Burak Cop yazdı: SGK’yı çıkmaza kim soktu?

SGK’yı çıkmaza kim soktu? Türkiye’de pek çok kurum gibi Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) da varoluşsal bir kriz yaşadığı, “artık böyle devam edemeyeceği” söyleniyor. Aktif (prim ödeyen) sigortalıların pasif (aylık alan) sigortalılara oranının düşme eğiliminde olduğu, kayıt-dışı istihdamın hâlâ yüzde 30’lar seviyesinde bulunduğu, gelirleri yetersiz bir SGK’ya bütçeden her yıl devasa kaynak aktarıldığı, bir yandan da Türkiye nüfusunun yaşlanmakta olduğu bilinen gerçekler.

Burak Cop yazdı: SGK’yı çıkmaza kim soktu?
SGK’yı çıkmaza kim soktu?

SGK’yı çıkmaza kim soktu?

Peki sosyal güvenlik sisteminin mali darboğaza girmesinin sebebi EYT’liler ya da belediyelerin SGK’ya olan borçları mı? İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) geçen hafta yayınladığı, İPA Başkanı Dr. Buğra Gökce’nin koordinasyonu altında kolektif bir çalışmanın ürünü olarak hazırlanan “Sosyal Güvenlik Sisteminde Sürdürülebilirlik: Türkiye’nin Sosyal Güvenlik Karnesi” başlıklı rapor bu soruya “hayır” yanıtını veriyor.

Rapora göre hem emekli maaşlarının milli gelire oranı, hem de SGK’ya aktarılan kaynağın bütçeye oranı 2020’den beri düşme eğiliminde.

İşgücüne katılımda en kötü durumdaki OECD ülkesiyiz. Kadınların işgücüne katılım oranı çok yetersiz. İşsizlik sıralamasında en kötü durumdaki 4. OECD ülkesiyiz. Kayıtdışı istihdam, özellikle de sığınmacı emeği hesaba katılınca çok yüksek. Tüm bunlar SGK’nın gelirlerini azaltıyor.

Ek olarak prim destek ve teşvik mevzuatının dağınıklığı, sık sık çıkartılan aflar ve borç yapılandırma uygulamaları da SGK’nın gelirlerini düşürüyor.

SGK’yı çıkmaza kim soktu: Belediyeleri bırak, SGK’dan kaynak transferine bak

Güncel siyasi polemiklere konu olan büyükşehir belediyelerinin SGK’ya borçlarına ilişkin, İPA raporu, 96 milyar TL olduğu açıklanan toplam belediye borçlarının SGK’nın 2024 gelirleri toplamının yüzde 3’ünden azına tekabül ettiğini, yani ortada sosyal güvenlik sisteminin krizinin sorumlusu olarak gösterilecek bir meblağın bulunmadığını belirtiyor.

Belediye borçlarını SGK’dan özel hastanelere aktarılan kaynakla karşılaştırmak bize ilginç bir bakış açısı sunabilir. “Yenidoğan çetesi” adıyla tanınan ve bebeklerin canı pahasına SGK’ya musallat olan yapılanma, SGK’dan özel sağlık kuruluşlarına aktarılan kaynak hakkında kamuoyunda bir duyarlılık oluşturdu. 2024 sonu itibariyle SGK’dan özel hastanelere aktarılan kaynağın 60 milyar TL civarında bir tutara ulaşacağını öngörmek mümkün. Bu bir yıllık meblağ. Özetle büyükşehir belediyelerinin yıllar içinde oluşmuş birikimli borçlarının toplamı SGK’dan özel hastanelere bir yılda aktarılan paranın sadece bir buçuk katı.

Söz SGK’dan özel sağlık kuruluşlarına kaynak transferine gelmişken DİSK Araştırma Merkezi’nin 5 Kasım’da yayınladığı rapora değinmemek olmaz. Rapora göre 2012’den bu yana SGK’nın hasta başına kamu hastanelerine yaptığı ödeme ikinci basamak hastanelerde 4,7 kat, üçüncü basamak hastanelerde 5,2 kat, üniversite hastanelerinde 6,5 kat artarken; özel hastanelere yapılan ödeme tam 9,4 kat arttı. SGK 2024’ün ilk yarısında ise özel hastanelere hasta başına, devlet hastanelerine ödediğinin üç katı para ödedi. İşin tuhaf yanı, özel hastanelere başvuran hasta sayısı azaldığı halde SGK’nın hasta başına yaptığı ödeme artıyor.

SGK’yı çıkmaza kim soktu: Günah keçisi EYT’liler

Gelelim emeklilerin durumuna. İPA raporu emeklilerin yoksullaşmasını gözler önüne seriyor: Türkiye’de 2020’ye kadar emekli aylıklarının GSYH’ye oranı yüzde 6,5-7 arasındaydı. Bu oran son yıllarda ise yüzde 5 civarında.

“Suçlu” kim peki, EYT’liler olabilir mi? 2023’teki EYT düzenlemesi sonucu emekli ve hak sahiplerinin sayısında gerçekten de büyük bir artış oldu. Emekli ve hak sahiplerinin nüfusa oranı 2022’de yüzde 15,4 iken 2023’te yüzde 17,8’e yükseldi. Şubat 2023’te 13,2 milyon olan pasif sigortalı sayısı EYT düzenlemesiyle o yılın sonunda 15,2 milyona ulaştı.

Bununla beraber, emeklilerin milli gelirden aldığı payın 2016’dan beri düşme eğiliminde olduğu dikkate alınmalı. Emeklilerin milli gelirden aldığı payda EYT’lilerden ötürü yalnızca 2023’te hafif bir yükseliş oldu, ancak bu bile 2021 ve öncesindeki oranların gerisinde kaldı. EYT’lilere haklarının verilmesiyle beraber emekli sayısı bir yılda 2 milyon kişi arttı, buna rağmen emekli aylıklarının bütçe içindeki oranı beş ya da on yıl önceki seviyeye ulaşamıyor. Dolayısıyla Türkiye’de sosyal güvenlik sistemindeki tıkanmışlığının faturası EYT’lilere kesilemez.

Emekliler için Batı Avrupa ülkeleri gayrı safi yurtiçi hasılalarının (GSYH) ortalama yüzde 11,3’ünü, Doğu Avrupa ülkeleri yüzde 9,3’ünü, Latin Amerika ülkeleri yüzde 7,4’ünü, Orta ve Batı Asya ülkeleri yüzde 4,5’ini ayırırken bu oran Türkiye’de yüzde 4,3’ten ibaret. Türkiye bu alanda yüzde 7,9’luk dünya ortalamasının da epey gerisinde.  Türkiye’de emekliler ulusal bütçeye pek çok Güney Amerika ve Asya ülkesindeki emekliler kadar dahi “yük” olmazken sosyal güvenlik sistemimizin kötü yönetimden kaynaklı bir mali darboğaza girmesinin faturası ne EYT’lilere ne de emekli aylığı alan diğer yurttaşlarımıza kesilebilir.   

Son on yıla odaklanıldığında ise şu görülüyor: Prim gelirlerinin toplam gelirlere oranı 2015’ten beri genelde düşme eğiliminde. Prim tahsil etmemek ya da edememek, kasıtlı olarak yahut beceriksizlikten, devleti zarara uğratmaktır. Yani kötü yönetimdir. AKP’li başkanlarca yönetilirken kimi belediyelerden yeterince prim tahsil edilmemiş olması da bu kapsamdadır. SSK’nın 1990’larda “batırıldığını”, yani kötü yönetildiğini sıklıkla iddia eden iktidar açısından ortada ironik bir durum olduğu açık.

Kaynakları emeklilerden esirgeme sorunu

Prim gelirlerinin toplam gelirlere oranı düşmekle beraber bir başka veri aslında Türkiye’de emekliler için kaynak sorunundan ziyade, kaynakları emeklilerden esirgeme sorunu olduğunu gösteriyor: 2002’de SGK’nın prim gelirlerinin emekli aylıkları ve sağlık ödemelerini karşılama oranı yüzde 61 iken 2023’te yüzde 76,4’e yükseldi. DİSK Araştırma Merkezi’nin Mart ayında yayınladığı rapordaki ifadeyle, “aktif/pasif sigortalı oranının düşmesine rağmen SGK’nın gelirlerinin artmasının sebebi emekli aylıklarının düşük tutulmasıdır”. 

İPA raporu, 65 yaş üstü nüfusun 2030’ların ilk yarısında toplam nüfusun yüzde 15’ine ulaşacağını, yani Türkiye için demografik fırsat penceresinin kapanmak üzere olduğuna da dikkat çekiyor. Nüfusumuzun yaşlanmakta olması sosyal güvenlik sistemi üzerindeki yükü arttıracak. Bu durum Türkiye’de göçmen işçilere önümüzdeki yıllarda daha çok ihtiyaç duyulacağı iddiasına güç katıyor. Ancak şunlar unutulmamalı:

İşgücüne katılım istatistiklerinde en kötü durumdaki OECD ülkesiyiz. Kadınların işgücüne katılımında da 2017’den beri büyük oranda yerimizde sayıyoruz. Türkiye’de yerli nüfusun işgücüne katılım oranının OECD ortalamasına ulaşması halinde yabancı emeğine gereksinimin azalacağını öngörmek mümkün. Yerli nüfusun işgücüne katılımı anlamlı bir artış kaydetmeden ve yaygın kayıt-dışılık sorunu çözülmeden Suriyelilerin, Afganların vd. istihdam edilmesinin, bazı firmalar için ekonomik getirisi olsa dahi, toplumsal ve ekonomik maliyeti ağır basıyor. Sığınmacıların iktidar tarafından ideolojik bir demografi mühendisliğinin özneleri ve dış politika aracı olarak görülmesi ise başka bir yazının konusu olabilir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.