İsrail ordusu, son dönemde önemli bir stratejik değişime giderek dört farklı cephede – Gazze, Lübnan ve Suriye sınırları ile Batı Şeria’da – süresiz “tampon bölgeler” oluşturma politikasını benimsedi. Bu yeni yaklaşım, İsrail’in bölgesel güvenlik anlayışında köklü bir değişimin işaretçisi olarak değerlendiriliyor.
Gazze: Ateşkes belirsizliği ve insani kriz
Gazze’deki ateşkesin ikinci aşamasının 2 Mart’ta başlaması planlanmıştı. Bu aşamada İsrail ve Hamas resmen savaşı sonlandıracaktı. Ancak İsrail, Ocak ayında taahhüt ettiği görüşmelere başlamayı reddederek süreci tıkadı.
İsrail hükümeti şimdi ateşkesin ilk aşamasının uzatılmasını ve Hamas’ın hala elinde tuttuğu 59 rehineden daha fazlasını serbest bırakmasını talep ediyor. Bu baskıyı artırmak için İsrail, savaşın yıkıma uğrattığı Gazze’ye insani yardım girişini tamamen kesti.
Uzmanlar, İsrail’in Hamas zayıf durumdayken Gazze’de yeni bir büyük operasyon başlatmaya hazırlandığını belirtiyor. İsrailli yetkililer, bu hamlenin Donald Trump döneminde ilk kez dile getirilen, “Gazze nüfusunu tahliye etme ve bölgeyi Ortadoğu’nun Riviera’sına dönüştürme” planına zemin hazırlayabileceğini öne sürüyor.
Lübnan: Ertelenen çekilme ve Hizbullah faktörü
Amerika’nın arabuluculuğunda Hizbullah ile varılan anlaşmaya göre İsrail ordusunun (IDF) Ocak ayı sonuna kadar Lübnan topraklarından tamamen çekilmesi gerekiyordu. İsrail önce, Lübnan ordusunun bölgeyi tam olarak devralmasına kadar süre uzatma talep etti.
Belirlenen yeni son tarih olan 18 Şubat’ta da İsrail taahhüdünü yerine getirmedi. Şu anda Lübnan’ın güneyindeki beş stratejik noktada askeri varlığını sürdürüyor.
İsrail Savunma Bakanlığı, sınır yakınındaki İsrail yerleşimlerinin güvenliğini gerekçe gösteriyor. İsrail yönetimi, ancak Lübnan ordusunun sınırı güvence altına alıp Hizbullah’ı bölgeden uzak tutabilecek kapasiteye sahip olduğuna ikna olduklarında çekileceklerini belirtiyor. Ancak ne bir çekilme tarihi açıklandı ne de güven duyulacak şartlar net olarak tanımlandı.
Güvenlik analistleri, İsrail’in Lübnan’daki varlığının Hizbullah’a, yeni Lübnan hükümetinin ve halkın silahsızlanma baskısına rağmen askeri kapasitesini koruma bahanesi verdiğine dikkat çekiyor.
- Hizbullah 7 Ekim’den bugüne 6 bin savaşçısını kaybetti
- Lübnan Başbakanı’ndan Hizbullah’a: “Silah taşıma yetkisi sadece devlette olmalı”
Suriye: Eski anlaşmalar ve yeni güç dengesi
Suriye cephesinde durum daha karmaşık bir görünüm sergiliyor. 1974’te Hafız Esad yönetimiyle imzalanan ateşkes anlaşması, Aralık ayında Beşar Esad’ın devrilmesiyle belirsiz bir duruma girdi. İsrail, bu durumu fırsat bilerek Golan Tepeleri üzerinden Suriye topraklarını işgal etti.
İlk etapta sınırı koruyacak tanınmış bir gücün olmamasını gerekçe gösteren İsrail, artık Suriye’de kalıcı üsler inşa etmeye başladı. İsrail Başbakanı Netanyahu, 23 Şubat’ta yaptığı açıklamada “Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) güçlerinin veya yeni Suriye ordusunun Şam’ın güneyindeki bölgeye girmesine izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Netanyahu ayrıca, “Kuneytra, Dera ve Süveyda vilayetlerinden oluşan Güney Suriye’nin tamamen silahsızlandırılmasını” talep etti. Bu açıklamalar, İsrail’in sadece sınır güvenliği değil, komşu ülkenin iç yapılanmasına da müdahil olma niyetini gösteriyor.
Şam’daki Ahmed eş-Şara hükümeti şu an için Suriye ekonomisinin çökmesini ve ülkenin kaosa sürüklenmesini önlemeye odaklandığından, İsrail’in bu hamlesine karşı güçlü bir tepki verme kapasitesinden yoksun görünüyor.
- İsrail savaş uçakları Suriye’nin Tartus ve Lazkiye bölgesine hava saldırısı düzenledi
- İsrail’den Suriye’ye hava saldırısı: “Burası ikinci bir Güney Lübnan olmayacak”
- İsrail Dışişleri Bakanı: “Yeni Suriye yönetimi cihatçı bir terör grubu”
Batı Şeria: Oslo Anlaşmalarının aşınması
İsrail güçleri, Batı Şeria’daki Cenin ve Tulkarm şehirlerinde de geçmiş anlaşmaları göz ardı ediyor. 1995’te imzalanan Oslo II anlaşması uyarınca bu şehirler, kontrolü Filistin Yönetimi’ne devredilen “A Bölgesi” içinde yer alıyor.
Bölgede devam eden İsrail operasyonları nedeniyle yaklaşık 40 bin sivilin evlerini terk etmek zorunda kaldığı bildiriliyor. İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, 29 Ocak’ta yaptığı açıklamada “operasyon tamamlandıktan sonra bile İsrail ordusu, terörün geri dönmemesini sağlamak için kampta kalacak” dedi.
Bu durum, Oslo süreciyle oluşturulan Filistin Yönetimi’nin otoritesini daha da zayıflatıyor ve iki devletli çözüm umutlarını azaltıyor.
- Demir Duvar Operasyonu: 8 soruda İsrail Batı Şeria’ya neden saldırıyor?
- İsrail Batı Şeria operasyonunu kalıcılaştırıyor: 23 yıl sonra tanklar girdi
- İsrail Batı Şeria’da kalıcı işgal için harekete geçti
Stratejik değişimin nedenleri ve sonuçları
İsrailli güvenlik yetkilileri, son 17 ayda yaşananların ülkeyi “farklı bir risk yönetimi stratejisi” benimsemeye zorladığını belirtiyor. Bu strateji, İsrail’in artık istihbarat servislerinin düşmanlarının kısa vadeli planlarına değil, potansiyel kapasitelerine göre hareket edeceği anlamına geliyor.
Stratejinin ardında çeşitli faktörler bulunuyor:
- Hamas’ın Ekim 2023 saldırısının yarattığı derin travma
- Çevre bölgelerde artan istikrarsızlık
- Başbakan Netanyahu’nun koalisyon hükümetindeki sağ kanat partilerin baskısı
- Trump yönetiminin İsrail’e sağladığı güçlü destek
Bu genişleme stratejisinin İsrail’e getirdiği ağır mali yük ve yedek askerlerin uzun süreli seferberliği gibi zorluklar dikkat çekiyor. Gazze’deki savaşın başlangıcından bu yana yedek askerler dördüncü kez aylarca görev yapıyor.
Diğer yandan, İsrail’in bölgesel varlığını genişletmesi diplomatik fırsatları da tehlikeye atabilir. 1978’de Mısır ile imzalanan ilk barış anlaşmasından bu yana İsrail, askeri caydırıcılık ile diplomatik manevraları dengeleme politikası izliyordu. Suriye ve Lübnan’daki yeni hükümetlerin Batı ile ilişki kurma istekleri düşünüldüğünde, İsrail’in bu topraklardaki kalıcı varlığı bölgesel normalleşme çabalarını sekteye uğratabilir.
Uzmanlar, özellikle Trump yönetiminin değişken desteğine dayanan bu stratejinin uzun vadeli sürdürülebilirliğini sorguluyor. İsrail’in yeni bölgesel yaklaşımı, kısa vadeli güvenlik kaygılarını giderirken uzun vadede bölgesel istikrar için yeni riskler yaratabilir.