[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/312953309″ params=”color=ff5500&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”166″ iframe=”true” /]
Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer
Merhaba, iyi günler. Burada bu hafta boyunca referandum ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın stratejisi üzerine üç tane yayın yaptım. Bu yayınların her birinde, belli aşamalarında CHP’nin referandumdaki stratejisine değindim. İzleyenler hatırlayacaktır. Burada önümüze çıkan şöyle bir tablo var: CHP daha önceki seçimlerde olduğu gibi; genel seçimler, yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçiminde hatta bir önceki referandumda olduğu gibi AKP’nin ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın –daha önceki dönemlerde başbakandı tabii birçoğunda– istediği kıvamda bir strateji yürütmüyor. Şöyle söyleyeyim: Daha önceki seçim dönemlerinde genellikle lider Baykal olsun, Deniz Baykal ya da Kemal Kılıçdaroğlu, Recep Tayyip Erdoğan sürekli onları diline dolardı. “CeHaPe zihniyeti” dediği bir şeyi sürekli şeytanîleştirirdi ve ona saldırarak onunla kampanyasını büyük ölçüde bunun üzerine temellendirirdi. Bununla da belli bir başarıyı şu ya da bu nedenle sağlardı.
Bir kere burada en önemli mesele Tayyip Erdoğan’ın, siyasi iktidarın imkânları, medya imkânı, medyayı kontrol etme imkânıyla CHP’ninki kıyaslanamayacak ölçüde farklı. CHP’li siyasetçilerin, liderlerin genellikle yapabildiği, büyük ölçüde Erdoğan’ın ve diğer AKP’lilerin kendilerine yönelik suçlamalarına cevap vermekten ibaret kampanyalar yürürdü. Sürekli defansif bir haldeydi CHP. Bunun tabii ki en önemli nedeni Türkiye’nin, siyasi olarak baktığımız zaman, eski tabirlerle konuşacak olursak büyük çoğunluğunun sağcı bir ülke olması. Türkiye’de sol partilerin, merkez sol ya da daha solundaki partilerin oy oranının hep 30’lar, 35’lerin çok fazla ötesine gittiğini göremiyoruz. CHP’nin de belli bir süredir zaten oyunun 25’te kilitlenmiş olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan sağ kitlenin, sağ olarak bilinen, milliyetçi muhafazakâr bilinen kitlenin oylarını büyük ölçüde alırsa zaten birçok seçimi bir şekilde alabiliyor. Ülkede merkez sağ diye bir şey de kalmadığı için, burası büyük ölçüde AKP tarafından kontrol edildiği için bunu yapabiliyor.
CHP açıkça sağcılık yapıyor
Ama bu referandumda işin rengi biraz değişmiş gibi. CHP açıkçası sağcılık yapıyor bu referandumda. Çıkan birçok tartışmada bunu gördük. Kendisini Erdoğan ve diğer AKP sözcülerinin siyasi olarak, daha doğrusu ideolojik olarak sıkıştırabileceği yerlerde baskın basanındır gibi yaparak –en son Avrupa’yla krizde gördük– daha ileri pozisyonlar alıyor onlardan. Çıtayı daha yukarı çıkarıyor. Mesela Hollanda’yla ilişkilerin askıya alınmasını CHP telaffuz etti ilk. MHP bile, Bahçeli bile çok daha gerisinden gelebildi. Aynı netlikte bir AKP açıklaması, hükümet açıklaması görmedik. Hükümet tabii birtakım yaptırımlar –yaptırımlar tırnak içinde, neyi nasıl yaptırır o ayrı bir tartışma– ilan ettiler, ama CHP’nin çıtasını yükselttiği yere tam gelebildiklerini söylemek mümkün değil. Bunun yerine özellikle Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun yaptığı “Savaş çıkmak üzereydi” gibi açıklamalar ya da İçişleri Bakanı’nın yaptığı mültecilerle Avrupa’yı korkutmaya çalışmak gibi açıklamalar dışında tabii ki Nazizm ve faşizm benzetmeleriyle yetindiler diyelim. Dolayısıyla buradan CHP’yi sıkıştıramadılar.
Aslında bunun evveliyatı daha ilk anayasa değişikliklerinin gizli oy ilkesinin ihlalinden dolayı CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi beklenirken CHP bunu yapmadı. Bunu yapmamanın teknik bir nedeni var tabii: Anayasa Mahkemesi’nden bu başvurunun sonuç alabileceğini sanmıyorlardı. Ben de sanmıyorum açıkçası. Ama bir diğer husus şuydu ki AKP sözcüleri bunu bir şekilde itiraf da ettiler: Böyle bir başvurunun ardından hemen “CHP millete gitmekten korkuyor. Yine sandıktan kaçıyor” gibi bir şey yapacaklardı. Dolayısıyla CHP zaten yine ilk başta oyunu bozmuştu. Şimdi de Avrupa’yla çıkan ya da çıkarılan kriz üzerinden referandumda “Evet” oylarının milliyetçi tepki nedeniyle artırılmasının önünde kendisi de milliyetçi bir pozisyon alarak durdu. Öyle ki bir yerde, arada sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği –arada sırada dediğime bakmayın aslında çok sık dile getiriyor– idamın yeniden getirilmesi konusunda bile Kılıçdaroğlu “Getirdiler de biz mi bir şey dedik?” dedi. Yani idam gelirse “Evet” deyip demeyeceklerini bilmiyoruz, ama idam konusunda da “Kesinlikle getirilemez” gibi bir çıkış yapmadı.
CHP ile istedikleri gibi oynayamıyorlar
Yani şu anda CHP Erdoğan’ın istediği gibi oynayabileceği, yorumlayabileceği, hedef tahtasına koyabileceği bir CHP yok. Öyle ki bugün sıcak bir olay: Eski Genel Başkan Deniz Baykal yaptığı bir konuşmada “Bu yetkiler peygamberlere bile verilmemişti” şeklinde bir açıklama yapınca, yani ideolojik gibi olabilecek bir açıklamayı görünce hemen birçok AKP’li bakan Deniz Baykal’a laf yetiştirmeye kalktılar, yetiştirdiler. Tam istedikleri kıvam bu. Ama Kılıçdaroğlu bu kıvama gelmiyor. Genel olarak CHP’liler burada AKP’nin istediği imkânları AKP’ye ve Erdoğan’a sunmuyorlar. Bu anlamda başarılı olduğunu söyleyebileceğimiz bir kampanya yapıyorlar.
Ama başarılı olması bunun doğru olduğu anlamına gelmiyor. Yanlış yapıyorlar. Avrupa krizinde “ilişkileri askıya alalım” demek sol iddialı bir partiye yakışan bir şey değil. Ama artık CHP zaten uzun bir süredir genel olarak arayışlarını olabildiğince partiyi sağa çekerek ve Kürt sorununda daha statükocu çizgilerde durarak muhafaza etmeye çalışıyor. Bunun en çarpıcı örneği cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP’yle Ekmeleddin İhsanoğlu’nu ortak çatı adayı olarak göstermeleriydi. Bunun nasıl bir fiyasko olduğunu hep birlikte gördük.
Yanlış yaparak doğru yapmak
Ortada garip bir durum var. Yanlış yaparak, yanlış pozisyonlar alarak –bana göre yanlış, ya da CHP tabanının çoğuna göre yanlış– aslında doğru bir şey yapıyor. Yani doğru bir şey yapıyor dediğim, burada mesele AKP’nin önünü kesmek, AKP’nin elindeki propaganda imkânlarını almaksa, ki bu referandumda AKP’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinde çok fazla bir imkân yok. “Güçlü Türkiye” demekten ya da “Prangalardan bizi kurtarın” demekten öteye gidebilen bir çıkışı yok. Bunca yıllık parlamenter sistemi neden kaldırmak istediklerini, parlamentoyu neden işlevsiz kılmak istediklerini anlatabilme konusunda çok zor durumdalar. Dolayısıyla ellerinden geldiğince olayı birtakım ideolojik yerlere taşımak, terör vs. gibi yerlere taşımak istiyorlar. Ama çok fazla elverişli bir durum yok.
Yalnız ortada bir başka sorun var bana göre. CHP’nin bu pozisyonu normalde AKP tabanında olup kararsız olan kesimleri “Hayır”a çekmede ya da sandığa gitmemelerinde etkili olabilir. Böyle bir realitenin olduğunu düşünüyorum. Yani etkili bir duruş sergiliyorlar onun farkındayım, bana göre öyle. Ama ortada çok daha önemli bir soru var. O soru da şu: Bugün Türkiye’de “Hayır” çıkarsa nasıl bir Türkiye’nin bizi beklediğini, Türkiye’nin neden daha iyi bir ülke olacağını, neden daha demokratik, daha istikrarlı bir ülke olacağını anlatabilmesi gerekiyor CHP’nin ve diğer “Hayır”cıların, özellikle de CHP’nin.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Hayır çıkarsa ne olacak?
Şöyle ki, yakın zamana kadar AKP’ye, cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan’a oy vermiş insanların içerisinde bu başkanlık sisteminin iyi bir şey olmadığını düşünen epey sayıda insan olduğunu düşünüyorum. Birçoklarıyla karşılaşıyorum, sohbet ediyorum. Çok tereddütlüler. Bunun çok da iyi bir şey olmadığını düşünen AKP tabanında epey insan var. MHP’nin içerisinde de bu çatlamadan dolayı bayağı bir şekilde “Hayır”a yöneldiği tahmin edilen insanlar var. Ama bunların önünde şöyle bir soru var: “Hayır” çıkarsa ne olacak? 7 Haziran diye bir olay yaşadık. 7 Haziran’da sandık AKP’nin tek parti iktidarını engelledi ama buradan bir koalisyon çıkamadı.
Şimdi burada “Hayır”ın çıkması durumunda ne olacak sorusunda, bu konuda değişik spekülasyonlar var, senaryolar var. Herkesin kendince birtakım görüşleri var. Kimisi diyor ki “Erdoğan bir an önce erken seçime gider ve MHP’yi ve HDP’yi baraj altında bırakarak, hatta MHP’yi AKP’yle birleştirerek anayasayı mecliste değiştirecek çoğunluk elde eder, en azından etmek ister” şeklinde senaryolar öne çıkıyor. Başka şeyler de var. Ama burada en önemli mesele şu: “Hayır” çıkması durumunda…
“Evet” çıkarsa ne olacağını üç aşağı beş yukarı herkes kestirebiliyor. Erdoğan’ın belli bir tarihten itibaren Türkiye’ye dayattığı, fiilen hayata geçirdiği sistemin artık her anlamıyla kurumsallaşması ve bunun bütün göstergelerinin artık meşrulaşması anlamına gelecek. Bunu herkes üç aşağı beş yukarı kestirebiliyor. Ama “Hayır” çıkarsa ne olacak? “Hayır” çıkarsa burada gösterilen iradede şunu demek yeterli değil: Cumhurbaşkanı Erdoğan “Hayır”ı kabullenmek zorunda kalır. Bundan ibaret değil. Bunun ötesinde CHP’nin bir şeyler söyleyebilmesi lazım.
MHP’li muhalifler rahat
Bu noktada MHP’nin içerisindeki muhalif unsurların, Meral Akşener’in, Ümit Özdağ’ın, Sinan Oğan’ın, Koray Aydın’ın işleri daha kolay. Çünkü onlar “Hayır” çıkarsa Bahçeli’nin siyasi kariyerinin büyük ölçüde sonlanacağını ve dolayısıyla ihraçların iptal edilip MHP’nin kendilerinin katılımıyla yeniden yapılanacağını ve kendi yönetimlerine gireceğini düşünüyor olabilirler. Yani MHP’nin “Hayır”cılarının önünde, “’Hayır’ çıkarsa ne olur”a verebilecekleri, kendi hareketleri için bir cevap var. Ama CHP’nin tüm Türkiye’ye, özellikle de “Hayır” çıkması durumunda istikrarsızlık olabileceği yolunda kaygıları olan kitlelere –ki bu kitlelerin önemli bir kısmının normalde AKP’ye ve MHP’ye yakın olduklarını varsayabiliriz– bir şeyler söyleyebilmesi lazım. Şimdiye kadar aldığı sağcı pozisyonlarla o kesimlerle arasındaki mesafeyi azaltmış olabilir, ne kadar olduğunu çok kestiremiyorum.
Ama CHP’nin bu “Hayır” propagandasına –ki orada ilginç bir şey var biliyorsunuz, parti olarak propaganda yapmamaya özen gösteriyorlar olabildiğince– olabildiğince etkili bir şekilde propaganda yapmaya çalışıyorlar, ama önlerinde çok sayıda engel çıkıyor. Medya imkânlarının büyük ölçüde uzağındalar. Bunun iyice yaklaştıkça daha net gözükeceğini, yaşanacağını kestirebiliriz. Ama buraya CHP’nin politik bir boyut eklemesi lazım. CHP’nin ya da “Hayır” diyenlerin “Hayır”dan sonra nasıl bir Türkiye olabileceğini, bunun nasıl olabileceğini, nasıl bir Türkiye’nin olabileceğini anlatabilmesi gerekiyor. Yani Türkiye’de hâlâ 7 Haziran ve 1 Kasım arasında yaşanan, 7 Haziran seçim sonuçlarının yönetime yansımaması, sonuçların yönetime yansımasının Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından engellenmesinin travması henüz aşılabilmiş değil.
Bu referandumda benzer bir şekilde Tayyip Erdoğan büyük bir yenilgi yaşarsa bu sefer bunu kabullenmek zorunda neden kalacak? Bunu bir şekilde anlatabilmesi lazım. Nasıl anlatır bilmiyorum. Ama siyaset yapan onlar, buna soyunan onlar, imkânları olan onlar. Bunun üzerine kafa yormaları lazım.
Düşük düzeyli kampanya
Şu âna kadar düşük düzeyli diyebileceğimiz bir kampanya yürütüyorlar. Aslında bu düşük düzeyli kampanya yürütmeleri bence daha etkili oluyor. Kimileri biraz gaz vermeye çalışıyor, “daha fazla, daha yırtıcı olun” diye. Eski tür kampanyaları özleyenler var. Ama CHP bu anlamda eski tür kampanyalara yönelmeyerek polemiklerle, atışmalarla ideolojik argümanlara yönelmeyerek aslında AKP’nin, Erdoğan’ın zor olan durumunu iyice zorlaştırmış durumda. Ama dediğim gibi ortada vermeleri gereken çok önemli bir cevap var. 16 Nisan akşamı “Hayır”ın çıkması durumunda 17 Nisan’dan itibaren nasıl bir Türkiye olacak ve bu Türkiye neden 15 Nisan’a göre çok daha iyi bir Türkiye olacak? Bunun cevabını CHP’nin ikna edici bir şekilde dile getirmesi gerekiyor. Bir aydan az bir süre kaldı. Önümüzdeki günlerde bunu yapacaklar mı?
Tabii bir de şöyle bir husus var, haklarını yemeyelim: Bunu yapsalar bile, başka argümanlar dile getirseler bile bunun tüm Türkiye’ye ulaşmasını sağlayabilecekler mi? Önlerinde çok ciddi engeller var. Genellikle şöyle şeyler oluyor biliyorsunuz: Onlar bir şey söylüyor, CHP ya da diğer muhalefet. Onlara siyasi iktidardan bir cevap verildiği zaman cevabı görüyor kamuoyunun önemli bir kısmı. Cevap nedeniyle ilk söylenenden belki birazcık haberdar oluyorlar. Yani yalanlamayı ya da itirazı görüyorlar. Şu anda Türkiye medya ortamında maalesef muhalefet de kendini siyasi iktidar üzerinden duyurabiliyor. Muhalefet ancak siyasi iktidarı cevaba, tepkiye zorlayabildiği ölçüde medyada kendine yer bulabiliyor. Bunun da çok acı bir durum olduğunu; demokrasiye, basın özgürlüğüne ve eşitliğe aykırı bir durum olduğunu söyleyelim.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.