Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ankara’nın bir Kürt politikası var mı?

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Geçen hafta cuma günü İstanbul’da, Marmaray’da bir gençle tanıştım. Kendisini tanıttı daha doğrusu. Rudaw’da çalışıyormuş. Rudaw malum, Mesut Barzani’nin yayın organı ve Türkiye’de uzun süredir var olan bir yayın organı, televizyon. Bana referandum hakkındaki görüşümü sordu. Ben de hemen kendisine, herhalde ilk olarak “Sizin Rudaw’ın başına bir şeyler gelir” dedim. Çünkü daha önce Suriye’de Rus uçağının düşürülmesinin ardından ilk olarak Türkiye’de yayın yapan Sputnik’e yasak gelmişti. Ama bir süre sonra Rusya’yla ara düzelince de tekrar açılmıştı. Bugün Rudaw’a yasak geldi, daha doğrusu RTÜK olağanüstü toplandı ve Rudaw’ın TÜRKSAT’tan çıkarılması kararı aldı.

Tehditlerin dozu yükseliyor

Peş peşe açıklamalar geliyor. Geçen hafta MGK toplandı, Bakanlar Kurulu toplandı. Peş peşe açıklamalar var. Doz giderek yükseliyor. Tezkere çıkartıldı, HDP dışında tüm partilerin desteğiyle. Ve bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bir gece ansızın gelebiliriz” dedi. Suriye için söylemiş olduğu bu sözü Irak için de söyledi, tekrarladı. “Nasıl Fırat Kalkanı’yla Suriye’ye gittiysek pekâlâ Irak’a da gidebiliriz” dedi. “Çünkü” dedi, “bu bir beka sorunudur”. Şimdi bakalım: Sabah da Başbakan Binali Yıldırım bir televizyon yayınında tezkerenin çıkmış olmasının savaşacağımız anlamına gelmediğini söylemişti. Ama Cumhurbaşkanı –tabii ki esas yetki onda– pekâlâ Türkiye’nin savaşabileceğini ve bunun tek nedeninin referandum olduğunu açık bir şekilde söyledi.
Şimdi bakalım: Çok kısa zamanda çok hızlı bir politika değişikliği söz konusu. Aslında son dönemde, özellikle dış politikada, buna sıklıkla tanık oluyoruz. Suriye politikası neredeyse 180 derece değişti. Zamana yayılarak değişti. Ama Irak’ta, Irak Kürtlerine yönelik olarak, Barzani’ye yönelik olarak, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Barzani’ye yönelik politikanın da çok hızlı bir şekilde değiştiğini görüyoruz. Aslında Barzani Haziran ayında referandum kararını açıklamıştı. O tarihten itibaren Türkiye çok fazla bir şey yapmadı, ya da görünürde çok fazla bir şey yapmadı. Ve adımlarını son bir haftaya, hatta birkaç güne sıkıştırdı. Aslında ortada bir adım yok. Genellikle bir gözdağı var, tehdit var. Ve bu tehdidin de bir yönü ekonomik, ama esas askerî tehdit var. Yakın bir zamana kadar Türkiye’de AKP iktidarı ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, Barzani’yle ve onun temsil ettiği yönetimle çok yakın bir ilişki içerisindeydi. Bağdat’la arası kötüydü, buna karşılık Erbil’le arası iyiydi. Bir anlamda Irak politikasında Türkiye’nin esas partneri Bağdat’taki yönetim değil Erbil’deki yönetimdi, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ydi. Diğer yerlere baktığımız zaman İran’da da Suriye’de de çok ciddi sorunlar yaşadığı için Ortadoğu’da komşu olarak en yakın, belki de tek sıcak ilişkisi olan yer Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi’ydi.

PKK’yı Barzani ile dengelemek

Bu aslında Türkiye’nin bölgesel anlamda bir Kürt politikası olduğuna da işaret ediyordu. Bu politika da ne? PKK ile KDP’nin yani Barzani’nin partisinin rekabet içerisinde olduğu bölgede, KDP’yle ilişkiler yürüterek, PKK’nın bölgede –Türkiye dahil tabii ki–, Türkiye başta olmak üzere ama Suriye’de, hatta kısmen İran’da da etkisini azaltma gibi bir politika vardı. Buna Barzani’nin çok fazla itiraz etmediğini gördük. Her ne kadar kendisi PKK’ya karşı çok net mesajlar vermese de, adımlar atmasa da, Erdoğan’ın ve Erdoğan’ın partisi olan AKP’nin yanında açıkça durarak ve kritik anlarda ona net bir şekilde destek vererek bir tercih yaptı ve bunun da tabii Türkiye’de yaşayan Kürtler için belli bir etkisi olduğunu kabul etmemiz lazım. Türkiye’de Kürtlerde Barzani hareketinin etkisinin tarih boyunca gerilemekte olduğu muhakkak. Ancak yine de belli bir saygınlığı var, belli bir itibarı var. Bir diğer husus da şu: Kürt orta sınıfı ve üst sınıfı Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi’yle çok yoğun bir ticari ilişki içerisindeler ve bu anlamda da Barzani yönetimiyle çok sıcak ilişkileri var. Bir anlamda Barzani’yle kurulan işbirliği, Kürt orta sınıfının ve üst sınıfının belli bir kesimini de yanına çekmek anlamına geliyordu. Suriye politikasına mesela baktığımız zaman, Ankara genellikle PYD/YPG’ye karşı KDP çizgisindeki hareketleri ve şahsiyetleri ön plana çıkartmaya çalıştı. Ve burada Erbil’le, Barzani’yle koordineli harekete geçmeye çalıştı. Bunların da ne derece başarılı olduğu tartışılır ama bir politika söz konusuydu.

Yine beka sorunu

Şimdi referandumla beraber Ankara’nın bölgesel anlamda bir Kürt sorunu politikası olmadığını ya da kalmadığını çok net bir şekilde söyleyebiliriz. Kürt meselesi tamamen eski reflekslerle, tamamen beka ekseninden değerlendiriliyor. Kürtlerin statü kazanmaya ya da var olan statülerini artırmaya, güçlendirmeye yönelik adımların hepsinin Türkiye’nin bekasına tehdit olduğu algısı öne çıkartılıyor. Ve bu anlamda da Kürtlerin beyinlerini ve kalplerini kazanma yolunda çabalar yerine doğrudan onlara meydan okuma şeklinde bir politika izleniyor. Bugün Başbakan Yıldırım, yapılanların Kürtlere yönelik olmadığını, ama onları yönetenlere, referandumda ısrar edenlere yönelik olduğunu söyledi. Ancak şunu biliyoruz ki –herhalde sonuçlar çıktığında onu da göreceğiz–, çok yoğun bir ölçüde herhalde –beklentiler o yönde– ezici bir şekilde “Evet” çıkacak. Dolayısıyla referandumu Barzani’nin Irak’ta Kürtlere rağmen yaptığını söylemek gerçekçi olmayacaktır. Zaten referandumu erteletmek, iptal edilemese bile en azından erteletmek isteyenlerin en önemli meselesi de buydu. Buradan çıkacak olan, referandumdan çıkacak olan sonuç tabii ki hemen bir bağımsız devlet anlamına gelmeyecek. Ama bu oylama sonucunda ne kadar “Evet” oyu çıkarsa Kürtler o kadar yüksek bir şekilde Irak’ta güçlü olacaklar. Hem Bağdat’la hem de uluslararası güçlerle ve bölgesel güçlerle yapacakları müzakerelerde elleri o derece güçlü olacak. Ancak referandum yapılmaması halinde o kadar güçlü olmayacak.

Cin şişeden çıktı

Bazıları son âna kadar bu referandumun yapılmayacağını düşündüler. Ama yapıldı. Şu âna kadar çok ciddi bir olay haberi de gelmedi. Tek tük birtakım iddialar var Haşdi Şabi’yle Peşmerge arasında çatışma çıktığı yolunda. Ama bunlar iddia. Referandumla ilgili çok büyük bir gerginlik haberi yok. Genellikle sevinç gösterileri haberleri düşüyor ajanslara. Ama bu sandıklar açıldıktan sonra ve sonuçlar açıklandıktan sonra yepyeni bir dönem başlayacak. Ve bu dönemde Ankara ne yapacak? Ankara yine herhalde, görüldüğü kadarıyla bu sert üslûbunu, tehdit üslûbunu dile getirecek. Ancak cin bir kere şişeden çıkmış durumda. Referandum yapıldı, resmî bir şekilde yapıldı. Devlet olma iddiasındaki bir bölgesel yönetimin yaptığı bir referandum. Kim ne kadar tanıyacak? Bu süreçler şüpheli olmakla beraber Irak’ta Kürtler bir yola çıktı. Şu anda Türkiye’nin politikası tam bir politikasızlık. Tabii bu politikasızlık, bu tekrar eski devlet reflekslerine dönüş, sadece Türkiye’nin Irak Kürtleriyle ilişkisini değil, tüm bölgedeki Kürtlerle ve bölgede yaşamayan, Batı’da yaşayan Kürtlerle, ama esas olarak da kendi ülkesindeki Kürtlerle ilişkisini de birinci derecede etkileyecek. Türkiye bir süredir çözüm noktasından hayli uzaklaşmış durumda. Çözüm diye bir şey artık telaffuz edilmiyor. Barış süreci, çözüm süreci, adına her ne derseniz deyin bunlar artık yok. Ve Türkiye’nin, ülkeyi yönetenlerin çözüm yolunda, Kürt sorununu çözme yolunda bir perspektifleri yok. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan artık bu sorunun çözüldüğünü de beyan etmiş durumda. Ana muhalefet olan CHP’nin de bu konuda çok fazla bir iddiası yok. Son olarak referanduma karşı CHP’nin aldığı pozisyonun AKP’den ve hatta MHP’den çok farklı olmadığını –nüanslar olmakla beraber– gördük. Dolayısıyla HDP dışındaki bütün partilerin neredeyse oluşturdukları bir uzlaşma var, konsensüs var. Buna göre Türkiye Kürt sorununu çözmüş gibi. Ama çözmüş gibi, çözmüş değil. Türkiye’de Kürt sorunu çok ciddi bir şekilde var. Varlığını sürdürecek, öyle gözüküyor. Ve bu sorun Türkiye’de bana göre Türkiye’nin tüm sorunlarının anası olan bir sorun. Dolayısıyla Kürt sorunu yokmuş gibi davranmak, Türkiye bunu çözmüş gibi davranmak Türkiye’ye sadece ve sadece kaybettirir. Ve kaybeden tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olur. Ve ne zamandan beri zaten bunun bedelini hep birlikte ödemekteyiz.

Kaçan fırsat

Şu anda yaşanan referandum olayı aslında Ankara’nın tekrar kendisine yeni bir Kürt sorunu politikası, Kürt politikası inşa etmesi için bir fırsattı. Şöyle ki, illa ki referandumu kabul etmesi gerekmezdi. Ancak Barzani’yle olan iyi ilişkilerini kullanarak bu sürecin çok daha farklı gelişmesini sağlayabilirdi. Tıpkı bir zamanlar Suriye’de olduğu gibi, Suriye’de de Esad’la çok iyi ilişkileri vardı Türkiye’nin; Esad’la Batı’ya rağmen kurulmuş ve geliştirilmiş iyi ilişkileri vardı. Ama Suriye karıştıktan sonra yapılan birtakım girişimlerin ardından Türkiye birdenbire Esad’ı bir şeylere ikna etme çabasını iptal edip, buradan bir şey çıkmayacağına hükmedip, birdenbire Esad’ı devirme çizgisine kaydı. Ve o kayışın bedelini hep beraber, Suriyeliler başta olmak üzere ödüyoruz. Şimdi, aynı şekilde Barzani’yle çok iyi ilişkileri vardı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın. Burada da çok bir şeyler denenmiş olduğu muhakkak. Ama bunların çok başarılı olamadığı da muhakkak, çok kısa sürdüğü de muhakkak. Ve Türkiye hemen bir nevi geçmişte Esad’la olana benzer bir şekilde Barzani’yi bir yerlere ikna etmeye, onu bir şekilde ortada bir yerlere getirmeye çalışmak yerine, birdenbire tekrar Barzani’ye karşı elindeki kartların hepsini peş peşe masaya koyma yoluna gitti. Ama şu âna kadar Barzani’nin bu dile teslim olmadığını, en azından olmamaya çalıştığını görüyoruz.
Halbuki Türkiye, Haziran ayında Barzani referandum ilanı yaptığı zaman, bir diplomatik çabayla olayı başka bir yerlere çekebilir ve bu çekme sürecinde de bölgesel anlamda Kürt sorununda tekrardan etkili olabilirdi. Ve buna bağlı olarak da kendi ülkesindeki Kürt sorununu çözme yolunda da birtakım adımlar atabilirdi. Ancak böyle bir şey yok. Bu fırsat da denenmeden belki de kaçmış durumda. Şu anda Cumhurbaşkanı her fırsatta Irak Kürtlerine ve tabii ki Suriye Kürtlerine yönelik gözdağları veriyor. “Bir gece ansızın gelebiliriz” ile özetlenebilecek bir çıkış yapıyor. Yarın öbür gün bir şey olur da İran’da Kürtler İran rejimine karşı birtakım çıkışlar yaparlarsa muhtemelen benzer bir çıkışı İran Kürtleri için de yapacaktır.

Eski devirlere dönüş

Türkiye’nin Kürt sorununda geldiği nokta Bağdat, Tahran ve belki de Şam –şu anda gözükmüyor ama belki de Şam– rejimleriyle birlikte Kürtlerin taleplerini –statü taleplerini tabii ki– bastırma yolunda bir ittifaktan öteye gidemiyor. Bu tamamen eski devirlere dönüş. Burada yeni hiçbir şey yok. Ve bu çok yıpratıcı bir şey. Buradan esas yıpranacak olan, bu politikayı uygulayanlardır. Bölgede tarih boyunca Kürtlere yönelik sert politikalar uygulamış olan liderlerin ve seçimlerin çok uzun ömürlü olmadıklarını, hiç başarılı olmadıklarını gördük. Türkiye çözüm süreçleriyle, barış süreçleriyle bir şeyleri gerçekten değiştirmeye kalkmıştı. Ankara buna kalkışmıştı. Şu ya da bu nedenle bunları iptal etmiş durumda ve Türkiye tekrar eskiye, çok eskilere dönmüş durumda. Burada bir politika yok. Bu politikasızlıktan olumlu bir sonuç çıkartmanın imkânı yok. Irak’ta Kürtlere yönelik olarak söylenen her şey daha önce Suriye’de Kobani olayında olduğu gibi kesinlikle ve kesinlikle Türkiye’deki Kürtler tarafından kendilerine de yönelik olarak algılanacaktır ve algılanıyor. Dolayısıyla bölgenin en önemi sorunu olan, yükselen gücü olan Kürtlere karşı Ankara’nın bu politikasızlığı ya da yanlış politikası diyelim, politikasızlığı ve yanlış politikası Türkiye’nin aleyhine, ama esas olarak da Türkiye’yi yönetenlerin aleyhine sonuçlar doğuracağa benziyor.
Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.