Devlet Bahçeli bugün yaptığı yazılı açıklamayla Cumhur İttifakı’nı sonlandırmak isteyenlere cevap verdi. Her ne kadar adını vermese de, hedefindeki isimlerden birisi, son manifestosunda MHP ile ittifakı sert bir şekilde eleştiren Ahmet Davutoğlu’ydu.
Yayına hazırlayan: Gamze Elvan
Merhaba, iyi günler. 1 Mayıs kutlu olsun — öncelikle bunu vurgulayayım. Bugün, MHP lideri Devlet Bahçeli bir yazılı açıklama yaptı; aslında dün Meclis grubunu toplamadı. Meclis grubu için hazırladığı konuşmayı belli ki yazılı olarak verdi ve bu açıklamadan hareketle bazı şeyler söylemek istiyorum; ama özellikle şunu vurgulamak lazım — zaten açıklamanın bir yerinde de o belirtiliyor: Bu hafta başı Bahçeli’nin ya da MHP’den yetkililerin bir açıklama yapıp Cumhur İttifakı’nı sonlandıracakları yolunda spekülasyonlar yapıldı. “Kulis haberi” diye sunuldu bunlar; ama belli ki uydurma idi. Zaten maalesef uzun bir süredir Ankara’dan çok az sayıda gazeteci arkadaşımız sağlıklı, güvenilir bilgi aktarıyor ve bunların neredeyse hepsi kadın gazeteciler, böyle bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Ama onun dışında “kulis” diye yazılan, çizilen, internette dolaşan ya da bazı gazetelerde çıkan haberlerin çoğunun uydurma, manipülasyon ve dezenformasyon olduğunu görüyoruz. Bahçeli’nin Cumhur İttifakı’nı bozacağı haberi de böyle bir haberdi –yani spekülasyon–, böyle bir uydurmaydı, inanılacak gibi değildi. Nitekim Bahçeli bugün yaptığı yazılı açıklamada Cumhur İttifakı’na sonuna kadar sahip çıktıklarını vurguluyor, ısrarla dönüp dönüp bunu söylüyor ve Cumhur İttifakı’nın karşısına Türkiye İttifakı’nın çıkarılmasından duyduğu rahatsızlığın altını kalınca çiziyor; daha önce de yapmıştı, şimdi yine yapıyor.
Buradan hareketle şunu söylemek mümkün: Bahçeli Cumhur İttifakı’nı bozmak istemek bir yana, bu konuda AKP’de gördüğü tereddütleri gidermek için elinden geleni yapıyor, Cumhur İttifakı’nı yaşatmak için elinden geleni yapıyor ve yapacak — bu anlaşılıyor. Burada da öne sürdüğü en önemli argüman İstanbul seçimlerinin yenilenmesi. Normalde İstanbul seçimlerinin yenilenmesinin MHP’yle bir alâkası yok. Bu, doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’yi ilgilendiren bir husus. Ama İstanbul seçimlerinin yenilenmesini Bahçeli AKP’lilerden daha fazla bir vurguyla ve ısrarla istiyor. Neden olduğu konusunda çok fazla bir şey söylemiyor; yani bu iddiaların, şaibelerin ne olduğu konusunda çok fazla bir şey söylemiyor. Sanki bunları herkes biliyormuş gibi davranıp İstanbul seçimlerinin yenilenmesine ısrarla vurgu yapıyor. Bu belli ki Cumhur İttifakı’nı korumak için Erdoğan’ın tereddütlerine karşı elindeki en önemli koz. İstanbul seçimleriyle ilgili Yüksek Seçim Kurulu’nun kararı açıklandıktan sonra neyi öne sürecek? Bunu şu anda bilmiyoruz, ama o karar açıklanana kadar İstanbul seçimleri üzerinden Erdoğan’a bir nevi kart olarak İstanbul seçimlerinin yenilenmesini sunuyor.
Bahçeli bu tür açıklamaları, konuşmaları bizzat kendisi yazar bildiğim kadarıyla; ya da yazılan metin üzerinde çok ciddi müdahalelerde bulunur. Burada da bunu görüyoruz; tam bir Devlet Bahçeli diliyle yazılmış, peş peşe gelen çok sayıda pekiştirme sıfatlarının olduğu bir metin. Burada ilginç bir bölüm vardı: “Önüne gelen ahkâm kesmekte, İstanbul seçimleri üzerinde aslı astarı olmayan görüş beyan etmektedir” dedikten sonra, bir grup insan sayıyor: “sözde uzmanlar, aydın kisveli provokatörler, eski siyasetçiler, yarım hukukçular, polemikten geçinen akademisyenler yalan-yanlış malumatlarla süreci kirletmekte, akılları karıştırmaktadır.” Bunlar çok tumturaklı laflar. “Cumhur İttifakı’nı bölmek isteyenleri, MHP’yle AKP arasında soğukluk veya mesafe varmış gibi iddialarda bulunanları ise mayası bozuk, mizacı bulanık, maksadı belalı” olarak tanımlıyor. Bunlar tam Devlet Bahçeli sözcükleri, tanımlamaları. Bu metne baktığımız zaman, bu açıklamaya baktığımız zaman, benim en çok dikkatimi, adını vermeden Ahmet Davutoğlu’na yönelik söyledikleri çekti; zaten yayının başlığını da oradan verdik. Ne diyor? “Cumhur İttifakı’nı birileri bozmak istiyor, bizim aramızı açmak istiyor. Halbuki Türkiye’nin gündemi İstanbul seçimlerinin yenilenmesidir. Tam da böyle bir zaman aralığında siyasette yeni arayışlar görülmekte, sözde manifestolar yayınlanmakta, yeni hükümet sistemi doğrudan doğruya hedef alınmaktadır.”
Burada kastedilenin esas olarak Davutoğlu olduğu açık. Tabii ki Ali Babacan’ın da Abdullah Gül destekli başka bir parti arayışı içerisinde olduğunu biliyoruz; ama onlar henüz herhangi bir manifesto açıklamadılar. Manifesto, Bahçeli’nin deyimiyle “sözde manifesto” –bu sözde lafının manifestoya da konulmuş olmasının apayrı bir ilginçlik olduğunu burada söylemekte yarar var– sözde manifestoyla kastettiği Davutoğlu. Davutoğlu’na bu kadar kızmasının geçmişten gelen nedenleri de var. Bahçeli’nin Davutoğlu’na karşı, Davutoğlu hakkında şu âna kadar beyan ettiği olumlu bir şey hemen hemen hiç hatırlamıyorum, genellikle ondan hep kötü bahseder. O tarihlerde Davutoğlu başbakanken, dışişleri bakanıyken, zaten Bahçeli de AKP’nin muhalifiydi; ama orada Erdoğan kadar Davutoğlu’na da çok sert eleştiriler getirdiğini hatırlıyorum. Burada da özel olarak adını vermeden Davutoğlu’na çok kızmış belli ki. Davutoğlu’na kızmasını nedeni yeni parti arayışı içinde olması vs. değil bence; çünkü o manifestonun içinde önemli bir yeri –ki burada değerlendirilmiştik, izleyenler hatırlayacaktır– önemli bir bölümünü MHP’yle girilen ittifakın AK Parti’yi nasıl yaraladığı, AK Parti’yi nasıl zarara uğrattığı, AK Parti’den MHP’ye oy kayışına neden olduğu, AK Parti’yi nasıl belli bir bölgede sınırlı tuttuğu üzerine uzun uzun değerlendirmeler vardı ve Davutoğlu açık bir şekilde AKP’nin MHP’yle ittifakının, dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın sonlandırılmasını savunuyordu manifestoda. Bir diğer husus da şu: O manifesto bir yeni parti manifestosundan ziyade AKP içerisinde bir tartışma metni olarak kaleme alınmıştı. Ne derece işlevini görür o ayrı bir tartışma konusu; ama parti kurmaktan çok partiye güçlü bir şekilde geri dönme arayışı olarak görülebilir. Ve bunu yaparken de en önemli argümanlardan birisi: “MHP’yle birlikte yol almamız yanlıştır” demesi.
Şimdi Davutoğlu’nun tek başına bunu söylüyor olması, Bahçeli’yi çok fazla rahatsız etmeyecektir; ama AKP’nin içerisinde çok ciddi bir şekilde bu görüşü seslendirenler olduğunu biliyoruz. Zaten Bahçeli bu açıklamasında isim vermeden bunlara da değiniyor. AKP’ye, Erdoğan’a yakın olduğu varsayılan birtakım köşe yazarlarının da utangaç bir şekilde bunu dillendirmeye başladıklarını görüyoruz. Özellikle AKP’nin Güneydoğu örgütlenmesinde ya da batıda yaşamakla birlikte Kürt olan AKP’lilerde MHP’yle işbirliğine zaten başından beri ciddi bir şekilde şüpheyle yaklaşılıyordu. Özellikle de oy kayıplarından sonra ve 31 Mart yenilgisinden sonra bu çok daha ciddi bir şekilde sorgulanır oldu. Dolayısıyla Bahçeli’yi esas rahatsız eden husus AKP’nin içerisindeki MHP karşıtı söylemin giderek daha da yoğunlaşması, güçlenmesi ve Davutoğlu’nun bir nevi bu eğilimin liderliğini üstlenerek kendi önünü açmaya çalışması. Bu bakımdan Bahçeli’nin bir anlamda telaş içerisinde olduğunu söylemek mümkün. Çok rahatsız olmuş, belli — ki sayıyor zaten gazeteler, sosyal medya vs. kendisine yönelik, partisine yönelik AKP içerisinden gelen ya da şöyle söyleyelim: AKP dışından gelmekle beraber Cumhur İttifakı’nı sonlandırmaya yönelik birtakım eleştirilerden çok ciddi bir şekilde rahatsız olmuş. Normal şartlarda bunlardan çok da fazla rahatsız olması gerekmeyebilirdi; ama Erdoğan’ın seçimden kısa bir süre sonra “Türkiye İttifakı” diye bir şeyi telaffuz etmiş olması belli ki onu çok ciddi bir endişeye sevk etmiş, bu olayı sürdürmek istiyor. Ama Bahçeli’nin ilk günden itibaren söylediklerinde öyle bir şey var ki, bu Türkiye İttifakı’na karşı Cumhur İttifakı’nı savunmasında şunu da yapıyor bir yandan: O kadar cansipârâne Cumhur İttifakı’nı savunuyor ki, yarın öbür gün Cumhur İttifakı kendisi yüzünden bozulsa bile –böyle bir ihtimal var mı çok emin değilim ama– sonuçta bunda hiçbir sorumluluğu olmayacak. Çünkü gerçekten bakıyoruz, dönüp dolaşıp, “Cumhur İttifakı uyanan tarihin sesi, dirilen coğrafyanın mesajı, Türk asırlarının zafer nişânesidir” demiş. Yani buna bu kadar anlam atfeden herhalde kendisinden başka kimse yok. Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’nı böyle şanlı bir şekilde yücelttiğini açıkçası hiç görmedik. Yine diyor ki, “Cumhur İttifakı sadece MHP ve AK Parti’nin ortaklığı değil; Türk milletinin takdiri, tercihi, tebriki, ümit ve ufuk bayrağıdır” gibi çok iddialı laflar söylüyor. Ama bir taraftan da “zillet” dediği karşısındaki ittifaktan bahsediyor.
Hem “İttifakın mimari esasen 82 milyon Türk vatandaşıdır” diyor; ama bir diğer yandan da en azından ülkenin yarısının “zillet” diye tanımladığı ittifakı desteklediği ve en önemli belediyeleri Cumhur İttifakı’nın elinden aldığını da biliyor. Bunlardan iki tanesi MHP’den alındı biliyorsunuz: Mersin ve Adana; bunları “zillet” diye tanımladığı ittifaka, CHP’ye kaybetti Devlet Bahçeli.
Bütün bunlardan hareketle şunu söyleyebiliriz: Muhakkak ki Türkiye’nin sorunlarını, Türkiye’nin siyasî geleceğini sadece ittifaklar üzerinden okumak çok gerçekçi değil. Türkiye’de siyaset, başka kanallardan başka şekillerde de akıyor ve akmaya devam edecek; ancak şunu unutmamak lâzım: ittifak meselesini Türkiye’nin gündemine Tayyip Erdoğan soktu. Tayyip Erdoğan sokunca da muhalefet de buna karşılık kendi ittifaklarını geliştirdi. Eğer Türkiye’de bir ittifak olayı sorgulanacaksa öncelikle Erdoğan’ın sorgulanması gerekir. İkinci olarak, Erdoğan bu ittifak meselesini neden gündeme soktu? Çünkü AK Parti olarak kendisi tek başına istediği gibi bu ülkeyi yönetme imkânından artık uzaklaşmıştı, oy oranı anlamında özellikle. Bu anlamda kendine müttefik aradı ve bu ittifakı kalıcılaştırmak için de anayasal değişiklikler, yasal değişiklikler yaptı; hâlâ tam olarak da bunun oturduğu söylenemez. 24 Haziran seçimlerinde bir ölçüde oldu, ama yerel seçimlerde çok zorlanıldı bu ittifakın nasıl hayata geçirilebileceği, kurumsallaştırabileceği konusunda ve çok ciddi sorunlar olduğunu biliyoruz. İttifak halinde girilen il sayısını sonradan artırdıklarını vs. bütün bunları görüyoruz. Ve 24 Haziran’da değilse bile 31 Mart’ta ittifak olayından muhalefetin kârlı çıktığını da biliyoruz.
Sonuçta ittifak Türkiye’ye, Erdoğan’ın krizi nedeniyle dayatılmış, Erdoğan tarafından dayatılmış bir şey ve Bahçeli, bu ittifak önermesini kendi konjonktürü içersinde çok avantajlı buldu. Neydi o konjonktür? Kendisine yönelik parti içerisinde çok ciddi bir tehdit vardı; Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ ayrı ayrı adaydılar. Özellikle Meral Akşener normal şartlarda yapılacak bir kongrede Bahçeli’ye devirme şansına çok sahipti ve olay mahkemeye aksettirildi ve mahkemede de siyasî iktidar müdahalesiyle –orası muhakkak– Bahçeli lehine bir sonuç çıktı. Olay kendi akışına bırakılmış olsaydı belki de Bahçeli partideki iktidarını kaybedebilecekti. Dolayısıyla öncelikle parti içerisindeki iktidarını bu ittifak sayesinde korudu. Ardından çok fazla yapılan hataların sorumluluklarını üstlenmeden, hatta hiç üstlenmeden, iktidarın bir koalisyon ortağı oldu Devlet Bahçeli. Örneğin; şu anda yaşanan ekonomik sorunların hiçbirisini üstüne alınan bir MHP yok, Bahçeli yok. Bütün ekonomik sorunların, ekonomik krizin bütün faturası Erdoğan’a ve AK Parti’ye çıkıyor. Ama buna karşılık Bahçeli ne elde etti? Devlet içerisinde, bürokrasi içerisinde yeniden kadrolaşma imkânlarının ya da varolan kadroların daha iyi yerlere gelme imkânını kazandı; ama daha önemlisi kendi fikrini iktidarın fikri haline gelmesini sağladı. Bu da nedir? Tek başına Kürt sorunu konusundaki perspektifinin bugün bir süredir siyasî iktidar tarafından, Erdoğan tarafından benimsenmesini gösterebiliriz. Yani sonuç olarak Bahçeli, Erdoğan’a bir oy desteği vererek karşılığında öncelikle kendi parti içerisindeki iktidarını, artı olarak da daha önemlisi bürokraside yeniden güçlenmeyi ve nihayet ideolojik-politik olarak Türkiye’ye hâkim olmayı sağladı. Kendisi iktidara gelse yapamayacağı uygulamaları, siyaseten yapamayacağı uygulamaları, Erdoğan iktidarı zamanında yapılmasını sağladı, bundan daha başarılı bir şey olamaz.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Sonuç itibariyle 24 Haziran seçim sonuçlarına baktığımız zaman da İYİ Parti’ye o kadar oy kaybı olmasına rağmen MHP oyunu büyük ölçüde koruyarak çıktı 24 Haziran’dan ve bu takviyelerin, İYİ Parti’ye giden oyların, AKP’den gelen oylarla telafi edildiğini de araştırmacılar bizlere bulgularla söylediler. Dolayısıyla bu ittifakın Ahmet Davutoğlu’nun manifestosunda –“sözde manifesto” diyelim hadi– sözde manifestosunda dile getirdiği gibi bu ittifak esas olarak MHP’ye çalıştı. Dolayısıyla bu ittifakın bitmesini Bahçeli’nin istememesi kadar doğal bir şey olamaz. Ama bu metinde de baktığımız, gördüğümüz kadarıyla, sadece dışarıdan birtakım itirazlardan rahatsız olduğunuz söyleyemeyiz; belli ki Erdoğan’ın niyetleri konusunda da birtakım kaygıları var. Erdoğan’ın Türkiye İttifakı önermesinin çok öyle rastgele edilmiş, dile getirilmiş bir önerme olduğunu düşünmüyor herhalde — ki dönüp dönüp Türkiye İttifakı’nın ne kadar yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyor. Özellikle bir şekilde buna HDP’nin dair olabilme ihtimalini, yani Türkiye İttifakı diye adlandırılan şeye doğrudan ya da dolaylı HDP’nin dahil olabilme ihtimalini özellikle vurguluyor, bundan da bir endişesi olduğunu görüyoruz.
Evet, önümüzdeki günlerde Bahçeli’nin Cumhur İttifakı’nın bekası için daha fazla sesini yükselteceğini düşünmek için elimizde çok neden var. Evet bugün saat 17.00’de Transatlantik’te yine karşınızda olacağım. Söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.