Dostoyevski, apar topar tutuklanıp Sibirya’ya sürüldüğünde Netoçka Nezvanova adlı romanını yazıyordu.
Dört sene sonra cezasını tamamlayıp döndüğünde bu romana devam etmek istemedi.
Sanırım aradan geçen zaman onu romanından uzaklaştırmıştı, muhtemelen bazı bölümleri içine sinmiyordu, baştan yazmakla uğraşmak zor geldi; oysa, abisine yazdığı bir mektupta, Netoçka Nezvanova’dan “büyük roman” diye bahsetmişti.
Netoçka Nezvanova’nın pek bilinmemesinin sebebi herhalde yarım kalmış olmasıdır.
Doğrusu ya, bu romanı ben de okumamıştım, okunacaklar arasında da yoktu.
Ama hayat nadiren planlandığı gibi gider.
Geçen hafta, çok sevdiğim bir romancı Türkiye’yi analiz ederken pat diye Netoçka Nezvanova deyiverdi, benim okuma listemi de altüst etti.
Böyle anlarda bahsedilen romanı okumamış olmak asabımı fevkalade bozar, burada da öyle oldu ama profesyonelce davranıp mahcubiyeti sessizlikle geçirmeyi becerdim.
Ertesi günün ilk ışıklarıyla birlikte kitapçıya yollandım ve kitabı aldım.
Netoçka Nezvanova’nın üvey babası Yefimov, Rusya’da bir toprak sahibinin orkestrasında klarnetçidir.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Birtakım karışık olaylar sonucunda Yefimov’un aslında çok yetenekli bir kemancı olduğu ortaya çıkar.
Yefimov artık yeteneğinden zerre şüphe etmeyen büyük bir keman virtüözüdür.
Gelgelelim, girdiği yerlerin hiçbirinde bir türlü dikiş tutturamaz, hepsinde sorunlar yaşar, işsiz kalır, nihayetinde de kendini alkole verir.
Votkaya battıkça bir daha iflah olmaz, sersefil, perperişan bir hayat sürer.
Ama her ne olursa olsun, birkaç sene boyunca elini kemana sürmese bile yeteneğinden asla şüphe duymaz.
Çok yetenekli bir kemancıdır.
Eğer şartlar başka türlü olsa sadece köy değil, Rusya değil, bütün dünya onun yeteneğinden haberdar olacak, herkes önünde saygıyla eğilecektir.
Hep başkaları kabahatlidir, onu engellemişlerdir, yeteneğini bir türlü sergileyememesinin sorumlusu hep etrafındakilerdir.
Karısından ölesiye nefret eder.
Karısı olmasa büyük bir kemancı olduğunu herkese gösterecektir ama karısı olduğu için istediklerini hiçbir zaman yapamamaktadır.
Bu mitomani içinde debelenirken bir gün hayatını tümden değiştiren olay vuku bulur.
Dünya çapında bir keman virtüözünün konser vermeye geleceğini öğrenir.
Artık bütün amacı o konsere gitmek ve herkesin hayran olduğu kemancıda hiç şüphe etmediği yeteneğini sınamaktır.
Tapılırcasına sevilen o kemancının aslında bir hiç olduğunu bizzat görecektir.
İlk kez gerçek bir kemancı dinleyecek ve kendi yeteneğini mukayese etme fırsatını bulacaktır.
Yefimov, konsere gittikten birkaç gün sonra delirip öldü.
Avrupa’dan gelen kemancı S.’nin çalışı karşısında adeta efsunlanmış ve kendisinin onun yanına asla yaklaşamayacağını, hiçbir zaman onun kadar iyi çalamayacağını, inandığı tek hakikat olan yeteneğinin aslında pek de büyütülecek bir şey olmadığını fark etmişti.
Yefimov’un kaderi, bana AKP’nin içinden geçtiği badireleri ve özellikle de bu tuhaf sistemin yol açtığı korkunç sonuçları düşündürdü.
Cumhurbaşkanı, özellikle hukuk ve ekonomi alanında bir türlü istediği işleri yapamamasını önce askeri vesayete bağlamıştı, haksız da sayılmazdı, iki referandumu ve seçimleri kazandıktan sonra FETÖ çıktı sahneye, derken sistem değişikliği yapıldı, şimdilerde de sıra anayasaya geldi.
İyi de, iktidarda bulunmanın yanı sıra muktedir olduğuna kanaat getirdiğinde “faiz sebep, enflasyon sonuç” teorisini hayata geçirmekten imtina etmedi.
Ekonomistlerin ikazlarını ciddiye almadı, faizleri radikal şekilde düşürünce enflasyon altına kibrit tutulmuş cıva gibi yükseldikçe yükseldi, neyse ki Mehmet Şimşek geldi.
Yoksa irrasyonel politikalarla ülke dipsiz bir uçurumdan aşağı yuvarlanacaktı.
Bir miktar toparlanma olur olmaz yeniden “faizler düşecek” lakırdısı başladı.
Yefimov’un karım olmasa dünyanın en büyük keman virtüözü ben olacaktım, demesi gibi, iktidar yapamadıklarını anlatmak yerine sürekli bir suçlu arıyor.
Ekonomi böyle de hukuk farklı mı?
Hukuk endekslerinde 142 ülke arasında 117. sıradayız, adalete güven hiç olmadığı ölçüde yerlerde sürünüyor.
Yirmi küsur sene sonra geldiğimiz yer işte bu.
28 Şubat’ta adalet arayanlar, “adil düzen” sözünün etrafında buluşup demokrasiyi dilinden düşürmeyenler, yolsuzluğu, yasakları ve yoksulluğu bitireceklerini söyleyenler, hep güç sahibi olduklarında neler yapacaklarını, Türkiye’yi nasıl cennete çevireceklerini anlatıyorlardı.
Şimdilerde Yefimov’un sahnede S.’yi dinlediği ânı yaşıyorlar.