Ülkücüler Bahçeli’nin Öcalan açılımı hakkında ne düşünüyor? Ruşen Çakır ve Mümtaz’er Türköne yorumladı

Türkiye’nin gündeminde, Bahçeli’nin Öcalan’a çağrısı var.

  • Mümtaz’er Türköne Bahçeli’nin açıklaması için ülkücülerin ne düşündüğünü anlattı.
  • Özgür Özel’in Doğu ve Güneydoğu ziyareti başladı. Ferit Aslan ve Özgecan Özgenç Diyarbakır’dan aktardı.
  • Bugün Meclis’te İYİ Parti, Saadet ve Gelecek Partisi grup toplantıları vardı. Mahir Bağış, grup toplantılarında yaşananları anlattı. Bağış daha sonra yeni başlayan Ankara Söyleyişileri yazı dizisini anlattı.
  • Berfin Bayır DEM Parti Genel Merkezi’ndeki gelişmeleri aktardı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Meclis’in açılış töreninde DEM Partililer ile el sıkışmasının ardından “yeni çözüm süreci” tartışmaları başladı. Türkiye’de yeniden alevlenen Kürt sorununda çözüm tartışmaları, dikkatleri önceki süreçte neler yapıldığına yeniden çevirdi.

Bahçeli’nin Öcalan açılımı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın tecrit koşullarının kaldırılması ve örgütün tamamen lağvedildiğini açıklaması halinde, TBMM’de konuşabileceğini ve “Umut Hakkı” kapsamında yasal düzenlemelerden yararlanabileceğini söyledi.

Bahçeli'nin Öcalan açılımı
Bahçeli’nin Öcalan açılımı

Bahçeli, “Şayet terörist başının tecriti kaldırılırsa, gelsin. DEM Parti grup toplantısında konuşsun, terörün bittiğini, örgütün lağvedildiğini ilan etsin” dedi.

Ülkücüler Bahçeli’nin Öcalan açılımı hakkında ne düşünüyor? Türkiye’nin gündeminde Bahçeli’nin Öcalan’a çağrısı var. Ruşen Çakır konuklar ile değerlendiriyor!

Meclis’in gündemi

İYİ Parti Genel Başkanı.Müsavat Dervişoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Öcalan” açıklamasına urganla tepki gösterdi. TBMM Grup Toplantısı’nda konuşan Dervişoğlu, Meclis kürsüsünden yere urgan attı.

Daha sonra MHP lideri Dervişoğlu’nun attığı urganı istedi. Ayrıca Bahçeli’nin urganı odasına asacağı da belirtildi.

İYİ Parti’den yapılan açıklamada Bahçeli’ye urganın gönderildiği söylendi.

DEM Parti’den yanıt

DEM Parti kaynakları, Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın, Abdullah Öcalan ile görüşmesine izin verildiği iddialarının gerçeği yansıtmadığını duyurdu.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan açılımı Türkiye’nin gündemini çok ciddî bir şekilde işgal ediyor. Bugün Prof. Mümtaz’er Türköne ile bu açılımı ve bunun özellikle milliyetçi camiada yaratabileceği etkileri konuşacağız. Mümtaz’er, merhaba.

Mümtaz’er Türköne: Merhaba.

Ruşen Çakır: Şimdi sen hayâtı ülkücü harekette geçmiş birisin. Devlet Bahçeli’yi, Müsavat Dervişoğlu’nu ve diğer birçok ismi bayağı yakından tanıyan birisin, değil mi? Şu anda bu Öcalan meselesini tartışan bütün milliyetçi aktörleri bir şekilde tanıyan birisin. Gerçekten çok ilginç şeyler yaşıyoruz. Ne dersin? Şimdi geçen hafta bir şey söyledi Devlet Bahçeli; Öcalan’a çağrı yaptı, dedi ki: “Örgütünü dağıt kardeşim” dedi. O bile bence târihî bir çıkıştı; çünkü Öcalan’ı bir şekilde muhâtap almıştı. Ve nitekim Müsavat Dervişoğlu da hemen, “Bu gaflet ve dalâlettir!” diye îtiraz etmişti. Şimdi bu hafta, bu salıyı beklerken dedik ki: “Ya, herhalde Bahçeli biraz frene basar, geçiştirir ya da açıklamaya çalışır”. Şimdi çok daha başka bir şey yaptı. Yani çıta diye bir şey kalmadı sanki Mümtaz’er, ne dersin? Yani daha nereye çıkabilir bu çıta? Neden böyle? Ne yapıyor?

Mümtaz’er Türköne: Hiç kimsenin ulaşamayacağı, aşamayacağı bir çıta koydu. Evet, bu çok doğru. Stratejik bir hamleydi bu. Yani bu tür hamleler yapıldıktan sonra bir sürü tortu çıkar ortaya, köpürür, ortalık bayağı bir karışır. Fakat o “stratejik hamle” lâfının üzerinde durmak lâzım. Çünkü bu bir hedefe yönelik hamle; her şeyi değiştiren, her şeyi değiştirecek olan bir hamle. Sâdece Türkiye’de iç politikada değil, bölgede de bütün dengeleri değiştirmeye aday bir hamle. Ve bütün bunların hesaplandığı, Devlet Bahçeli katında bütün bunların hepsinin hesaplandığı, dikkate alındığı ve bu hamlenin ona göre yapıldığı anlaşılıyor. Yani gözlemenin, tâkip etmenin dışında herhangi bir bilgim yok. Sâdece senin bildiklerine sâhip olarak söylüyorum bunları. Şimdi dışarıdan başlayalım. Cumhurbaşkanı bir “İsrail tehdîdi”nden bahsetti. “İsrail tehdîdi” demek, somut olarak Kürdistan tehdîdi demek, Kürdistan tehlikesi demek. Bunu telaffuz etmekten çekiniyor bizim politikacılarımız; ama İsrail’in topuyla tüfeğiyle tankıyla gelip Türkiye sınırına dayanacak hâli yok. Kuzeydoğu Suriye’de, Rojava denilen bölgede Kürtlerin otonom bir yönetimi var ve şu anda bütün Kürt siyâseti, bu bölgedeki varlıklarına, orada yaratılan fiilî duruma, o fiilî durumdan çıkan, uluslararası kamuoyuna da benimsetilen sonuçlarına odaklanmış vaziyette. Eğer Devlet Bahçeli’nin bu stratejik hamlesini, sağda solda köpürtülen hamâseti bir kenara bırakarak anlamak istiyorsak, realist bir şekilde anlamak istiyorsak, mesele gelecek eninde sonunda Kuzeydoğu Suriye’deki Kürt varlığına dayanacak. Yani şöyle bir şey söylüyorum ben Ruşen, çok açık bir şekilde söylüyorum bunu da: Bu anayasanın ilk 4 maddesinin tartışılması, işte, Türkiye’de temel insan haklarına bağlı Kürtlerin anadil hakları gibi, işte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları, Türkiye’deki iç hukukla ilgili bu konudaki gelişmeler; bunların hiçbirinin bir anlamı, bir önemi kalmıyor. Doğrudan doğruya, somut olarak, bir stratejik hedef olarak Kuzeydoğu Suriye’deki Kürt varlığının üzerinden bir hamle yapılıyor. DEM muhtemelen Devlet Bahçeli’nin bu hamlesine, orayı dikkate alarak cevap verecek.

Ruşen Çakır: Peki, burada sözünü kesmek istiyorum. Şimdi, Devlet Bahçeli sürekli gündemi Kürt meselesi bağlamında –bölgesel ya da ulusal–, belirlemeye devam ediyor. Sen onu da tanıyan biri olarak, yani böyle şaşırtıcı hamlelerin devâmı gelir mi? Başka ne adım atar? Şimdi şöyle bir cümle kurdu, biliyorsun: “Eğer tecrit kaldırılırsa, gel burada konuş” dedi, değil mi? Yani “Meclis’te konuş” dedi. Burada ne demiş oldu? Aslında tecrîdin kaldırılmasına yeşil ışık yaktı sanki, öyle değil mi?

Mümtaz’er Türköne: Yeşil ışık yakmanın ötesinde, bunun için bütün gövdesini taşın altına koyduğunu söyledi, çok açık bir şekilde söyledi.

Ruşen Çakır: Peki, bundan sonra ne diyebilir, ne yapabilir?

Mümtaz’er Türköne: Bundan sonra herhangi bir şey söylemesine gerek yok. Bu söylediği şeylerin mantıkî sonuçlarını Türkiye ve kendisi devşirecek, yani hepimiz onu toplayacağız. Bakın, bu gerçekten stratejik bir hamle. Cumhurbaşkanı’nın o ilk lâflarından sonra, Devlet Bey’in gidip DEM grup başkanvekillerinin ellerini sıkmasından sonra, AK Parti cenâhından iki adım ileri bir adım geri hamleler geldi. Numan Kurtulmuş, “devletin milletiyle bölünmez bütünlüğü” meselesini, anayasanın ilk üç maddesini gündeme taşıdı. Efkan Âlâ çıktı, sâde suya tirit bir açıklama yaptı, yorumlarda bulundu. Ama Devlet Bahçeli bodoslama, tam olarak şeye girdi, yani her yeri darmadağın etti. Buradan tabiî herkesin ilk anda ilk dikkate aldığı şey, İmralı’da Apo’nun dışarı çıkması çıkmaması; ben bunun elde edilecek sonuca ulaşmayı mümkün kılacak veya kılmayacak sâdece bir araç olduğunu düşünüyorum. Yani bölge politikasını dikkate almadan, İsrail-Gazze meselesini dikkate almadan, İran’ın bölge denkleminde sıfırlanmasını, devre dışı kalmasını dikkate almadan bu hamlenin gerçek hedefinin, stratejik hedefinin anlaşılabilir olmayacağını düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Peki, bunun tabiî ki bölgesel yönü var, tamam; ama içeride çok büyük yankıları var. Örneğin, işte gördük: Müsavat Dervişoğlu urgan fırlatıyor, Ümit Özdağ bir şeyler söylüyor. Ümit Özdağ ilginç bir şekilde MHP’den çok CHP2yi hedef aldı fark ettiysen. Onun zâten Bahçeli eleştirme konusunda bir tutumluluğu var. Çok ilginç bir şey ama… Meselâ Mustafa Destici, Cumhur İttifâkı ortağı olmasına rağmen, o da sert çıktı. Muhtemelen Yavuz Ağıralioğlu –bugünlerde parti kurması bekleniyor–, o da herhalde bu konuyu gündemine taşıyacak. Şimdi şöyle bir hava var; bugün Müsavat Dervişoğlu’nu izleyince, biraz önce tekrar izledik: Yani Müsavat Dervişoğlu çok büyük bir fırsat yakaladığını düşünüyor anladığım kadarıyla. Yani milliyetçi tabandan, ülkücü tabandan ya da genel anlamda, popülist anlamda milliyetçi kesimden kendilerine yöneliş olacağını ve MHP’den de kopuş olacağını düşünüyor. Bu, bu kadar basit bir denklem mi?

Mümtaz’er Türköne: Bu kadar basit bir denklem değil elbette. Yani hamâsetin işe yarayacağı, hamâsetin sonuç vereceği alanlar var elbette siyâsî rekabette. Hatırlarsan, cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminde %27’ye yakın bir milliyetçi oy vardı, farklı partilerin aldığı oyun toplamı neredeyse %27’yi buluyordu. Böyle bir sonuç ortaya çıktı. Yani bunun %10’u MHP’de, bir kısmı İYİ Parti’de, Ümit Özdağ’ın partisinde var bir miktar, Büyük Birlik Partisi’nde vardı bir miktar. Elbette bu tür tartışmalar rekabet konusu olacak. Fakat benim altını çizmek istediğim şey şu: Yani gelip geçici duygulara hitap eden, üç gün sonra, dört gün sonra unutulacak duygulara hitap eden hamâset –Müsavat Dervişoğlu’nun yaptığı gibi, tam anlamıyla hamâsete oynuyor–, bunun kazancı kaybı ne olur bilemiyorum. Fakat ben şeyi hatırlıyorum: 90’lı yılların başında ülkücüler arasında bile “Ver kurtul”, “Vur kurtul” tartışması yaşanırken, “Ver kurtulcular” vardı. Yani Türkiye’de terör sorununun, PKK sorununun, geldiği nokta îtibâriyle, geçmişte geldiği nokta îtibâriyle, geçirdiği evreler îtibâriyle, bu tür hamâseti kaldırmayacak bir ciddiyeti ve ağırlığı var. Ben bunu dikkate alarak söylüyorum. MHP’nin oy tabanı, MHP’nin ülkücü tabanı diğer partilere göre daha istikrarlı. Seçimlerde bu görünüyor, ortaya çıkıyor. Bir zamâna ihtiyaç var elbette; herkes bunu oturacak, tartışacak, bunun üzerine fikir yürütecek. Fakat ülkücülüğün temel düsturlarından biridir, yani şu soruyu soracak ülkücüler, MHP tabanı da diğer ülkücüler de farklı partilere yönelen ülkücüler de şu soruyu soracaklar: “Devlet Bey’in bu çıkışıyla murâdı neydi? Neyi amaçladı?”

Ruşen Çakır: Ya da şunu da diyeceklerdir belki: “Devlet Bey bunu yapıyorsa vardır bir bildiği”.

Mümtaz’er Türköne: İşte, “Murâdı nedir?” sorusunu sorarken, bâzıları diyecek ki: “Yani bir devlet aklı var, bizim ciddî bir devlet geleneğimiz var, bu geleneğin geçmişinde bu tür krizlerde, bu tür sorunlarda bulunan ve uygulanan çözüm yöntemleri var” falan filan diyecekler, bol miktarda tartışacaklar. Fakat, yani ben, bu kadar ortalığı alt üst edecek, iç siyâsetteki bütün taşları, siyâsî rekabetin kimyasını, dengesini, denklemini değiştirecek bir hamlenin, ilk etapta hemen dikkate alınması gereken sonuçlarından birinin, “O partiye oy verenler acaba ne düşünecek?” sorusu olmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü onun için zaman var.

Ruşen Çakır: O zaman sana şunu sorayım: Peki hangi sonuçları doğurur? Yani Bahçeli gerçekten çok çarpıcı bir çıkış yaptı ve şimdi sözler var ortada; ama pratikte bir şey yok. Öcalan hâlâ tecritte, DEM Parti ne yapacağını şaşırmış durumda. Her kafadan bir ses çıkıyor, ama bir şeylerin de hızlı bir şekilde gelişmesi bekleniyor bir yandan. Ne gibi sonuçlar bekliyorsun? Ne olabilir?

Mümtaz’er Türköne: Şimdi, farklı aktörler var, herkesin de kendine göre hesâbı var. Yani pazarlık konusu yapılıyor görünen; İmralı’da Abdullah Öcalan’ın tecrîdinin kaldırılması, şartlı salıverilmesi gibi gelişmeler bekleniyor. Bu, DEM politikacılarını çok yakından ilgilendiriyor. Fakat ben, PKK’nın merkez heyetinin Suriye’yi dikkate alarak, Kuzeydoğu Suriye’de Rojava bölgesindeki kendi varlıklarını dikkate alarak Devlet Bahçeli’nin bu hamlesine karşılık vereceklerini düşünüyorum. Yani denklemin en sonunda ortaya çıkacak yekûnu tâyin edecek olan PKK’nın karârı, kuvvetle muhtemel, Suriye’deki gelişmelere bağlı olacak. Şimdi bu çok önemli. Yani yine tabiî, “Nasıl bir karşılık görecek?” sorusunun peşindesin sen. Bu çok önemli. Bunların hepsi konuşulacak, tartışılacak. İşte, biraz sis dağıldığı zaman, ortalık biraz durulduğu zaman, bugün Müsavat Dervişoğlu’nun yaptığı türden hamâset yerine, işte, bölgedeki denklem nasıl değişecek, dengeler nasıl değişecek? Amerika Devlet Bahçeli’nin bu hamlesi karşısında kendi oyun planını nasıl gözden geçirecek, neleri değiştirecek? Burada ciddî bir şey var, oyun teorisi var belli. Kuvvetle muhtemel ki devlet içinde de, diplomaside, uluslararası ilişkilerde, devletin istihbârat örgütlerinde, askerlerin güvenlik stratejilerinde dikkate alınan bir mesele. Amerika’nın İsrail’in güvenliğini sağlamak için elinin altında tuttuğu bir Kürt kartı var. Devlet Bahçeli’nin bu hamlesi, Amerika’nın elinde tuttuğu bu Kürt kartını boşa çıkardı. Bu çok önemli bir gelişme. Yani bunun anlaşılabilir bir şey olduğunu, politikayı tâkip edenler, işte Gazze’yi, bölgedeki gelişmeleri tâkip edenler açısından anlaşılır bir şey olduğunu düşünüyorum. Tabiî bunun tartışılması lâzım. Yani bu, demokratik siyâset içinde olup biten bir şey. Bir siyâsî parti lideri, Türkiye’de milliyetçiliği neredeyse tekeline almış bir siyâsî parti lideri, milliyetçilerin hiçbir zaman aklının ucundan geçmeyecek bir şeyi söylüyor. Neye dayanarak söylüyor? Buradaki referans da Türk devlet geleneği ve Türk milliyetçiliğinin her zaman parti veya bireysel çıkarlardan üstün tuttukları “devletin bekası” meselesi. Bu perspektifin yerleşeceği bir tartışma ortamına hızla evrilir konu. Ve sonuçta, Devlet Bahçeli’nin öne sürdüğü çok sağlam bir şart var: PKK’nın tasfiyesi şartı var. PKK’nın şeklen tasfiyesi gibi, kamuoyunu da tatmin edecek bir gelişmeyle karşılaşabiliriz.PKK’nın tasfiyesi, yani PKK’nın öyle bir sorunu yok; bir örgütü ismen tasfiye edip başka bir canlı, diri bir örgütlenmeye gidilebilir; o konuda sıkıntıları da yok, bugüne kadar hiç olmadı. Fakat bu, kamuoyunu da bir şekilde iknâ edebilir, teskin edebilir. Ama ben öncelikle meselenin… Bugüne kadar benim de konuştuğum ülkücülerle, beni arayanlar, soranlar oluyor; hattâ bu işi bana bağlayanlar oluyor Ruşen.

Ruşen Çakır: Sen mi yönlendirmişsin Devlet Bey’i?

Mümtaz’er Türköne: Hayır, benim hiç irtibâtım yok, ilişkim yok Devlet Bey’le. Yani öyle bir mesâfemiz yok, yakınlığımız yok. Fakat bir zamanlar biliyorsun, “Apo’yu paşa yapalım” diye bir lâf etmiştim. Yani bu Devlet Bey’in söylediği, Apo’yu paşa yapmanın çok ötesinde. Yani oturup Meclis’te, DEM’in lideri olarak konuşması gibi bir ütopya, âdeta bir ütopya, böyle pembe bir ütopyadan bahsediyor Kürtler için. Fakat Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlarda ne kadar ciddî sorunlarla karşı karşıya olduğuna dâir bir algıya bağlı her şeyin yerli yerine oturması. Yani Öcalan’ın tecridinin kaldırılması, cezâevinden çıkması, şartlı salıverilmesi, ne bileyim, o “umut hakkı” denilen hakkın tanınması… bu tür gelişmeler uzun tartışmalardan sonra yaşanabilir. Ama PKK’nın silâh bırakması şartı Devlet Bahçeli’nin, bu çok önemli bir şart. “Ancak bu gerçekleşirse, ötekileri olur zâten’’ şeklinde bir algıyı da yerleştirdi muhâtaplarına. Herkes sanıyorum meseleyi bu şekilde tâkip etti. Netîcede PKK’nın silâh bırakma ihtimâlinin olduğu bir yoldayız. Bir de şuna dikkat çekmek istiyorum Ruşen: Yani uzun zamandır Türkiye’de terör sıkıntısı yok, terör olayları yok. PKK, târihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Bütün enerjisini, bütün dikkatini Suriye’deki kendi otonom bölgesine vermiş vaziyette. Kuzey Irak’ta geriledi. Türkiye’de ciddî tartışmalar var, kutuplaşmalar var, falan filan. Böyle bir hengâmede, yani PKK’nın ciddî mânâda dişlerini tırnaklarını gösteremediği bir evrede, Devlet Bahçeli’nin böyle bir öneride bulunması, yani Türk devletinin elinin güçlü olduğu bir evrede böyle bir gündem oluşturması, sanıyorum daha da anlaşılır, daha da tolere edilebilir bir durum olarak görülecek.

Ruşen Çakır: Şimdi bu yaptığın yorumların bir şekilde MHP’den tanıdıklarım aracılığıyla Devlet Bey’e ulaştırılmasını isteyeceğim. Çünkü o genellikle televizyon seyrediyor, biliyorsun, YouTube’dan pek izlemiyor, ama herhalde onun önem vereceği değerlendirmeler olacaktır. Bir de şunu söyleyeceğim bu işi bitirirken: Seninle geçen yaptığımız yayın bayağı bir ilgi uyandırdı biliyorsun. Bu kadarını bekliyor muydun çok emin değilim. Yani ben çok beklemiyordum açıkçası. Tabiî ki bir ilgi olacağını biliyordum da… Bir de tabiî şöyle bir şey oldu biliyorsun: Herkes hoşuna giden bölümü aldı. Hem nalına hem mıhına vurulduğu zaman böyle oluyor. Yani birtakım şeyleri beğenip birtakım şeyleri görmezden gelme… Ama çok iyi oldu, iyi ki yapmışız o yayını, değil mi?

Mümtaz’er Türköne: Yani benim kanaatim de şu, senin için söylüyorum bunu: Düşmanı olmayanı adam yerine koymazlar bizde; maşallah epeyce bir eleştiren, hakaret eden, küfreden çıktı ortaya. Demek ki iyi yerde duruyoruz.

Ruşen Çakır: Evet Mümtaz’er, çok sağ ol değerlendirmelerin için. Bu süreç sürecek, seninle de arada sırada böyle tartışmaya devam edelim, tamam mı?

Mümtaz’er Türköne: Memnûniyetle, kolay gelsin.

Ruşen Çakır: Çok sağ ol, kolay gelsin. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.