyon, Kürtler 10-15 milyon… Bunlar var. Direkt yoktur, ilişkilidir. Dedesinden var. Böyleyiz, bunu kabul edeceğiz. Ama bizim vazgeçmediğimiz bu vatanımız, birliğimiz, bayrağımız… Bu temel çerçeveyi tutarak, alttaki zenginlikleri yaşatacağız. Huzurluyuz, böyle saçma ideolojiler dayatmak çıkmadıkça. Yani bence, biz Yunanistan’daki… Yunanistan’da hem Türkler çok baskı altında, Müslümanlar, hem Pomaklar çok baskı altında. Orada da bir sürü Pomaklar var. Bulgaristan’da Türkler baskı altında. Bulgaristan’daki Türklere devletimiz, hükümetimiz yardımcı olabiliyor, Türk yani Türkiye Cumhuriyeti; Pomaklara bir şey yapamıyor. Mesela 89’da o büyük Türk göçü geldiği zaman, Jivkov zamanında Pomaklar gelemedi Türkiye’ye. Ama anlaşma şu Jivkov’la; Türk pasaportu ama Türk değil öteki. O da Müslüman, zulüm baskı altında, gelmek istiyor, Türk değil. O zaman çok da üzülmüştüm, kızmıştım. Sonra bunun pasaport sorunundan kaynaklandığını anlayınca direkt, yani bu bir devlet politikası, teknik bir şey. Bulgarlar, Türkçe konuşan Türk olana yurt dışı çıkış kağıdı, pasaport veriyor; konuşmayana vermiyor. Yani Türkiye aslında gelenleri alıyor. Yani öyle bir şey… Onun için, kültürler bu dünyanın zenginliğidir. Yani Türkiye’nin, Türkiye’mizin zenginliğidir. Bu kültürleri yaşatmalıyız. Yani, ‘‘Son Samuray’’ filminde Japon İmparatoru’nun bir lafı var. Tom Cruise, bir subay olarak geliyor, “Biz teknolojiyi, yeniliği okuyacağız, alacağız, gelişeceğiz, ama geçmişimizi unutmayacağız” diyor.

Ruşen Çakır: Evet, böyle noktayı koyalım.

Bayram Erat: Evet, evet.

Ruşen Çakır: Evet, Bayram Erat’la Pomakları konuştuk, ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’nin 17. bölümüydü. Gerçekten Türkiye mozaiğinin çok önemli bir rengini, Bayram Bey bize çok güzel anlattı.

Bayram Erat: Umarım size anlatabildik Pomakları.

Ruşen Çakır: Anlattınız, anlattınız, hiç merak etmeyin. Ben çok şey öğrendim, izleyicilerimiz de kesinlikle öğrenmiştir. Bayram Bey’e tekrar çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.