Ekrem İmamoğlu’nun şansı ne kadar?

CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu, çatışmadan uzak, proje temelli üslubuyla AKP’nin gayrı memnun seçmenini ikna edebilir mi?

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler! CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu hakkında bazı görüşlerimi dile getirmek istiyorum. Biraz önce İstanbul’da Şişli Kurtuluş’ta kısa bir seçim faaliyetini izledim ve kendisiyle de hayatta ilk kez karşılaşma imkânı yakaladım. Ayaküstü de olsa kısa bir sohbet etme imkânımız da oldu. Çok kısa olmakla birlikte, yakınındaki insanları gördüm, oradaki ambiyansı, ortamı gördüm. Ama öteden beri de zaten yapıp ettikleri, söyledikleriyle takip ettiğim bir isim. Şunu söyleyeyim: Gazetecilikte seçim ve siyaset hususlarında sahanın çok önemli olduğuna inanan birisiyim ve hayatım boyunca da özellikle de seçim dönemlerinde çok miting izledim; değişik siyasî partilerin, ama özellikle Refah Partisi (RP), Fazilet Partisi (FP) ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP); ama ona ek olarak HDP’nin, CHP’nin, MHP’nin de çok sayıda mitingini izledim. Geçen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Muharrem İnce’yi bir tek Trabzon’da izleme şansım olmuştu; ama onun hakkında da yeterince bir intiba edindiğimi düşünüyorum. Bazen ilk intibahla sonra devam eder. Zaten o âna kadar o şahıs hakkında birtakım şeyler biliyorsunuzdur ve ilk intibada o bildiklerinizi bir anlamda teyit etmiş olursunuz ya da doğru çıkmadığını görürsünüz. Bugün itibariyle baktığım kadarıyla, gördüğüm kadarıyla, şu âna kadar Ekrem İmamoğlu hakkında düşündüklerimin çok dışında bir kişi çıkmadı karşıma.

Öncelikle şunu söyleyeyim: Kendisi CHP’nin İstanbul adayı olarak ilan edilene kadar adını açıkçası duymamıştım. Beylikdüzü İstanbul’da nispeten küçük bir ilçe olduğu için hakkında bir bilgim yoktu; böyle bir belediye başkanının olduğunu da bilmiyordum; ama başkan adaylığı ilan edildiği andan itibaren bir şekilde kendisini takip etmiş ve burada Medyascope’tan onun faaliyetlerini izleyen arkadaşlarımızla konuşup ederek hakkında bayağı bir fikir sahibi olmuştum. Bir kere şunu söyleyeyim: Karadenizlilik önemli bir husus –bunu bir Karadenizli olarak söylüyorum–, İstanbul’da CHP’nin Karadenizli bir aday çıkarması bence önemli bir adım ve bence akıllıca bir adım — onu öncelikle söyleyeyim. Çünkü başka kesimlerin oylarının zaten geldiği varsayılıyor CHP’ye, ama Karadenizlilerin –ki nüfusları hayli çok– genellikle AKP’ye ve merkez sağa yöneldiği varsayılıyor. Dolayısıyla Karadenizli ve soyadı da İmamoğlu olan birisinin ve muhafazakâr bir kimliği olduğunu da söyleyen birisinin, namaz kılan, cuma kılan birisinin aday olması bence akıllıca işler. Ama daha akıllıca bir husus var o da İmamoğlu’nun kesinlikle sert siyasî meselelere girmemesi, hiçbir şekilde girmemesi. Tartışmalı Cumhurbaşkanı’nı Saray’da ziyaret etme olayı vardı. Şu âna kadarki yaşananlardan anladığımız kadarıyla ondan bir zarar görmedi; tam tersine o kendisinin lehine de işliyora benziyor. Yani oraya gitti diye oy vermeyeceğini söyleyen çok fazla kişi yok; ama oy verip vermemekte tereddüt eden eski AKP seçmenlerinden bazıları onun Cumhurbaşkanı’yla kavgasız bir görüntü çizmiş olmasından bence etkilenmiştir, onu da birtakım tanıklıklardan biliyorum. Bugün de yaptığı kısa konuşmada özel olarak hiçbir şekilde kavgaya girmedi; sadece sakin sakin projelerini anlatacağını söyledi; baktığımız zaman, zaten anlattığı projeleri var.

Projeleri ve kendisini dinlerken aklıma RP’li belediye başkan adayları geldi — değişik tarihlerde, 94’ten itibaren. Aslında Ekrem İmamoğlu’nun çizdiği profil, 90’ların ortasından itibaren RP’nin çizdiği belediye başkan profilinden çok farklı değil. Projelere baktığımız zaman da aslında üç aşağı beş yukarı benzer projeler var; ulaşımla ilgili sosyal yardım projeleri vs.. Bunların bir kısmını değişik dönemlere RP, FP ya da AKP belediyeleri söyledi, dile getirdi, söz verdi, bazılarını da uyguladı. Yani baktığımız zaman, projeler olarak gösterdiği hususlara baktığımız zaman Ekrem İmamoğlu’nun farklı proje olarak bir megabüs diye bir şey, metrobüsün üstüne koyduğu bir şey var; ama o da ne kadar farklıdır? O da tartışma konusu, çok da farklı bir şey yok. Aslında onun çizdiği belediye başkanlığı, dürüstlük vurgusu, herkesin belediye başkanı olma vurgusu vs… Bütün bunlar aslında AKP geleneğinin 25 yıldır dile getirdiği, kısmen uygulayıp büyük ölçüde de uygulamadığı vaatler. Şimdi bunların bir daha, yeniden –ki AKP’nin artık bir bıkkınlık vermesi halinde ve çözülmeye başlamasıyla beraber– bunların yeniden, sakin bir şekilde muhalif partinin adayı tarafından dile getirilmesi olayı var. Bu muhalif aday hiçbir şekilde siyasî tartışmalara, kutuplaşmaya girmiyor, cevap vermiyor; hatta kendi tabanındaki çok sadık partilileri rahatsız edecek ölçüde bunlardan kaçıyor ya da sorulduğu zaman verdiği cevaplarla onları rahatsız ediyor, ama yolunda devam ediyor. Bu anlamda bence Ekrem İmamoğlu bu tutumuyla şansını artırıyor.

Şansı ne kadardır? Kamuoyu yoklamaları yapıldığını duyuyoruz; arada fark vardı ve fark kapanıyor diyenler var, Ekrem İmamoğlu öne geçti diyenler var, şu var bu var. Ama şunu söyleyebilirim: Değişik kamuoyu yoklamalarını bir kenara bırakalım; tabii ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Artık kamuoyu yoklamalarına inanmıyorum” demesi –bugün Murat Yetkin blogunda bunu çok güzel ele almış, onu da bir yere yazarak bırakalım, bu konuda ayrıca yayın yapmayı düşünüyorum– benim gördüğüm kadarıyla AKP’den ve Erdoğan’dan bir uzaklaşma var. Bundan önceki yayınlarda sürekli vurguladığım bir husus vardı, o da AKP’nin ve Erdoğan’ın kaybettiği belli, ama kazanan belli değildi. Bu konuda işte bu yerel seçimler ilginç bir örnek olabilir — ki 2009 yerel seçimlerinde benzer bir olay yaşanmıştı, AKP çok ciddi bir şekilde sandıkta seçmen tarafından cezalandırılmıştı. Şimdi de benzer bir olayı yaşayabiliriz ve böyle bir ortamda Ekrem İmamoğlu profilinde, siyasî olmayan, kutuplaşmadan uzak durmaya çalışan, duran ve sadece proje anlatan birisi var. Bu projelerin çok etkileyici olması gerekmiyor, ama şöyle bir imaj çiziyor: “Bu kişi politik birisi değil, politize birisi değil; bu kişi belediye başkanlığı yapmak için geliyor, aslında fena şeyler söylemiyor, kendisi de çok sakin, ‘efendi’ birisi, neden olmasın?” Yani şöyle bir husus söz konusu; AKP’den ve Erdoğan’dan şu ya da bu nedenle, ama özellikle de son dönemde ekonomik nedenlerle uzaklaşmak isteyen kişi ne yapar? Bir alternatif partiye mi yönelir? Oy vermekten imtina mı eder? Ne yapar? Belediye seçimleri bu anlamda aslında bir çıkış yolu olabiliyor ve bakıp zaten AKP’li belediye başkanlarından, geçmişin RP’li belediye başkanlarından çok da farklı bir intiba bırakmayan, kendi halinde, sakin ve efendi birisine oy vererek Erdoğan’ı cezalandırmak isteyebilir. Tıpkı Ankara’da Mansur Yavaş gibi zaten sağcı olduğu, ülkücü hareketten geldiği bilinen birisine oy vererek cezalandırma gibi. 31 Mart seçimi, belediye başkanları üzerinden AKP’nin kendi tabanları ve seçmeni tarafından cezalandırılması seçimi olabilir — böyle bir ihtimali hiç yabana atmamak lazım. Dolayısıyla Ekrem İmamoğlu bu bağlamda pekâlâ seçmenden, İstanbul’daki seçmenden, Binali Yıldırım’dan daha fazla oy alma potansiyeline sahip. Çok ciddi bir hata yapmazsa, –kendisine hata yaptırmak istenecektir, çok ciddi bir hata yapmazsa– Binali Yıldırım’ın bu saatten sonra kendisiyle ilgili söyleyebileceği bir şey yok. Yıldırım’ı seven seviyor, sevmeyen sevmiyor, oyları zaten üç aşağı beş yukarı bellidir; ama İmamoğlu yeni bir isim olarak etrafında bir cazibe yaratabilir.

Tabii burada işin ne derece profesyonelce yapıldığı konusunu bir not olarak düşmek lazım; gördüğüm kadarıyla çok profesyonel bir seçim kampanyası yürüttüğünü söyleyemem; ama bilemiyorum, kendileri hallerinden memnunlar, onun için çok da fazla söylenecek bir şey yok. Medyanın büyük ölçüde kendisine kapalı olduğu bir ortamda, sürekli çarşı pazar dolaşarak, insanlara dokunarak bir kampanya yapmaya çalışıyor. Bu nereye kadar etkili olur? Bunlar tabii ki önemli, ama şu âna kadar izlediği performansta bir şekilde ondan haberdar olan kişilerin ona yönelik herhangi bir rahatsızlığını dile getirdiğini görmedik. Hatta birtakım videolar var, siz de görüyorsunuzdur, birtakım amcalar, teyzeler, “Ne işin var CHP’de?” diye soruyorlar. Yani şahsına yönelik çok fazla söylenecek bir şey bulunamıyor rakip partiler tarafından, rakip partilerin tabanı tarafından. Bu aslında çok büyük bir avantaj kendisi için. Bunu değerlendirebilir mi? Bir aydan biraz fazla bir süre kaldı. Şu haliyle baktığımız kadarıyla, hâlâ tam olarak tanındığını ve bilindiğini açıkçası düşünmüyorum, çünkü imkânları sınırları vs., ama şunu da özellikle vurgulamak lazım: Ana muhalefet partisinin imkânlarını hiç de yabana atmamak lazım. Sonuçta bu bir HDP’nin ya da İYİ Parti’nin imkânlarının çok ötesinde; diğer partilerin, küçük partilerin imkânlarının çok ötesinde imkânlara sahip olan bir parti ve bu anlamda da seçim kampanyalarında gerçekten devletin önünü kesmesine rağmen birtakım maddi imkânlara sahip olan bir parti. Eğer Ekrem İmamoğlu ve ekibi ellerindeki imkânları doğru değerlendirebilirlerse, akıllıca değerlendirebilirse, bence seçimi kazanma ihtimallerini hiç yabana atmamak gerekiyor.

Tabii ki İstanbul çok önemli, Erdoğan için çok önemli, Erdoğan’ın Türkiye’yi fethetmesi İstanbul’la başlamıştı, İstanbul’un kaybı Türkiye’nin kaybının başlangıcı olacaktır. Dolayısıyla son bir ayda Erdoğan’ın özel olarak İstanbul’a çok ciddi bir şekilde yükleneceğini düşünüyorum, böyle bir hususu da özellikle vurgulamak lazım. Burada şunu söyleyen çok kişi gördüm — bugün de hatta gördüm birtakım CHP’lilerde: “CHP olmasa İmamoğlu daha kolay kazanır” diyenler var. CHP’nin buradaki yayınlarda birtakım uzmanlar birtakım şeyler söylediler. CHP’nin burada ne kadar İstanbul seçimlerine, hatta Ankara seçimlerine dahil olacağı gerçekten çok önemli bir faktör olacak. İmamoğlu kendi başına ve ilçelerdeki başkan adaylarıyla beraber devam ederse, özellikle AKP’den oy gelme ihtimallerini daha da artırabilir. Ama CHP’nin politik yönünün öne çıkması durumunda, kampanyaya bir şekilde damgasını vurması durumunda bu azalabilir. Tabii ortada başka bir soru var — bu bir avantaj belki, ama bir de başka bir soru var: Bu kadar apolitik bir kampanyanın sonucunda kazanılmış olacak bir seçimin nasıl bir etkisi olacak? Tabii ki çok büyük siyasî etkisi olacak.

Şöyle söyleyelim: Apolitik bir profil çizmekte ısrarlı olan İmamoğlu’nun kazanması halinde, Türkiye’de siyasî olarak çok şey değişecek. Bunu İmamoğlu nasıl taşıyacak? Bu adayların sorunu olacaktır. Ama şu haliyle söylemek lazım; İmamoğlu’dan bağımsız, CHP’den bağımsız olarak AKP’de ve Erdoğan’da yaşanan güç kaybı –çok ciddi bir güç kaybı olduğunu düşünüyorum– İstanbul’u da tıpkı Ankara’yı, Adana’yı, Bursa’yı yaptığı gibi İstanbul’u da potaya getiriyor ve burada muhalefet partilerinin kazanma ihtimalini bir Ankara kadar, bir Adana kadar olmasa da gündeme getiriyor. Bundan sonra kalan yaklaşık 35 gün içerisinde yaşanacak olanlar çok şeyi belirleyecek. Eğer Ekrem İmamoğlu bâriz bir hata yapmazsa ya da kendisine yönelik olarak hataya sevk edici hamleleri savuşturursa çok iddialı bir sonuç çıkarabilir. Her halükârda şunu söyleyeyim: Muharrem İnce’nin 24 Haziran performansının çok üzerinde bir sonucu alacağının kesin olduğu kanısındayım. Ama bu onun seçilmesine yeter mi? Emin değilim. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler!

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.