Devlet Bahçeli ne yapmak istiyor? başlıklı yayınında Ruşen Çakır izleyicilerden gelen sorularla Bahçeli’nin açıklamalarını ve gündemi yorumladı.
MHP lideri Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan çağrısından geri adım atmayacağını. bir kez daha vurguladı, “Silah varsa siyaset yoktur. İhanet varsa demokrasi yoktur. Yaptığımız ve söylediğimiz her şeyin arkasındayız” dedi. Oy derdinde olmadıklarını söyledi.
Bahçeli, partisinin grup toplantısının ardından kendisine “Erdoğan’la aranızda çözüm sürecine ilişkin görüş ayrılığı var mı” sorusunu soran Serbestiyet yazarı Hilal Köylü’ye “Basın mensubu kardeşlerim Türkiye’yi tahrik edici, yanlış bilgilerle ayrımcılığı körükleyici davranışlardan vazgeçsin, vazgeçemiyorsan mesleğini bırak” dedi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. Sizlerle bir yayın yapalım, ne zamandır yapmıyorduk. “Devlet Bahçeli ne yapmaya çalışıyor?” sorusunun cevâbını birlikte arayalım. Bu konuda çok sayıda yorum var, mâlûm ve herkes bu olayın adını koymaya çalışıyor; fakat tam olarak netleşmiş değil. Birlikte bakalım: Neler bulabileceğiz, nereleri önemli görüyoruz? Sizlerin soru, yorum ve eleştirilerinizi Medyascope’un ve benim YouTube sayfalarında chat bölümlerine yazabilirsiniz. Sizlerle bir yayın yapalım. Devlet Bahçeli ne yapmak istiyor? Şöyle bir hatırlayalım. Ne zaman başladı? Ekim başında başladı. DEM Partililere el uzatmakla başladı. Sonra ısrarlı bir şekilde grup toplantılarında bu yaptığının tesâdüf olmadığını, bilinçli olduğunu söyledi. Öcalan’ın çağrı yapmasını istedi PKK’nın silâh bırakması için ve daha sonra –22 Ekim olması lâzım–, “Gelsin, DEM Parti grubunda yapsın bu çağrıyı” dedi, Yani Öcalan’ı Meclis’e dâvet etti ve hattâ Öcalan’ın umut hakkından yararlanabileceğini söyledi — ki bu, ev hapsi, belki de tahliyeye kadar gidebilecek bir süreç. Sürekli olarak Bahçeli, her hafta ısrarlı bir şekilde söylediklerinin arkasında olduğunu belirtiyor. Birtakım milliyetçi kesimlerden gelen eleştirilere çok sert ve aşağılayıcı bir dille “Yeniyetmeler” diyor, “Gidin ense tıraşınızı görelim” diyor. Bunlara da böyle cevap vermeye çalışıyor ve aynı yerde duruyor. Burada tabiî önemli sorun şu: Erdoğan bu konuda bütün yönleriyle çok da Bahçeli’nin yanında duruyor gibi değil. Bahçeli’nin çıkışını önemli bulduğunu söyledi. Fakat Öcalan’ın Meclis’e gelmesi, yani DEM Parti grubunda konuşması gibi konulardaki o çıkışı hakkında ve umut hakkı ya da umma hakkı konusunda da herhangi bir şey söylemedi. Dün Meclis’teydim, Devlet Bahçeli ile ayaküstü selâmlaştık, ama kendisiyle konuşma imkânım olmadı. Konuşabilseydim aslında bir çayını içmek isterdim, sormak isterdim, olamadı. Bu arada bir gazeteci arkadaşımız, Serbestiyet‘’ten Hilâl Köylü, Bahçeli’ye Erdoğan’la arasında bir sorun olup olmadığını sormuş –izleyicilerimizden Muharrem Palaz da zâten bunu sormuş–, Bahçeli çok sert bir cevap vermiş. Ben o sırada orada değildim, çünkü genellikle kameralarla yapılan röportajları Ankara’daki meslektaşlarımız yapıyor. Bizim de zâten Medyascope’tan arkadaşımız Mahir Bağış oradaydı. Sonradan öğrendim, Bahçeli çok sert bir cevap vermiş: Bunu bölücülük olarak tanımlamış ve “Ya bundan vazgeçin ya da gazetecilikten vazgeçin” demiş.
Muharrem Palaz diyor ki: “Bu cevap arada bir sorun olduğunu göstermiyor mu?” Olabilir, gösterebilir. Ama bunun ardından farklı farklı yorumlar yapıldı. Özellikle iktidar kanadının birtakım açığa düşmüş isimleri, “Aslında Bahçeli bu mesajı Hilâl Köylü üzerinden şuna verdi, buna verdi” gibi yorumlar yaptılar. Benim düşüncem, Bahçeli’nin bu sorudan rahatsız olduğu, çok net rahatsız olduğu ve onun üzerinden birilerine mesaj vermekten ziyâde doğrudan gazeteci arkadaşımıza yönelik bir şey söylediğidir — ki daha önce MHP liderinin ve MHP’lilerin gazetecilere davranışı konusunda zâten ortada bayağı bir deneyimler var. Fakat şunu söylemek mümkün ki Erdoğan’la aralarında bir uyumsuzluk var. Mümtaz’er Türköne bunu çok daha sert bir şekilde bir “kapışma” olarak târif ediyor, yazıyor. Yayınlar yaptık kendisiyle, biliyorsunuz, oralarda da söyledi, dün de yaptık ve önce ping-pong maçı gibi târif etmişti Mümtaz’er Türköne, şimdi de bir bilek güreşi olarak târif ediyor ve Bahçeli’nin Erdoğan’ın bileğini bükmekte olduğunu söylüyor. Bunlar tabiî bir taraftaki uç bir değerlendirme. Kimilerine göre aslında Bahçeli ile Erdoğan arasında hiçbir sorun yok. Aslında birlikte hareket ediyorlar. Bahçeli, Erdoğan’ın bilgisi dâhilinde böyle yapıyor ve buradaki esas amaç da PKK vs. değil, Erdoğan’ın yeniden seçilmesini sağlamak. Bu da bir başka uç.
Şimdi bakalım sizlerin sorularınızla neler, nasıl şekillenecek? Bu arada bir anketimiz var, ona da cevap verebilirsiniz: Sizce erken seçim olur mu? Çünkü Bahçeli’nin Türkiye’yi erken seçime götürme gibi bir nâmı var, biliyorsunuz. Dün biz Özgecan Özgen’le berâber Özgür Özel’i Meclis’teki makamında ziyâret ettik ve onunla sohbetimizi yayınladık, görmüşsünüzdür. Ona Bahçeli sorusunu sorduğumda, “Bahçeli size bir mesaj mı veriyor?” diye sorduğumda, şöyle söyledi: “Eğer Devlet Bey Türkiye’yi erken seçime götürmek istiyorsa biz varız, bundan memnun oluruz, berâber hareket edebiliriz” diyor, bir erken seçim bağlamında. Mâlûm, CHP artık erken seçimi çok net bir şekilde söylüyor. Bu anlamda, “Bahçeli’nin bütün bu çıkışlarının ardından bir erken seçim ihtimâli doğar mı?” gibi bir soru var. Baktığımızda, Bahçeli’nin konuşmalarının hepsinde çok güçlü bir Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ve Cumhur İttifâkı savunusu var. Dolayısıyla, erken seçimi çok isteyeceği düşünülmüyor. Bir diğer olay da şu: “Bahçeli ülkeyi erken seçime götürürse, hele Öcalan çağrılarının ardından…” –ki bunu dün İhsan Dağı ile tartıştık, izleyenler bilir– “…bundan kârlı çıkmaz, kaybeder” gibi bir görüş var. Ben de orada dün İhsan’a da bunu hatırlattım. 2002’de de Devlet Bahçeli ülkeyi erken seçime götürdü ve kendi partisi baraj altında kaldı. Yani Bahçeli’nin o anlamda sağı solu belli olmuyor.
Bir izleyicimiz şunu sormuş: “Medyascope YouTube kanalında dün eski videolar yeniden yüklenmiş. Buna benzer bâzı sıkıntılar yaşanmıştı, bir sorun mu var?” Vardı bir sorun. Hallettik. Kötü niyetli birilerinin bir tür saldırısına mâruz kaldık diyelim. Ama halloldu, her şey normale döndü. Bu konuda duyarlılık gösteren izleyicilerimize çok teşekkür ederiz.
Müjde Boran diyor ki: “Benim şahsî kanaatim, Devlet Bahçeli’ye âit söylemlere fazla anlam yükleniyor”. Evet, bu da bir perspektif. Bunun da bir alıcısı var. Evet, “Bahçeli hep böyle konuşur” deniyor. Ben bu kanıda değilim. Tabiî Mümtaz’er Türköne gibi her konuşmasını satır satır tahlil etme noktasında da değilim. Ama yıllardır bildiğim Devlet Bahçeli’nin şu son dönemdeki çıkışlarında bir şey var, bir şeyler var.Burada bir izleyicimiz beni uyarmıştı. Tuğrul Türkeş’in bir paylaşımını göndermişti. Tuğrul Türkeş de, bütün bu olayların ardından “Türk siyâsetinde bir ‘supernova’ olayı yaşanabilir” diyor. Supernova neymiş, bakalım: Gücü tükenen dev bir yıldızın patlama ihtimâli. Evet, bunların hepsini, gördüğünüz gibi, şifreli konuşuyoruz. Devlet Bahçeli’nin sözlerine fazla anlam yükleniyor diyenler var tabiî ki; ama ben özellikle son dönemdeki sözlerinin gerçekten anlamlı olduğunu düşünüyorum. Fakat bu anlamın ne olduğu konusunda net bir şey söyleyebilmek şu hâliyle mümkün değil. Bu noktada Erdoğan’la Bahçeli bir süredir görüşmediler ve Erdoğan yurtdışından döndü. Önümüzdeki günlerde görüşmeleri bekleniyor. O görüşmenin ardından daha net bir şekilde önümüzü görebiliriz diyelim ve bir kenara koyalım.
Ege Çokcoşkun diyor ki: “Belli ki Kürt meselesinde inisiyatif alınacağını öğrendi ya da sezdi ve başkası yapamadan inisiyatifi kendisi aldı. Kürtlerle pazarlık edilecekse de pazarlığı edenin kendisi olmasını istedi”. Ege Bey’in –erkek olduğunu varsayıyorum izleyicimizin– bu söylediği önemli. Birileri inisiyatif alacak, ama bu birileri kim? Erdoğan mı? Erdoğan’dan önce mi davranmaya çalıştı? Yoksa uluslararası anlamda bir şeylerden mi endîşeleniyor Bahçeli? Şimdi, biliyorsunuz geçen gün İsrail’in yeni Dışişleri Bakanı çok açık ve net bir şekilde, “Kürtler bizim doğal müttefîkimiz” dedi. “İki yerde özerk yönetim var” dedi — kastettiği Suriye ve Irak. “İki yerde de…” dedi, İran ve Türkiye’de, “…Kürtler zulüm görüyor” dedi. Çok sert şeyler söyledi, “müttefik” dedi. Ve İsrail’in bölgede yeni bir dizayn arayışı içerisinde olduğunu görüyoruz. Trump’ın seçilmesiyle berâber İsrail’in eli daha da güçleneceğe benziyor. Çünkü şu âna kadar Trump’ın yönetiminde yer alacağı açıklanan isimler, 20 Ocak’ta görevi devralacaklar; ama şimdiden çok şey değişmeye başladı. Bu isimlerin neredeyse hepsi net bir şekilde İsrail yanlısı, alenî İsrail yanlısı, hattâ bâzıları –meselâ Dışişleri Bakanı olması beklenen Marco Rubio böyle birisi–, Suriye’de de Türkiye’yi rahatsız edecek çıkışları olan birisi. Dolayısıyla Bahçeli’nin bu çıkışını, Ege Çokcoşkun’un dediği gibi, birilerinin inisiyatifinin önünü kesmek için yapılmış olma ihtimâli var tabiî ki. Ama bu birileri yerli değil yabancı birileri de olabilir pekâlâ.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Pınar Ekitir: “Şu son günlerde yaşadığımız olaylar hiç hayra alâmet gibi görünmüyor. Belki de seçim bile yaptırmayacaklar”. Bu kadar kötümser olmayın. Kötü şeyler yaşamaya alıştık, daha da kötü şeyler yaşayabiliriz, ama “Seçim bile yaptırmayacaklar” noktasına gelmek çok fazla bir kötümserlik. Seçimin hîleli olması şu bu, bunlar mümkün olabilir; ama seçim bile yaptırmamak en azından şu aşamada mümkün bir şey değil.
Cem Nacar diyor ki: “Devlet Bahçeli devleti temsil ediyorsa ve bu çıkışları devlet adına yapıyorsa, Erdoğan’ın bu çıkış karşısında sessiz ve çekimser kalması devlet içerisinde sorun olduğunu…” “Sorun var” gibi anladım, yarım kalmış. Bunu Mümtaz’er Türköne, “devlet ile hükûmet arasındaki bir mücâdele” olarak tanımlamıştı: Bir tarafta seçilmişler, bir tarafta atanmışlar. Devlet Bahçeli hem seçilmiş hem atanmış gibi oluyor. Tabiî Devlet Bahçeli’nin şöyle bir özelliği var: Cumhur İttifâkı iktidârının bir parçası, ama iktidarda doğrudan bir bakanı filan yok. Devlet Bahçeli’nin de herhangi bir titri yok, “Cumhurbaşkanı yardımcısı” vs. gibi. Dolayısıyla burada ilginç bir durum var. Devlet içerisinde farklı görüşler olduğu muhakkak. Şimdi bugün Erdoğan’a uçakta sorulan bir soru… Şimdi Erdoğan’a hâlâ “Devlet Bahçeli Öcalan konusunda şunu şunu dedi. Ne diyorsunuz?” diye bir soru sorulmadı. Bugün servis edilen, Erdoğan’ın uçaktaki gazetecilerle yaptığı söyleşinin metnini yayına girmeden önce okudum, saat 14:00’te yayınlandı her yerde. Şimdi orada bir soru var. Soru: “Sayın Bahçeli bugünkü grup toplantısında…” –dün yapılan toplantıda– “…terörü bitirme çağrısının bir kez daha arkasında durdu” diye başlıyor ve diyorsunuz ki nihâyet o soru sorulacak. Ama şöyle devam ediyor: “CHP Genel Başkanı Özgür Özel, sizin de Sayın Bahçeli’yi destekleyen konuşmanızın ardından şöyle bir ifâde kullandı: ‘Aynı noktada buluştular, Erdoğan ile Bahçeli aynı şeyi yapıyor, vs. vs…. Siz, Özgür Özel’in bu çıkışını samîmî buluyor musunuz?” Şimdi bir kere gazeteci arkadaşımız, Devlet Bahçeli’den “Sayın’’, Özgür Özel’den “Özgür Özel” diye bahsediyor. Bence normali, herkesten “Sayın” demeden bahsetmesi; ama tabiî ki Erdoğan’ın karşısında Devlet Bahçeli’ye “Sayın” diyor ve bir bakıyorsunuz, “Bahçeli’nin şu şu çıkışları hakkında ne diyorsunuz?” yerine, “Özgür Özel’in çıkışını samîmî buluyor musunuz?” diye bir soru geliyor. Ve tabiî ki Erdoğan’ın cevâbı: “Samîmî bulmuyorum” oluyor. Böyle de garip bir tiyatro yaşıyoruz. Hâlâ Erdoğan’a bu soru sorulamadı. Yani: “Abdullah Öcalan DEM Parti grubunda konuşma yapsın mı yapmasın mı? Abdullah Öcalan, umut hakkından yararlanabilir mi sizce?” sorusu henüz sorulmadı.
Erdoğan Altay diyor ki: “Hilâl Köylü gündemi sanırım doğru algılayamamış ki bu soruyu Devlet Bahçeli’ye sormuş. Aksine Cumhur İttifâkı’nın en çok birbirine ihtiyaç duyduğu dönemden geçiliyor”. Erdoğan Bey, birbirlerine ihtiyaç olabilir, ama aralarında fark da olabilir. Hele bu konuda bir şeylerde bir uyumsuzluk olduğu bence kesin. Bu bir kavga nedeni olur olmaz o ayrı; ama şunu görüyoruz ki Bahçeli’nin çıtayı yükselttiği yerde Erdoğan yok. Öcalan’ın Meclis’te konuşması, umut hakkı vs… buralarda Erdoğan yok. Bahçeli’nin çıkışlarını genel olarak olumlu buldu, ama bu konulara detaylı girmedi. Birbirlerine ihtiyaçları olabilir, evet, doğru; ama bu tek başına yetmiyor.
“Uluslararası anlamda bir şeylerin olacağını bir ay önceden nasıl bu kadar net tahmin edebilirdi ki? Sonuçta Trump’ın seçileceği kesin değildi” demiş bir izleyicimiz. Doğru, ama her halükârda bir İran-İsrail gerginliği var, sürüyor. Amerika’daki Biden yönetimi de tercihini genellikle İsrail’den yana yapıyor. Bu, Trump yönetimi kadar yüksek volümlü olmayabilir; ama sonuçta şu hâliyle bakıldığı zaman bölgedeki gelişmeler, Amerika’da kim seçilirse seçilsin, İran’n aleyhine ve İsrail’in lehine gelişiyordu. Dolayısıyla uluslararası gelişmelere göre hareket etme ihtimâli var. Benim demin söylediğim, Trump’la berâber artık bu çok daha alenîleşti.
Serkan Uzkal diyor ki: “Gündem değiştirmek için, sürekli ilgiyi başka yere çekmek için danışıklı dövüş yapıyorlar, amaç zaman kazanmak” demiş. Evet, Serkan Bey gibi düşünenler var. Ama şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Devlet Bahçeli gibi bir MHP Genel Başkanı’nın, “Abdullah Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun” demesi, biraz farklı bir şey. Kusura bakmayın. Yani, zaman kazanmak için başka şeyler pekâlâ bulabilirdi, arayabilirdi. Bu kadarını söylüyorsa, burada bence başka bir şeyler var. Bu, zaman kazanmakla açıklanabilecek bir olay deği”
Tuncay Söylemez: “Devlet Bahçeli asıl mesajları satır aralarında mı veriyor’’ diye sormuş. Bu son dönemde sanki böyle. Bu son dönemde, dikkat ederseniz sürekli CHP’ye yönelik sert eleştiriler var. Ama Meclis resepsiyonunda da görmüştük. Özgür Bey, “Böyle yapıyoruz, ama siyâseten yapıyoruz” demişti biliyorsunuz. Ben, Devlet Bahçeli’nin CHP’ye kapılarını tam anlamıyla kapattığı kanısında değilim. Devlet Bahçeli’nin yaptığı konuşmalarda CHP’ye yönelik birtakım mesajların da olduğu kanısındayım. Zâten dün Özgür Özel’e de bu bağlamda bir soru yönelttim, böyle hissettiğim için.
Rasim Buselik: “Etki ajanlığı düzenlemesiyle ilgili düşünceleriniz nedir? Bu yasanın hedef aldığı kişiler arasında kendinizi görüyor musunuz?” Kendimi görmüyorum, ama Medyascope’u tabiî ki görüyorum. İlk akla gelenlerden birisi olduğu kesin. Zâten yurtdışından fon meselesi hakkında ilk karalama kampanyası yapan sağdan soldan herkesin ilk hedef aldığı yer bizdik. Çok sert bir şekilde saldırdılar, hâlâ bu tür saldırıları yapıyorlar. Fethullahçılar da yapıyor, ulusalcılar da yapıyor, AK Partililer de yapıyor, MHP’liler de yapıyor, bazı Kürtler de yapıyor. Maşallah, her önüne gelen bize kum torbası gibi saldırıyor. Etki ajanı yasasının tabiî ki hedeflerinden birisi olma ihtimâlimiz çok güçlü. Ama şunu da söylemek lâzım: 10 yıldır biz bu işi yapıyoruz, 10 yıldır var olan yasalarla ya da keyfî bir şekilde pekâlâ engellenebilirdik, bir şekilde engellenmedik. Bundan sonra da etki yasasıyla ya da başka bir şekilde hedef alınabiliriz, alınmayabiliriz, bilmiyorum. Biz işimizi yapmaya devam ediyoruz, gidebildiğimiz kadar gideceğiz. Bu yasanın çok kötü bir yasa olduğu çok açık. Yani böyle bir dünyada, böyle bir Türkiye’de, yurtdışından… ki kurumlar belli, şeyler belli, her şey açık, vergilerimizi veriyoruz. Yani bir tür ihrâcatçı gibiyiz. Yani yabancı ülkelerden aldığımız her şeyin vergisini devlet bizden kesiyor. Bütün her şeyimiz şeffaf, yaptığımız yayınlar ortada. Ama biliyoruz ki her türden özgürlük düşmanı kesim bunu bahâne ederek bize saldırıyor, başkalarına saldırıyor, sivil toplum kuruluşlarına saldırıyor. Onların en iyi bildiği şey saldırmak. Bizim de en iyi bildiğimiz şey işimizi yapmak, gidebildiğimiz kadar gideceğiz. Sizlerin desteğine çok ihtiyâcımız var, onu da özellikle vurgulamak istiyorum. Keşke sizlerin desteğiyle bu yayınları yapabilsek. Keşke reklam gelirleriyle bu yayınları yapabilsek. Ama maalesef Türkiye’de insanlar çok da fazla… özgür basını destekleme konusunda –tabiî ki destek verenler var, hepsine minnettarız– ürkek davranıyorlar; reklam verenler reklam verme konusunda ürkek davranıyorlar. Bu ürkeklikler var diye biz bu işi yapmaktan vazgeçecek değiliz. Şimdi devam edelim.
Oktay Ay: “Cumhurbaşkanı ile Bahçeli arasındaki verili durum, sizce, devletin Erdoğan’dan bağımsız bir Kürt çözümü önerisi mi?” Bu kadar olduğu kanısında değilim. Ama Erdoğan’ın daha kısa vâdeli… –dünkü Bahçeli konuşmasında da bunu görüyorsunuz–, Erdoğan’ın daha kısa vâdeli davrandığını, daha günü kurtarmak derdinde olduğunu; Bahçeli’nin ise en azından söylem olarak daha uzun vâdeli baktığını söyleyebiliriz. Onun söylediği husus neydi? “Biz oy için yapmıyoruz” dedi. Bu bence Erdoğan’a bir mesajdı.
“Önümüzdeki seçim dönemleriyle ilgili elektronik oy kullanımı yönünde birtakım hazırlıklar yapıldığı söylentilerinin aslı astarı var mı?” Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Amerikan seçimlerini izlemeye gittiğinde böyle bir şey söyledi; ama henüz böyle bir uygulama olacağına dâir somut bir gelişme yok. Olacaktır belki; ama somut bir gelişme yok.
“MHP dün ‘Vakit tamamdır, söz konusu vatandır’ adlı 2 dakikalık bir video yayınladı. İzlenimleriniz neler, kime mesaj var?” Şimdi bunu dün akşam aramızda çok tartıştık arkadaşlarla. Bir kere video çok çarpıcı, çok etkileyici, onu kabul etmek lâzım. Ama açıkçası, kime mesaj veriyor? İşte bu da esrârengiz bir olay. Fakat şunu görüyoruz ki Devlet Bahçeli bir şeye hazırlanıyor ve adım adım bunu inşâ ediyor. Bakalım ne çıkacak diyeceğim, çünkü “Şu olacak, bu olacak” diye söylemek çok zor, gerçekten çok zor.
Özgür Canatar: “Bahçeli gündemde olmayı tercih ediyor, bu konuda çok netim. Ama ne yapmak istediği konusunda bir süre daha şeffaflaşmazsa, bu gündem de tozlu raflara kaldırılır”. Evet, artık baklayı çıkartması lâzım. Herhalde Erdoğan’la görüşmesini bekliyor, öyle düşünüyorum. Erdoğan’la görüşmenin ardından yapacakları açıklamaları –tabiî birlikte kamuoyunun, medyanın karşısına çıkıp konuşmayacaklar, ama daha sonra yapacakları açıklamaları– beklemek lâzım. En geç bir dahaki salı Bahçeli, herhalde grup toplantısının öncesinde Erdoğan’la görüşecektir. Bir dahaki salı Bahçeli’nin ve eğer grup toplantısı yaparsa çarşamba günü de Erdoğan’ın konuşmaları önemli olacak. Tabiî Erdoğan arada başka meseleler hakkında da konuşuyor. Belki Erdoğan daha erken davranabilir.
Furkan Kalaycı: “Erdoğan, DEM Parti ve Bahçeli ile aynı ittifâkı sürdürmek ister mi? Bahçeli bunu ister mi?” DEM Parti’nin bir ittifak içerisinde yer alması diye bir şey söz konusu olamaz, böyle bir şeyi mümkün görmüyorum. Ama dün DEM Parti grubunu da izledim. Orada Bahçeli’ye pozitif, Erdoğan’a negatif bir yaklaşım vardı. Ve hattâ ne dedi Tuncer Bakırhan? “Sayın Bahçeli, sizin önünüze Erdoğan neden set çekiyor?” dedi. Bunlar hakikaten… ne denir? “Başımıza taş yağacak” günler. Yani hep öteden beri, “Erdoğan bir şeyler yapmak istiyor, ama Bahçeli engelliyor” deniyordu. Şimdi işler değişiyor.
Ceren Cemre: “Ruşen Bey, bağımsız gazetecilik yapmaya çalıştığınız görülüyor; fakat Kürt sorununu bu kadar ele alırken neden Türk sorununu konuşan bir Türk milliyetçisini konuk almıyorsunuz, merak ediyorum?” Ülkede Türk sorunu var mı bilmiyorum, ama Türk milliyetçilerini de konuk alıyoruz. Yavuz Ağıralioğlu’nu, Ümit Özdağ’ı… Hattâ bu yüzden, Ümit Özdağ’la yaptığımız yayınlar nedeniyle bâzı solcu insanlar da bizi kara listeye aldı, hedef gösterdiler, onu da hatırlatırım. Böyle bir derdimiz yok. Ama Türkiye’de bir Türk sorunu olduğunu düşünmüyorum; fakat Türk milliyetçiliği var, onların tezleri var. Şu anda konuştuğumuz da zâten, Devlet Bahçeli’yi konuşuyoruz sonuçta. Hele ben, Türk milliyetçiliği üzerine çalışan, ülkücü hareket üzerine çalışan bir gazeteciyim. Kaç tâne yayın yaptım, konuk olarak da meselâ Meral Akşener defalarca çıktı. İYİ Parti’den çok sayıda konuğumuz oldu. Ümit Özdağ oldu, Yavuz Ağıralioğlu oldu, vs., vs.. Ülkü Ocakları eski başkanları Atila Kaya, Alişan Satılmış defalarca konuk oldular. Yani haksızlık yaptığınızı düşünüyorum.
“Önümüzdeki seçimlerde, seçim pusulasında hem Erdoğan hem Mansur Yavaş hem de Ekrem İmamoğlu’nu görecek miyiz? Bu senaryoda kim avantajlı?” Üçü birlikte olursa, tabiî ki Erdoğan’ın işine gelir. Ama ikinci tura kalırsa, herhalde Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu’ndan hangisi kalırsa o daha avantajlı olur gibime geliyor; ama üçünün birden olacağı bir pusula beklemiyorum.
Evet, son dakika haberi: Kamuoyunda etki ajanlığı; CHP Grup Başkanvekili Murat Emir: “Kamuoyunda etki ajanlığı olarak bilinen kanun teklifi, haftalardır sürdürdüğümüz, gerek halkımızın büyük desteğini alarak kamuoyunu bilgilendirme çalışmalarımız ile, gerek Meclis’teki çalışmalarımız ve ilişkilerimiz sonucunda, an îtibâriyle geri çekildi”. Evet, güzel bir haber. Gerçekten bu konuda çaba gösteren herkese tebrikler ve teşekkürler. Dün Özgür Özel bize bunu söylemişti: “Kırmızı alarm verdik, bunu sonuna kadar tâkip edeceğiz” demişti. Belli ki yapmışlar. Bir tebrik de buradan, Ankara büromuzdan Mahir Bağış’a. Geçen günlerde, iki gün önce Mahir’in “Geri çekilebilir” haberini koyduk. Yani şöyle oldu açıkçası, Mahir de bunu izliyorsa ya da sonradan izleyecektir görür: “Ya, bunu koyuyoruz ama, sonra mahçup olmayalım” diye düşünmedim değil. Helâl olsun Mahir’e, evet, bunu bildi. Mahir’e de özel olarak tebriklerimi ve bir Medyascope yöneticisi olarak teşekkürlerimi iletiyorum. Evet, güzel bir haberle gidiyoruz. Bu, inşallah başka güzel haberlerin de tetikleyicisi olur.
Doruk Samuray diyor ki: “Bana en mantıklı gelen açıklamayı Burak Bilgehan Özpek yaptı. Erdoğan ile Bahçeli arasında bir şifreli diyalog seyrediyoruz. Bahçeli, bir amaçtan ziyâde karşı tarafı hamle yapmaya zorlayan bir araç sanki”. Evet, aralarında bir şifreli diyalog olduğu kesin, ama bir tartışma olduğu da kesin, bir farklılık olduğu da kesin. Dolayısıyla bakalım olay nereye doğru seyredecek.
Bakalım başka neler var, atladığımız bir soru var mı?
Bir dakika, bir soru daha geldi: “ ‘Erdoğan bir şey yapacak ama Bahçeli engelliyor’ korosuna dâhil değil miydiniz?” demiş Emre Bayamlıoğlu. Değildim. Böyle bir şeye dâhil değildim, ama bunları aktarıyordum. Erdoğan’ın bir şey yapacağını… Yani AK Parti içerisindeki Kürtler, birtakım bakanlar var, milletvekilleri var, eski bakanlar var; bunlar sürekli bunu pişirirler her seçim öncesi ve bunu gündeme getirmeye çalışırlar. Biz de bunları özellikle “Haftaya Bakış”larda Kemal’le çok yorumlamıştık. Bunun olacağını hiçbir zaman düşünmedim. Siz bir şeyi ya yanlış anladınız ya da bir önkabûlünüz var. Keşke yapsaydı, deneseydi. Ama yok. Şimdiki olay, yani eskiden böyle deniyordu: “Erdoğan gaza basmak istiyor ama Bahçeli’nin ayağı frende”. Şimdi işin rengi değişmiş gibi gözüküyor ve Erdoğan’ın bir şey yapmak istediğine dâir kendi ağzından bir şey duymamıştık. İnsanlar Erdoğan’a bir şey atfediyordu. Ama şimdi Bahçeli ısrarla bir şeyler söylüyor, açıkça söylüyor. Yani burada Bahçeli’ye atfedilen bir şey yok. Bahçeli kendisi açık açık, “Öcalan gelsin, konuşsun, bu iş bitsin, Türk Kürt kardeştir, hep birlikte geleceği inşâ edelim…” — bunları söylüyor. Erdoğan da, “Bahçeli’nin yaptığını takdir ediyorum” diyor, ama detaylara da girmiyor.
Evet, yavaş yavaş toparlayacağız. Başka bir soru daha geliyor yanılmıyorsam.
“Gerçekten bu yasa toplum baskısından dolayı mı geri çekildi sizce? Başka bir sebep olması daha akla yatmıyor mu?” Yani bakın, hepsi var, hepsi var. Başka bir sebep de olabilir. Sonuçta iyi oldu. Toplum baskı yapmasaydı, muhâlefet bu kadar gündeme getirmeseydi, pekâlâ bu böyle sessiz sedâsız geçerdi. Onun için toplumun baskısını hiç yabana atmamak lâzım, muhâlefetin çalışmasını hiç yabana atmamak lâzım. Evet, AK Partililere sormuş arkadaşlarımız, yalanlamıyorlar Murat Emir’i. Yani açıkça bilginin kendilerinden çıkmasını istemiyorlar. CHP Grup Başkanvekili Murat Emir’in söylediği, AK Partililer tarafından da bir şekilde onaylanıyor. Evet, sonuçta geri çekiliyor anlaşıldığı kadarıyla.
Peki, kapatırken ben ne düşünüyorum Bahçeli’nin bu yaptıkları konusunda? Değişik vesîlelerle kısmen dile getirdim. Bence Bahçeli, PKK meselesinin artık sonlanmasını istiyor. Bu konuda bir acelesi var. Neden bir acelesi var? Büyük ölçüde bölgesel gelişmelerden dolayı olduğu kanısındayım. Ve bunu yapmak için de, bunu yaparken de az verip çok almak istiyor. Olayı daha çok Kandil’le değil, İmralı’yla konuşarak, Öcalan’a birtakım imkânlar sağlayarak halletmek istiyor. Ama bu olay bu kadar kolay hallolacak bir şey değil. Bunu özellikle söylemek lâzım. Öcalan’ın Kandil’i iknâ edebilmesi için elinin güçlenmesi lâzım, bir şeyler sunabilmesi lâzım. Daha henüz yolun çok çok başındayız. Dün Özgür Özel’le yaptığımız konuşmada, Özgür Özel, Devlet Bahçeli’nin yaptığının teknik olarak yanlış olduğunu söyledi. Çatışma çözümünde çok değişik aşamalar var — ki gerçekten Özgür Özel bu konuya çok hâkimdi, çatışma çözümü literatürüne çok hâkimdi, şaşırtıcı derecede hâkimdi. Bahçeli’nin Öcalan’la hızlı bir şekilde çözüm çıkışının gerçekçi olmadığını söyledi. Ama yine de bir şeyin başlangıcı olduğunu düşünüyorum. Çok zor bir şey; önce Bahçeli’nin Erdoğan’ı iknâ etmesi, sonra Öcalan’ın bir şekilde iknâ olması, sonra Öcalan’ın Kandil’i iknâ etmesi ve bu arada toplumun bütün bu sürece hazırlanması gibi bayağı uzun bir süreç bizi bekliyor; ama neresinden başlanırsa kârdır. Evet, toparlayalım. Yayınımızı beğenmenizi ricâ ediyoruz, desteklerinizi ricâ ediyoruz, abone olmanızı ricâ ediyoruz, yanımızda durmanızı ricâ ediyoruz. Hepinize çok teşekkürler, birlikte yine güzel bir yayın yaptık. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.