Filler, öküzler, keçiler, çakallar birbirine giriyor, olan çimenlere oluyor.
Suriye’de 1970’den bu yana yaşanan on binlerce dramın sebebi, zayıf ve temelsiz bir iktidar aracılığıyla Ortadoğu’nun bu garip ülkesini istikrarsızlık içinde tutma tercihiydi. Bu tercihte bulunanlar, kenarda oturup fillerle çakalların kavgasını sadece seyretti. %15’lik Nusayri azınlığın tek başına sahip olduğu devlet, ayakta kalabilmek için sınırsız şekilde baskı ve şiddet üretti. 1982’de Hama katliamı, baskıcı dikta yönetiminin cinayet kapasitesini gösterdi. Bugün itibarıyla on binlerce dram birike birike milyon rakamını aştı. Ölenler, hele çocuklar, yerinden-yurdundan edilenler, açlığa, yokluğa mahkûm edilenleri, koskoca bir halka yaşatılanları kelimelerle nasıl tasvir edebilirsiniz?
- Yeniden Suriye iç savaşı: Esad hanedanlığının sonu
- ORTADOĞU UZMANLARI ANLATIYOR: Esad’ın devrilmesi iyi mi oldu, kötü mü?
Dram kelimesi aslında yanlış, milyonu aşkın insan kanlı bir trajediye kurban edildi.
Benzeri Irak’ta Saddam yönetimi altında yaşandı. O da bir azınlık yönetimiydi ve varlığını baskı araçlarıyla sürdürdü. Türkmenler, Kürtler, Şii Araplar toplu kıyımlardan geçti.
Çok hassas dengelerle ayakta kalan, aradaki meşruiyet açığını sistematik cinayetler, katliamlar ve korku imparatorluğu ile sürdüren bu iki ülke, ancak dışarıdan gelen desteklerle ayakta kalabildiler. Bu ülkeler büyük güçlerin üzerinde tepiştiği çimenlik alanlar olarak görüldüler. En önemlisi, dışarıdaki dengeler bozulunca içine doğru çöküp dağıldılar.
Tarihin dinamiklerinin değiştiğini düşünmeyin. Suriye iç savaşı neden 13 yıl kesintisiz devam etti? Ve bugün neden bu iç savaş sona erdi? Daha doğrusu gerçekten sona erdi mi?
Bu acıklı tablodan reel politiğe keskin bir geçiş yapalım.
İçinde yaşadığımız coğrafyanın yakın ve orta vadede hiç değişmeyecek reel ekseni, İsrail’in güvenliğidir. Çimenleri ezen çizmelerin kime ait olduğunu veya kimin adına sahaya indiğini takip ederken, beğenin veya karşı çıkın fark etmez, bu gerçeği unutmamak gerekir. Körfez ülkeleri başta olmak üzere Mısır’ın başı çektiği Arap ülkeleri bölgede bu gerçek üzerine çıkarlarına uygun dengeler kurdular ve milim yerlerinden kıpırdamıyorlar. Etnik sorunlarla boğuşan ve kendi içinde parçalı Lübnan, Suriye ve Irak gibi devletler, mahallenin külhanbeyinin arada sırada hizaya çektiği şamar oğlanı gibiler. Etnik yapılarına bakıp sorabilirsiniz: Bu devletler neden var? Neden güneyden kuzeye doğru iniyorlar da, etnik yapılarına uygun doğu-batı hattına yerleşemiyorlar? Hep unutuyoruz, arada Ürdün diye bir devlet var. Cevabını hatırlayan var mı: Bu devlet niye mevcut?
Çimen muamelesi görüp ezilmek istemiyorsanız, reel politiğe sırtınızı dönemezsiniz. Barış aktivistlerinin rengarenk romantizmi ile devlet iktidarlarının algı operasyonları çarpışınca ortaya saçılan kıvılcımlar hiçbir şeyi aydınlatmıyor.
Bölgemizde gerçek anlamda egemenliğine sahip çıkacak kabiliyette iki devlet var: Türkiye ve İran. İran bir yıl boyunca yediği darbelerle oyundan düştü. Suriye’deki rejim değişikliğini mümkün kılan da İran’ın kolunun-kanadının kırılmasıydı. Bu saatten sonra sadece bizim değil, Ortadoğu denen geniş coğrafyanın kaderi Türk devletinin elinde. Kurda kuşa yem olmak, başkaları adına can alıp can vermek istemeyenler bu reel durumu geniş bir nefes alıp içlerine sindirmeliler.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Sözüm doğrudan Kürt devleti hayali kuranlara. “Ortalık kan gölüne dönerse, aradan biz sıyrılırız” hesabı baştan aşağı yanlış. Bugün Suriye’de geleceği esir alacak böyle bir dengesizliğe bel bağlayanlar var. Ortadoğu halklarının sorunu kendi devletlerine sahip olma sorunu değil, demokrasi içinde, insan haklarına saygılı ve hukuk ile sınırlı ve gücünü halktan alan egemenliğe tabi olarak yaşama sorunu. Demokrasiyi ve hukuku içselleştirmeden kurulacak bir devlet, Ortadoğu’nun bize defalarca gösterdiği gibi sadece silahlı bir örgütün bölgesel hakimiyetini, baskıcı yönetimini ve istikrarsızlığı getiriyor.
Kritik bir evredeyiz. “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” diyenler tekrar tekrar düşünmeli.
Ortadoğu değişip dönüşürken Türkiye’nin, Türkiye’deki siyasî aktörlerin sürükleyici ve yol gösterici bir rol üstleneceği aşikâr. Yeni Suriye, Şam’da, Halep’de, Cezire’de değil Türkiye’de inşa ediliyor. Türkiye’de Kürt siyaseti yapanlar Suriye’nin de kurucu mimarları. Evet Kürt sorunu bölgesel bir sorun, ama çözümü Türkiye’de. Bunu sağlayacak olan asıl tayin edici güç, demokrasinin ve hukukun önümüzde açacağı yol.
Hiçbir şey aynı kalmayacak. YPG/PYD, ABD’nin kefaleti ile Cezire’de meşruiyet alanını genişletmek için çok samimi çabalar harcamak zorunda. PKK kendini silmek, unutturmak, silah bırakmanın çok ötesinde kendi kendini tasfiye ederek üstüne düşeni yerine getirecek. İrlanda, İspanya gibi ülkelerde silahlı terör örgütlerinin barış süreçleri boyunca yaptıklarını hatırlayın. Top PKK’da.
Kritik evre ve karar anı. Filler tribünlere oturmuş gelişmeleri seyrediyor. Çimen muamelesi görüp ezilme korkusuyla yaşamak istemiyorsak şu demokrasi ve hukuk yoluna girmek ve hızla yol almak zorundayız.