Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ekrem İmamoğlu: İlk izlenimler

CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun kutuplaşmadan uzak duran ve siyaseti iyice geri plana atan stratejisinin avantaj ve dezavantajları.

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler. Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) İstanbul Büyükşehir Belediyesi için aday gösterdiği Ekrem İmamoğlu hakkında ilk izlenimlerimi anlatmak istiyorum: Henüz daha yolun başında, ama kendisini yeni yeni tanımaya başladık. Daha ilk günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Beştepe’de ziyaret etti, onunla yaklaşık bir saat görüştü.

İlk günlerde bir CHP adayı, en önemli CHP adayı, İstanbul’da bu kadar önemli bir seçim sürecinin ilk günlerinde, sadece Cumhurbaşkanı olmayan, aynı zamanda AKP’nin genel başkanı olan ve de partizan kimliğini hiç gizlemeyen, tam tersine sürekli kamuoyunda bunun altını ısrarla çizen Cumhurbaşkanı’nı ziyaret etti. Ziyaretin ardından yaptığı açıklamalar, genel olarak muhalefet ama özel olarak CHP seçmeninde birtakım tereddütlere ve itirazlara, eleştirilere yol açtı. Aslında bunlar çok temelsiz eleştiriler değil; bunu daha önce Muharrem İnce de yapmıştı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşme, onun ardından yaptığı açıklamalar ve Cumhurbaşkanı’nın da bir şekilde o konuda söyledikleri… Ekrem İmamoğlu görüşmesinin ardından Erdoğan’ın herhangi bir açıklaması en azından şu âna kadar yok, ama Ekrem İmamoğlu’nun açıklamaları var. Burada başkalarını bilmiyorum ama beni rahatsız eden husus şu: Bir icazet alır gibi bir ziyaret var. Cumhurbaşkanlığı seçiminde biraz farklıydı tabii, onu vurgulamak lazım; Muharrem İnce rakibini ziyaret etmişti, tüm rakiplerini ziyaret edeceğini söylemiş ve bu bağlamda yapmıştı. 

Riskli bir ziyaretti

Ekrem İmamoğlu’nun ziyaretini eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı ziyaret etme gibi bir şeyin içerisine koymak ne derece inandırıcı olur? Açıkçası emin değilim, bunun bir yadırgatıcı yönü kesinlikle var. Çünkü Cumhurbaşkanı eğer bir zamanlar olduğu gibi partiler-üstü bir duruş sergilemeye çalışan, en azından böyle bir iddiası olan –yapıp yapmadığı ayrı– geçmişteki cumhurbaşkanları gibi birisi olsaydı neyse; ama burada, bir devlet adamından ziyade, İstanbul büyükşehir belediyesi seçimlerine bayağı angaje olmuş bir siyasetçi söz konusu. Yerel seçim sath-ı mailine girdiğimizde siyasetçi, sert siyasetçi Tayyip Erdoğan var. Gerçekten riskli bir ziyaretti. Şu âna kadar gördüğümüz kadarıyla çok bir sorun yaşanmışa benzemiyor; ama ardından yaptığı açıklamalar, kendisinin zaten seçmeni olan tabanda birtakım rahatsızlıklara yol açıyor. Yani burada şöyle bir mesele var: “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” atasözünü hatırlatan bir durum var.

Neden Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmek istiyor? AKP tabanından da oy alabilmek istiyor, bunun için kutuplaşmanın ötesinde herkesle görüşebilen bir aday profili çizmek istiyor ve bu anlamda da Erdoğan’la görüşmesi, AKP tabanının içerisindeki oy verebilecek insanların oy vermesini kolaylaştırabilir. Tabii ki böyle bir seçenek var; ama sırf bu ziyaret nedeniyle de CHP seçmeni olan ya da muhalefet seçmeni olan bazı kişilerin, zaten 24 Haziran’da büyük hayal kırıklığı yaşamış ve “bir daha sandığa gitmem” diyen seçmenlerin, sandığa gitme şevkini kırabilir, böyle bir ilginç bir durumla karşı karşıyayız. 

Kutuplarüstü bir belediyeci

Ekrem İmamoğlu’nun şu âna kadar verdiği mesajlar genellikle diğer tarafa, diğer kutba yönelik mesajlar; sakin, güler yüzlü, siyaset konuşmayıp belediye konuşan, İstanbul konuşan bir aday profili. Dilimin ucuna hep siyasetçi geliyor, siyasetçi diyemiyorum; ilginç bir şekilde Ekrem İmamoğlu bir siyasetçiden ziyade bir belediye başkanlığıyla sınırlı, neredeyse gayri siyasî, siyasî olmayan bir belediye başkanı adayı profili çiziyor. Bu bir anlamıyla isabetli bir duruş olabilir özellikle İstanbul gibi bir yerde kazanmak için bu duruş anlamlı olabilir; ama şunu biliyoruz ki bu seçimlerde, yerel seçimlerin olmasının ötesinde –ki Medyascope adına İstanbul’da ve Türkiye’de dolaşan arkadaşlarımızın çoğu bize bunu söylüyorlar– adaylardan ziyade partilerin siyasî duruşlarının oylanacağı bir seçim intibaı daha çok var. Dolayısıyla burada Ekrem İmamoğlu’nun bu duruşu ona getireceği oylar kadar, ondan birtakım oyları da götürebilir.

Bu noktada Muharrem İnce’nin adaylığı sırasında burada yaptığım yayınlarda sürekli altını vurguladığım bir husus vardı ve Muharrem İnce’yi o nedenle eleştirdim — o da kutuplaşma oyununun tuzağına düşmüş olması, Erdoğan’la polemiğe girmiş olması ve bunun yerine kutuplaşmaya girmeden, polemiğe girmeden somut sorunları anlatıp, bunlara somut rasyonel çözüm önerileriyle gitmesi daha akıl kârı olacağını söylemiştim. Şimdi burada baktığımız zaman Ekrem İmamoğlu aslında bunu yapıyor bir anlamıyla; çok bilinçli bir şekilde kutuplaşmadan uzak duruyor — bu çok bariz bir şekilde ortada, herkese yöneliyor. Zaten ilk günden itibaren dile getirilen, İmamoğlu soyadının verdiği bir yakınlık var muhafazakâr tabana yönelik olarak, özellikle sağ kitleye yönelik olarak, Karadenizli olması, Trabzonlu olması, genç olması… Bütün bunlar artıları, ancak ortada bir sorun var bence. Daha önce benim söylediğim kutuplaşmadan uzak durma, polemikten uzak durma önermesi Muharrem İnce için çok geçerliydi; ama şunu biliyorduk ki Muharrem İnce zaten yıllardır CHP’de siyaset yapan CHP’li birisi; yani merkezde, merkez solda –artık her ne derseniz–, CHP’de siyaset yapan birisi. 

Denge kurmanın zorluğu

CHP’liliği tescillenmiş bir siyasetçinin kutuplaşmadan uzak durmasıyla CHP’nin içerisindeki yeri çok bilinmeyen bir ismin kutuplaşmadan uzak durması arasında bir fark var. Şunu söylemeye çalışıyorum: Ekrem İmamoğlu’nun gayri siyasî duruşu bir yerden sonra kendi aleyhine çalışmaya başlayabilir. Bunun dengesini nasıl kurar? Açıkçası bilmiyorum, bu onların kendi meseleleri; ama bunun üzerine kafa yoruyorlar mı? Ondan da çok fazla emin değilim; ama ortada CHP’nin bir adayı var ve bu aday herhangi bir partiden de olsa olurmuş gibi bir görüntü izliyor — ki bu herhangi bir parti derken AK Parti de dahil buna, İYİ Parti de dahil, böyle bir aday görüntüsü var. Bu, İstanbul gibi politizasyonun yüksek olduğu bir yerde bazı insanları, seçmeni ve kadroları, yani seçim süresince özellikle CHP’nin seferber etmesi gereken kadroların bir kesimini itebilir, böyle bir soru var.

Nasıl yapılır bilmiyorum dedim ama burada ilk akla gelen şöyle bir şey var: Ekrem İmamoğlu bu kampanyasını yürütürken yanında çok güçlü CHP kurmayları olur ve o kurmaylarla beraber bu kampanyayı yürütür. Dolayısıyla olayın siyasî ayağını yanındaki birileri doldurur. Ama anladığım kadarıyla böyle bir şey de çok fazla yapılmayacak; daha çok profesyonel isimlerle, reklam ajanslarıyla vs. yürütülen örgütün –ki ilginç– Bağcılar’da mesela yaptığı faaliyetlerde İYİ Parti örgütünün de aktif bir şekilde katıldığını gördük, birçok faaliyetinde CHP kadar İYİ Parti’nin de olduğunu görüyoruz, bu ilginç bir olay. Burada onun kampanyasının söylem bazında siyaseti çok fazla görmeyeceğe benziyoruz. Bu belli bir yerden sonra dezavantaj haline gelebilir.

Gelebilecek ve gidebilecek oylar

Yani şöyle bir hava çıkabilir; normalde CHP’ye oy vermeyi düşünmeyen seçmenin içerisinde, “Ya, bu hiç de fena bir insan değilmiş” aslında gibi bir duygu çıkabilir; ama bu duygunun ona oya dönüşebileceğinin garantisi olmaz. Öte yandan CHP’nin kendi seçmeni içerisinde ve CHP’ye oy vermeyi düşünen diğer muhalif kesim içerisinde, “Bu adayın da AKP adayından, mesela Binali Yıldırım’dan pek de bir farkı yok” duygusu da –ki ilk günden itibaren, özellikle Erdoğan ziyaretinden itibaren bayağı dillendirilir oldu– ortaya çıkabilir. Bunun dengesini nasıl kurabilir? Açıkçası emin değilim. 

Kendisiyle şu âna kadar tanışma imkânım olmadı, açık söyleyeyim: Adını aday gösterileceğini duyduğum anda duydum. Bir gazeteci olarak bu benim kusurum olabilir; ama İstanbul’un en büyük ilçelerinden birisi değil Beylikdüzü. Beylikdüzü’nün CHP’de belediyesi olduğunu –benim oturduğum yere de hayli uzak bir yer– biliyorum; ama burada nasıl bir CHP’li var, adı nedir, neyle iştigal eder, nasıl bir profili var olayını yeni yeni öğreniyorum. İstanbulluların da bunu yeni yeni öğrendiğini düşünüyorum; birçok kişi için ismi yeni çıkıyor. Medya imkânı olmadığı mâlum, medya tamamen AKP’nin, iktidarın denetiminde ya da ezici bir çoğunluğu. Böyle bir durumda kendisini tanıtıp ondan sonra kendi tabanının oyunu alıp üstüne de daha önceki seçimlerde AKP başta olmak üzere başka partilere oy vermiş seçmenlerin bir kısmının oyunu almak, yeni genç seçmenin oyunu almak gibi çok zorlu bir sürece girecek. Açıkçası bunu nasıl yapabilecek? Emin değilim.

AKP İstanbul’dan emin değil

Şunu da unutmamak lazım: Binali Yıldırım’ın Meclis başkanlığını bırakmaması olayı var. Bu kimin kararı, Cumhurbaşkanı’nın ona bir dayatması mı yoksa kendi talebi mi, bu konuyu bilmiyoruz; ama Meclis başkanlığını bırakmıyor olmasının da düşündürdüğü çok ilginç bir durum var; o da bence AKP’nin İstanbul’dan çok da emin olmadığı. Yani AKP’nin bu seçimi İstanbul’da kaybetme ihtimalinin ciddi bir şekilde olduğu kanısındayım; ama Ekrem İmamoğlu bu ihtimali gerçeğe çevirebilir mi, nasıl çevirebilir? Şu âna kadar yaptıkları, açıkçası bu konuda benim ilk izlenimim, bunun yeterli olmayacağı yolunda. Üstüne nasıl koyacak, seçim günü yaklaştıkça daha fazla neler yapacak ve belli bir aşamadan sonra büyük bir ihtimalle kendisine yönelik karalama kampanya başlayacaktır; özellikle iktidarın elindeki medya kurumları tarafından ve sosyal medya üzerinden, bu hiç şaşırtıcı olmayacak. Belli bir başarıyı yakaladığı andan itibaren kendisine yönelik çok sert birtakım dalgaların gelme ihtimalini akılda tutmak lazım. Nasıl yapacak? Bunlarla nasıl baş edecek? Tek başına mı olacak? CHP ne kadar yanında duracak? CHP yanında dursa bile CHP ne kadar güçlü? Bütün bunların hepsi birer soru işareti. 

Evet, toparlayacak olursak; açıkçası Ekrem İmamoğlu hakkındaki ilk izlenimlerimde tam olarak kafamın netleşmiş olduğunu söyleyemem; ancak tekrar o atasözünü tekrarlamak istiyorum: kutuplaşmadan uzak durması çok isabetli ama bu kadar da siyasetten uzak bir görüntü çizmesinin riskleri de hayli yüksek. Bunun dengesini tutturamaması durumunda, işte, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma” ihtimalini akılda tutmak gerekiyor.

Evet, şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.