İşçi Bayramı bu sene de alışılan ama kanıksanmaması gereken olaylarla geçti.
Yollar kapatıldı, daha sabahın erken saatlerinde bazı yerlerde arbedeler yaşandığına ve gözaltılar olduğuna dair haberler ajanslara düştü ve nihayetinde İstanbul, bu 1 Mayıs’ı da kutlayamadı.
Ne olur insanlar Taksim’e girse; kıyamet mi kopar, gök mü delinir, anlamakta gerçekten zorlanıyorum.
Eskiden Kürtçe kurslarına da böyle muamele edilirdi, ezkaza bir Kürtçe kursu açılsa ülkenin derhal yakıp yıkılacağını, bölüneceğini söyleyenler işlerin hiç de düşündükleri gibi olmadığını, sadece seneleri paranoyalarına kurban ettiklerini gördüler.
Bir gün, elbette, bu yasakların da anlamsız olduğu görülecektir.
İşçi Bayramı vesilesiyle ekonominin hali pürmelaline bakınca durumun hiç de iç açıcı olmadığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz ki bence bu kısmı diğer bütün konulardan önemli.
- İstanbul’da 1 Mayıs ablukası vatandaş için çileye dönüştü
- Yasakların gölgesinde 1 Mayıs: 409 gözaltı – canlı oku
- GALERİ: 1 Mayıs’ta İstanbul’da gözaltına alınanlara sert müdahale
Bu konuyu sadece asgari ücret üzerinden ele almak da bizi yanlış bir yere götürecektir; asgari ücretin, aynı tutuklu yargılama gibi istisnai bir durum olması gerekirken bizde ortalama gelir düzeyi asgari ücret seviyesine her gün biraz daha yaklaşıyor.
Bağımsız Balıkesir Milletvekili Burak Dalgın, her zamanki gibi bu tehlikeyi en veciz şekilde ifade eden siyasetçi oldu.
Meclis’teki konuşmasında “Her nefis asgari ücreti tadacaktır” dedi.
Tam bu konuyu ele almayı düşünüyordum ki Dalgın’ın Daktilo1984’teki harika yazısına denk geldim.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Üretim araçlarındaki değişimi, emek piyasasının güncel durumunu ve çözüm önerilerini 10 maddede ele aldığı yazısında birbirinden önemli tespitlerde bulunmuş.
1 Mayıs’ın düşündürdükleri…
İşçi dediğimizde aklımıza evvela madenciler gelir, sonra fabrika işçileri, en zor koşullarda hayatta kalma mücadelesi veren emekçiler…
İşçiler şahlanışı Sovyet sanatının belkemiğini oluşturur.
Sovyet resmi deyince de benim için en başta Boris Kustodyev’in “Bolşevik” adlı tablosu gelir.
Oysa çağ değişti.
Teknolojinin gelişmesi üretim araçlarıyla olan ilişkileri değiştirdi, bu da işçiliğin yeniden tanımlanmasını gerektirdi.
Kıt kanaat geçinen bir dükkân sahibi işçi sayılmazken milyonlar kazanan bir futbolcu ya da CEO’nun işçi statüsünde sayılabileceği tezatlıklar ortaya çıktı.
Dalgın, yazısında bu duruma dikkat çekiyor: “(…) kayıtlı motorlu kurye veya çağrı merkezi personeli sayısı Türkiye’nin en büyük sanayi grubu olan Koç Topluluğu’nun toplam çalışanından fazla.”
İşgücü piyasasında tarımda çalışanların oranı yüzde 15 iken, hizmet sektörünün neredeyse dört kat fazla bir kapasiteye sahip olduğunu gösteriyor.
“Veriler önemli ama…”
Tabii en temel sorunlardan biri de işgücü piyasasına katılımda gözüküyor.
Yine Dalgın’ın yazısından alıntılıyorum: “Nüfusumuz 85 milyon, çalışanımız 32 milyon. Nüfusu bizimle aynı olan Almanya’da bu sayı 46 milyon. Çalışma çağındaki 10 kadından 3’ü bile çalışamıyor. Şöyle söyleyeyim: Çalışmayan kadın nüfusumuz Yunanistan’ın iki katı kadar, yani 24 milyon!”
Bir ilave de ben yapayım; veriler çok önemli ama verimi de mukayese etmezsek eksik kalır.
Tarıma bakalım…
Fransa bizim onda birimiz kadar insanla aynı tarımsal üretim hacmine sahip -üstelik, bizim gıda güvenliği standartlarımız sağlık açısından ciddi bir tehdide dönmüş durumda.
Yani, tarımda çalışan her on kişiden dokuzu aslında işsiz.
Bunun bir sebebi de markalaşma; Rokfor peyniri, konyak, şarap derken Fransa’nın tarımsal ürün verimi muazzam bir seviyeye çıkıyor.
“Türkiye, verimsiz üretim yapan bir ekonomi”
Burak Dalgın da girişimciliğin önemine ve girişimcilerin önünün açılmasına gerektiğine dikkat çektikten sonra işgücü piyasasına katılımı şöyle çarpıcı bir örnekle açıklıyor: “Üstelik her sene 1 milyon arkadaşımız çalışma çağına giriyor. İSO 500’de 800 bin kişi çalışıyor. Yani OECD ülkelerindeki gibi yüzde 80’i istihdama katılsa, her sene bir İSO 500 kurmamız lazım. Seneye bir tane daha. Ondan sonraki sene bir tane daha! Tam da bu yüzden iddialı bir yatırım hamlesine ihtiyacımız var.”
Daron Acemoğlu’nun da ısrarla vurguladığı “verimlilik” yine en büyük belalarımız arasında.
Türkiye, akıl almaz ölçüde verimsiz üretim yapan bir ekonomi.
İhracatta yüksek teknoloji ürünlerin oranı bir türlü yükselmiyor, ihracattan kilo başına kazanılan para yerlerde sürünüyor.
Çipin yanına değil de karşısına incir koyduğumuz müddetçe rekabet etmemiz mümkün olmayacak.
Verileri Dalgın’ın yazısından alıyorum: “Yüksek teknolojili ürünlerin sanayi ihracatımızdaki payı yirmi yıldır yüzde 3-4 bandında. kilogram başına ihracatımızın 1,4 dolar civarında salınıyor. Halbuki Almanya (3,7 dolar/kg), G. Kore (2,7 dolar/kg), hatta Polonya (2 dolar/kg) bunun çok üzerinde.”
Üstünde durmamız gereken bir başka çok önemli konu da nedense güncellenmeyen vergi dilimleri.
Üniversite mezunu olmak artık avantajlı sağlıyor mu?
Bu konuda daha önce bir kanun teklifi de veren Burak Dalgın yine es geçmemiş: “Orta direğin aydan aya maaşları eriten iki sinsi düşmanı var: biri enflasyon, diğeri vergiler. Enflasyon malum. Diğeri için çalışan arkadaşlar bir zahmet Ocak ve Nisan/Mayıs aylarında eline geçen maaşa baksınlar. Bir üst vergi dilimine geçtiklerini ve daha yüksek oranda vergi kesintisine maruz kaldıklarını görecekler. (…) Bir yanda bu enflasyondan daha düşük oranda artan, yani reel olarak azalan ücretiniz. Bir yanda da sadece kağıt üstünde artan maaştan alınan ek vergi! Gelir vergisi dilimlerini hemen güncellemeli ve vatandaşımızın cebinde daha fazla para bırakmalıyız.”
Üniversite mezunu olmanın da pek bir esprisi kalmadı: “Üniversite bitirenlerin lise mezunlarına göre maaş avantajı 10 yıl önce yüzde 75 idi. Bugün yarısı.”
Her gün işçiler ölüyor…
Bütün bunların haricinde bir de İSİG raporlarında gördüğümüz korkunç bir hakikat var.
Her gün ortalama altı işçi, adına artık kaza demenin mümkün olmadığı iş cinayetlerinde ölüyor.
Ve, kanıksandığı için, ne yazık ki haber bile olmuyor.
İşçi Bayramı’nın arbede ve gözaltı haberleri yerine, bu sorunların yeni bir bakışla ele alınması için bir vesile olmasını umuyorum.