Siyasette tansiyon yüksek. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin İstanbul İl Kongresi’nde aylar sonra ilk kez Ekrem İmamoğlu’nun adını ağzına aldı ve hedef gösterdi. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ise Erdoğan’a Gazze üzerinden yanıt verdi. Ruşen Çakır, Erdoğan’ın son günlerdeki açıklamalarıyla İmamoğlu realitesini tanıdığı görüşünde.
Realite tanımak, reddettiğiniz ve görmezden geldiğiniz bir olayla yüzleşmek ve onu olduğu gibi kabul etmektir. Türk siyasetinde genelde liderlerin rakiplerini tanımakta zorlandığını ifade eden Ruşen Çakır, “Erdoğan İmamoğlu realitesini tanımak zorunda kaldı” diyor.
Erdoğan’ın uzunca bir süredir İmamoğlu’nu görmezden geldiğini, adını anmamaya çalıştığına ve her fırsatta İmamoğlu’nu yıpratmak için elinden geleni yaptığına dikkat çeken Çakır, AKP İstanbul İl Kongresi’nde İmamoğlu’nu eleştirmesinin kendisini şaşırttığını söyledi.
Çakır şöyle konuştu:
“CHP bu zamana kadar hep savunmadaydı. Filistin örneği bize gösteriyor ki, eğer iyi saptanmış, nokta atışı bir siyaset üretildiği zaman Erdoğan’ı ve iktidarı gafil avlayabiliyorlar. Bunu CHP sürdürebilir mi? Göreceğiz.”
Ne olmuştu?
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın, ABD’nin Gazze’yi “ele geçirebileceği” ve Gazzelilerin başka bir yere yerleşmesi önerisi, tüm dünyada şaşkınlıkla karşılandı.
Trump’ın açıklamaları, İsrail ile Hamas arasında sağlanan ateşkes ve savaş sonrası Gazze’nin geleceğine ilişkin soruların gündeme gelmesi üzerine geldi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Trump’ın önerisinin “dikkat çekmeye değer” olduğunu söyledi ancak Arap ülkeleri ve ABD’nin bazı müttefikleri, bu öneriyi kesin bir dille reddetti.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Trump’ın planına Erdoğan’ın “sessiz” kaldığını söyledi, “Onun buna sessiz kalmaya hakkı yoktur. Bu meseleye sustuğu her gün gayrimeşrudur. Çünkü ona oy verenlerin çok önemli bir çoğunluğu, Filistin konusunda Türkiye’nin geleneksel tutumunu ve kendisinin önceki söylemlerini sürdüreceğini varsayarak oy verdiler” dedi.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin İstanbul 8. Olağan İl Kongresi’nde konuştu. Erdoğan konuşmasında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu hedef aldı, “Bizim icraatlarımızın ulaştığı yere senin hayallerin bile ulaşamaz Ekrem” diye konuştu.
Erdoğan şöyle dedi:
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“Neymiş bizim 23 yılda yapamadığımızı, beş yılda yapmışlar. Böyle bir şey gördünüz mü? Ey Ekrem Efendi, sen bunları delillendir, ispat et, bak bakalım Erdoğan ne yapıyor? Bizim icraatlarımızın ulaştığı yere senin hayallerin bile ulaşamaz Ekrem.”
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, kendisini eleştiren Erdoğan’a Gazze üzerinden yanıt verdi. Gazze konusunda sessiz kaldığını hatırlatan İmamoğlu, “Tavsiyem, bana gösterdiği sertliğin benzerini Trump’a da gösterebilmesi” dedi.
Tüm bu eleştirilerin üzerine Erdoğan, Trump’ın açıklamalarına cevap verdi ve “Siyonist lobinin baskısıyla yeni Amerikan yönetiminin Gazze’yle ilgili gündeme getirdiği önerilerin bizim açımızdan dikkate ve konuşulmaya değer hiçbir yanı yoktur” dedi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. ‘‘Realite tanımak’’ deyince akla Kürt realitesini tanımak geliyor ve o da 1991 Ekim’di yanılmıyorsam, erken seçimler öncesi dönemin Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel, Kürt realitesini tanıdığını söyleyerek seçime girdi ve birinci parti çıkmıştı o seçimden, sonra da Başbakan olmuştu. Realite tanımak nedir? Reddettiğiniz, reddetmek istediğiniz, görmezden geldiğiniz bir olayla sonunda yüzleşmek, onu kabullenmek. Genellikle bizde olay görmezden gelinir, sorunlar görmezden gelinir, rakipler görmezden gelinir, tehlikeler görmezden gelinir; ama bir an gelir ki artık bunları daha fazla göz ardı edemezsiniz. O zaman bunlarla yüzleşirsiniz, bunların realitesini tanırsınız ve yeni bir yol planı, yol haritası kendinize çizersiniz. Geçmişte Süleyman Demirel Kürt realitesini tanıyacağını söyledi de ne oldu? Seçildikten kısa bir süre sonra Güneydoğu’da yapılan ilk Nevruz kutlamaları kanlı sonuçlandı. Ben de gazeteci olarak oradaydım, onlara tanık olmuştum ve birkaç ay sonra büyük bir hayal kırıklığına tanık olmuştuk. Yani realiteyi tanımak tek başına yetmiyor, bunun gereklerini yapmak da lazım. Peki bu yayını niye yapıyorum? Burada esas olarak söylemek istediğim, Erdoğan’ın Ekrem İmamoğlu realitesini artık tanıtmak zorunda kalması. Erdoğan biliyoruz ki oyunun kurallarını kendisi koymak ister. Elinden gelen bütün imkanları kullanır, kimi zaman yargıyı da ve arkasında çok büyük bir medya desteği var, devlet imkanları var, oyunun kurallarını kendisi saptar, sınırları anlamında dar bir alan yaratır rakiplerine, kendisi geniş bir alanda hareket eder ve herkesin kendisini muhatap almasını sağlar, herkesin kendisine saldırmasını sağlar; ama o herkesi muhatap almaz. Bu yıllardır yaptığı bir şey ve başarılı olduğunu biliyoruz. Şu anda Erdoğan’ın rakibi kim? İlk akla gelen kesinlikle Ekrem İmamoğlu ve Erdoğan bu rakibini görmezden geldi, adını anmamaya çalıştı ama biliyoruz ki her vesileyle Ekrem İmamoğlu’nu yıpratmak için elinden geleni yaptı; yargı aracılığıyla, medya aracılığıyla, sosyal medya aracılığıyla, bütün bunları yaptı. CHP içerisindeki ve çevresindeki kişiler aracılığıyla bunları yaptı ama Ekrem İmamoğlu’nu doğrudan muhatap almak istemedi. Buna karşılık Ekrem İmamoğlu sürekli olarak Erdoğan’ı muhatap aldı. Onun aracıları kaldırıp doğrudan kendisiyle mücadele etmesini ya da rekabet etmesini istedi. Özellikle yargıdaki bütün kendisi aleyhine uygulamaların gerçek sahibinin Erdoğan olduğu düşüncesiyle doğrudan Erdoğan’a hitap etti. Bu böyle giderken, cuma günü İstanbul Kongresi’nde – ki ben de oradaydım – Erdoğan, Ekrem İmamoğlu’nun adını andı. Ben, bu konuşma yapılırken gazetecilere ayrılan bölümde yere çömelmiş öyle dinliyordum. ‘‘Ey Ekrem!’’i duyunca inanamadım, biraz da kulaklarımda sorun vardır, bilen bilir. Hemen yakınımdaki genç bir meslektaşıma, “Ekrem mi dedi?” dedim. ‘‘Evet’’ dedi. Ve gerçekten inanamadım. Kulaklarıma inanamadım. Hatta sosyal medyada da böyle yazdım. Çünkü bu, Erdoğan’ın Ekrem İmamoğlu realitesini kabul ettiğini bize gösteren bir andı. Bu kadar erken olmasını beklemiyordum. Devam ettirir mi, emin değilim. Ama o kongrede Ekrem İmamoğlu’nu özellikle icraat üzerinden eleştirmesi, bu da bence çok önemli. Ekrem İmamoğlu’na siyasi olarak CHP içindeki birtakım sorunlarla ilgili sataşması, onu eleştirmesi, hedef alması bir yere kadar; ama Ekrem İmamoğlu’nun yaptığını söylediği icraat üzerinden onu eleştirmesi de gerçekten Erdoğan’ın İmamoğlu’ndan bayağı çekindiğini bize gösteriyor. Bundan önce yerel seçimlerin öncesinde, bir hafta öncesinde Atatürk Havalimanı’nda yapılan mitingde, ki orada da oradaydım, “Bay Ekrem” diye hitap etmişti ve sonra kendi adayı Murat Kurum, 12 puan mı ne geriden geldi bir hafta sonra, Ekrem İmamoğlu %51 oy aldı, yani her iki İstanbullu’dan birinden fazlasının oyunu alarak kazanmıştı. O zaman Erdoğan “Bay Ekrem” diye hitap etmek zorunda kalmıştı. Çünkü belli ki kamuoyu araştırmaları yaptırıyordu ve önüne geçmenin mümkün olmadığını görüyordu. Bir anlamda can havli ile Ekrem İmamoğlu’nu karşısına almıştı. Şu anda niye böyle yapıyor? Açıkçası, kendisine siyasi hayatının en büyük acılarını tattırmış bir kişi söz konusu. Neden? 25 yıl sonra İstanbul’u Erdoğan’dan alan… Erdoğan değildi tabii ki aday, Binali Yıldırım’dı ama Erdoğan’dı esas aday orada, ondan aldı. Hatta ilk turda aldı az bir farkla, tekrarlattı, daha büyük bir farkla aldı ve 2024’te çok çok daha büyük bir farkla aldı. Erdoğan için İstanbul çok önemli ve onun meşhur sözü: “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” ki Erdoğan böyle yapmıştı. Şimdi Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’u almış birisi olarak Türkiye’yi alma ihtimalinden çok ciddi bir şekilde endişeleniyor ve biliyoruz, yasal engeller çıkartılıyor. Belki yasak gelecek, bu tartışmaya açık bir husus ama Erdoğan’ın karşısında Ekrem İmamoğlu’nu aday olarak görmek istediğini hiç düşünmüyorum. Kimileri diyor ki, ‘‘Erdoğan, İmamoğlu’nun adını anarak onu rakip olarak seçti.’’ Ben ‘‘seçmek’’ fiilinin doğru olduğu kanısında değilim. Ben, buna mecbur kaldığını, belki de bilinçli değildir, prompterda var mıydı, yok muydu bilmiyorum ama o anda söylemiş bir hitap da olabileceğini düşünüyorum. Tabii buna emin değilim. Burada, Erdoğan’ın İmamoğlu’nu karşısına çıkartıp sonra da onu yıpratmak gibi bir stratejisi olduğunu düşünmüyorum. İmamoğlu zaten yıpranacağı kadar yıprandı. Erdoğan kendisini rakip olarak seçse de seçmese de bir şekilde yıpranacağı varsa yıpranacak. Ve Erdoğan’ın bu kongrede söylediği şeylerle yıpranacak gibi de değil. Çünkü doğrudan icraat üzerinden giden bir şey var. Yani, Ekrem İmamoğlu şu kadar bina yaptığını söylüyor, Erdoğan da bunun hayal olduğunu söylüyor. Böyle bir tartışma… Bu tartışma İmamoğlu’nun lehine bir tartışma. Buna mecbur kaldı bana göre. Buradan pişman olur mu, bilemiyorum. Önümüzdeki günlerde devam edip etmeyeceğini de bilemiyorum. Ama zaten şöyle de bir husus var: CHP, Allah için, CHP ve CHP’nin içindeki, dışındaki, çevresindeki insanlar Erdoğan’dan çok, CHP’yi ve CHP’nin müstakbel adayları İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı alabildiğine yıpratıp duruyorlar. Yani şöyle de diyebiliriz; Erdoğan kendi haline bıraksa, hiç konuşmasa, etmese, CHP bu haliyle… En son ne oldu? ‘‘Şaibeli kurultay’’ lafları üzerine inceleme başlatıldı Ankara’da, önce Bursa, oradan Ankara’da ya da işte Mansur Yavaş, ön seçime katılmayacağını söyledi. ‘‘Ekrem İmamoğlu aday olduktan sonra, Mansur Yavaş’ın aday olup olmayacağı hala belli değil’’ gibi bir sürü soru var. Bunları kendi haline bıraksa Erdoğan, belki daha hayırlı olabilir ama burada İmamoğlu’nu telaffuz etmek zorunda kaldı. Sadece bu değil, mesela ilginç bir olay yaşandı, ne derece takip ettiniz bilmiyorum. Gazze meselesi… Erdoğan’ın kendisini muhatap almasının ardından Ekrem İmamoğlu hemen şunu söyledi biliyorsunuz: “Bana gösterdiğiniz bu şiddeti niye Trump’a göstermiyorsunuz?” Ne olmuştu? Trump, Gazze’yi satın almak istediğini söyledi, Gazze’yi Filistinlilerden arındırıp orayı böyle bir eğlence merkezi vesaireye dönüştürmek istediğini söyledi. Akıl alır gibi değil. Dünyada çok yankı buldu, özellikle İslam dünyası, Arap dünyası çok rahatsız oldu. Pozisyon almaya başladı ve nedense Türkiye’de iktidardan ses çıkmadı, uzun bir süre ses çıkmadı. CHP bunu dile getirdi ve sonra duyduk ki Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Örgütü, Galata Köprüsü’nde bu konuyla ilgili bir miting yapmak istedi. Önce basın açıklaması, sonra yürüyüş. Biliyoruz, yılbaşı sabahı Galata Köprüsü’nde iktidar yanlısı birtakım kuruluşlar Filistin mitingi yapmışlardı. Daha önce de yapmışlardı, yine yaptılar. Ama Valilik kendilerini buranın yürüyüş alanı olmadığı, miting toplanma alanı olmadığı gerekçesiyle reddetti. Şimdi diyebilirsiniz ki, “Niye uğraşıyor CHP bunlarla?” Bu işte aslında Erdoğan’ın ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yumuşak karnı. Daha önceki seçimde özellikle Yeniden Refah Partisi’nin İsrail’le ticaretin sürdüğü iddialarıyla onları seslendirerek AK Parti’den bayağı bir oy aldığı söylenmişti birtakım araştırmacılar tarafından. Bu sefer de CHP bir açık bulup oradan yürümek istedi. ‘‘Kendileri çalıp kendileri oynuyor’’ diyorduk ki, Erdoğan dün Malezya yolculuğunun öncesinde nihayet Trump hakkında konuştu. ‘‘Bunlar boş öneriler, buradan bir şey çıkmaz’’ dedi, sert bir konuşma yapmadı ama sonunda Filistin konusunda bir şey söyleme ihtiyacı hissetti. Bu örneği niçin veriyorum? Şu ana kadar son dönemde özellikle Cumhuriyet Halk Partisi, Erdoğan’ın kendilerine çizdiği sınırlar içerisinde, işte Beşiktaş Belediye Başkanı’nın tutuklanması ya da Ekrem İmamoğlu’na dava açılması gibi hususlarda pozisyon almak, laf yetiştirmekten siyaset yapamaz olmuşlardı. Hep savunmadaydılar. Ama şimdi bir Filistin örneği bize gösteriyor ki, eğer iyi saptanmış, ‘’nokta atışları’’ deniyor ya, öyle bir siyaset üretildiği zaman pekala iktidarı ve Erdoğan’ı gafil avlayabiliyorlar, son Filistin olayında olduğu gibi. Bunu Cumhuriyet Halk Partisi sürdürebilir mi? Muhalefetin diğer unsurları buna dahil olabilir mi? Bilmiyorum, göreceğiz. Ama şu olaylar, Erdoğan’ın kongredeki Ekrem İmamoğlu’nu muhatap almak zorunda kalması ya da Filistin konusunda bir şeyler söylemek zorunda kalması, bize Erdoğan’ın işinin hiç de kolay olmadığını, çok ciddi kırılganlıkları olduğunu, işlerin, seçim kazanmanın, yeniden kazanmanın o kadar da çantada keklik olmadığını gösteriyor. Muhalefet de eğer siyaset yapabilirse, siyasetin alanını daraltabilirse, savunmadan çıkıp daha aktif pozisyonlar alabilirse, direkt eleştiriler, doğrudan eleştiriler, can yakan eleştiriler dile getirebilirse, iktidarı zor durumda bırakabiliyor. Bakalım, bundan sonrası nasıl devam edecek? Ama şunu tekrar başlığa referansla söyleyelim: Erdoğan, İmamoğlu realitesini kabul etti. Anladığım kadarıyla İmamoğlu da bundan çok memnun. Bundan sonra bunun geri dönüşü kolay kolay olacağa benzemiyor. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.