Bir mozaik olarak Türkiye‘nin 30. bölümünde Ruşen Çakır konuğu Necdet Ertuğrul ile Türkiye’de Gagauz Türklerini konuştular konuştu.
Gagauz Türkleri kimler? Nerelerde yaşıyorlar? Gagauz Türklerinin nüfusu ne kadar? Moldova’da Gagauz Türkleri nerede yaşar? Kökenleri nerelere dayanıyor? En büyük sorunları neler?
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’ yayın dizimizin 30. bölümüne geldik. Ve 30. bölümde sayıca az gibi olan ama ilginç bir topluluğu konuşacağız: Gagauz Türkleri. Bunu ‘‘v’’ ile söyleyenler de var, ben de öyle söylüyordum ama sonra Gagauz olduğunu, kendilerinin kendilerine öyle dediklerini öğrendim. Gagauz Türkleri’ni Necdet Ertuğrul bize anlatacak. Necdet Bey, ‘‘Gagauz Dostluk, Kültür ve Dayanışma Derneği’’nin Başkanı. Fakat kendisi Gagauz değil; Gagauzların damadı. Hoş geldiniz.
Necdet Ertuğrul: Hoş bulduk.
Ruşen Çakır: Bir eski meslektaş olarak, emekli gazeteci olarak sizin öykünüz zaten başlı başına bir yayın konusu.
Necdet Ertuğrul: Çok teşekkür ederim.
Ruşen Çakır: Ama çok fazla şey yapmadan… Şimdi ‘‘Gagauzlar kimdir?’’ denince insanların en fazla bilgisi şu ki; Müslüman olmayan az sayıdaki Türk topluluğundan biri ve Ortodokslar.
Necdet Ertuğrul: Evet.
Ruşen Çakır: Evet, bu biliniyor. Belki diğer bilenler biraz da Moldova’da yaşadıklarını biliyorlar. Şunu hızlıca bir özetler misiniz, kimdir Gagauzlar?
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Necdet Ertuğrul: Evet, ben isterseniz Gagauzlarla nasıl tanıştığımdan ve oraya nasıl gittiğimden kısa bir söz etmek istiyorum. Ortadoğu gazetesindeyken oraya bir haber yapmak için gittim. Gagauzya ve Moldova birbirinden ayrılacaktı. Rahmetli Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in çabalarıyla, katkısıyla Gagauzya 1994 yılında Gagauz Yeri olarak özerkliğini aldı. Ben de o referandumda gitmiştim. Yani Gagauzların tamamen kendi sınırlarını belirlemesi için referandum yapıldı. 33 köy ve 3 şehir Moldova’dan ayrıldı. İç işlerinde bağımsız, dış işlerinde Moldova’ya bağlı Gagauz Özerk Yeri olarak 1994 yılındaki anayasalara girdi bu madde. Garantör ülke Türkiye ve Rusya. Moldova zaten 3 parça; Moldova Cumhuriyeti, Gagauz Özerk Yeri ve Prinistrovya Transdinyester, Kıbrıs statüsünde bir ülke daha var orada. Ben oraya bir haber yapmaya gittim. Oranın Savunma Bakan Yardımcısı olan bir hanımla tanıştık. 1996 yılında evlendim. Ve o günden itibaren artık tamamen kendimi Gagauzları tanıtma ve Gagauzlarla çalışma faaliyetlerine yönlendirdim. Moldova’da yaşayan 200 bine yakın Gagauz Türkü var, Moldova sınırları içerisinde. 60-70 bin arasında Ukrayna’da 9 köy var, Gagauzlar bir de Ukrayna’da var, Stalin haritayı çizerken öyle bölmüş. O şekilde yaşıyorlar. Ama Gagauzların ilk Türkiye tarafından tanınması 1935’li yıllarda, Hamdullah Suphi Tanrıöver Romanya Büyükelçisi iken — o zaman Moldova yok, tamamen Romanya — gezerken Gagauzlarla karşılaşıyor. Bakıyor ki Türkçe konuşuyorlar. Evet, dinleri farklı. Ve Türkiye’ye dönüp Atatürk’e bilgi veriyor. ‘‘Efendim, orada bir Türk toplumuyla karşılaştım. Çok güzel Türkçe konuşuyorlar. Fakat Hristiyanlar’’ diyor. Atatürk hemen orayla ilgileniyor. Oranın ilk Türkçü papazı Mihail Çakır’ı Türkiye’ye davet ediyorlar. Hatta ‘’Gagauzların Tarihi’’ diye Türk milliyetçiliğiyle alakalı kitap yazan ilk papazdır o. O Türkiye’ye geliyor. O yazdığı kitabı Atatürk’e hediye ediyor. O kitabın orijinali şu anda Anıtkabir kütüphanesinde duruyor, var orada. Ve o dönem 100 öğrenciyi Türkiye’ye getiriyorlar. Bizden de 20 öğretmen gidiyor oraya, hani Türkçeyi geliştirmek adına. Fakat sınırlar kapandıktan sonra o 40’lı yıllarda o 100 öğrenci Türkiye’de kalıyor. Bizim öğretmenlerimiz de orada kalıyorlar, dönmüyorlar yurda, zaten dönemiyorlar da. Ben en son 1997 yılında rahmetli Özdemir Çobanoğlu’yla tanışmıştım, Atatürk’ün getirdiği öğrencilerden. Tabii onlar burada üniversiteyi bitirerek kimisi eğitimci oldu, kimisi üniversitelerde hoca oldu. Hatta şimdi bir tanesinin oğlu Metin Gökoğuz diye, 5.06. Yani ilişkiler öyle başlıyor, ta 1991’de Rusya dağılıncaya kadar.
Ruşen Çakır: Peki, şimdi Türkiye’de Gagauz olarak ne kadar insan var, Gagauz kimliğinde?
Necdet Ertuğrul: Bakın, şimdi şöyle söyleyeyim; 1996’lı yıllardan sonra tabii oradaki ekonomik sıkıntılardan dolayı, çünkü orada da uzun bir süre yaşadım, Türkiye’ye çalışmaya geldiler. Özellikle kadınlar geldiler, Türkçe bildikleri için evlerde çocuk baktılar, hasta baktılar. Evlendiler, yuva kurdular. Ve 1993 yılından itibaren de öğrenciler gelmeye başladı. Onlar tabii burada üniversitelerde okudular. Onlar burada evlendiler. Meslek sahibi oldular. Kimisi vatandışlık aldı burada kaldı, kimisi tekrar Moldova’ya dönerek birlikte orada çalışmaya başladılar. Çünkü burada aldıkları eğitimle orada çalıştılar. Tabii Gagauzların hepsinde Moldova pasaportu var; çünkü iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde Moldova’ya bağlı. Yani zaten Moldovalılar, çalışmak için Türkiye’ye çok gelmediler. Dil farkı var, çünkü onlar Türkçe bilmedikleri için daha çok İtalya’ya…
Ruşen Çakır: O zaman şöyle söyleyeyim. Şimdi evlerde genellikle yaşlılara ya da çocuklara bakıcılık yapan Moldovalılardan bahsediliyor, onlar aslında Gagauz.
Necdet Ertuğrul: Onların hepsi Gagauz. Tabii. Şimdi neden, ‘‘Biz Gagauzuz’’ demediler, niye şey yaptılar, tabii o onların bileceği bir şey, onu tam bilemiyorum. O şekilde çalışan herkes pasaportunu verdiği için Moldovalı olarak görülüyor, onlar da çok söylemiyorlar. Ama hepsinin lehçeleri, Azerbaycan Türkçesinden, diğerlerinden çok daha düzgün, daha Türkiye’ye yakın olduğu için ve çok çalışkanlar. Çalışarak aile ekonomisine katkıları oluyordu, 2016 yılına kadar.
Ruşen Çakır: Niye, ne oldu 2016’da?
Necdet Ertuğrul: Şimdi şöyle, biz mesela derneği 2006 yılında kurduğumuzda ilk talep şuydu; Türkiye’de 1 ay kalabiliyorlardı girdikleri zaman. Ondan sonra ikamet ve vize sorunu olduğu için çok büyük sıkıntılar yaşamaya başladılar. Geliyor, burada en az 2-3 sene çalışıyor, orada ailesine, çocuklarına bakıyor. Biz 2008 yılında büyük bir proje hazırlamıştık; kayıt dışı kayıt altına alınsın diye. Yani Türk Cumhuriyetleri’nden de gelip çalışanlar sahiplenilsin. Tabii bu çok hayata geçirilemedi. Zaten 2014 yılından itibaren de Avrupa Birliği Moldova’ya serbest dolaşım hakkı verdi. Bizde de döviz yükselince… Çünkü onlar dolar olarak maaşlarını alıyordu. Şimdi ikametleri uzatılmıyor, kaçak durumda kalmak istemiyorlar. Dolar yükselince aldıkları para ister istemez yarı yarıya düşünce Almanya’ya gitmeye başladılar. Okumaya gelenlerin %15’i Almanya’ya okumaya gidiyor.
Ruşen Çakır: Yani Türkiye cazibesini kaybetti.
Necdet Ertuğrul: Tabii yani şimdi ekonomik olarak bakıldığı zaman, bir de en önemlisi şeydir… Bakın, biraz açık konuşmak da yarar var. İkamet sorunu… Yani bunları koruduğunuz zaman… Çünkü ben o zaman hatırlıyorum; organ mafyası, fuhuş mafyası, insan kaçakçılığı, bütün şeyler kaçakların üzerinden yürürdü. Onları önlemek için devletin yapacağı tek bir şey vardı; ikamet vereceksin, o şebekelerin aldığı parayı sen devlet olarak alacaksın. Ve o zaman korumuş oluyorsunuz, o insan da kendini güvende hissediyor. Şimdi bir 3-4 yıl kaçak çalışıp da mecburen evine döndüğü zaman çok farklı şeyler olmaya başlıyor.
Ruşen Çakır: Peki, şunu sormak istiyorum. Üç aşağı beş yukarı aynı diyorsunuz, Azerbaycan. Benim bildiğim kadarıyla Moldova’da yaşayan Gagauzlar, Türk kimliğine hep sahip çıkmışlar.
Necdet Ertuğrul: Evet.
Ruşen Çakır: Yani böyle kültürüne, birtakım işaretlerine, bozkurt vesaire…
Necdet Ertuğrul: Bozkurt, onların ilk bağımsız devletlerini kurduklarındaki bayrakları onların. 1995 yılında sonra devlet bayrağı olarak değişti, 3 renk ve 3 yıldız oldu. Onlar 1994 yılına kadar bağımsız devlettiler, fakat sonra onu koruyamadılar. Yani bağımsız devleti koruyabilmen için bir kere sınırlarının serbest olması lazım, ekonominin çok iyi olması lazım. Bunlar olmadığı zaman, işte Türkiye’nin de çabalarıyla özerkliği kabul ettiler ve Moldova ile 1994 yılındaki anlaşmalarla anayasaya girdi Gagauzya, Gagauz Yeri Özerk Cumhuriyeti.
Ruşen Çakır: Peki, din meselesine gelecek olursak, dünyada Türk boyları içerisinde az sayıdaki Hristiyanlığı seçmiş ender topluluklardan birisi ve bayağı da bağlılar anladığım kadarıyla dinlerine.
Necdet Ertuğrul: Hem Gagauzlar hem Çuvaşlar Ortodoks Hristiyan. Altay Türkleri, Şaman. Saha Yakut Türkleri, Budist. Yani dini yelpazede bayağı çeşitlilik var. Evet, Gagauzlar dinine çok bağlı, özellikle gençler. Mesela benim orada yaşadığım dönemlerde gençler kiliseye gidiyordu. İncil, Gagauzca orada. Gagauz Türkçesiyle İncil, dualar Gagauzca yapılıyor orada.
Ruşen Çakır: Peki, buradakiler ne yapıyor?
Necdet Ertuğrul: Buradakiler ya Rus kilisesine gidiyor ya Bulgar kilisesine gidiyor. Yani iki şeyleri var, çünkü Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin dini şeyleri, papazları vesaire olmadığı için orası kapalı. Onlar daha çok Rus kiliseleri var, oraya gidiyorlar, Bulgar kiliselerine gidiyorlar. Dini ibadetlerini hafta sonları orada yapıyorlar. Burada mesela dini bayramlarını, Paskalyalarını falan çok rahatlıkla yaşıyorlar. Mesela burada yaşayıp evlenenlerin çok az kısmı — o da tabii eşe bağlı — İslamiyeti seçmiş oluyorlar, Müslüman oluyorlar. Yoksa diğerleri dinini çok rahat bir şekilde yaşıyorlar. Mesela ilk tanıştığım günden itibaren eşimle, ben onun dinine hiçbir zaman karışmadım.
Ruşen Çakır: Peki, cenazeler nasıl oluyor?
Necdet Ertuğrul: Şimdi, Türkiye’de vefat eden, burada çalışıp da ikamet şey olmadığı için ambulansla Moldova’ya, yani Gagauzya’ya gidiyorlar. Zaten Gagauzya’nın başkenti Komrat İstanbul’a 900 kilometre karayoluyla. Sıkıntı biraz şöyle, 6 tane gümrük geçiyorsunuz; Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve Moldova. Konsoloslukta bütün evraklar hazırlanıyor. İlaçlanıyor ve 900 kilometre gidip Gagauzya’ya götürüyor. Çünkü oradaki ritüeller çok farklı.
Ruşen Çakır: Ne gibi mesela?
Necdet Ertuğrul: Yani cenaze ritüelleri… Mesela orada genç ve sağlıklı biri vefat ettiğinde cenaze hastaneye kaldırılır, yaşayan organların, tam ölmemiş olan organların tümü alınır, devletin şeyi de budur. Onları alır, onu organ naklinde kullanırlar. Sonra o 3 gün evde tutulur, uzaktan gelebilecek akrabaları için. Çünkü şimdi artık dünyanın her yerine dağıldılar. Mesela Brezilya’da, Yunanistan’da, Avustralya’da yaşayan Gagauzlar var. Hatta benim baldızım bile Avustralya’da yaşıyor. Onlar geliyorlar, işte kiliseden papazları geliyor, okunuyor, en temiz kıyafetleri giydiriliyor. Rahmetli kayınvalideme gidip biz elbise alırken mağaza sahibi şaşırdı, kaliteli ve biraz pahalı bir kıyafetti. ‘‘Kim giyecek cenazede?’’ diye sordu. Nasıl böyle bir şey olduğuna şaşırdı. Çünkü bizde böyle bir şey yok. Ve havlular alınıyor, cenazeye katılanlara o havlular sarılıyor. O havlular genelde yakın komşu ve akrabalara veriliyor. Onlar onun oluyor. Evdeki bütün eşyaları tamamen hepsi dağıtılıyor. Yani orada evlenmek daha hesaplıdır, ölmek daha pahalıdır. Biraz öyle söylemiş olayım. Evdeki bütün eşyaları dağıtıyorsunuz ve giyiminden kuşamına hepsi yepyeni olması lazım ve cenaze arabasıyla zaten yüzü açık mezarlığa götürülüyor. Orada tabutuyla beraber gömülüyor.
Ruşen Çakır: Peki, burada siz Dostluk, Kültür ve Dayanışma diyorsunuz. Kültür denince mesela burada yaptığınız birtakım sergiler filan olduğunu biliyorum. Nedir mesela Gagauz kültüründe öne çıkan şeyler?
Necdet Ertuğrul: Biz en çok şunu yapabildik. Tabii Türkiye’deki dernek anlayışları da biraz farklı olduğu için… Bir de mesela burada yaşayan Gagauzların en büyük sorunu ikametti. Şimdi derneğe ilk gelişler bundandı. Tabii Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir hukuku, bir kanunu var. Yani illegaliteye hiç karışmadan onlara proje alıp Ankara’ya veriyorduk. Onlar olduğu zaman daha rahattı. Şimdi belli bir şey olmadığı zaman çok gelemiyorlardı. Ben ne yaptım? Ben bir de 2009 yılında bir kanser ameliyatı geçirdiğim için bir ara çalışmalarıma ara vermiştim. Sol kolum benim protezdir. Ve ben en son, pandeminin hemen akabinde Gagauzya fotoğrafları sergisi açmaya başladım. Türk Dünyası Kültür Teşkilatı var Bakanlığımıza bağlı. Onların 2019’da Gagauzya’da gidip çektikleri çok güzel fotoğraflar vardı. Onlardan 60 tanesini eşimle birlikte seçtik ve Yenikapı metro istasyonunda, Taksim metro istasyonunda, Antalya’da Yörük ve Türk Dünyası Festivali’nde, Kocaeli’nde, 9 tane ben böyle sergiler açarak Gagauzların kim olduğunu ve kültürünü, sanatını, müziğini tanıtmak için büyük çaba sarfettim. İşte şimdi 3 aydır yoktum, yazlıktaydım. Döndüm ve sizinle görüşmemiz oluyor. 12 Ekim’de Kocaeli Kitap Fuarı’nda yine Gagauzları anlatacağım bir sempozyuma katılacağım. Ve Türk dünyasıyla alakalı yapılabilecek bütün etkinliklerde Gagauzları anlatıyorum. Bana o yüzden Gagauz olarak bakıyorlar. Aslen Adıyamanlıyım yoksa.
Ruşen Çakır: Peki, Gagauzların bilinirliği artmış durumda mı Türkiye’de?
Necdet Ertuğrul: Evet. Zaten o çalışma ve okuma esnasında tabii ki artıyor. Ama Türkiye’de işte bu önyargıları… Yani Moldovalı olarak bakıyorlar. Yani bu aslında yanlış. Yani Gagauzsun, Türkçe konuşuyorsun, ya Gagauz olduğunu söyle. Yani Gagauz kimliğini ön plana çıkar. O zaman davranışlar Türkiye’de çok daha sıcak ve yakın olacak. Benim bu sergileri açmamdaki amacım da buydu. Yani Gagauz kimliğini ve Gagauzların kim olduğunu anlatmak. Gagauzlar sadece evlerde çalışan insanlar değil. Ekonomik sebeplerden, ailesini geçindirmek için, namusuyla çalıştığı bir iş bu. Ama sadece çalışıyorlar değil. Mesela oradaki en cahili üniversite mezunu. Çünkü komünist sistemin vermiş olduğu en büyük şey budur. Ben 1995 yılında oraya gittiğimde lapa lapa kar yağıyordu, sokaklarda sadece kitap tezgahları vardı.
Ruşen Çakır: Gençlerin özellikle dine bağlılığından bahsettiniz. Anladığım kadarıyla genç kuşaklarda Gagauz kültürünü, kimliğini sahipleniyorlar, öyle mi? Yoksa bir aşınma var mı?
Necdet Ertuğrul: O aşınma şöyle, çok az. Yani o her toplumda olduğu gibi. Bir noktada dejenerasyon olabiliyor. Ama mesela orada, az evvel bahsettiğim gibi, okullarda 4 dil öğreniyorlar. Şimdi Moldova sınırlarında oldukları için Moldovaca, Gagauz oldukları için Gagauz Türkçesi, bütün Rusya’yla ilişkiler hala devam ettiği için Rusça ve büyük çoğunluğu şimdi başkentte Rusça konuşuyorlar ve İngilizce veya Almanca. Yani ilkokuldan itibaren bu 4 dil, 3’ü mecburi, diğer İngilizce veya Almanca seçmeli olarak öğretiliyor. Yani okuma şeyi çok fazla. Mesela Türkiye’nin destekleriyle alakalı olarak bakarsak, ben oraya ilk gittiğimde, TİKA’nın kurduğu Atatürk Kütüphanesi var, yani kütüphaneler yapılıyor. Zaten Süleyman Demirel’in zamanında Türkiye’nin desteğiyle ilk üniversite orada kuruldu; Komrat Devlet Üniversitesi. Altyapı çalışmaları, vesaireler, Türkiye’nin oraya çok büyük destekleri var. Şimdi en son büyük bir lise yapıldı, henüz faaliyete geçmedi o. Hastane binası yapıldı. Türkiye şey olarak da çok büyük destekler veriyor oraya, yani sahipleniyor.
Ruşen Çakır: Anladığım kadarıyla orayı sahipleniyor ama buradaki insanlara oturma izninde filan sorun çıkarıyor.
Necdet Ertuğrul: Onu söylemeyeyim ben. Bir yudum çayınızdan alayım.
Ruşen Çakır: Evet. Çok kalabalık olmayan, dağılmış bir Türkiye’deki topluluktan bahsediyoruz.
Necdet Ertuğrul: Yani genelleme yaparsak bütün dünya da dahil, bunu abartmıyorum, 1 milyonu aşkın Gagauz var.
Ruşen Çakır: Bunun ne kadarı Türkiye’dedir?
Necdet Ertuğrul: Türkiye’de 5 bini aşkın diyebiliriz. Çünkü evlenip burada yerleşen Gagauzlar var. Tabii büyük çoğunluğu İstanbul, Ankara ve diğer şehirlerde. Mesela üniversitelerde hocalık yapanlar da var. Doktor olanlar var, Türk vatandaşı olup doktorluk yapan Gagauzlar var.
Ruşen Çakır: Mesela, Rusça bildikleri için Antalya’da filan tercümanlık yapan…
Necdet Ertuğrul: O çok, o bayağı var. Tabii şimdi Rusça en iyi bildikleri dil. Bir de Türkçe biliyorlar. Mesela çalışmaya gittikleri zaman en önemli şey bu iki unsur; Rusça ve Türkçe. Hatta biz bir dönem onu çözemedik. Orada turizm okulu açacaktık. Milli Eğitim Bakanlığı 5 öğretmen verecekti. İçişleri Bakanlığı izin verecekti. Yani dedik ki; Antalya’daki bütün otellerde bunlar olsun. Rus ile Rusça konuşacaklardı, çok güzel bir şey olacaktı. Fakat onu hayata geçiremedik maalesef. 2010 gibiydi, onu hayata geçiremedik. Yani eğitimli gelsinler buraya istedik. Orada 3 ay kurs göreceklerdi okulda. Gagauz Milli Eğitim Bakanlığı iş birliği yaparak bir otelin tamamını bize verecekti, bunu hayata geçirecektik ve hem eğitimli hem liyakat sahibi çocuklar hizmet vereceklerdi. Bu çok daha iyiydi. Başaramadık onu.
Ruşen Çakır: Son olarak şunu sormak istiyorum. Şimdi Türkiye’ye geliyorlar, Türkiye’ye yerleşenler var vesaire. Türkler, Türkçe konuşuyorlar ama Müslüman değiller. Şimdi, tamam, Gagauzlar böyle de buradaki insanlar bunu yadırgamıyor mu, böyle olaylar yaşanıyor mu?
Necdet Ertuğrul: Hiç yaşamadık.
Ruşen Çakır: Yani bir ayrımcılığa filan…
Necdet Ertuğrul: Hayır, yok. Şimdi bakın, mesela ben 1995 yılında 1 yıl orada kaldım, o zaman işte biz eşimle evlendik, sonra 1996’da Türkiye’ye geldik. O günden bu güne kadar, 2024’e kadar derneğe bu şikayetle hiç kimse gelmedi bana, hiç de görmedim. Çıkıp rahat rahat kiliselerine gidiyorlar, okullarında okuyorlar, çalışıyorlar. Çalıştıkları, bir araya geldikleri insanlar da Türkiye’nin elit insanları oldukları için o kısmını çok yaşamıyorlar.
Ruşen Çakır: Mesela haç filan takıyorlar mı?
Necdet Ertuğrul: Var, kolyelerinde hepsinde haç var.
Ruşen Çakır: Yani o görünürde, gizli saklı bir şey değil.
Necdet Ertuğrul: Tabii canım, yani kolyeleri var. Bizde Kadir Gecesi’nde hani sabaha kadar camilere ibadete gidiyorsunuz. Paskalyada ben oradayken rahmetli kayınvalidem dedi bize, ‘‘Torunları alın götürün kiliseye.’’ Şimdi bana bakıyor. Ben ona dedim, ‘‘Hadi gidiyoruz’’ ve gittik. Orada gece saat 00.00 gibi kiliseye girdik. Orada ayakta tabii ibadetler yapılıyor. Ben fotoğraflar çektim, o zaman gazetedeydim. Sonra ayinler bitti, dışarıya çıktılar. Çünkü herkes yemeklerle gelmişti. Biz papazlarla sarılıp öpüştük, tanıyor hepsi beni. Onlar da yadırgamıyorlar yani ve çok rahatlıkla iletişimimiz var. Mesela onlarda Mayıs’ın ilk haftası mezar ziyaretleri oluyor. Yine onların dini bir şeyleri var, özür dilerim isim olarak söyleyemeyeceğim. Bir gün evvelden mezarların etrafı temizleniyor. Hepsinin yanında masalar vardır, tabureler vardır. Evde yemekler yapılıyor, şaraplar alınıyor. Gidiyorsunuz mezarlığa, işte ‘‘Allah rahmet eylesin’’ diyorsun, bir bardak şarabı mezarın üstüne döküyorsun. Bir oturup yemek yiyorsun. Tabii çevresindeki herkes birbirine… Eşim beni hiç bırakmadı oraya. Çünkü, ‘‘Sen misafirsin, gideceksin ve muhakkak içmek mecburiyetindesin. Seni küfeyle taşıyamam sonra’’ dedi.
Ruşen Çakır: Benzer bir olayı ben İran’da gördüm. İran’da da mezarlıklarda insanlar yemek yiyorlar, oturuyorlar.
Necdet Ertuğrul: Evet, bu ritüellerin hepsi yapılıyor. Sadece bir defa gittim, o zaman yalnız gitmiştim. Kayınvalidem ve kayınbiraderlerle birlikte gittik. Sabah 10.00’da gidiyorsunuz. Tabii benim kayınvalidem var, çok içmeyeceğim. ‘‘Ne yapabilirim?’’ diye düşündüm. Dedi, ‘‘Dua et, mezara dök.’’ Hatta eşimin makam şoförü vefat etmişti, onun kırkına gittik. Tabii orada yine sofralar kuruluyor, ‘‘Allah rahmet eylesin’’ deniyor, içiyorsunuz ve orada, ‘‘Allah sağlık versin’’ dediğiniz zaman fondip yapmanız lazım. İki, üç yaptım, baktım ki olmuyor. Bardağı alıp ters çevirdim. Akrabaları, ‘‘Olmaz, seni çok seviyordu’’ dediler. Sonra bende hemen jeton düştü. Artık kötü olacağım, rezil olacağım. Çünkü Meclis Başkanı var, milletvekilleri var, bakanlar var, hepimiz aynı masadayız. Çünkü ben orada bir dönem belediye başkan yardımcılığı yaptım, Cumhurbaşkanı danışmanıydım aynı zamanda. Kendimi de sağlam tutmam lazım. Dedim ki; ‘‘Beyler, şu ana kadar sizin dininize göre davrandım. Bundan sonra ben kendi dinime göre hareket edeceğim.’’ O zaman saygı duydular, ‘‘Tamam Necdet Bey’’ dediler, ‘‘Allah kabul etsin’’ dediler ve öylelikle kurtuldum.
Ruşen Çakır: Evet, Necdet Bey sağ olun keyifli sohbet için. Gagauzları, bir Gagauz damadıyla konuştuk.
Necdet Ertuğrul: Çok teşekkür ederim, sağ olun.
Ruşen Çakır: Türkiye’de Gagauzlar konusunda en çok faaliyet gösteren isimlerden birisi, aynı zamanda derneğin başkanı Necdet Ertuğrul ile Gagauzları konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. ‘‘Biz mozaik olarak Türkiye’’nin 30. bölümünü izlediğiniz için sizlere de teşekkür ediyorum, iyi günler.