Bahçeli kime ne mesaj verdi? | Ruşen Çakır yorumladı

Bahçeli kime ne mesaj verdi?

MHP lideri Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesi gerektiğini söyledi, “Devlette devamlılık, siyasette istikrar, Türkiye Yüzyılı’nın güvencesi için Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan tek seçenektir” dedi.

Bahçeli, Abdullah Öcalan çağrısını yineledi, “Teröristbaşı terörün bittiğini, PKK’nın lağvediliğini söyleyecekse haydi DEM Grubu’na gelsin, bunları söylesin, Umut Hakkı’ndan da istifade etsin. Sözümün arkasındayım. Teklifimde ısrarlıyım”dedi.

Bahçeli kime ne mesaj verdi?
Bahçeli kime ne mesaj verdi?

Bahçeli, Kürtler ile Türklerin kardeş olduğunu vurguladı, “Kürt kardeşlerimizle aramızda hiçbir mihrak giremez. Kürt kardeşlerimizi Türk milletinden ayrıştırmaya, hiçbir şerefsizin eylem ve provokasyonu mani olamaz. TUSAŞ saldırısı Türk milletini hedef almıştır. Teröre tolerans sıfırdır. Kürt başka, terör örgütü başkadır. İkisini birbirine karıştırmak, ülkemize yapılacak en büyük kötülüktür. Kürtler kardeşimizdir” dedi.

Ruşen Çakır yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Bugün değişik bir yayın yapmak istiyorum. Zamanında Vatan gazetesinde yazarken böyle yazılar yazardım, metin analizi. Burada, Devlet Bahçeli’nin bugün yaptığı konuşmasının analizini yapmak istiyorum. Ama burada bir video olarak yapacağız ve Devlet Bahçeli’nin sözlerinin önemli gördüğüm kısımlarından –tabiî ki bütün konuşmasını yapmak mümkün değil– alıntılarla bir şeyler anlatmak istiyorum. Şunu özellikle söyleyeyim: Devlet Bahçeli’yi yıllardır gazeteci olarak tâkip eden birisiyim. Tanışıklığımız da vardır, sohbetlerimiz de vardır. Kendisini miting alanlarında, ama en çok da grup toplantılarında canlı olarak izledim. Şu son dönemde grup toplantılarında yaptığı konuşmaların her biri birbirinden ilginç. Yani DEM Partililere el uzatmasından sonra yaptığı konuşmada, “Bu bir rastlantı değil” demesiyle başlayan, Öcalan’ın PKK’yı silâhsızlandırmasını istediği konuşma, daha sonra “DEM Parti grubunda gelsin konuşsun” dediği konuşma ve bugünkü konuşma. Bunları canlı izleyemedim, açıkçası hayıflandım. Haftaya bir aksilik olmazsa gideceğim ve canlı olarak izleyeceğim. Çünkü herhalde haftaya da çok daha çarpıcı şeyler söyleyecektir. Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan da haftaya Türkiye’nin bambaşka bir gündemi olacağını söylemiş. Ne olacağını bilmiyoruz; ama Abdülkadir Selvi’nin bugün işâret ettiği gibi, Suriye’ye bir askerî harekât olabilir, başka bir şeyler olabilir, bakalım göreceğiz. Belki de doğrudan Bahçeli’nin dile getirdiği konularla ilgilidir, onu da bilemiyorum. Her neyse. Bahçeli’nin bugünkü konuşmasında, 1 Ekim’den îtibâren başlattığı, adının ne olduğunu bilmediğimiz o süreçle ilgili önemli ipuçları vardı. İlk önemli vurgusu: “Sözlerimin arkasındayım” dedi. Nasıl demiş ona bir bakalım? 

“Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezâsına çarptırılan teröristbaşı, terörün bittiğini, PKK’nın lağvedildiğini, ihânet ve bölücülüğün çıkmaz sokak olduğunu söyleyecekse, haydi, DEM grubuna gelsin, bunları teker teker söylesin, ak koyun kara koyun ortaya çıksın, umut hakkından da istifâde etsin. Sözümün arkasındayım ve teklifimde ısrarlıyım.”

Şimdi burada bir, “Gelsin, DEM Parti grubunda konuşsun” lâfı çok eleştirildi, birçok kesim tarafından eleştirildi. Hattâ kendi parti tabanında rahatsızlığa yol açtığını söyleyenler de oldu. Bunu nasıl ölçtüler bilemiyorum. Fakat şunu biliyoruz ki Erdoğan, geçen hafta grup toplantısında Bahçeli’ye çok sâhip çıktı; ama bu konuyu telaffuz etmedi. Erdoğan’ın telaffuz etmediği bir diğer önemli konu: “Umut hakkından da istifâde etsin”. Yani bu, Öcalan’ın cezâevinden çıkmasına, ev hapsine, belki de özgür kalmasına kadar gidebilecek bir süreç. Biliyorsunuz, Erdoğan bundan bahsetmedi. Grup toplantısı çıkışında gazeteciler sordu, bu konuya cevap vermedi. Çok hassas bir konu. Ama Devlet Bahçeli gibi bir ismin, Öcalan’a böyle bir rol biçmesi ve onun umut hakkından bile istifâde edebileceğini söylemesi, bunda ısrar etmesi çok önemli. Ve şu hâliyle bakıldığı zaman, DEM Partilileri saymazsak, bu konudaki tutumunda Bahçeli’ye açıkça destek veren hiç kimse yok. Ama o da geri adım atmıyor. Şimdi bir başka alıntı yapalım. Çok kısa bir şey, ama uzun uzun anlattığı bir bölümden kısa bir alıntıyla devam edelim. Bu ayrıca çok çarpıcı bir bölüm bence:

“Bence peşin hükümlere sırt dönüp, aklın ve vicdânın sesine kulak vermeliyiz. Çatışmaya ve yok etmeye değil, anlamaya ve bir arada yaşamaya dönük bir strateji geliştirmekten ve bu suretle inisiyatif üstlenmekten çekinmemeliyiz.”

diyor Bahçeli. Bir arada yaşamak, peşin hükümlere sırt dönmek, aklın ve vicdânın sesine kulak vermek… “Çok geniş, farklı farklı açılardan bakmak lâzım” diyor. “Yanlış yapmamamız lâzım” diyor. Bunlar, özellikle Kürt meselesi ve PKK söz konusu olduğu zaman, MHP gibi bir hareketin telaffuz etmediği şeylerdi. Bunlar genellikle ortak akıl –ki Bahçeli konuşmalarında bunu da söylüyor–, “Ortak akıl” da diyor, “Peşin hükümlere sırt dönmek” diyor, “Bir arada yaşamak” diyor. Bütün bunlar, MHP’den ve liderinden duymaya alışık olmadığımız, genellikle ona karşı olan kesimlerin dillendirdiği söylemler. Ama Bahçeli’nin bu söylemleri benimsiyor olması ya da en azından böyle savunması başlı başına önemli — ki bu konuşmada buna benzer çok bölüm var. Ben en çarpıcı olduğu için bunları aldım.

Şimdi gelelim Kürtlerle kucaklaşma meselesine. Bahçeli burada şöyle söylüyor: “Kürtlerle kucaklaşma asıldır, terörle mücâdele esastır. Silâhlı eşkıyâyı temizlemek kaçınılmazdır, siyâsette uzlaşmak ortak yararımızadır. Kürt kardeşlerimizle aramıza hiçbir mihrak giremez. Kürt kardeşlerimizi Türk milletinden ayrıştırmaya hiçbir şerefsizin eylem ve provokasyonu kâfi gelemez. 23 Ekim TUSAŞ saldırısı Türkiye’ye yapılmıştır. 23 Ekim TUSAŞ saldırısı Türk milletini hedef almıştır”. Şimdi, “Burada yeni ne var?” diyeceksiniz. Yeni şu: Bahçeli’nin bu kadar sık “Kürt” demesi, “Kürt kardeşlerimiz” demesi. Öteden beri PKK ile sivil halkı ayrıştırma diye bir devlet perspektifi vardır, devlet aklı vardır. Ama bunu, o zamanları, 80’li 90’lı yılları hatırlayanlar bilecektir, orada “Kürt” lâfı pek telaffuz edilmezdi. Genellikle “sivil halk”, “yöre halkı” vs. denirdi. En fazla, “Kürt kökenli yurttaşlarımız” denirdi. “Kökenli” diye garip bir şey türemişti — ki hâlâ böyle söyleyenler var. Ama MHP lideri Devlet Bahçeli “Kürtler” diyor, “Kürt kardeşlerimiz, Kürtler… Kürtler başka, terör örgütü başka” diyor. Bu açıkçası… Tabiî Bahçeli geçen hafta da bunu söyledi, bu hafta da bunu söylüyor. Bahçeli, “Kürt sorunu yoktur” diyor. Tamam, böyle bir noktada –bence yanlış söylüyor ama– “Kürt sorunu yoktur” diyor, Kürt sorunu realitesini kabul etmiyor; ama Kürt realitesini kabul ediyor.Bu Kürt realitesini kabul etmek meselesi, Türkiye’de çok târihî bir meseledir. 91 seçimleri öncesinde Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel bunu açıkça dile getirip kabul etti ve seçimden birinci parti çıkıp başbakan oldu. Kürt realitesini kabul etme konusu, MHP’nin yakınına pek uğramamıştı. Genellikle bu olay geçiştirilmişti. Şöyle sloganlar vardı: “Türk Kürt kardeştir, ayrım yapan kalleştir” vs. gibi. Ama bu şekilde, Devlet Bahçeli’nin bu kadar vurguladığı şekilde Kürt tanımlaması yapılmazdı. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Devlet Bahçeli tarafından bir konuşmanın içerisinde bu kadar çok “Kürt” sözcüğünün kullanılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Şimdi gelelim, başta İYİ Parti olmak üzere milliyetçi çevrelerden kendisine yönelik eleştirilere verdiği cevâba:

“Hiç kimse karnından konuşmasın, hamâset çukuruna saplanmasın, sahte efelenmelere sapmasın, bunlar kurusıkı atmasın, palavra anlatmasın. Ederinin ve ciğerinin kaç okka olduğunu çok iyi bildiklerimiz, fason meydan okumalara hiç mi hiç heves etmesin. Beyler, siz giderken biz geliyorduk. Hangi ara bu denli mankurtlaştınız? Bize milliyetçilik dersi vermeye cüret edenlerin, ganîmet avında ansızın av olacaklarını, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan mahrum kalacaklarını hâfıza kayıtlarından çıkarmamaları tavsiyemdir.”

Burada tabiî ki esas adres İYİ Parti ve İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu. Bir başka alıntı daha olacak, orada da göreceğiz. İsim vermiyor ama, sâdece İYİ Parti değil başka partilerden de îtiraz geldi. Meselâ Cumhur İttifâkı üyesi olan, ittifâkın parçası olan Büyük Birlik Partisi de îtiraz etti Bahçeli’nin çıkışına — oraya da bir gönderme vardır. Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ da karşı çıktı — oraya da göndermedir. Ama esas olarak adres İYİ Parti. Ve burada tabii, buradan böyle bir vurguyla bahsetmesi, Bahçeli’nin bir rahatsızlığını bize gösteriyor. Ve tabiî ki bu çıkışının, Öcalan çıkışının, İmralı çıkışının, hattâ DEM Parti çıkışının milliyetçi tabanda yadırgandığını da bize gösteriyor. Fakat şunu söylüyor Devlet Bahçeli: “Ben yapıyorsam bir şeyi bilerek yapıyorum, bana milliyetçilik öğretmeye kalkmayın, hamâset yapmayın”. Şimdi bunları deyince, MHP’nin Kürt meselesi konusunda yıllardır aldığı tutumları hatırlıyoruz. Şu anda Bahçeli’nin diğer partilere yönelik söylediklerini, o târihteki MHP’ye söylemek pekâlâ mümkün. Ama bugün, şu ya da bu nedenle Devlet Bahçeli’nin bu geldiği noktanın çok önemli bir kırılmaya işâret ettiğini düşünüyorum ve bu da aslında Türkiye’deki Türk milliyetçiliğinde yeni bir safhaya geçilebileceğini bize gösteriyor. Yani Erdoğan’la ilgili söylediğinden hareketle, şunu çok kişi söylüyor, birazdan göreceğiz: “Ya, aslında Bahçeli Erdoğan’ı tekrar seçtirmek istiyor, onun için bize olmayacak şeyler söylüyor” diyor. Olabilir, ben çok emin değilim; ama diyelim ki böyle. Ancak bunu yaparken, ülkücü harekette ve milliyetçi harekette çok büyük kırılmalara işâret eden cümleler kurması çok önemli. Bahçeli’nin bu tür konuşmalara çok önem atfettiğini biliyoruz. Yani bizzat kendisinin kaleme aldığını ya da son okumalarını yaptığını biliyoruz. Yani önüne birileri bir şey veriyor ve Devlet Bahçeli bunu okuyor değil. Dolayısıyla bu aslında bize, Kürt meselesi bahsinde şu ya da bu nedenle çok önemli birtakım dönüşümlerin MHP içerisinde yaşandığını gösteriyor. Bir risk alıyor Bahçeli. Bu risk alması sırasında bundan faydalanmak isteyenlere de diyor ki: “Siz giderken biz geliyorduk”.

Şimdi tekrar gelelim İmralı bahsine: “Sözlerimin arkasındayım” dedi ve İmralı’nın da Türkiye Cumhuriyeti topraklarında olduğunu söyledi. İlginç bir bölüm, orada da şunları söyledi:

 “Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî irâdenin tecellîgâhıdır ve adresi bellidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi gazidir, Türk milletinin kalbidir. Peki, İmralı Adası neresidir? Nereye bağlıdır? Hangi ülkenin toprağıdır? Bir de şöyle sorayım: İmralı Adası Türk toprağı değil midir? Bu adadan vazgeçildi de bizim mi haberimiz olmadı?”

Şimdi evet, yani ne diyor? “İmralı’da tuttuğumuza göre Meclis’e de getirebiliriz. Ha Meclis ha İmralı” diyor. Çok ilginç bir bakış açısı. Bahçeli’nin böyle ilginç benzetmeleri çok oldu. Bir diğer söylediği de şu meselâ, diyor ki: “Öcalan İmralı’da yatıyor, fakat DEM grubunda 57 Öcalan gölgesinin ayakta olduğunu niye görmüyorsunuz?” Yani sonuçta Öcalan’la DEM Parti’nin arasında bir fark olmadığını ve Öcalan’ın Meclis’te DEM Parti grubunda konuşmasında yadırganacak bir şey olmadığını söylüyor. Bu da bize, özellikle DEM Parti grubunda konuşma yapması çağrısının çok şaşırttığı ve çok tepki aldığı, bu tepkileri savuşturmak istediğini gösteriyor. Böyle bir ilginç örnek vermiş. Şimdi bir de tecrîdin kalkmasından ve kendisini eleştirenlerin ense tıraşından bahsettiği çok ilginç bir bölüm var, oraya da bakalım.Diyor ki:

“Teröristbaşının tecrîdi kalkarsa, DEM Parti grubunda bölücü terör örgütünün eylemsel, pratiksel, amaçsal ve araçsal olarak bittiğini ve sonlandığını açıklamasından şimdiden rahatsızlık duyanlar, terörden geçinen, kandan nemâlanan köksüzlerden başkası olmaz, olamaz. Ceset edebiyâtı yapanlar, eğer kendilerine güveniyorlarsa buyursunlar. Terörle mücâdele maksadıyla Mehmetlerimizin yanına gitsinler, dağın başında nöbete girsinler. O zaman göreyim alayının ense tıraşını.”

Burada kimi kastettiğini biliyoruz: Müsavat Dervişoğlu. “Cesedimizi çiğnerler” demişti, Meclis’e Öcalan’ın gelmesi, DEM Parti grubunda konuşması meselesi hakkında. Burada ısrarla bunu söylüyor. Şunu söylüyor aslında: “Öcalan gelecek, PKK’yı bitirecek, daha ne istiyorsunuz? Gelsin, bunu alenen söylesin. Meclis grubunda söylesin ki hiçbir tartışmaya yer bırakmasın”. Ve tabiî burada söylediği, “Tecrit kalkarsa” diye bir lâf var. Aslında tecrit bir devlet politikası, biliyoruz ve Bahçeli açık bir şekilde Öcalan’ın tecrîdinin kalkmasını savunuyor. Bunu da bu vesîleyle bir kere daha açık bir şekilde görüyoruz.

Gelelim şimdi Bahçeli’nin bugünkü konuşmasında en çok öne çıkarılan –Özgür Özel de bunu yaptı, onun yaptıklarının bir tiyatro olduğunu savunanlar da bunu yaptı– Erdoğan’ın yeniden seçilmesinden bahsettiği kısma: 

“Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesi doğal ve doğru bir tercih değil midir? Ne yapacağız? CHP’nin içinde, cumhurbaşkanı adaylığı için 4 yıl varken, adam mı arayacağız? Birbirleriyle huzura kavuşamayanlar, birbirleriyle bir arada yaşayamayanlar Türkiye’nin ayrımcılığını nasıl giderecek, nasıl bir arada yaşayacak? Bu kapsamda lâzım gelen anayasal düzenlemeyi yapmak, önümüzdeki görevler arasında olmayacak mıdır? Devlette devamlılık, siyâsette istikrar esastır. Türkiye Yüzyılı’nın inşâsı için Sayın Recep Tayyip Erdoğan güvencedir, milletin sevdâlısıdır, tecrübesiyle birikimiyle bize göre tek seçenektir.”

Şimdi, evet, Erdoğan’ın tekrar cumhurbaşkanı olmasını istiyor, bunu açık bir şekilde söylüyor. Bunun için anayasanın değiştirilmesi gerektiğini de kabul ediyor ve bütün bu önerdiklerinin de bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor. Burada çok da şaşırtıcı bir şey yok. Buradaki mesele şu: Bahçeli Erdoğan’ın yeniden seçilmesi için mi böyle, Öcalan’ın DEM Parti grubunda konuşma yapmasına, umut hakkından faydalanmasına kadar giden bir öneri paketi sunuyor? Yoksa başka bir şey yapıyor ve bu konuda Erdoğan’ı iknâ etmek için mi bunları söylüyor? Ki Erdoğan’la Bahçeli arasında farklar olduğunu biliyoruz, görüyoruz. Normalde tersi olurdu. Normalde Erdoğan daha fazla çözüm için bir şeyler yapmak isteyen, Bahçeli de frenleyen olurdu; yani Erdoğan gaza, Bahçeli frene basardı, öyle biliyorduk. Şimdi tersine döndü iş. Burada Erdoğan’a yönelik bu çıkışı, Erdoğan’ı kendi kafasındaki sürece katmaya, katılması için iknâ etmeye yönelik de olabilir pekâlâ — en azından böyle söyleyeyim. Bir de şunu söylememe izin verin: Yani Erdoğan’la Bahçeli’nin son dönemde birbirlerin bu kadar alenî bir şekilde övmeleri — ki Bahçeli daha vurgulu, daha ısrarlı bir şekilde yapıyor; Erdoğan yeni yeni daha fazla yapmaya başladı, özellikle son grup toplantısında çok övdü Devlet Bahçeli’yi. Bu, acâyip bir şekilde, birazcık yakın târihi bilen benim gibi insanları çok şaşırtıyor. Yani birbirleri hakkında… Tabiî, biliyoruz; siyâsette dün dündür, bugün bugündür, yani bunu biliyoruz, eyvallah. Her şey olur, insanlar değişir, ittifaklar değişir, bunu da biliyoruz. Ama her seferinde iki liderin birbirine karşı bu övgü dolu sözleri bana hep geçmişte birbirlerine karşı söylediklerini hatırlatıyor. Bundan hâlâ kurtulamıyorum diyeyim.

Şimdi gelelim en insânî yere, Ahmet Türk bahsine. Devlet Bahçeli, Ahmet Türk hakkında çok ilginç şeyler söyledi, şunları söyledi:

“Özellikle ciddî sağlık sorunları olan, yaşı kemâle ermiş bulunan ve köklü bir âileye mensup Kürt ağası Sayın Ahmet Türk’ün istismar edilmesi, İmralı’yla DEM Parti arasına çomak sokma sinsilikleri, CHP’nin başını çektiği kara kampanyanın dış bağlantılı mahsûlüdür. Özgür Bey çığırından çıkmış, çılgına dönmüş. Gergin yüz hatları, bozuk ve bulanık dil yapısı içine sürüklendiği krizin büyüklüğünü gözler önüne sermiştir. CHP Genel Başkanı şaşırmış, su kaynatmıştır.”

Şimdi burada Özgür Özel’e söylediklerini görünce, tabiî aklıma o Meclis resepsiyonunda söylediği lâflar geliyor: “Özgür Bey, siyâsette böyle şeyler olur, yoksa sorun yok” demişti. Ama burada tabiî Ahmet Türk’e yönelik söyledikleri… Daha önce Devlet Bahçeli, Ahmet Türk’ün cezâevinden çıkma süreçlerinde bayağı aktif bir şekilde rol oynamıştı. Bunu biliyoruz. Ahmet Türk’ün barış için kaçınılmaz birisi olduğunu, o zamanki HDP’lilerdi yanılmıyorsam –parti adları sürekli değiştiği için–, HDP’lilere söylediğini de biliyoruz. Dolayısıyla Ahmet Türk hakkında bu söyledikleri açıkçası beni şaşırtmadı. Burada tabiî ilginç olan şu: Sanki Ahmet Türk’ün belediye başkanlığını CHP almış, onu yerine vâliyi CHP kayyum atamış gibi. Şimdi bâzı güvendiğim yorumcular bu çıkışın aslında Devlet Bahçeli’nin kayyum atamalarına yönelik rahatsızlığının ifâdesi olduğunu söylüyorlar. Çok emin değilim; çünkü konuşmasının birçok yerinde kayyumun normal olduğunu söylüyor; ama bir taraftan da, diğerlerine olmasa bile Ahmet Türk’e böyle bir sâhip çıkma var ve CHP’yi eleştirmesi var. Bu çok ilginç bir nokta olarak karşımıza çıkıyor. O demin sözünü ettiğim yorumcuların, “Burada kayyum uygulamasına eleştirel bir yön var” yaklaşımını da not etmek gerektiği kanısındayım. En sonuna gelelim ve Devlet Bahçeli’den bir devlet tasviri var, onunla metin analizimizi tamamlayalım:

“Devlet seyreder, ‘Görmüyor’ derler. Devlet durup bekler, ihmal ettiğini düşünürler. Devlet uyur gibi yapar, zaafa uğradığını ileri sürerler. Ancak öyle bir zaman gelir ki muktedirliğini cümle âleme hükümran vasfıyla ispat eder. Hıyânetin başına da dünyayı yıkar.”

diyor Devlet Bahçeli. İşte bu tam bildiğimiz Devlet Bahçeli. Adı üstünde zâten, Devlet Bahçeli ve devlet kutsaması var. Ama şimdi burada devlete atfettiği özellikler: “Devlet yapacağı işi bilir” diyor meselâ; yani bir devlet aklından bahsediyor Devlet Bahçeli. Ne derece var, yok; ne derece dediği gibi, devlet, zamânı gelince ânında müdâhale eder; bunlar hepsi bir yana; şunu özellikle söylemek lâzım: Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’den bu yana söyledikleri, özellikle bu son hafta, bugün söyledikleri, onun şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çok ciddî bir krizle karşı karşıya olduğunu düşündüğünü bize gösteriyor. Yani devlet aklının devreye girebilmesi için öncelikle devletin varlığını sürdürebilmesi lâzım ve Devlet Bahçeli çok ciddî bir şekilde, benim anladığım kadarıyla çok ciddî bir tehditten endîşeli. Bunun büyük ölçüde bölgesel gelişmelerden kaynaklı olduğu kanısındayım ve onun, MHP’nin yıllardır Kürt meselesi ve PKK konusundaki birtakım ön kabullerini, kaygılarını, endîşelerini ya da retoriğini terk etmeye sevk eden olayın da bu olduğu kanısındayım. Devlet Bahçeli kanadında değişen çok şey var, dolayısıyla MHP kanadında da değişen çok şey var. Ve burada, demin de söylediğim gibi, gaza basanın Devlet Bahçeli olup frene basanın AK Parti ve Erdoğan olduğunu görmek de çok ilginç bir gelişme olarak kayıtlara geçiyor. Evet, daha söylenecek çok şey var, ama bir yerde bitirmek lâzım. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.