Mümtaz’er Türköne Bahçeli, Erdoğan’ın bileğini masaya yapıştırmak üzere yazısını ele alarak Bahçeli’nin açıklamalarını Ruşen Çakır’a değerlendirdi. Bahçeli ile Erdoğan arasındaki bilek güreşini kim kazanır? yayınında Türköne Bahçeli’nin grup toplantısındaki açıklamalarını yorumladı.
MHP lideri Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan çağrısından geri adım. atmayacağını bir kez daha vurguladı, “Silah varsa siyaset yoktur. İhanet varsa demokrasi yoktur. Yaptığımız ve söylediğimiz her şeyin arkasındayız” dedi. Oy derdinde olmadıklarını söyleyen Bahçeli’den seçim ile ilgili de açıklama geldi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır: Evet, Mümtaz’er Türköne ile konuşacağız. Mümtaz’er, merhaba.
Mümtaz’er Türköne: Merhaba. Geliyor değil mi sesim?
Ruşen Çakır: Evet, geliyor geliyor. Seninle artık “Bahçeli değerlendirme ikilisi” olarak Medyascope’tayız; ama seni öncelikle tebrik ederim ve teşekkür ederim. Medyascope’ta da yazmaya başladın. Bugün ilk yazın, sıcağı sıcağına grup konuşması üzerine ve demin İhsan Dağı’yla konuşurken ona da bahsettim: “Bahçeli Erdoğan’ın bileğini masaya yapıştırmak üzere” başlığı çok çarpıcı. Daha önce bir ping pong maçından bahsediyordun, şimdi bir bilek güreşi. Bu haftaki konuşmayı ben yerinde izledim; kimileri, öncekilere göre dozunu daha hafif bulanlar oldu. Ben öyle bulmadım, anladığım kadarıyla sen de öyle bulmamışsın.
Mümtaz’er Türköne: Evet, evet.
Ruşen Çakır: Nasıl buldun?
Mümtaz’er Türköne: Aynı pencereden bakıyoruz demek ki. Bir kere ısrârın kendisi, tekrarlamanın kendisi başlı başına vurucu bir şey. Böyle bir durumda ayağını yere sâbitliyor, sâbitkadem bir şekilde tekrarlıyor söylediklerini. Şimdi ikimizin perspektifinde de, ikimizin bakış açısında da bu tür sözlerin, bu tür mesajların nasıl okunacağına dâir bir arka plan var bildiğimiz. Politikacılar farklı üslûp sâhibi olabilirler; ama Devlet Bahçeli’nin üslûbunu, onu yakından tâkip edenler bilirler. Bir beyaz A4 kâğıdına mesajını yazıyor, onu bir zarfın içine koyuyor ve tam adresine postalıyor. Bahçeli’nin yaptığı şey bu. Ve konuşmasını, “Bu söz kime gidiyor, kime hitâben söyleniyor?” sorusu eşliğinde okuduğunuz zaman, ayrıntılarına o gözle baktığınız zaman, yani önce adresi tespit ettiğiniz zaman, yorumlamakta, neyi kastettiğini anlamakta herhangi bir engel, herhangi bir zorluk kalmıyor. Şimdi meselâ, “Gelecek seçimi değil, Türkiye’nin geleceğini düşünmek” lâfı, muhâlefete söylenecek bir lâf değil. Çünkü muhâlefetle böyle bir tartışma yok, böyle bir polemik yok, böyle bir konu gündemde değil. Ondan sonra, sözü tekrar döndürüp, işte bu gelecekle ilgili tasavvurlarını, hayallerini tekrarlaması, onu vurgulaması, onu tekrarlaması, sanki bir ipe birçok sorunu dizip, sırasıyla dizip bizim karşımıza, bize sunuyor görüntüsü oluşturuyor. Şimdi herkes şeye takıldı tabiî; grup konuşmasından sonra Hilal Köylü ile olan diyaloğa takıldı. Yani, oturup bir lidere o soruyu sorduğunuz zaman, size vereceği cevap, “Ben şu sözümle şunu kastettim, bu sözümle bunu; merâmım buydu” demez, öyle bir şeyi söylemez. Metin, konuşma metni oluşturulurken muhtemelen her detay üzerinde, her cümlesinde, “Bundan ne anlaşılır, ne anlaşılmaz, farklı şekillerde nasıl yorumlanır?” tartışmalarının olduğu, ince ayarlı bir düzenleme yapıldığı, metnin olgunlaştırıldığı çok belli. O yüzden bence bu konuşma, muhâtap olarak, yani zarfın gideceği adres olarak doğrudan doğruya Erdoğan’ı hedef alan, ona hitâben yapılmış bir konuşmaydı.
Ruşen Çakır: Burada şunu söylememe izin ver. Geçen senin, Bahçeli’nin şeyi olduğunu söyleyenler vardı biliyorsun, akıl fikir.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Mümtaz’er Türköne: Evet.
Ruşen Çakır: Bugün Meclis’te, gazeteci arkadaşlarla Meclis’in bahçesinde sohbet ederken senin adın geçti. Orada bayağı deneyimli bir Ankara gazetecisi dedi ki: “Ya, zâten bu konuşmaları Mümtaz’er Türköne yazıyor” dedi. Onu da söylemiş olayım. Nâmın her yeri sarmış durumda. Gerçekten sen mi yazıyorsun ya da Devlet Bey’le bu konuda istişâre mi ediyorsunuz? Bu kanı niye bu kadar yaygın?
Mümtaz’er Türköne: Biliyorsun, bunu sana söyledim, ama alenî hâle getirelim mâdem öyle. Doğrudan veya dolaylı hiçbir ilişkim yok benim Devlet Bey’le, hiçbir kontağım yok. Herhangi bir siyâsetçiyle, herhangi bir partiyle de yok. Senin bu konularda bana mürâcaat etmenin sebebi benim geçmişim, ülkücü geçmişim. Yani ben 1980 İhtilâli’nde MHP Dâvâsı’nda yargılanmış, cezâevinde yatmış bir adamım. Zâten bunları dikkate alarak benim değerlendirmelerime değer veriyorsun anladığım kadarıyla. Evet, yani benim şu anda bunları düşünmekten, yorumlamaktan başka, herhangi bir siyâsetçiyle –Devlet Bahçeli de dâhil buna– doğrudan ve dolaylı hiçbir iletişimim yok. Sen geçen hafta, “Selâmını götüreceğim” dedin. Herhalde 4 yıldan sonra, cezâevinden çıktıktan sonra tek temâsı sağlayan da sensin.
Ruşen Çakır: Bugün ilettim, selâmını ilettim; ama bizim yayını izleyen MHP kurmayları zâten daha önceden Bahçeli’ye söylemişler, ama ben de bugün ilettim. O da, “Aleykümselâm” dedi. Neyse, kaldığımız yerden devam edelim. Demin İhsan’la konuşurken ona da söyledim; ben açıkçası Devlet Bahçeli’nin Trump konusunda çok ihtiyatlı olduğunu gördüm bugünkü konuşmasında. Biliyorsun, AK Parti cephesi Trump’ın gelmesinden çok mutlu — özellikle Erdoğan. Ama Bahçeli’yi sanki biraz… biraz değil fazlasıyla temkinli gördüm, çok rezervli konuştu, NATO üyeliğini hatırlattı vs.. Sen, Bahçeli’nin bu çıkışları yapmasını esas olarak bölgesel gelişmelere bağlıyorsun. Trump’la berâber bölgesel gelişmeler konusunda Bahçeli hâlâ kaygılı gözüküyor, bana öyle geldi. Katılır mısın?
Mümtaz’er Türköne: Yani şöyle: Amerikan başkanlık seçimlerinin her zaman dünya politikası için, sâdece bölgesel politikalar için değil dünya politikası için bir dönüm noktası olduğu şeklinde bir inanç var, bir kanaat var ve herkes böyle bir durumda mutlaka yorum yapıyor. Bir farklı dönemin başlayabileceğine dâir îmâlarda bulunuyor, genellikle de o tür şeyler olmuyor. Ama bunun gündemde olması ve Devlet Bahçeli’nin bugünkü grup konuşmasında buna da temas etmesi son derece doğal. Ben tam tersine, senin okuduğunun tam tersine, herhangi bir rahatsızlık, herhangi bir tepki hissetmedim AK Parti’nin okuyuşundan farklı. Sâdece yeni bir başlangıç ihtimâli olup olmadığını yokladığını düşünüyorum. O sözlerin arasında o var. Meselâ, daha önce Amerika’ya yönelik, özellikle Suriye’deki PKK/PYD varlığı yüzünden Amerika’ya yönelik çok sert sözleri vardı Devlet Bahçeli’nin. Ama şimdi, umutlu bir bekleyiş olmasa bile, sözlerinde iyimser bir hava var gibi geldi bana. Meselâ bir strateji vurgusu yapıyor Amerika’yla yeni dönemde ve bir rezerv koymuyor, bir sınır koymuyor. Ben tam tersine, Trump’ın şahsına veya Trump’ın başkanlığına değil, bunun bir dönüm noktası olabileceği inancıyla yeni dönemde bâzı umutlar beslediği, Amerika’ya da sıcak mesajlar gönderdiği şeklinde yorumluyorum. Daha iddialı bir şey söyleyeyim, çok daha iddialı bir şey söyleyeyim: Devlet Bey’in Öcalan’ı Meclis’e DEM grup toplantısında konuşmaya dâvet etmesi ve umut hakkından bahsetmesinin arkasından başlattığı dönemin, mîlâttan önce-mîlâttan sonra gibi başlattığı dönemin içinde, oradaki muhâkeme tarzının içinde, sanıyorum Amerika’ya yönelik daha iyimser ilişkilere dâir bir ufuk da var. Yani, Amerika karşısında eskisi kadar sert değil Devlet Bey. Bir işbirliği imkânı, bir uyum imkânı, bir uzlaşma imkânı doğrudan doğruya Suriye’yi konu alarak ifâde ediyor. Yani benim iddialı sözüm de şu: Bu tavır, bu yaklaşım Devlet Bey’in devlet adına konuşma zeminini kuvvetlendiriyor. Yani PKK ile ilgili, Öcalan’la ilgili çıkışı neyse, Amerika ile ilgili çıkışı da arkada, arka planda Devlet Bey’i iknâ eden veya uyumlu bir şekilde o konuda destekleyen, “devletimizin sâhipleri” deniyor şimdi, onlarla uyumlu bir ikinci plan gibi görünüyor Amerika ile ilgili sözleri. Bence Amerika ile ilgili sözlerini, söylediklerini, konuşma metnini dikkatle okuyarak yeniden tartmak lâzım. Ben, Amerika ile işbirliğine, ortak stratejik işbirliğine açık, bu konuda umutlu ve iyimser bir Devlet Bahçeli gördüm.
Ruşen Çakır: Peki, şimdi Erdoğan’ın yurtdışından dönmesiyle birkaç gün içerisinde Bahçeli ve Erdoğan’ın bir araya gelmesi bekleniyor ve herhalde ana gündem de bu son dönemde konuşulan meseleler, yani Öcalan ve PKK’nın silâhsızlandırılması, tabiî ki Amerikan seçimleri falan olacak. Nasıl bir gelişme bekliyorsun? Bugün meselâ kayyumlardan bahsederken, “geçici” lâfını kullandı. Birtakım şeyler, Seyit Rıza konusunda sert bir şeyler söyledi, ama yine de temkinli gördüm. Bu iki liderin buluşmasından nasıl bir şey çıkabilir sence?
Mümtaz’er Türköne: Konuşma metni bu açıdan çok dikkatle oluşturulmuş bir metin. Bu kayyum meselesini merkeze almadı, geçiştirdi. Yani konu etti fakat geçiştirdi, tam da senin vurguladığın şekilde. Yani, “geçici bir kayyum atama” diye biraz hafifletti, yumuşattı kayyum gündemini ve ters bir hamleyle Erdoğan’ı bu konuda eleştirmedi de. Yani ikisi arasında orta sâhada top gezdirerek meseleyi geçiştirdi. Şimdi ben bu çatışmadan, bu tartışmadan, Devlet Bey’in kafasında murat ettiği şeyi alarak çıkacağını düşünüyorum. Aslında aldı da. Aldığının kanıtı da Erdoğan kanadının –bugün îtibâriyle 3. haftaya girdi kriz– herhangi bir şekilde tavır almamasına, alamamasına bağlıyorum. Kayyum karşılığı çok zayıf bir hamleydi şeye göre ve dikkat edilirse, DEM kanadı da, yani kayyum operasyonuna mâruz kalan DEM tarafı da, CHP kanadı da bu işi çok fazla büyütmediler. Yani o hamle geçiştirildi, o operasyon geçiştirildi. Onun çok fazla etkisi, kalıcı bir etkisi olmadı. Yani Suriye etrâfında dönen bir tartışma olduğuna göre, Bahçeli Suriye konusunda istediğini alacak gibi görünüyor.
Ruşen Çakır: İstediğini alacak. Peki ne olacak?
Mümtaz’er Türköne: Ben bu barış iklimi denilen, uzlaşma iklimi denilen, Öcalan’ın cezâevinden çıkışı, umut hakkı çerçevesinde topluma dâhil olması, mesajlarını daha rahat ulaştırması; ama en önemlisi, en kritiği –herhangi bir sonuca odaklı olarak söylemiyorum– Türkiye’deki Kürt sorunu etrâfındaki havayı yumuşatacak, çok ılımlı hâle getirecek, umutlu, barışçı bir havayı oluşturacak bir sonucu Bahçeli’nin elde edeceğini düşünüyorum. Aslında elde de etti. Yani DEM grubunda Grup Başkanvekili’nin Bahçeli’ye gönderdiği sempati mesajları da bunu gösteriyor. 22 Ekim târihi îtibâriyle Bahçeli Türkiye’deki havayı değiştirdi. Kayyum hamlesiyle bunu tersine çevirmeye çalıştı Erdoğan, ama olmadı veya kontrollü bir şekilde bunu götürmek istiyordu, o kontrolü de kaybetti. Netîcede devletin ihtiyâcı da bu istikamette, yani devletin âlî çıkarlarını gözetenlerin yaptığı hesap da bu istikamette. O yüzden Türkiye’de ciddî mânâda –yani terör olayları olabilir, bunu engelleyecek tarzda provokasyonlar olabilir, onların üzerinde çok durmamak lâzım şimdiden– genel olarak, özellikle Kürtler üzerinde olumlu bir psikolojinin hâkim olacağını düşünüyorum.
Ruşen Çakır: Son bir soru olarak Mümtaz’er, şunu sormak istiyorum: Bahçeli geçen hafta da bu hafta da “yeni yetmeler” vs. diyerek kendisini eleştiren diğer milliyetçilere sert bir şekilde cevap verdi. Daha çok İYİ Parti’yi kastediyor; ama başkaları da var tabiî ki. Bunu daha önce de konuşmuştuk, ama tekrar sormak istiyorum: Oy kaybı… MHP bu yüzden, Bahçeli’nin bu çıkışı yüzünden oy kaybeder mi? Üye kaybeder mi? Kopuş olur mu? Ne dersin?
Mümtaz’er Türköne: Yaklaşık olarak 20 gün geçti Bahçeli’nin çıkışından bu yana ve arada yapılan çok sayıda kamuoyu araştırması var, açıklanıyor bunlar. Ve benim görebildiğim kadarıyla, bu tür şeyler genellemeye çok müsâit değildir, sâhayı bilmek gerekir, insanlarla konuşmak gerekir; ama ampirik araştırmalar var, anketler var. Onlara bakıldığında, MHP’nin oy kaybına uğradığı şeklinde bir izlenimin olmadığını düşünüyorum. İYİ Parti’ye ve Zafer Partisi’ne yönelik sözleri, “yeni yetmeler” diye onlara yönelik sözleri de milliyetçi partilerin kendi aralarındaki rekabet içinde söylenen gayet doğal sözler. Yani bir taraf hamâset yapıyor, öbür taraf hesap yapıyor. Bahçeli, hesap yapan taraf. Milliyetçilik adına yapıyor bir de; bunu yaptığını vurguluyor, söylüyor, özellikle altını çiziyor bunun. Böyle bir hengâmede, yani Türkiye’de milliyetçi kesim, ülkücü kesim siyâseti çok yakından tâkip eder. Bu tür hamâsete, iklim müsâitse sıcak bakar; ama şimdiki hava öyle değil. Ben o yüzden, MHP’nin oy kaybına uğradığı şeklindeki kanaatin çok gerçekçi olmadığını düşünüyorum.
Ruşen Çakır: Mümtaz’er, çok teşekkürler yorumların için. Medyascope’a yazıyor olman için de tekrar teşekkür ediyorum. Bahçeli konuştukça biz de seninle konuşmaya devam edeceğiz, öyle gözüküyor. Sana iyi günler.
Mümtaz’er Türköne: Başka konular da var. Ben teşekkür ediyorum.