Gazeteci Uğur Mumcu 32 yıl önce, Ankara’da, evinin önünde park halinde bulunan otomobiline yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti. Bu cinayet aydınlatılmadı. 32 yılda ne oldu?

Gazeteci Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te Ankara’da, evinin önünde park halinde bulunan otomobiline yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti. Bu suikast, Türkiye’de büyük bir infial yarattı.
Uğur Mumcu, araştırmacı gazeteciliğiyle tanınan, özellikle yolsuzluklar, terör, din ve siyaset ilişkileri gibi konularda yaptığı cesur araştırmalarla dikkat çeken bir gazeteciydi. Cinayeti, karanlıkta kalan birçok siyasi suikast gibi tartışmalarla gündemde kaldı, olayın failleri ve arkasındaki güçler tam anlamıyla aydınlatılamadı.
“Bir tuğla çekersek duvar yıkılır”
Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili soruşturma, yıllar içinde pek çok aşamadan geçti. Olayın ardından Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı tarafından yürütülen soruşturma, uzun süre sonuçlandırılamadı.
Dönemin Ankara DGM’de görevli askeri savcılarından Ülkü Coşkun, soruşturmada görevlendirildi. Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral’la birlikte soruşturma için Mumcu’nun evine giden Coşkun, “Üzerime gelmeyin, bu işi devlet yapmıştır” dedi ve sonradan bu sözleri reddetti. Dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar da aileyi ziyaret ettiğinde “Bir tuğla çekersek duvar yıkılır” dedi ancak o da daha sonra söylediğini reddetti.
Güldal Mumcu, dönemin DGM Savcısı Ülkü Coşkun’un soruşturmayı savsakladığını belirterek Adalet Bakanlığı’na şikâyette bulundu. Adalet Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı rapor, savcının ihmallerini doğruladı; ancak savcı Ülkü Coşkun’un asker olması nedeniyle disiplin cezası uygulanmadı. Milli Savunma Bakanlığı’nın dosyayı işlemden kaldırması ise tepkiyle karşılandı.
TBMM ve İçişleri Bakanlığı adımları
14 Ocak 1997’de, TBMM’de Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu kuruldu. Komisyon, 4 Haziran 1997’de çalışmalarını tamamladı. Aynı yıl, Uğur Mumcu’nun ailesi İçişleri Bakanlığı’na karşı maddi ve manevi tazminat davası açtı ve kazandı.
Umut Operasyonu başlatıldı
İçişleri Bakanlığı, 1999 yılında Mumcu cinayetiyle ilgili yeni bir inceleme yapılmasını istedi. Bu süreçte “Umut Operasyonu” başlatıldı ve elde edilen delillerle 2000 yılında dava açıldı.
Umut operasyonu, adını “Uğur Mumcu Uzun Takip” operasyonundan aldı. Operasyon Ocak 2000’de Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun Beykoz’daki villasına yapılan baskında bulunan hard disklerin incelenmesinden sonra başlatıldı. Buradaki bilgilerden İstanbul’da “Tevhit – Selam / Kudüs Ordusu” adlı örgütün İran bağlantısıyla eylemleri yaptığı şüphesi doğdu. Sadece Uğur Mumcu cinayeti değil, aynı örgütün Muammer Aksoy, Bahriye Üçok suikastleri gibi pek çok eyleme imza attığı söylendi.
İlk yargılama sonunda sanıklardan Necdet Yüksel, Rüştü Aytufan ve Ferhan Özmen’e “Anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs etme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Örgütün İran bağlantısını sağladığı iddia edilen Ali Akbulut, Selahattin Eş, Ahmet Cansız, Aydın Koral ve firari sanık Oğuz Demir hakkındaki dosya ayrıldı.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Yargı süreci
2002’de Yargıtay Necdet Yüksel’e ve Rüştü Aytufan’a verilen hapis cezaları onadı. Hakkındaki ilk karar bozulan Özmen’e 28 Temmuz 2005’te Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ağırlaştırılmış müebbet, Ekrem Baytap da 15 yıl hapis cezası aldı.
Yedi sanık (Abdulhamit Çelik, Hasan Kılıç, Mehmet Ali Tekin, Mehmet Şahin, Fatih Aydın, Muzaffer Dağdeviren ve Yusuf Karakuş) altı yıla kadar hapis cezasına çarptırıldı. Sanıklar hakkında ceza indirimi yapıldı. Firari sanık Oğuz Demir’in dosyası ayrıldı.
2006’da Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Özmen hakkındaki kararı onadı. Sanık Baytap’a verilen 15 yıl hapis cezası bozuldu. Diğer sanıkların ise cezalarında indirime yol açan Topluma Kazandırma Yasası’ndan yararlanamayacaklarına işaret edildi.
Mahkeme, 17 Aralık 2013’te, sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap’ı “silahlı suç örgütü kurma ve yönetme” eylemlerinden 12 yıl 6’şar aya; Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın da “silahlı suç örgütü üyesi olmak” suçundan 6 yıl 3’er ay hapse mahkûm etti.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, 2009’da “Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu” örgütü mensubu Ali Akbulut, Selahattin Eş, Ahmet Cansız ve Aydın Koral’ın yargılanmasına başlandı. Sanıkların Tahran’da yaşadığı ve örgütün İran bağlantısını sağladıkları belirtildi. Firari Oğuz Demir ile bu sanıkların dosyaları arandıkları gerekçesiyle açık tutuldu.
Dava süreci hâlâ devam ediyor. 16 Ocak 2025’te Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşmada, mahkeme heyeti, dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın tanık olarak dinlenmesine karar verdi. Bu karar, Mumcu ailesinin avukatı Turgut Kazan’ın talebi üzerine alındı.
Davanın bir sonraki duruşması 12 Mayıs 2025’te yapılacak.
Uğur Mumcu kimdir?
Kırşehir’de 22 Ağustos 1942’de doğan Uğur Mumcu, 1965’te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Öğrencilik yıllarında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Türk Sosyalizmi” makalesiyle “Yunus Nadi Ödülü”nü kazandı.
12 Mart döneminde bir yazısındaki “Ordu uyanık olmalı” ifadesi nedeniyle “orduya hakaret etmek” ve “sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak” suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı.
Mamak Askeri Cezaevi’nde birçok aydınla bir yıla yakın tutuklu kalan Mumcu, bu davadan yedi yıl hapis cezasına çarptırıldı ve kararın Yargıtay tarafından bozulması üzerine tahliye edildi.
Mumcu, askerliğini “yedek subay” olarak yapması gerekirken kendi tabiriyle “sakıncalı piyade” ilan edildi.
Uğur Mumcu, Tuzla Piyade Okulu’nda 10 Ocak’a kadar süren üç aylık eğitimden sonra, 1973’te okul yönetimi tarafından “kötü hal ve düşünce sahibi” diye suçlanarak “er” çıkarıldı ve Ağrı’nın Patnos ilçesine gönderildi.
Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrılan Mumcu, profesyonel gazeteciliğe 25 Şubat 1974’te Yeni Ortam gazetesinde “Anarşist!..” başlıklı yazısıyla başladı.
1977’de yayımlanan “Sakıncalı Piyade” kitabı tiyatroya uyarlandı ve Ankara Sanat Tiyatrosu’nda yüzlerce kez sahnelendi. 1981’de “Silah Kaçakçılığı ve Terör”, 1987’de “Rabıta” ve “12 Eylül” ve 1991’de “Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925” adlı kitaplarını yayımladı.
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te arabasına yerleştirilen bombayla evinin önünde öldürüldü.