Peşpeşe gelen kayyum atamaları, tutuklamalar, soruşturmalar, geçim sıkıntısı ve dozu giderek artan toplumsal baskıyı değerlendiren Prof. Dr. Doğu Ergil, Göksel Göksu’nun sorularını cevapladı. İktidarın bir sıkışmışlık içine girdiğini ve baskının dozunu artırdığını anlatan Ergil, muhalefete bu süreçte önemli görevler düştüğüne dikkat çekti. Başta CHP olmak üzere muhalefetin mağdur pozisyonda olduğunu belirten Doğu Ergil, bu videoda “İstemezük” demenin artık yeterli olmadığını, topluma yapılması gerekenleri kendilerinin nasıl yapacağını anlatan bir teklif sunmaları gerektiğini vurguladı.
“Maalesef yürütmenin yargıyı kırbaç olarak kullandığı bir dönemin şahitleriyiz”
Türkiye’de son dönemde yaşanan gelişmeleri değerlendiren Prof. Dr. Doğu Ergil “Bir ülkede her şeyin aynı anda bozulması, geriye gitmesi, ve topluma zarar veriyor olması bir tesadüf olamaz” dedi. Otoriter yönetimlerde toplumun iyiliğinin değil, iktidarın sürekliliğinin öncelikli olduğunu belirten Ergil, 31 Mart seçimlerinden birinci parti olarak çıkan CHP’nin de mağdur olduğunu söyledi. Doğu Ergil, iktidarın yargıyı kırbaç gibi kullandığını, korku ikliminin işe yaramadığını hissettiğinde de uzlaşmaya yöneldiğini anlattı:
“Adaletini kaybeden bütün sistemler istikrarını da kaybeder, refahını da kaybeder. Eşitsizlikler olur. Yetkililer ve sorumluluklar hesap vermez olunca artık onları engelleyecek, sınır koyacak, frenleyecek hiçbir şey kalmaz. Şu anda onu yaşıyoruz ve maalesef kuvvetler birliğinin yürütmenin yargıyı bir kırbaç olarak kullandığı bir dönemin şahitleriyiz.”
“Bu seçimi değil, iktidarı kaybetmek korkusu”
Korku iklimine de değinen Ergil, bu iklimin işe yaramayacağı hissedildiğinde, oy kaybı başladığında Kürt meselesinde olduğu gibi uzlaşma arayışlarının başladığına dikkat çekti:
“Bakın bu seçim kaybetmek değil, iktidarı kaybetmek korkusu. İktidarı kaybetmek demek ‘sadece hükümeti devretmek’ demek değil. Bütün bir geçmişin hesabını verme endişesi söz konusu. Zaten o endişe olmasa bu kadar çok sertleşmez. Bu kadar çok intikamcı davranmaz. Kurallara ve kurumlara bu kadar saygı dışı davranmaz. O endişedir işte iktidarı kaybedip şu anda yerine getirmesi gereken sorumlulukların hesabının, yönetimdeyken değil yönetimden sonra kendisine sorulmasından endişe ediliyor. O yüzden de yasa dışına çıkılabiliyor, anayasa dışına çıkılabiliyor, uluslararası hukukun dışına çıkılabiliyor ve ülke marjinalleştiriliyor. Mesela Avrupa Birliği artık Türkiye’den vazgeçti. Bizimkiler sığınmacıları ülkede tutsunlar, gerisi hiç önemli değil. Amerika için de Türkiye sadece giderek radikalleşen akımlara karşı bir güvenlik duvarı olarak görülüyor. Kürtlere şu anda son derece olumlu bakılıyor ve koruma altında tutuluyor.”
“‘İstemezük’ demek yetmez, muhalefet muhalif olmak demek değil”
Muhalefetin “istemezük” döngüsünden çıkması gerektiğini söyleyen Doğu Ergil, “istemezük demek yetmez” dedi. Muhalefetin eleştirdiği her şey ile ilgili ne yapılması gerektiğini, kendisinin kimlerle ne kadar zamanda ne yapacağını alternatif bir teklif olarak sunmasının önemine dikkat çekti:
“Muhalefet sadece muhalif olmak değildir, alternatif sunabilmektir. Yani eleştirdiğinin yerine ne koyacaktır? Bunu yapamazsa, yapsa bile inandırıcı olmazsa muhalefetin hiçbir etkisi olmaz. Diğer yandan en büyüğünden en küçüğüne kadar siyasi partilerin aldığı siyasal destekten daha büyük bir grup var, o da kararsızlar. Yani kararsızlar seçime girse kazanacaklar. Ama tabii böyle bir şey söz konusu değil. Cumhurbaşkanlığı için yapılan anketlerde de ismi en önde çıkan kişinin aldığı oy oranı en fazla yüzde 28. Bu da ‘halkın dörtte üçü kimseyi cumhurbaşkanlığına layık görmüyor’ anlamına geliyor. O yüzden de yapılacak seçimde en fazla oy alan aday cumhurbaşkanı seçilecek. İşte bu ümidin yittiği yok olduğu noktadır. Türkiye bir ümitsizlik çağına girdi. Bu çok acı bir şey.”
“Gezi dönemine rücu ediliyorsa bir sıkışmışlık durumu var demektir”
Gezi sürecine de değinen Doğu Ergil, Gezi’nin örgütsüz, iddiaların aksine arkasında şu veya bu siyasi partinin olmadığı, tabandan gelen ve çok çeşitli grupları bir araya getiren bir sivil toplum hareketi olduğunu söyledi:
“Sivil toplum bir dayanışma ağıdır ve devletin doğrudan etkisine karşı bir direnç alanıdır. Ve otoriter yönetimler, sivil toplum istemezler. Yani toplumun resmi hükümetten bağımsız olarak örgütlenmesine, etkili olmasına, devletin ceberrut yani zorlayıcı baskısına karşı direnmesine kesin karşıdırlar. Bu nedenle bu kadar sene sonra tekrar Gezi dönemine rücu ediliyorsa şu anda bir sıkışmışlık durumu var demektir.”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.