Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile söyleşi

[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/303639299″ params=”color=ff5500&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”166″ iframe=”true” /]

 

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu

 

Merhaba, iyi günler. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile Skype üzerinden bir mülâkat gerçekleştireceğiz. Kendisi, Ankara’da Genel Merkez’de makamında. Temel Bey merhaba. Hoşgeldiniz yayınımıza.

Merhaba efendim, hoşbulduk.

 

Yayından önce sohbet ediyorduk, sizinle çeyrek asırlık bir tanışıklığımız var. Ama araya bayağı bir zaman girdi. Şimdi de mesafe var. İmkânlarımız ancak buna yetiyor. Çok teşekkürler yayınımıza katıldığınız için.  Samimiyetinize binaen, önce şunu sorayım. Siz, Ekim ayında Genel Başkanlığı Mustafa Kamalak’tan devraldınız. Ama şöyle rivayetler oldu: “Çok da istemiyordu, ama Milli Görüş’te, görev istenmez, görev kabul edilir diye kabul etmek durumunda kaldı” denildi. Doğru mudur bunlar?

Yani, “çok da istemiyordu” deyince, o tarafını kendisine sormak lazım. Ama Mustafa Bey’in bu konuda bana karşı herhangi bir itirazı da olmadı, araya herhangi bir hoşnutsuzluk da girmedi. Sağolsun, davet ettiğimiz zaman kendisi de geliyor, biz de bazen görüşüyoruz. Kendisi aynı zamanda bizim Yüksek İstişare Kurulu üyemiz olduğu için, zaman zaman istişare etmek için de bir araya geliyoruz. Bir problemimiz yok elhamdüllilah. Gayet huzurlu bir çalışmamız var. Münasebetlerimiz de öyle devam ediyor.

 

Peki, partiniz ne durumda? Ben en son iki seçimde de, Türkiye’nin değişik yerlerinde, az sayıda da olsa partinizin faaliyetlerini izledim. Hem Haziran, hem Kasım seçimlerinde. Milli Görüş’te âdet olduğu gibi, her seferinde hep iddialıydınız. Ama sonuçlar hayalkırıklığı oldu. Kasım seçimlerinden bu yana Saadet Partisi nasıl bir hareketlilik içerisinde? Toparlanıyor mu? Yoksa o durum devam ediyor mu?

Biz toparlandığımız kanaatindeyiz. Medyada etkin olamamamız, Meclis’te bulunmamamız, elbette bizim faaliyetlerimizin kamuoyunda yeterince duyulmamasına neden oluyor.

Bundan dolayı da, dışarıdan bakıldığı zaman çalışmalarımızı askıya almışız gibi bir kanaat olmuş olabilir. Ama bu doğru değil. Ben şuna inanıyorum: Türkiye’de bizim kadar canlı, programlı, prensipli çalışan başka hiçbir parti yok. İktidar partisi dâhil. Güçleri var. Küçük faaliyetlerini bile bütün kamuoyuna ve dünyaya hızla duyurabiliyorlar. Ama bizim prensiplerimizle çalışan, özellikle biraz önce ifade ettiğiniz gibi, beklentileri seçimlerde gerçekleşmeyen bir parti olarak bakıldığında, Cenâb-ı Allah’a şükrediyorum ki böyle güçlü bir organizasyonumuz ve teşkilatımız var.

 

Temel Bey, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere siyasi iktidarın, AKP’nin büyük kadroları ile uzun süre birlikte hareket ettiniz. Tabii aradan çok zaman geçti; ama yine de herkes birbirini tanıyor, öyle değil mi? Bazı durumlarda ailenin fertleri Saadet Partisi’nde kaldı, bazı fertleri AKP’ye geçti, böyle olaylar olduğunu da biliyoruz.

Evet, doğru.

 

Bütün bu süreçte, sizin Adalet ve Kalkınma Partisi ile ve özel olarak da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la hukukunuz nedir? Kamuoyu bunu merak ediyor. Yani, bir temasınız var mı? Bir yakınlığınız var mı? Kavga mı ediyorsunuz? Nedir?

Temasımız var. Seyrek de olsa, bir araya geldiğimiz oluyor. Bazı meseleleri doğrudan doğruya Sayın Cumhurbaşkanı’na ilettiğimiz de oldu, geçmişte Başbakanlık döneminde de. Ama hiç kavga ettiğimiz olmadı, bunu hemen belirteyim. Yalnız, dünya meselelerine yaklaşımda farklı düşüncelerimiz, farklı kanaatlerimiz var. Belki hükümet olmanın getirdiği bazı zaruretler olabilir; ama dünya meselelerine yaklaşımda farklılıklarımız var. Ve ciddi farklılıklar bunlar. Biz bunu kamuoyuna aktarıyoruz zaten. Bu farklılıklar önemli. Bu farklılıkların bilinmesi lazım. Bizim endişemiz şu: Bugüne kadar geldiği gibi, bundan sonra da böyle gitmesi bize göre adeta imkânsız gibi görünüyor. Çünkü bir bakıma, artık on dört sene doldu. İktidarda bu kadar uzun zaman, 14 sene kalan hiçbir bir parti yok. Yani Lozan Antlaşması’ndan alırsanız, Mustafa Kemal bile ancak bu kadar kaldı. İnönü bu kadar kalamadı. Demokrat Parti on sene iktidarda kaldı.

Hayatı rahatlatan birtakım yatırımların dışında, ülkeyi güçlendiren hiçbir yatırıma girilmedi maalesef. Göze gözüktüğü için insanların hoşuna gidiyor. Köprüler, alt geçitler, otoyollar, Avrasya tüneli, hızlı trenler, havaalanları, yüksek binalar.

Ama dikkat ederseniz bu saydıklarımın hepsi, hayatı rahatlatan, görüntüyü güzelleştiren, ama ülkeyi güçlendiren yatırımlar değil. Hem ülkemizde güçlü olabilmemiz için; ezilmişlerin, geçim sıkıntısı çekenlerin isteklerini karşılayabilmek için; bu yatırımlar, bizim istediğimiz yatırımlar mutlaka gerçekleştirilmeli. Dışarıya baktığımız zaman da bu yatırımlar bize güç verir. Dış politika, sizin ekonomik olarak –biraz daha açarak söyleyeyim ekonomi alt başlığını–, sanayileşmede ve teknolojide hamle yapan bir ülke olarak ortaya çıkmanız sizi etkin kılar. Ama siz, dışarıya muhtaç bir halde bu yatırımları yaptıysanız, yani, borçlarınız artmışsa, dış ticaret açığınız on dört senedir sürekli açık veriyor ve bu açık büyüyorsa, işsizliği aşağı çekemiyorsanız, ödenen ferdî ve ticarî krediler, on dört senenin içinde ve devlet kredilerini üzerine aldığınız zaman, toplam ödenen faiz toplam 2 trilyon doları bulduysa, sizin güçlü bir ülke olarak ortaya çıkmanız, –bizim insanımızı ikna edebilirse, bunu dışarısı için söylüyorum– mümkün değil.

 

Temel Bey, ekonominin dışında siyasî meseleler geliyor aklıma. Dışarıdan bir gözlemci olarak söylersem; bu on dört yıl boyunca, ya da on beşe yaklaşan yıl boyunca, birtakım temel meselelerde çok ciddi ayrılıklarınız oldu. Bu ayrılıklar yüzünden, Saadet Partisi’ne çok ciddi suçlamalar da yöneltildi. Ama özellikle son birkaç yıldır, iktidar partisi sanki sizin söylediğinize gelmiş gibi. Mesela, Ergenekon süreci. Ergenekon sürecine, Gülen Cemaati ile iktidar partisinin birlikte yürüttüğü o sürece, siz ve rahmetli Erbakan da dâhil olmak üzere temkinli yaklaştınız. Bu konuyla devam edelim. Bu dediğim gibi mi oldu hakikaten? Sizin dile getirdiğiniz noktaya mı geldi siyasî iktidar?

Gelmekten başka çareleri yoktu. Hâdiseler ister istemez o noktaya götürür. İstemeseler de o noktaya gelmeli. Çünkü aklıselimle –akıl derler, bir işe karar verdikten sonra işin sonunu görmektir– buna atfen yaklaştığınız zaman, Irak müdahalesinde Meclis reddetmesine rağmen hükümet olarak Amerika’ya destek vermek hataydı. Bütün dünya Irak müdahalesinin yanlış olduğunu şimdi kabullendi. “Biz halkı da dünyayı da aldattık” dediler.

Suriye politikası başlangıçtan beri yanlış. Irak müdahalesinin arkasından Suriye’nin geleceğini Erbakan Hocamız, tabii olarak görmüştü. “Bu buraya götürür ve yanlış olur” demişti. 500 bin insan öldükten, 7-8 milyon insan memleketini terk ettikten, Halep harabeye döndükten sonra, şimdi bizim baştan söylediğimiz noktaya geldiler. Ama bu kadar kayıptan sonra, masaya oturuyorlar şimdi. Libya, aynı hâdiseydi, aynı hataydı.

Ekonomide güdülen politikalar da harfiyen hatadır. Bu ekonomik politikalarla Türkiye güçlenemez. Dışa bağımlılıktan kurtulamaz. İşsizlik problemini çözemez. Bu artık geldi, şu anda görünüyor. Doların artışını önleyemiyorlar. Önemli değil diye geçiştirilmeye çalışılıyor, ama dolar fiyatının artması içerideki dengeleri ister istemez bozacaktır.

 

Temel Bey, sözünüzü kestim, bu son yaptığınız basın toplantısı, Anayasa değişiklikleri hakkındaki görüşünüzü net bir şekilde dile getirdiğiniz için çok dikkat çekti. Ona gelmeden önce, orada bir hususu, oradaki bir ayrıntıyı size sormak istiyorum. O basın toplantısında diyorsunuz ki: “Biz bu konudaki görüşlerimizi kendilerine ilettik.” Sizden istediler de mi ilettiniz? Yoksa siz kendiniz mi ilettiniz? Öncelikle bunu sormak istiyorum.

Hayır, biz kendimiz ilettik. Bizden öyle bir talepleri olmadı.

 

Yani size gelip “Yeni bir anayasa yapmak istiyoruz, sizin görüşleriniz nedir?” diye iktidar partisinden kimse sormadı.

Hayır. Böyle bir soru bize gelmedi. Keşke sorsalar. Şu anda Meclis’te bile bulunmayan; temelde de, geçmişte birlikte olmamıza rağmen bugün karşılarında en ciddi rakip olarak görünen bir partiye gidip akıl soruyormuş gibi bir noktaya geleceklerini zannetmiyorum. Hâlbuki ben bunun çok tabii olması gerektiğine inanıyorum. Yani bir iş yapılırken, hele de Anayasa, toplumun bütün kesimlerini tatmin etmesi icap eder Anayasa’nın. Adı üzerinde, Anayasa. Yani bir annenin bir sürü çocuğu olur, çocukları arasında farklılık gözetmez. Anayasa, yani ana, çocukları arasında farklılık gözetirse, birine biraz daha torpil geçerse, anneye karşı olan muhabbet, öbür çocuklara karşı –Allah saklasın– kine dönüşür. Onun için, Anayasa’nın toplumdaki bütün kesimleri büyük küçük demeden kucaklaması gerekir. Adaletin temel ilke olması icap eder. Bu Anayasa’da biz bunu göremedik maalesef. Göremediğimiz için de kanaatlerimizi Meclis’e daha gelmeden aktarmakta fayda var diye düşündük.

Aslında Meclis’te, komisyondan geçmeden bu fikirlerimizi aktaralım diyorduk. Biraz geç kaldık, ama yine de Meclis’e inmeden, bütün partilerin genel başkanlarına…

 

Bağlantımızda bir sorun oldu bu tür yayınların riskleri oluyor. Evet, bütün partilere görüşlerinizi ilettiğinizi söylüyorsunuz.

İlettik evet ve kamuoyuna da bunu duyurduk. Yani bizim burada gizleyecek bir tarafımız yok. Prensip itibariyle Başkanlık sistemine karşı değiliz. Ancak birtakım şartlarının yerine gelmesini, Başkanlık sisteminin düzgün işlemesi itibariyle, olmazsa olmaz görüyoruz. Bunun da temelinde kuvvetler ayrılığı yatıyor. Gerisi bunu takviye edici bilgiler. Kuvvetler ayrılığı deyince, Cumhurbaşkanı veya Başkan, toplumun artık icra kısmını üstlenmiş Başbakanlık makamını da işgal eden bir insan konumunda. Kimse onun önünde engel olamayacak. Bir güvensizlik oyu, güvenoyu, Meclis’te çoğunluk gibi bir arayış da olmayacak. Onun için de bir istikrar olacak yönetimde. Ancak, lâyüs’el olması, yani kendisini kanunların üstünde görmesi doğru olmaz. Birtakım adımlar atarken Meclis tarafından denetlenmesi elbette gerekir. Onun için, Cumhurbaşkanlığı sistemi icracıdır ama lâyüs’el değildir.

Lâyüs’el tabirini belki herkes tam anlamayabilir, yani kanunlar üstünde değildir. Kanunlar çerçevesinde kendi icraatlarını yürütür. Meclis ise, aslında Meclis tam manasıyla halkın temsilcisidir. Küçük fikir gruplarının bile Meclis’te temsil edilmesi memlekette ve toplumda istikrar sağlar. Çünkü bazı icraatlara karşı olanlar, fikirlerinin Meclis’te gündeme getirildiğini görünce tatmin olurlar. “Bizim düşüncelerimiz kamuoyu tarafından duyuluyor, biliniyor. Seçimlerde de bunu bilenler bize destek verirse, yarın Meclis’te de temsil edilebiliriz” diye bir kanaat edinirler.

Bütçeyi hem yapması, hem de değiştirerek yapabilmesi gerekir. Bugün mesela, bütçe gönderiliyor, Cumhurbaşkanı kabul etmezse “Eski bütçe ufak değişikliklerle yürür” deniliyor. Bu olmaz. Bu, Meclis’in yetkisine müdahale sayılır. Meclis denetlemeyi sağlıklı bir şekilde yapabilmeli. Bunun önü açılmıyor. Cumhurbaşkanı hakkında bir talepte bulunulduğu takdirde, Meclis’in çoğunluğunun yarıdan bir fazlası karar verirse konu araştırılır. Bilâhare Yüce Divan’a sevki gerekirse o zaman 2/3 çoğunluk aranır. Bu tabii bir şey. Buna hiç itirazımız yok.

 

Basın toplantısında, “Anayasa değişikliği şu haliyle getirilirse bizim oyumuz ‘Hayır’” dediniz. Anladığım kadarıyla da bu haliyle geçiyor. Dolayısıyla, sizin oyunuzun rengi belli oldu mu?

Tabii. Aslında biz oyumuzu, lisanımızı sertleştirmeden, kimseye hakaret etmeden, kavga çıkartmadan, eski tabirle mefhûm-u muhâlifinden, bizim söylediğimizden, bu şartlar yerine gelmezse, böyle bir Anayasa teklifine destek vermeyeceğimizi duyurmuştuk zaten.  Eğer bu haliyle geçerse biz destek veremeyiz. Bunu söyledik zaten. “‘Evet’ mi ‘Hayır’ mı?” diyor bazıları. Bazen ‘Evet ‘alır. ‘Hayır’ deyince vay canına diyor. Aynı şeyi söylüyorum ben. Biz bunu destekleyemeyiz demek, ‘Hayır’ demektir. Ama biz bunu kavgacı bir üslupla değil, samimi olarak söylüyoruz. Bizim, ciddi olarak bazı görüş ayrılıklarımız olmasına rağmen, Ak Parti’deki kardeşlerimize bir husumet beslemiyoruz. Tayyip Bey’e karşı da. Ancak bu husumet beslemememizden ve duyduğumuz sevgiden dolayı, başkalarının söyleyemediğini biz açık olarak söylüyoruz, o kadar.

 

Son olarak şunu sorabilir miyim? Siz çok deneyimli bir siyasetçisiniz. Meclis’te bulundunuz. Yıllardır bu işin içindesiniz. Çekirdekten siyasetçisiniz hatta. Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve onun Başkanlık projesine en fazla karşı çıkan partilerden biri olarak biliniyordu. Bir muamma var ortada. Biliyorsunuz bu süreç, MHP’nin ve Devlet Bahçeli’nin destek vermesiyle başladı. Siz Ankara’da bunu nasıl anlamlandırıyorsunuz? Nasıl oldu da bu oldu sizce?

Anlamlandıramıyoruz. 2002 yılında Sayın Bahçeli koalisyon ortağıyken, seçimlere gitmeyi o teklif etmişti. Ama onun akıbeti de belli. Biz buna bir anlam veremiyoruz. Bu kadarla yetineyim ben.

 

Temel Bey, burada noktayı koyalım. Bağlantıdaki aksaklıklardan dolayı küçük sorunlar oldu; ama çok iyi oldu. Sizi İstanbul’da stüdyomuz bekliyoruz, daha geniş, daha dinamik bir yayın yapalım inşallah.

İnşallah, inşallah. Teşekkür ediyorum.

 

Çok sağolun.  Evet, Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu ile Skype yayını gerçekleştirdik. Özel olarak da, Anayasa referandumundaki duruşlarını anlattı. Kendisine ve sizlere çok teşekkür ediyoruz. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.