Fethullah Gülen ve AKP ilişkisinin tarihçesi

Fethullah Gülen 83 yaşında öldü. Gülen, iktidarın ilk yıllarında AKP ile iyi ilişkiler yürüttü. Daha sonra Fethullah Gülen ile AKP iktidarının arasında darbe girişimine varan bir “savaş” çıktı. AKP ve Fethullahçılar arasındaki ilişki nereden nereye gitti, neler yaşandı, sizler için derledik.

Derleyen: Cenk Narin

Fethullah Gülen ve AKP'nin ilişkisi nasıldı? Savaş nasıl çıktı?
Fethullah Gülen ve AKP’nin ilişkisi nasıldı? Savaş nasıl çıktı?

Fethullah Gülen 83 yaşında öldü. Gülen, 1999’dan bu yana Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Pensilvanya eyaletinde yaşıyordu. Gülen, iktidarın ilk yıllarında AKP ile iyi ilişkiler yürüttü. Daha sonra ise Gülen ile AKP iktidarının arasında darbe girişimine varan bir “savaş” çıktı.

AKP ve Fethullah Gülen ilişkisi

AKP 2002’de iktidara geldi. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, bu dönemde Fethullah Gülen ile güçlü bir işbirliği kurdu. Cemaat, eğitim ve medya desteği ile hükümete katkı sağladı. Özellikle Zaman gazetesi ve Samanyolu TV, AKP politikalarını sıkı bir şekilde savundu.

2007 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri

Türk Silahlı Kuvvetleri 2007’de Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı çıktı. TSK, 27 Nisan 2007 gecesi, resmî internet sitesinde bir bildiri yayımladı. Bu bildiri daha sonra “e-muhtıra” olarak adlandırıldı. TSK, cumhurbaşkanlığı seçim sürecine direkt olarak müdahil oldu.

Bildiride, laiklik vurgulanarak hükümet açıktan uyarıldı. Ordunun, laik düzenin savunucusu olduğu belirtilerek, “gerekirse harekete geçileceği” söylendi.

Erdoğan ve cemaat “e-muhtıra” sürecinde birlikte hareket ederek muhalefete karşı durdu. Cemaat medyası hükümeti destekleyerek muhtıraya tepki gösterdi.

Ergenekon ve Balyoz davaları

2007’de başlayan Ergenekon ve 2010’da başlayan Balyoz davaları, Türkiye’nin siyasi atmosferini kökünden değiştirdi. Bu davalar, AKP ile Gülen cemaatinin işbirliğinde yürütülen büyük bir operasyon olarak tarihe geçti. Amaç, ordu içindeki darbe girişimlerini ve “derin devleti” ortadan kaldırmaktı.

Ergenekon davası, ordu ve çeşitli sivil bürokratların hükümeti devirmeye çalıştığı iddiaları üzerine başlatıldı. Bu kapsamda yüzlerce asker, gazeteci ve akademisyen gözaltına alındı ve yargılandı. Balyoz davası ise özellikle 2003’te bazı yüksek rütbeli askerlerin darbe planları yaptığı iddialarına dayanıyordu. Her iki dava da Türkiye’de “vesayet” sistemini yıkmayı hedefledi.

Bu davalar Fethullahçı yargı mensupları ve polis teşkilatının yürüttüğü soruşturmalarla şekillendi. Gülen cemaati devletteki kadroları aracılığıyla bu süreçte aktif rol oynadı. AKP ve cemaat arasındaki işbirliği, ordu içindeki darbe yanlısı yapıların temizlenmesine yönelik büyük bir adım olarak gösterildi.

Ergenekon ve Balyoz davaları, geniş çaplı tutuklamalar ve uzun yargı süreçleriyle büyük tartışmalar yarattı. Pek çok kişi davaların delil yetersizliği ve sahte belgelerle yürütüldüğünü iddia etti. Özellikle sanıkların adil yargılanmadığı yönündeki eleştiriler kamuoyunda yankı buldu. Bazı kesimler, davaların aslında orduyu ve muhalif kesimleri susturma operasyonu olduğunu savundu.

2010 Anayasa Referandumu

2010 Anayasa Referandumu ile Anayasa’da pek çok değişiklik öngörülüyordu. Referandumun sonuçları, AKP ile Gülen cemaati arasındaki ilişkilerin güçlenmesine zemin hazırladı.

Referandumda oylanan değişiklikler arasında, Anayasa Mahkemesi’nin yapısında ve görevlerinde değişiklikler, HSYK’nın yapısında düzenlemeler ve askeri yargının sivil yargı denetimine alınması gibi önemli maddeler bulunuyordu.

Fethullah Gülen cemaati, referandum sürecinde AKP’ye destek verdi. Cemaat, bu değişikliklerin Türkiye’deki yargı bağımsızlığına ve demokrasinin güçlenmesine katkı sağlayacağına inanıyordu. Gülen, bu reformların, Türkiye’deki mevcut güç dengelerini değiştireceğini ve demokratikleşme yolunda önemli bir adım olacağını savundu. Cemaate yakın medya organları da referandumun olumlu sonuçlanması için kamuoyunu yönlendirme çabalarına girdi.

Fethullah Gülen, “İmkân olsa, mezardakileri bile kaldırarak, o referandumda ‘Evet’ oyu kullandırmak lazım. Mezardakiler bile kalksın, ben zannediyorum ki kalkarlar da, ben zannediyorum ruhları koşar da” dedi.

Referandum sonuçlandığında, değişiklikler yüzde 58 ile yasalaştı. Bu, AKP ve Fethullahçıların işbirliğinin bir başarı olarak değerlendirilmesine yol açtı. Ancak bu dönemdeki işbirliği, daha sonra yaşanacak derin çatışmaların temellerini de attı. Referandumdan sonra, özellikle yargı alanında Fethullahçıların etkisi artmaya başladı. Bu durum, ilerleyen yıllarda hükümetle cemaat arasındaki gerilimi tetikledi.

“Bitsin bu hasret”

Ayrıca Erdoğan, başbakanlığı döneminde Gülen’e bir çağrı yaptı. Erdoğan, Fethullahçılar tarafından düzenlenen Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’nın 2012’deki kapanış töreninde Gülen’e şöyle dedi:

“Gurbet hasrettir. Hasretin bedeli çok ağırdır. Faturası çok ağırdır. Biz gurbette olup şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz. Gurbet aynı zamanda garipliktir. Zaten oradan anlamı yükleniyor. Onun için de biz garipliğe tahammül edemeyiz. Diyoruz ki bu sıla hasreti artık bitmelidir ve bitsin istiyoruz.”

2010 Anayasa Referandumu’nun ardından, 2013’te başlayan Gezi olayları ve 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları, AKP ile Fethullahçıların arasındaki ilişkiyi dönüştürdü. İki güç, zamanla birbirinin en büyük düşmanı haline geldi. Hükümet, Fethullahçıları devlet içinde tasfiye sürecine girdi.

İlker Başbuğ’un tutuklanması

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, “internet andıcı” soruşturması kapsamında 6 Ocak 2012’de tutuklandı. Başbuğ, “örgüt yöneticiliği” ve “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” ile suçlanıyordu.

Başbuğ, adliye çıkışında şöyle dedi:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı ‘terör örgütü kurmak ve yönetmek’ ile suçlandı. Takdir yüce Türk milletinindir. Bu iddianın bu şekilde dile getirilmesi bile benim için en ağır cezadır. Bundan sonra ne ceza verilirse bu beni daha fazla üzmez. Kötü amacım olsa 700 bin kişilik gücü elinde tutan bir komutan olarak başka yolları denerdim.”

Başbuğ, 5 Ağustos 2013’te Ergenekon davasından müebbet hapis cezası aldı.

Başbuğ, ceza aldıktan sonra şöyle dedi:

“Eğer bir ülkede, toplum hakimlerin bağımsızlığını sorguluyorsa, verilen hükümlerin Anayasa’ya, kanunlara ve hukuka uygun olduğuna ilişkin şüpheler taşıyorsa, o ülkede hukukun üstünlüğünün var olduğu ileri sürülemez. Bu durumda yargılananlar için son sözü millet söyleyecektir. Ve millet yanılmaz ve aldanmaz. Her zaman doğruların, hak ve haklının yanında, yani adaletin yanında olanların, vicdanları rahat olur. Ben öyleyim. Ve inanıyorum ki, hak hiçbir zaman yerde kalmaz.”

İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi, yaklaşık bir yıl sonra Başbuğ hakkında tahliye kararı verdi.

AKP ve Fethullahçıların çatışması

Dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan 2012’de İstanbul’da savcılığa çağrıldı. Sebep olarak da PKK ile yapılan gizli görüşmeler gösterildi. Fidan ise ifadeye gitmedi. Krizin büyümesini engellemek için MİT müsteşarlarının ve görevlilerinin ifadeye çağrılması başbakanlık iznine bağlandı. Bu olay, Fethullahçılar ile AKP’nin ilişkilerinin bozulmaya başladığı iddialarını güçlendirdi.

Bu iddialara karşı AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Şubat 2012’de bir açıklama yaptı. Çelik, cemaatin devleti ele geçirdiği iddialarını reddetti. Ayrıca Çelik, “Bunlar kargaları güldürür” dedi.

Dershanelerin kapatılması gündemi

Daha sonra dershanelerin kapatılmasına ilişkin kanun tasarısının gündeme gelmesi, Fethullahçılar ile AKP’nin arasındaki gerilimi tırmandırdı. Hükümetin 2013’te dershaneleri kapatma girişimi, cemaatçi Zaman gazetesinde büyük yankı buldu. Gazete, 14-18 Kasım 2013’te dershanelerin kapatılmasını eleştiren başlıklarla çıktı.

Dershane gündemi devam ederken, 28 Kasım 2013’te Taraf gazetesinde Mehmet Baransu’nun “Gülen’i bitirme kararı 2004’te MGK’da alındı” başlıklı haberi, hükümet ile cemaat arasındaki gerilimi daha da tırmandırdı.

Bu gelişmelerin ardından 15 Aralık’ta AKP milletvekili Hakan Şükür partisinden istifa etti. Ardından 17-25 Aralık operasyonları başladı. Bu operasyon kapsamında iş insanı Rıza Sarraf, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, belediye başkanları ve bazı bakanların oğulları gözaltına alındı.

Öte yandan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, operasyonu “kirli bir operasyon” olarak nitelendirdi. Ayrıca aynı gün İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde üst düzey görev değişiklikleri yaşandı, savcılar dosyalardan alındı. Hükümet, operasyonların arkasında “paralel yapı” olarak nitelendirilen Gülen cemaati olduğunu söyledi.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile yaşanan krizin ardından, 25 Aralık 2013’te ikinci bir operasyon girişimi savcı Muammer Akkaş tarafından başlatıldı. Ancak emniyet bu talimatı uygulamadı. Erdoğan, savcı Akkaş’ı “adliyenin yüz karası” olarak niteledi. Ardından yargı krizine karşı yeni düzenlemeler Meclis’ten geçti.

Babacan: “Yolsuzluk operasyonu mini darbe girişimi”

Dönemin Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 31 Aralık 2013’te operasyonun aslında “mini darbe girişimi” olduğunu ileri sürdü. Ayrıca aynı gün yayımlanan bir istihbarat raporunda “paralel yapı”nın 27 ilde şubeler kurduğu, 2 bin polis, yargı mensubu, bankacı ve akademisyeni kontrol ettiği söylendi.

Erdoğan ise AKP’ye yolsuzluk suçlamasıyla komplo kurulduğunu belirtti. Bu açıklamaların ardından 7 Ocak 2014’te İzmir Liman İşletmesi Müdürlüğü’ne yeni bir operasyon yapıldı. Bu operasyon diğer illere yayıldı. Daha sonra hükûmete yakın medya organları bu operasyonları “paralel yapı”nın saldırısı olarak değerlendirdi.

Ali Babacan
Ali Babacan

Fethullah Gülen’in mektubu

Dönemin Başbakanı Erdoğan, 3 Ocak 2014’te gazetecilerle yaptığı bir toplantıda, Gülen hareketinin üst düzey isimlerinden kendisine uzlaşı içeren ıslak imzalı bir mektup gönderildiğini açıkladı. Bu mektup, Fethullahçıların Erdoğan ile barış arayışında olduğunu gösteriyordu. Daha sonra Fehmi Koru, mektubu bizzat Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ilettiğini açıkladı. Birçok köşe yazarı, mektubu bir barış çağrısı olarak yorumladı.

MİT TIR’ları krizi

Hatay ve Adana’da Ocak 2014’te silah taşıdığı iddia edilen ve MİT’e ait olduğu açıklanan TIR’lar durduruldu. MİT görevlileri, savcıların arama yapmasına izin vermedi. Başbakan Erdoğan, bu durumu “paralel yapılanmanın bir hamlesi” olarak nitelendirdi. Ayrıca Erdoğan, MİT’e müdahalenin izinsiz yapılamayacağını belirtti. Erdoğan, bu girişimi “vatana ihanet” olarak tanımlayarak, savcıların ve emniyet güçlerinin paralel yapıya hizmet ettiğini söyledi.

MİT TIR'ları krizi
MİT TIR’ları krizi

Emniyet ve HSYK değişiklikleri

7 Aralık operasyonunun ardından, emniyet teşkilatında büyük bir görev değişikliği meydana geldi. 5 binden fazla polis farklı görevlere atandı. Aynı dönemde HSYK’da da değişiklikler oldu. Başbakan Erdoğan, bu değişikliklerin yargıyı ele geçiren “paralel yapı”ya karşı yapıldığını savundu.

Erdoğan 6 Mart’ta Fethullahçıların yargıyı ele geçirmiş olduğunu şöyle anlattı: 

“2010 referandumu, onların çok çırpındığı bir referandum oldu. Sizlerden de bir adım önde gittiler. Aslında bu iyi niyetli değil. Şimdi onları düşünüyorum. Niye iyi niyetli değil? Çünkü o referandumda bunların tek hedefleri vardı. İdari ve adli yargıyı ele geçirmek. Ve bunu başardılar, az veya çok başardılar.”

Türkiye’nin gündemini sarsan paylaşımlar: Tapeler

Daha sonra 25 Şubat 2014’te sosyal medyada paylaşılan ses kayıtları Türkiye’nin gündemini sarstı. “Başçalan” adlı bir kullanıcı, YouTube’a Başbakan Erdoğan’ın ile Bilal Erdoğan’a ait olduğunu iddia ettiği bir ses kaydı yükledi. Kayda göre Erdoğan, Bilal Erdoğan’a evdeki yüklü miktarda parayı sıfırlamasını söylüyordu.

Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, daha sonra bu kaydı Meclis’te dinletti ve Erdoğan’ı eleştirdi. Erdoğan ise bu kayıtların “montaj” olduğunu öne sürdü.

Bu dinlemelerin, “Selam” adlı bir örgütü izleme gerekçesiyle yapıldığı ileri sürüldü. Farklı kaynaklar, örgütün 2 bin 280 ile 100 bin kişiyi dinlemiş olabileceği söyledi. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), 2014 Mart’ta 2012-2013’te 509 bin kişinin dinlendiğini açıkladı.

Silahlı örgüt iddiası: Ötüken

Akşam gazetesi 14 Nisan 2014’te Balyoz davası sanığı emekli hakim Ahmet Zeki Üçok’un iddialarını manşetine taşıdı. İddialara göre cemaat, “Ötüken” adlı silahlı bir gizli örgütü kurdu ve şiddet eylemleri yapıyordu. Yine iddialara göre Rahip Santoro, Dink, Zirve ve Danıştay cinayetlerinde ve Gezi eylemlerinde bu örgüt kullanıldı. Akşam gazetesinin bu manşetinin ardından gazetenin yazarı Fikri Akyüz istifa etti.

Yargıç ve savcıların meslekten ihracı

HSYK 2. Dairesi, Ergenekon davasının savcılarından Zekeriya Öz ve dört savcı ile bir yargıcı 12 Mayıs 2015’te meslekten ihraç etti.

Bu karar, Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 69. Maddesi’ne dayanarak verildi. Daha sonra HSYK 3. Dairesi 12 Haziran 2015’te 37 yargıç ve savcıyı daha meslekten ihraç etti. Bu ihraçların sebebi, bu kişilerin hile yaparak sınav sorularına önceden ulaşmalarıydı.

15 Temmuz darbe girişimi

Fethullah Gülen cemaati, 15 Temmuz 2016 gecesi darbe girişiminde bulundu. Ordudaki Fethullahçı askerler, Boğaziçi Köprüsü’nü (şimdiki ismi 15 Temmuz Şehitler Köprüsü) işgal etti.

O gün saat 16:16’da Kara Havacılık Komutanlığı’nda görevli bir subay, Fethullahçı askerlerin MİT Müsteşarlığı’na giderek, dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a ve kuruma saldırıda bulunulacağını ihbar etti.

Darbecilerin karargâhtaki hareketliliği fark etmeleri üzerine ertesi gün sabaha karşı saat 03:00’te başlatılması planlanan darbe girişiminin 15 Temmuz saat 20:30’a çekilmesi kararlaştırdı.

Darbe girişiminde bulunanlar önce Boğaziçi Köprüsü’nü kapattı. Darbe girişimi sırasında 8 binin üzerinde askeri personel, 35 uçak, 3 gemi, 37 helikopter, 74’ü tank 246 zırhlı araç ve 4 bine yakın hafif silah kullanıldı.

Daha sonra dönemin Başbakanı Binali Yıldırım, saat 23:02’de NTV’ye bağlandı. Ülkede bir kalkışmanın olduğunu söyleyen Yıldırım, “Bu kanunsuz eylemin içerisinde olanlar en ağır şekilde bedelini ödeyecekler” dedi.

Darbe girişiminde bulunanların kullandığı F-16 savaş uçağı, saat 23:18’de Ankara Gölbaşı’ndaki Emniyet Genel Müdürlüğü Havacılık ve Daire Başkanlığı’na bomba attı. Bombalama sonucu yedi kişi hayatını kaybetti, beş kişi yara aldı. Gölbaşı’ndaki Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Başkanlığı da bombalandı. Bu saldırıda 44 polis hayatını kaybetti, 36 kişi yaralandı.

Darbe girişiminde bulunanlar daha sonra TRT’ye giderek saat 00:13’te canlı yayında sunucuya darbe bildirisi okuttu.

Tüm bu gelişmelerden sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, saat 00:24’te CNN Türk’ten Hande Fırat’a Facetime üzerinden bağlandı. Görüntülü telefon aramasıyla kurulan bağlantıda Erdoğan, vatandaşları sokağa çıkmaya çağırdı:

“Milletimizi illerimizin meydanlarına davet ediyorum. Havalimanlarına davet ediyorum ve milletçe meydanlarda, havalimanlarında toplanalım. Bunların o azınlık grubu tanklarıyla toplarıyla gelsinler, ne yapacaklarsa halka orada yapsınlar.”

Erdoğan’dan vatandaşlara çağrı

Erdoğan’ın meydanlara çağrısı sonrası Ankara ve İstanbul başta olmak üzere tüm şehirlerde vatandaşlar sokağa çıkarak tepki gösterdi. Başta Genelkurmay Başkanlığı’nın çevresindeki İnönü Bulvarı, Milli Müdafaa Caddesi ile Kızılay Meydanı, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, AKP Genel Merkezi ve Jandarma Genel Komutanlığı civarı başta olmak üzere meydan ve caddelerde vatandaşlar, askerin karşısında etten duvar ördü.

TBMM’de temsil edilen tüm siyasi partilerin milletvekilleri saat 01:19’da Genel Kurul Salonu’nda bir araya geldi. Ardından saat 02:50’de uçaklar Meclis’in giriş kapılarının yakınlarına dört bomba attı. 03:20’de İstanbul üzerinde savaş uçakları uçtu.

Gece boyunca süren çatışmaların ardından darbe girişimi bastırıldı. Yaşananlar sonucu 300’den fazla kişi hayatını kaybetti, bin 491 kişi yaralandı. Darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 2016’da yaklaşık iki yıl süren OHAL ilan edildi.

Öte yandan darbe girişimine katılanlar tutuklanırken, bazıları firar etti. Bu süreçte Türkiye genelinde on binlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı ve açığa alındı. OHAL kapsamında cumhurbaşkanlığı tarafından 32 kez Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıldı. Bu KHK’lar ile en az 125 bin 678 kamu görevlisi ihraç edildi. Bunun yanı sıra askerî, idari ve adli kurumlarda birçok kişi görevden alındı.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.