Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ekonomi Tıkırında (31): Bana riskini söyle sana kurunu söyleyeyim

Ekonomi Tıkırında‘nın 31. bölümünde Sedat Pişirici, Asya piyasalarındaki gelişmeler üzerine Türk Lirası’nda yaşanan kur atağını ve Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik riski değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Kürşad Çetinkaya

İyi günler, iyi haftalar. Türk Lirası bu sabaha karşı Asya piyasalarında Çin parasının Amerikan Doları karşısında değer kaybetmesine paralel olarak değer kaybetti. Kur 6 lira 39 kuruşu gördü. Çin parası yuan da dolar karşısında 7,19’u gördü. 

Bunun nedeni, Amerika ile Çin arası ticaret anlaşmasının, daha doğrusu bir türlü anlaşamaması. Her popülist siyasetçi gibi Amerikan Başkanı Donald Trump da iktidara düşman yaratarak geldi. İktidarını da düşman yaratarak sürdürüyor. Hitler’den bu yana hemen hemen hepsinin taktiği üç aşağı beş yukarı aynı. Önce kötü ekonomik durumu üzerine yıkacağın bir nefret objesi bul, sonra onun şeytanlaştır. Ardından da şeytanla savaşı sadece senin sürdürebileceğini söyleyerek ülkenin ekonomik kaynaklarını dar bir çıkar çevresine aktar. Arada dağıttığın iş, sosyal yardım ve benzeri şeylerle, “dünya lideri, güçlü ülke, tanrının görevlendirdiği lider, üstün millet” falan diyerek de toplumu yatıştır. 

Donald Trump yeniden büyük Amerika’yı yaratma iddiası ile gündeme geldi. Başlangıçtaki nefret ögesi rakibi Demokrat Parti ile ülkedeki Meksikalı göçmenlerdi. İş başlangıçta iyi gitti seçim kazanıldı, Meksika sınırına duvar örülmeye başlandı ama sonradan kötü gitmeye başladı. Şimdi büyük Amerika’yı sürdürme iddiasıyla ikinci dönem başkanlığa aday olmayı planlayan Trump’ın yeni düşmanlara ihtiyacı var. O yüzden artık Demokrat Parti listesinden Amerikan Senatosu’na girmeyi başaran başörtülü Müslüman kadın da solcu siyah kadın da solcu Hispanik kadın da Trump’ın düşmanı. Bir ticaret savaşı başlattığı Çin Halk Cumhuriyeti ve onun başkanı ise Trump’ın diğer düşmanı. 

Günün sonunda “Trump’tan bize ne, Çin’den bize ne” diyebilirsiniz ama kazın ayağı öyle değil. Bakın Trump cuma günü şöyle bir tweet attı: “Her zamanki gibi FED hiçbir şey yapmadı. Yaptıklarımı bilmeden ya da sormadan konuşabilmeleri inanılmaz ki bu da yakında açıklanacak, çok güçlü bir dolarımız ve çok zayıf bir FED’imiz var. İkisi ile de zekice çalışacağım ama Amerika Birleşik Devletleri çok iyi olacak. Benim sorum şu, bizim en büyük düşmanımız Jay Powell mı Başkan Şi mi (yani Amerikan Merkez Bankası başkanı mı Çin devlet başkanı mı)?”

Tweet iki gün sonra, bu sabaha karşı Asya piyasalarının açılışında, hem Çin parası yuanı hem Türk Lirası’nı vurdu. Neden böyle oldu? Nasıl böyle oldu? Gayrisafi yurtiçi hasılanız, yani ülke olarak ekonomik büyüklüğünüz 700 milyar dolardan biraz fazla, buna karşılık olarak 450 milyar dolar dış borcunuz var. Hükümet tarafından ilan edildiği sırada dahi 2019 yılı sonunda 78 milyar dolar açık vereceği öngörülen devlet bütçesi, daha yılın ilk yarısında 79 milyar dolar açık vermiş. “Faiz sebep, enflasyon netice” diye ısrar eden bir hükümet başkanımız var. Bu nedenle, yani faizi düşürmedi diye Merkez Bankası Başkanı’nı görevden alıyor. Bunu da açıkça söylüyor. Yerine atadığı Merkez Bankası Başkanı’nın ilk yaptığı ise faize düşürmek oluyor. Sonuç Merkez Bankası politika faizi 19,75, gösterge faizi 17, reel faiz en az %20, enflasyonun %17, işsizliğin %13, memleketinde 4 milyondan fazla işsizin var. Bütün bunlar yüzünden de risk primin 410. Neydi risk primi? Siyasi ve ekonomik kriz gibi istenmeyen sonuçlarla karşılaşma ihtimaline karşılık yatırımcıların bir ülkeye borç verirken elde edecekleri getiriye ilave ettikleri oran. 

Bir de bakalım kimin risk primi ne kadar. En yüksek risk primi Venezüela’nın, 72150. Onu Arjantin izliyor, 2842. Üçüncü sırada Ukrayna var 486. Dördüncü sırada Pakistan geliyor 460 ve Türkiye beşinci sırada, 410. Bizden sonra Mısır var 296, onu Yunanistan izliyor 274. Hükümetin posta koyduğu Amerika Birleşik Devletleri’nin risk primi 16. İktidarın aşık attığı Almanya’nın risk primi 10. Erdoğan’ın yakın dostu Putin’in yönettiği Rusya’nın risk primi ise 98. Sonra Trump kendini kurtarmak için bir tweet atıyor, yabancı yatırım önce elindeki risk primi yüksek ülke tahvillerinden kurtulup dolara kaçıyor, haliyle Türkiye’de de kur fırlıyor.

Bunun böyle olduğunu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da biliyor. Bunu nereden anlıyoruz? Bankalarda vatandaşımızın 108 milyar doları var. Şirketin değil vatandaşın! Bankalardaki mevduatın %54’ü döviz. Vatandaş Türk Lirası’na değil Amerikan Doları’na güveniyor. Başka nereden anlıyoruz bunun böyle olduğunu? Türkiye İstatistik Kurumu’nun güven endekslerinden. Geçen hafta perşembe günü Türkiye İstatistik Kurumu, hem de Merkez Bankası işbirliği ile yürüttüğü tüketici eğilim anketi sonuçlarını açıkladı. Bu anketlerin en sonunda yazıyor: “Endeksin 100’den büyük olması tüketici güveninde iyimser durumu, 100’den küçük olması tüketici güveninde kötümser durumu gösteriyor.”

Neymiş efendim tüketici güven endeksi? Ağustos ayında 58,3. 100’ün altında. Her ne kadar temmuzda 56,5 olan endeks 3,1 oranında arttıysa da ağustos ayında 100’ün hayli altında 58,3. Endeksin ayrıntılarına bakıyorsunuz, hanenin maddi durum beklentisi 77,8, 100’ün altında. Genel ekonomik durum beklentisi 74,3, 100’ün altında. İşsiz sayısı beklentisi 58,3, o da 100’ün altında ve tasarruf etme ihtimali 22,7, 100’ün çok altında. Tüketicinin kötümserliği sürüyor. 

Türkiye İstatistik Kurumu bugün de inşaat, hizmet ve perakende ticaret sektörlerine ilişkin güven endeksini açıkladı. Bunlarda da bütün veriler 100’ün altında. İnşaat sektöründe 55,5, hizmet sektöründe 89,1, perakende ticaret sektöründe 95. Bir önceki aya göre her üçünde de bir miktar yukarı yönlü kıpırdanma olsa da bu endekslerin tamamı 100’ün altında. Ne diyor Türkiye İstatistik Kurumu bu endeksleri yayınladığı metinlerin en altında? “Endeksin 100’den büyük olması iyimser durumu, 100’den küçük olması kötümser durumu gösteriyor.” 

Sonuç: vatandaş kötümser, sektörler kötümser. 

Peki ne yapmalı? Riski ortadan kaldırmalı. 

“Nasıl” mı? Seçimi doğru yaparak. 

İyi günler efendim.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.